Salı, Mart 31, 2015

Sahi kaç yıl oldu

 
Sahi ya ben mim yapmayalı kaç yıl oldu?

En son 09/05/2012 tarihinde bir mim cevaplamışım. Yine bu mime benzer bir konusu varmış. Yani kitaplar. Neredeyse 3 yıl olmuş.Vay be dedim üç koca yıl ne çabuk geçmiş. Şebnem sevdiğin 10 kitabı listele demiş.

Şu an sevdiklerimi bir sıralasam hepsi bilim kurgu, polisiye falan olur. Çünkü çok uzun dönemden beri bu tarz kitaplar okuyorum. Belki de içinde bulunduğum dünyadan uzaklaşmanın bir yolu bu.Bak şimdi nedenini bilemedim zaten bilmek de istemiyorum. Tek bilmem gereken de çok iyi zaman geçirdiğim.

Acaba 20'li yaşlarda okuduğum ve beni etkileyen kitapları şu yaşta okusam ne hissederdim diye düşünmekten de kendimi alamıyorum. Mesela Piedra Irmağının kıyısında oturdum, ağladım aynı etkiyi verir miydi bana.

Şey gibi bu.Tarihi olayları bulundukları dönemlere göre değerlendirmek gerekir ya okuduğumuz kitapların üzerimizdeki etkisini de o an ki yaşa, dünya görüşüne, hayat gailesine, zaman içindeki kişisel gelişimize göre değerlendirmek gerekir. Ben o an ki dönemin hislerine göre listelemeyi düşünüyorum.Tekrar okuyana kadar nasıl etki yaratacağını bilemeyeceğime göre. Bakalım neler varmış listede..

1-) Nietzsche Ağladığında-Irvin Yalom. Bu kitabı o dönemde çok beğenmiştim.

'Ümit kötülüklerin en kötüsüdür çünkü işkenceyi uzatır'
 
Yine Irvin Yalom'un Aşkın Celladı ve Diğer Psikoterapi Öyküleri. Bu kitapta 10 etkileyici öykü var.
 
2-)Sofie'nin Dünyası- Jostein Gaarder. Benim bu kitabı okuduğum dönemde otobüslerde her 5 gencin ikisinin elindeydi hatta bu kitabı okumayanı dövüyorlardı. Şaka ya şaka.  Sahi sen Kimsin?
 
3-) Piedra Irmağının Kenarında Oturdum, Ağladım. Paulo Coelho- 20 yaşında olmalıyım bu kitabı okuduğumda. Dile kolay tam 16 yıl geçmiş. Çok ağladığım dün gibi aklımda.
 
4-) Sokrates'in Savunması -Platon.. Ve tabiki  Devlet'i
 
5-)Adam Fawer- Olasılıksız ve Empati. Her iki kitabı da çok sevmiştim. Empati'de final kısmı askıda kalmış,hikayenin devamı gelecekmiş gibi bir his uyanmıştı bende. Kısmet bakalım.Oradan bir alıntı
 
'İnsanlar söylediklerinizi ya da yaptıklarınızı unutur ama onlara neler hissettirdiğinizi asla unutmaz'
 
6-) Stieg Larsson- Millennium Serisi- Ejderha Dövmeli Kız, Ateşle Oynayan Kız, Arı Kovanına Çomak Sokan Kız. Gerçekten kurgu ilmek ilmek örülmüş..
 
7-) Philippa Gregory- Boleyn Kızı Serisi. Galiba 5 kitaptı. Kitabın dili çok akıcı ve sade olduğu için rahat okunuyor.
 
8-) Jean Christophe Grange- Sisle Gelen Yolcu (diğer kitapları da olabilir Kızıl Nehirler, Kurtlar İmparatorluğu, Ölü Ruhlar Ormanı, Taç meclisi) Bu adamın kitaplarını okumaya başlamayı seviyorum ama bitirmeyi hiç sevmiyorum.Yok yok kitaba bağlandığımdan değil. Evet çok güzel kurguluyor, karakterler iyi, acayip bilgiler öğreniyorsun her kitapta ama sonları hep hüsran. 220 km hızla giderken aniden frene basılmış gibi.
 
9-) George R.R. Martın- Taht Oyunları. 9 kitaplık serinin dokuzuncu kitabı elimde ve bitmek üzere. Adamın diğer kitapları daha ortalıkta yok yazmamış bile. Ne olacak Tembel teneke.Bir serinin yarım kalmasından hiç hoşlanmıyorum ama ne diyeyim bile bile başladım. Kendim ettim kendim buldum..
 
10-) Veee tabiki bu tür kitapları asla okumam dediğim halde okumama ve sevmeme neden olan Alacakaranlık Serisi- Stephenie Meyer. Benim için başlangıçtır bu kitaplar. Sonrada devamı geldi.

Ben de bu mimi kim cevaplamak istiyorsa ona gönderiyorum..



  

Pazartesi, Mart 30, 2015

Bir öğle tatili klasiği 4


Şu öğle tatillerinde kaçacak yerim olmasa ne olurdu bilmem. O kadar iyi geliyor ki bana. Yoksa çekilecek yer değil. Ya da ben eski ben değilim. Çekemiyorum. Aslına bakarsan dünya dönerken benim aynı yerde durmuş olmam da kötüye işaret olurdu. Yani yıllarca süren aynılık yaşamamış olmak demek değil midir?

Değişiyorum. Dünyanın hem kendi etrafında hem de güneşin etrafında dönmesi gibi bende hem kendi eksenimde hem de çevremde gün be gün değişiyorum. Annemin her geçen gün sen çok değiştin Ayla demesi de boşuna değil.

Değişim eskiden olsa korkuturdu beni. Artık korkmuyorum.Arnavut kaldırımlı sokakta yürürken çok düşündüm. Peki bu değişimden memnun muyum?







Perşembe, Mart 26, 2015

Sohbet doktoru


Aslında Eray'ın anlatmakla sorunu yok. Her akşam birbirimize günümüzü anlatırız. Anlatır derken öğrenmemi ve bilmemi istediği bilgiler kadar :) İstemediği veya hoşlanmadığı sorulara unuttum ya da annecim boş ver bunları şimdi diyerek geçiştirir.

Geçen gün bir yazı okudum internette. Orada çocuğa her akşam sorulması gereken 3 sorudan bahsediyordu. Soruları gördükçe ahh ne kadar güzel fikir dedim yalan yok. Çocuk böylece annesi tarafından sorgulanıyormuş gibi hissetmeden kendini üzen, sevindiren şeyleri anlatabilirdi. Bu sorularla belki kalbinin derinliklerine sakladığı kırgınlıklarına, minik heyecanlarına dokunabilirim bile dedim.

-Bugün seni gülümseten, mutlu eden ne oldu?
-Bugün seni üzen ne oldu?
-Bugün öğrendiğin bir şey ne oldu?

Dün akşam yemekte aklıma geldi. Dur bir uygulayayım dedim. Önce bir havaya girdim. İlk soruyu sordum Eray bana tuhaf tuhaf baktı. İkinci soruda da artık

'annecim aynı bir sohbet doktoru (terapist) gibi konuşuyorsun, sorular soruyorsun

dedi. Tabii anında havam söndü :)) Her metodun her çocukta etkili olmadığını bir kez daha öğrendim.

 

Pazartesi, Mart 23, 2015

Modelleme yöntemi ile problem yazma

 
Yeteneği yok ama duruşu, hareketi çok artistlik hareketler bunlar dedirtecek cinsten. Çok mutlu takvendo dersinde. Bu sefer bizde izledik biraz. Disiplinliydi Allah için. Hatta bu duruma şaşırdım nedense.

İzliyor muyuz? beğeniyor muyuz? diye sürekli gözü oturduğumuz yerdeydi. Baş parmağı ile ok mi yapıp bizden onay istedi.Babası ve ben aynı baş parmakla cevap verdik. Bu sefer onayı kabiliyetine değil, mutluluğuna verdik. Konsantresi bozulmasın diye de bir süre sonra aşağıya indik.

Ders çıkışı anlatmaya başladı.İki çocuk çok yaramazlık yaptıkları için ceza almış. Öğretmenin yanına gidip öğretmenim beni de cezalandırabilir misin lütfen demiş. Oğlum neden ceza istiyorsun ki dedim. Çünkü şınav çekmeyi çok seviyormuş. Zaten şınav çekmesini öğretmen çok beğenmiş. Ne diyeyim ki ben şimdi :))

Sabah Götürk'ten çık Ortaköy'e etüde ve tekvandoya gel, çıkışta Bağdat caddesine git, sonra da Beykoz'a babaanneye geç derken ailecek nerede yatacağımızı bilemedik.Çok yorulmuşuz cumartesi günü çok.


Pazar günü ise telefonlarımızı Eray bey cevap verdi. Çünkü babasıyla ben telefon kullanmama cezası aldık.Cezanın sebebi :onun kitap yazmasına yardım etmemek.Kendi adıma konuşmak gerekirse yardım ettim aslında. Ama tüm gün de başında oturamam ki.Evin iyi kötü toplanması lazım, makineye çamaşır atılması lazım, en önemlisi karınların doyurulması lazım.

Ha bir de şu yardımcı meselesi var. O projeyi üreten, uygulayan ben ise yardımcı.Yardımcı lütfen mavi renkli kalemi getirir misin bana demez mi? Yardımcıların görevi buymuş. Onun tabiri ile üç matematik kitabı yazdı dün.


Bir ara telefon çaldı. Arayan babaannesiydi.Normalde telefonu o açmaz ya babaannesi şaşırdı. Anneni verir misin oğlum bir şey söylemem lazım deyince 'üzgünüm babaanne annem cezalı telefonla görüşemez ancak çok önemli konularda telefonla konuşabilir şu an önemli bir konu yok diyerek telefonu bana vermedi. Babaannesi sordu ee bu ceza ne zaman kalkacak. Uygun davranmaya başladığımız zaman cezamız kalkacakmış.

Çarpma ve bölme sorularını ben yazdırdım çünkü henüz onları bilmiyor. Valla tüm akşamımız soru uydurmakla geçti. Meğerse ne kadar zor bir şeymiş matematik kitabı yazmak.Ama var ya Eray bu konuda benden daha başarılı.

Beş tane A4 kağıdını üst üste koydu sonra ikiye katladı. Katladığı yerden zımbaladı. Oldu mu sana 10 sayfalık bir taslak. Sonra soru uydurmaya aman üretmeye başladı.

Müsvedde kağıdına yazdığı ilk soru. Zaten bundan sonra kitap oluşturma fikri doğdu..

4 kuş bir yere koncak 5 kuş daha gelirse toplam kaç kuş olur.
Eray'ın 4 elması var teyzesi ona 5 elma daha verdi. Eray'ın toplamda kaç elması oldu.
Bir de modellemeler yaptı. Yani bir canavar çizdi artı dedi üç canavar çizdi eşittir dedi kaç canavar olur :))
Bir yanardağ patladı (yanardağ çizdi) artı dedi 4 yanardağ daha patladı eşittir kaç yanardağ patladı.

Gecede kitaplarını koynuna alarak yattı.

Aaaa şimdi benim de aklıma bir soru geldi. 5 iş günü var. Bugün geçti gitti sayılır. Hafta sonuna toplamda kaç iş günü kaldı..

En iyisi hiç hesap yapmadan yaşamak

İyi haftalar herkese..


Not: Eray'cım bugün hiçbir eşyanı kaybetme olur mu? (sürekli silgi, kalem kaybeden oğluna annenin tembihi) Annecim bu konuda sana asla söz veremem, ancak dikkatli olmaya çalışabilirim diyebilirim.

 


Cuma, Mart 20, 2015

Ders: Ailenin ödev ve sorumlulukları

 İnsanın en azından bir tane yanındayken kendini iyi hissedebildiği, birlikte gülüp birlikte ağlayabildiği bir dostu olmalı bu hayatta - Eray kankasıyla

Dün 15.15 gibi işten çıktım. Erol'la doğruca Eray'ın okuluna gittim. Allahtan teneffüstelerdi de son derse girmeden yakaladım. Öğretmeninden erken çıkması için izin aldım. Eray nasılda sevinecek diye düşünürken üzgünüm anne gelemem dedi. Gel de buradan yak şimdi.

Meğerse son ders 18 Mart ile ilgili bir şeyler seyredeceklermiş cep sinemada ve Eray onu beklemiş tüm gün. Patlatılan mısırlardan biraz alınca neyse ki bizimle gelmeyi kabul etti.

Yolda bizim biraz işimiz olduğunu biz gelinceye kadar kitap okumayı bitirse kankası Erdemlere gidebileceğimizi söyledim. Çok sevindi çok. Hatta kitapları bitiremem korkuysa arabada okumaya başladı. Apartmanın kapısında bizi bekleyen anneanneye Eray'ı teslim ettik.Merdivenleri çıkarken bile kafasını kaldırmıyordu kitaptan. Konu komşu bu manzarayı görüyorsa çocuğa bak nasıl da çalışkan diyordur dedi Erol. Ah bir bilseler.Birlikte güldük. Hem güldük hem de yeni kararlar için yola devam ettik.

Ha bu arada Eray kitap şampiyonu olamadı. Birinci, ikinci ve üçüncü seçildi. Kitap şampiyonası devam ediyor dördüncüsünü, beşincisini... belirlemek için.

Eray'ın ağzındaki aftlarda geçmeye başladı. Zor bir haftaydı bizim için bu yüzden. Anne bir şey yap diye ağlarken bol bol sarıldım oğluma. Sabır oğlum az daha sabır dedim. Sabrediyorum annecim sabrediyorum ama geçmiyor ,sen de hiçbir şey yapmıyorsun dedi. Galiba bu hafta en çok bu olay beni üzdü. Çocuğunun canı yanarken hiçbir şey yapamamak..

Görüşme bizim açımızdan bir su kafalının yüzünden verimsiz geçti. Söyledim ama. Grup şeklinde görüşmek yerine tek görüşmeyi tercih ederdik diye. Yok be grup terapisine katılmadık karı-koca. Başka bir konu. Aslında hep aynı konuda netleşince yazarım belki sonra..

Eve gelince bir baktık ki kitaplar okunmuş. Eray ile söz verdiğim gibi Erdemlere gittik. Erol durur mu annemi alarak kahve içmeye gitti.Bir de soruyor hasbam.Kıskandın mı? Yok be ne kıskanacağım sizi.

Erdemle çok eğlendi. Onlar güzel güzel oynarken biz de arkadaşla iki belin lafını kırdık. Hafta içi bu değişiklik bana da iyi geldi. Gitme vakti gelince Eray yine sorun çıkardı.

Eve gelince hayat bilgisi ödevini yaptırdım. Yaptırdım yaptırmasına da yanlış yaptırmışım. Ödev olan sayfa başkaymış. Bunu Eray'a söylediğimde evde bir cıngar koptu. Hayatta asla yapmam dedi. Ben de insanım dedim oğluma. Hata yapma hakkını bana da tanıyın. Neyse ki aramızda bir şekilde anlaştık da ödevi yapmaya başladı. Konu: Ailenin ev içindeki ödev ve sorumlulukları..

Benim sorumluluklarım kısmını yazdı, ohh be kardeşim yok diyerek kardeşimin sorumlulukları kısmını atladı.Sıra annenin sorumluluklarına gelince kalemi bana uzattı. Yani dedim ne yapayım kalemi.Anne sen olduğuna göre annenin görevleri bölümünü sen yazmalısın dedi. Şaka mısın sen oğlum dedim oğluma.

Yok inat etti. Herkes kendi görevini yazsınmış. Neden bizim görevlerini o yazsınmış. Herkes kendi görev ve sorumluluklarını bilsinmiş. Diyorum ben bu çocuk hep farklı bakıyor olaylara. Aslında aramızdaki kriz konularına bir köşeye çekilip baktıkça hani hak vermiyor değilim de oğluma..

Neyse bir şekilde yine ikna ettim. Ooooo bu ne ya yaz, yaz bitmiyor dedi. Yalan mı dedim. Yap yap bitmiyor görevlerim. Sonra babası öptü kokladı, ben öptüm kokladım doğruca yatağa.

Normalde bu post burada bitmeliydi. Ama teyzesi sabah sormuş Eray'a. Hayat nasıl gidiyor demiş. Güzel gidiyor dedikten sonra hayır ya çok da güzel değil. Ben büyükçe annem ve babam bana daha çok kızıyor demiş. Onlar kızdıkça ben daha çok yaramazlık yapıyorum.Teyzesi de bu durumu ailenle konuştun mu ben bir konuş derim deyince Eray ne desin

Yok konuşmadım çünkü bu anneyle-babanın görevi benim değil

Galiba bazen büyük büyük konuşunca onun küçücük bir çocuk olduğunu unutuyorum. Hatırlayınca yada bir şekilde hatırlatılınca Ayla diyorum bu çocuk daha 7 yaşında..

Bir de diyorum ki insanın en azından bir tane yanında kendini iyi hissedebileceği, birlikte gülüp birlikte ağlayabileceği bir dostu olmalı hayatta..




Pazartesi, Mart 16, 2015

Ahhh biz kızlar

Bir annenin evladına nazarı çok değermiş lafına eskiden hiç inanmazdım. Evladım oldu,onunla yol aldıkça ve yaşadıkça inandım. Ne zaman çok şükür şu da güzel gidiyor bu da güzel oluyor dediysem genelde söylediğim tersine döndü. Ve her seferinde hay benim dilimi koca koca eşek arıları soksun dedim mi dedim yeminle..

Perşembe öğleden sonra okulun hemşiresi beni aradı. Numarasını görünce fonda gerilim müziği çaldı önce. Okulun hemşiresi beni niye arar bilogcan sence. Bingo. Eray ateşlenmiş. Allahtan okul çıkışına çok az vardı, servisle eve döndü. Akşam eve dönünce yatan bir çocuk beklerken bir kanepeden bir kanepeye uçan bir çocuk görünce şaşırdım önce. Geldi ve geçti şükür diyemedim, biliyorum Eray'ın bünyesini ezbere..

Gece 02.00 gibi ateşi çıktı. Ondan sonrada ateş 3-4 saat arayla çıkıp durdu. Calpol ve İbufeni dönüşümlü olarak verdim. Bu sefer herhalde Beta ya da ortalıkta dolanan bir virüs dedim malum ortalıkta inanılmaz bir salgın var. Pfafa'yı 21 gün önce atlatmıştık ve atağa çok vardı ya onu hiç listeye almadım.Hatta geçen sefer atak arası iyice seyreldi şükürler olsun bile yazdım.

Cumartesi hemen doktora gittik. Aman dedim doktora acayip de bir salgın var. Doktorumuz da iki tür virüsün ortalıkta dolandığını söyledi. Biri öksürük, burun akıntısı ve eklem ağrıları diğeri ise mide bulantısı ve kusma yapıyormuş. Ama Eray'da bunların hiçbiri yok annesi Eray büyük ihtimalle Pfafa atağı geçiriyor dedi. Olur mu dedim bizim atağa çok var, Eray'ın atak arası iyice uzadı.

Omzumu çektim olmaz dedim, kaşlarımı yukarı kaldırdım olmamalı dedim, başımı öne eğdim olur mu ki dedim.. Bazen olurmuş. Hemen bu durumu bir ananın çocuğuna nazarına bağladım.. Nasıl olur ya..

21 gün önce flantadin aldığı için hemen vermeliyim dedi. Çünkü yılda bu ilaç 6 ya da 7 kereye kadar alınabiliyormuş. Atağın kendi kendine geçmesini bekleyelim eğer ki pazartesi akşam hala ateşi var o zaman mecbur vereceğiz dedi. Ve bugün pazartesi. Saat 15,30. Ve kuzum hala ateşli.. Ahh ya yine söyledim. Millet içinde sakın bana kuzum deme demişti. Yalnızken kuzum diyebilirmişim, millet içinde kaplanım, aslanım diyecekmişim...O zaman yeniden başa saralım..

Ve bugün pazartesi. Saat 15.31. Ve kaplanım, aslanım hala ateşli..

Doktora giderken telaşla topuklu ayakkabı geçirdim ayağıma.. Hasta da olsa Eray'dan kaçmaz bu ayrıntı asla..

-Annecim neden topuklu ayakkabı giydin bugün
-Ne bilim canım istedi
-ben sebebini biliyorum
-neymiş
-çünkü güzel görünmek istiyorsun
-Evettttttt. Güzel görünmek istemenin nesi kötü ki
-Ahhhh siz kızlar hep böylesiniz

dedi ya gel de gülme şimdi.



Hafta sonu ağzındaki aftlar sebebiyle neredeyse hiçbir şey yemedi. Neler yapmadım ki.. Sadece üçgenden belki yiyebilirim dedi. Üçgen dediği şeyde fotoğrafta görüldüğü gibi çift kaşarlı, salamlı yumurta ekmekler. Sadece bir tane yedi. Koskoca gün bir tane.. En sevdiği şeyleri bile geri çevirdi. Nasıl geri çevirmesin hem. Koskoca ben, ağrı eşiğim yüksektir diye gerim gerim gerinen ben bir aft çıkınca ne hallere düşmedim mi?

Sonra dedesi bizi ziyaret etti. Yemek yemese de yine de yanımızda oturdu, sohbet ettik hep birlikte. Bir ara dedesi biri hakkında adamın parası var ama aklı yok dedi :) Allah işte birine para verir akıl vermez, diğerine akıl verir para vermez. Başka birine ise her ikisini de vermez güzellik verir der dermez Eray girdi araya..Dede'cim böyle konuşma günah olur dedi. Neden günah olacakmış ki dedim vereceği cevabı merak ederek..

Dede'cim Allah demek ki böyle uygun görmüş. Allah'ın uygun gördüğü ve verdiği şeylere şükretmeliyiz. Ve böyle konuşmamalıyız..


Ne diyeyim ki ben şimdi. Allah dermansız hastalıklar vermesin, şükürler olsun bugünümüze.Ve sağlıklı haftalar herkese..


Not:12/03/2015- PFAFA Atağı




Cuma, Mart 13, 2015

Oğlum bu olaydan sonra annenin ne olduğuna sen karar ver

Oğlum senin anan bir melekti aman salaktı derlerse inanmamazlık yapma sakın inan. İlk defa bir şeye heves ettin gittim onu da elime, yüzüme bulaştırdım. Rekabeti iyice körükledim..

Her şey dün akşam oldu. İnsanın aklı da eli de gözü de başka işte olunca.. Sonuç kaçınılmaz idi.

Sen tabiatın gereği yarışmaları sevmiyorsun, rekabetten hoşlanmıyorsun. Hırs denen şeyin nasıl telaffuz ediyorsunuz yeni sistemde hahhh hı'sı yok sende. Normalde stickerları çok sevsen de ödül olarak sunulduğunda kazanmak için tek adım bile atmıyorsun. Cezalar da senin için caydırıcı olmuyor. Yani ödül de ,ceza da senin bünyeye vız gelip tırıs gidiyor.

Ama bu  demek olmuyor ki üzülmüyorsun. Bir arkadaşının kazandığı hediyeyi çok beğendiğin akşam höykürerek ben neden alamadım anne diye ağladığında anladım.O gece çok şaşırdım biliyor musun?O kadar umursamaz görünüyordun ki bu yarışmalar karşısında. Meğerse iç dünyanda neler yaşarmışsın.

Eee madem oğlum o zaman sende adım at, mücadele et, sende kapasite var dediğimde bana baktın ve o gün bana bir cümle söyledin.Haklıydın. Hem de çok haklıydın. 7 yaşında olmana rağmen senin mantığına, tabiatına, düşüncelerine ters olduğunu o cümle ile çok güzel anlattın.

Hoş bak bu konuda birbirimize çekmişiz. Ananında hırs denen şeyin nasıl telaffuz ediyorsunuz yeni sistemde hahhh hı'sı yok bünyesinde. Bir çimdik olaydı inan şu an çok başka yerlerde olurdu. Peki bu konuda pişman mı?  Cevap veriyorum bu konuda asla. Ha bir de ünlü üstat, yazar, çizer Mahmudi'den esinlenerek söylediğim gibi oğlum olmadan asla.

30 yeni kitap :)
Bir ay sürecek kitap şampiyonası pazartesi akşamı başladı. Belki de okumaya başladığından beri evde kendi aramızda güzel okuduğun için sürekli aman efendim kitap şampiyonu, aman efendim okuma ustası, aman efendim bilmem ne dediğimiz için mi bilmem bu yarışmaya heves ettin. Ben de sana aslolan okumak ve öğrenmek ama madem ilk defa bir şeyi çok istedin bende sana tüm desteğimi vereceğim söz dedim. Bir de kitap şampiyonu sen olacaksın diyerekten seni havaya soktum :)

Her akşam iki kitap hatta dün akşam üç kitap okudun. Sonra ben ne yaptın biliyor musun. Kitapların fotoğraflarını çekip öğretmenine hocam süper gidiyor çalışmalarımız bu akşam üç kitap okudu. Hocam şöyle yaptık, hocam böyle yaptık. Bugün 30 kitap aldık. İnşallah onları da okuyacak diyerek tüm ama tüm taktiklerimizi ortaya serdim.Öğretmeninin sessizliği dikkatimi çekse de yoğunluğuna verdim. Sonra öğretmen özelden yazınca çaktım köfteyi. Meğersem o tüm yazıları tüm arkadaşlarının analarına yollamışım :))

Öğretmenin Ayla hanım artık işiniz çok zor, tüm anaları gaza getirtiniz dedi biliyor musun? Sanki gazları çok azmış gibi. Bir de kendi anneme soruyorum 'bu ne hırs, bu ne oyunculuktur anlamıyorum anne..

Ya oğlum işte böyle. Artık senin işin çok zor. Salaklığıma kahkaha atıp gülsem de seni çok pis havaya soktum diye üzüldüm. Halbuki ilk defa bir şeye heves etmiştin.

Bu arada oğlum senin anan bir salaktı aman melekti derlerse inanmamazlık yapma sakın inan.. Yoğunluktan, yorgunluktan bazen oluyor böyle karışıklıklar.

Çarşamba, Mart 11, 2015

Yummy yummy yummy I like honey



Eray'ın dün okulda İngilizce şarkı gösterisi vardı. Bu sefer babası gitti. Biraz söylene söylene gitti. Eee hep ben izin alamam ki. Aslında gitmek çok istedim de malum izin olayları. Sağolsun babası her anını videoya çekmiş, gitmiş gibi oldum bende.

Videoyu seyredince Erol'a 'okula benim değil senin gittiğin nereden de belli' dedim. Hadi okul formasını ıslattı üstü değişti bunu anlarımda, gösteri başlamadan çocuğun pantolon düğmesi hiç mi dikkatini çekmedi :)) Çekmemiş adamın. Gerçekten de biz farklı gezegenlerdeniz..

Eray açısından gösteri kıpır kıpır ve eğlenceli geçmiş görünüyor. Tabi birazda sabırsız. Herkesin Erayyy diye bağırdığı bölüme ise hiç şaşırmadım..

Şimdi ben susayım da video konuşsun..


Not: Çocuğumun büyümesinin en güzel yanlarından biride galiba çocuğumla dertleşebilmek. Yatmaya yakın Eray'ın yaptığı bir şey yüzünden 'Neden böyle oluyor oğlum anlamıyorum' dedim. Eray geldi kucağıma oturdu, öptü 'annecim bu olaya güzel bir yanından bakmayı deneyemez misin' dedi. Deniyorum oğlum gerçekten inan bana dedim. O tarafa çeviriyorum, bu tarafa çeviriyorum hadi diyorum şöyle bakayım yok bulamıyorum. Öptü beni kocaman sonra da ohhh dedi ve ekledi anne Eray böyle mutlu diyemez misin?

Ben bu lafın hala etkisindeyim bugün.Oğlumdan her geçen gün bir şeyler öğreniyorum.Bazen onun bana rehberlik etmek için dünyaya geldiğini düşünüyorum. Meğerse o dünyaya gelmeden ben ne kadar eksikmişim..


10/03/2013-İngilizce Şarkı gösterisi- Toplamda üç şarkı söyledin.Bir şarkı Şule ile iki şarkı sınıfça..

Salı, Mart 10, 2015

Samimi bir kutlama


 
10 Mart. Yani babamın doğum günü. Öğle tatilinde kantinde bir kekin üzerine bir mum diktik ohh oldu mu sana mis gibi bir doğum günü pastası. Bence daha sıcak daha samimi. Yok be pasta almayı unuttuğum için söylemiyorum bunları. Bu vesile ile azcık keyfim yerine geldi.

Pasta almayı unutan kız ile babası

Ne diyeyim ki ben şimdi. Allah seni bizim başımızdan eksik etmesin yeter.. Sağlıkla nice senelerin olsun. Bizsiz olmaz tabii..Hep birlikte diyeyim de..


Bağırmakta bir şiddettir

Eray'da bu aralar bir dalgalanma var. Dalgalanma ile kastım hoplaması, zıplaması, koşması değil. Psikolojik bir dalgalanma. Ne güzel bir dönem her şey o kadar güzeldi ki. Olumlu geri bildirimler alıyordum sürekli..

Dün akşam öğretmeni ile görüştüm canım sıkıldı. İngilizce şarkı gösterisi için prova yapacakken Eray birden kaybolmuş. Öğretmeni tüm okulda aramış. Ayla hanım erkekler öğretmenler tuvaletine bile baktım, aklım çıktı dedi. Müdür yardımcısına gittim hocam Eray yok dedim dedi. Kadın o kadar korkmuş ki.. Eray sonra cep sinemanın arkasında küçük depodan çıkmış. Benim aklıma gelmez oraya bakmak.. Ve yaptığının farkında bile değil, akşam eğleniyordu.

Bu aralar dalga geçme, insanları güldüreceğim diye şekilden şekile girme, isyan ve sorgulama modunda. O böyle yapmaya başlayınca sürekli kendimize bakıyorum. Ortamımızda ne değişti de çocuk bu aralar böyle değişti. Bulamıyorum. Acaba diyorum bulmak mı istemiyorum.

Geçiş döneminde dediler. Artık 7 yaşında yahu ne geçişi. Sonra diyorum Ayla yanlış düşünüyorsun. Hangimizin gel-gitleri olmuyor ki.. Ya da böyle düşünmekle de mi hata ediyorum. Kafamda yine deli sorular. Kafam yine bir dünya.

Arkadaşlarla FB-GS maçını seyrederken 1-0öne geçtiğimizde çekilen bir kare

Rehberlik öğretmeni cuma günü rutin gelişim testleri yaparken Eray soruyu cevaplamak istemiyorum demiş. Hatta bir kaç soruyla dalga geçmiş. Tabi ben bunu yeni öğrendim. Canım cevaplamak istemiyor demek ne demek yahu. Benimde canım neler neler istemiyor ama yapıyorum sürekli..

Babası gelmeden Eray ile konuştum bu konuları. Senin öğretmenini korkutmaya ne hakkın var dedim.O da babama sakın anlatma diye yalvardı. Zannedersin ki babasından korkarak büyüdü. Acaba korkmalı mıydı?

Bir ara beni çıldırttı bağırdım yalan yok 'bana her şeyi şiddetle çözmeye çalışıyorsun' dedi. Şiddet mi dedim. Bu şiddet mi şimdi ? Oğlum ben seni ne zaman dövdüm, hırpaladım. Bana dedi ki...

Anne bağırmak da bir şiddettir  
 
Zınk diye durdum. Hak verdim hatta kendisine de söyledim. Sonra eğildim ve kulağına fısıldadım. Bazı şeyleri düşünene kadar ıpad ve televizyon yok. Çok ağladı. Zaten sen cezadan başka ne bilirsin ki diye çok ağladı.
 
Babası geldi, o da bir posta konuştu. Eğer sen böyle yapsaydın baban ne yapardı dedi babasına. Babası da direkt döverdi dedi. Babasına dedi ki
 
Bir insanın başka bir insana vurmaya hakkı yok diyemedin mi baba babana..
 
Keşke her şey demekle olabilseydi..
 
 
Not: Aslında bu pazardan bahsedecektim bugün. Gerçekten huzurlu bir gündü. O güne ait oğluma bir not düşmem gerekirse 'Oğlum GS Kadıköy'den yine miyavlarak döndü'... FB-1 GS-0
 

Pazartesi, Mart 09, 2015

Spor şart


Cumartesi sabah Eray'la anneanneye kahvaltıya gittik .Erol'un eğitimi olması sebebiyle bizimle gelemedi. Bir bilse bir süt kuşu eksikti sofrada. Neyse bilmesin,üzülmesin. Bazen bilmemek mutluluk sebebi..

Sonra doğruca okula. Nasıl heyecanlıydı anlatamam.Tabi ki bu heyecan etüt sebebiyle değildi. Tekvando kulübüne başladı Eray( kulüpler ekstra ücretli). İlk ders cumartesiydi. Etüt çıkışı İngilizce öğretmeni bugün çok iyiydi derste dedi. Normalde kıpır kıpırdır o derste ama tekvandoya öyle kitlenmiş ki bu durum derse de sirayet etmiş.Öğretmenine de bu arada sürekli sormuş öğretmenin tekvando ne zaman başlayacak?

Aslında bir gece önce kendi bu sporu istemesine rağmen biraz kaygılıydı. Ya beni döverlerse anne dedi. Bu bir dövüş değil Eray'cım bu bir savunma sporu dedim. Anlattım, anlattım, anlattım.. Kaygısı bir nebze azaldı..

Ben dersi dikkati dağılmasın diye seyretmedim. Biliyorum bana el sallayacak, yanıma gelecek o yüzden aşağıda bekledim. Arkadaş çekmiş bir kuple videoya. Sonra ilk dersini seyretmedim diye de  çok pişman oldum. Haftaya görünmeden seyredeceğim bakalım.

Kıyafetler henüz hazır değilmiş. Kıyafet parasını söylediklerinde neyyyy dedim daha da bir şey demedim. Çocuğum mutlu ya..


Biraz ansiklopedik bilgi : Tekvando kelimesi; Korece Tae, Kwon, ve Do kelimelerin birleşiminden oluşmuş. Tae, 'tekme' veya 'ayakla yapılan vuruş', kwon 'yumruk' veya el ile yapılan vuruş' , do , iyilik, doğruluk ve fazilete giden yol anlamına gelmekteymiş. Allah çocuklarımızı iyilikten, doğruluktan ayırmasın.  

Ne diyoruz efenim ; Spor şart...

Cuma, Mart 06, 2015

Sanki havlu atmak mümkünmüş gibi

Yataktan kalkar kalmaz annenin tepesine binmek bir çocuğun en kutsal vazifesidir adlı çalışmamdan

Çok yorgunum. Geçen haftaydı galiba havlu bile atmak istedim.Sanki mümkünmüş gibi.Hafta içi ayrı bir yoğun, hafta sonu ayrı.

Okuma bayramında bir veli Ayla'cım ben bir günü 24 saat yaşıyorum sen sanki 36 saat yaşıyor gibisin nasıl başarabiliyorsun bunu, nasıl yetiştirebiliyorsun her şeyi dedi. Çok basit az uyuyorum dedim. Gerçekten de öyle. Çok uykum var..



Salı, Mart 03, 2015

Bir okuma bayramı masalı


Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, yanımda beyimle bu masalın geçtiği adı bilinen bir yere yola çıktık. Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik. Bir de dönüp baktık ki, bir arpa boyu yol gittik. Oradan saptık bir yola, yolda girdik bir hamama.Hamamın tası var kurnası yok, suyu akar sabunu yok.Peştamalı var nalın yok, dört duvar sağlam damı yok. Şıngır mıngır yıkanırız hamamda, kirimiz pasımız yalancının boynuna..

Efenim gelelim konumuza, valide sultan ile sultana geçen hafta bir haber uçmuş. Sizin yaramaz şehzadenin okuma bayramı Nisan ayından Martın birinci haftasına alındı denilmiş. Valide sultanı almış bir telaş. Ev-iş yönetilecek, entrika çevrilecek bunları bırakıp da nasıl izin alayım demiş demesine de şehzadesinin bu özel gününü de kaçırmak istememiş. Almış eline okuma çikolatalarını varmış medreseye..

Valide Sultan o gün çok yorulmuş.Şehzadesi bir dakika yerinde durmamış, hep bir koşturma hep bir haylazlık peşindeymiş. Bir de o gün Valide Sultan hadi bugün özel bir gün iskarpin giyeyim demiş mi? Ayaklar tabi alışık alçak ökçeli pabuçlara şehzadenin peşinde koşarken ayakcıkları isyan etmiş.

Mektebe o gün o anı ölümsüzleştirmek için bir de şipşakcı gelmiş. Fotoğraf çekiminde Eray şehzade şipşakçıya flaş gözümü alıyor lütfen flaşı kapatır mısınız diyerek bir an bile yerinde durmamış. Video çekimine ise bayılmış. Çünkü mikrofon vermişler eline. Sonra başlamış konuşmaya..Bu arada bu nasıl bir özgüvendir Yarabbi. Öğretmenlerime, anneme, babama ve müdürümü teşekkür ederim demiş. O hengamede müdürünü bile unutmamış.


Sonra mikrofonu tutuşturmuşlar valide ile sultanın eline.İki kelam da siz döktürün demişler.Normalde bıcır bıcır olan valide kekeleyip durmuş.Bilgi en büyük zenginliktir, okuma öğrenmenle oğlum bilgiye kendin ulaşacaksın artık çok zenginsin gibi bir şeyler gevelemiş. Peder bey ki normalde hitabeti kuvvetliymiş ona bile o an kal gelmiş.

Video çekiminden sonra okuma bayramı çikolatalarını dağıtmak için öğretmenlerini ve üç sınıfı gezmiş. Sınıftaki çocuklar küçük şehzadeyi görünce tamam tamam ya çikolataları görünce bir çığlık atmış ki bütün mektep yankılanmış. Şehzade fazla alırlar diye sepeti çocuklara tutmamış, çikolataları sepetten tek tek alarak elleriyle dağıtmış. Valide sultan sülalemizde de cimri yoktur ama bu çocuk kime çekti ki böyle diye düşünmüş...



Saat 15.00'i vurunca bir masalın daha sonuna gelinmiş. Eray beyler üstünü değiştirerek derse devam etmiş.

Ne diyoruz efendim gökten üç elma düşmüş. Biri okuma-yazma öğrenmek için çalışıp çabalayan yavruma, biri bu çabada azıcık bile katkısı var ise anne ve babasına,üçüncü ise bu blog maceramızda bizleri yalnız bırakmayan tüm canlara...

Esme deli Rüzgar

Okuma Bayramı : 02/03/2015