Pazartesi, Eylül 29, 2014

Cinsiyeti Erkek



-Eray koş bak ne buldum
-Ne buldun
-Ayak izin, hastanedeki ilk günün.
-Sakın gösterip beni millet içinde rezil etme
 
:)))
 
Not: Minicicik ayaklarını öperek, koklayarak büyüttüğüm annenin sana vereceği en iyi nasihat galiba bu ; başkalarının düşüncesi hareketlerini belirlemesin (çok şükür ki bu yaşta kendi doğruların, düşüncelerin var lakin ara sıra çevresel faktörlerden de etkilenmiyorsun değil)
 
Mesela erkekler ağlamaz, erkeğim güçlüyüm gibi kavramlar girdi hayatına. İlk eğitim ailede başlasa da büyüdükçe açılıyorsun Dünya'ya. Her bir arkadaş senin için ayrı bir Dünya...
 
Şunu bilmeni isterim ki tontalağım duyguların, acılarının cinsiyeti olmaz.

Cuma, Eylül 26, 2014

Danışma

17 Eylül-Annesinin pastasını üflerken

-Geçen hafta cuma benim doğum günümdü. Yani 17 eylül. Nedense hiç ama hiç yazmak istemedim. Cahit Sıtkı Tarancı'nın yazdığı meşhur 35 yaş'ı dolu dolu bitirdiğim içindir belki de. Ya da ne bilim başka sebebi vardır. Bilinçaltı bu kim bilebilir..

-Erol'a bana çüş dedirtecek pahalılıkta bir hediye sakın alma dedim. İyi ki demişim. Hep almak istediğim profesyonel fotoğraf makinesini almak varmış aklında. Ne bilim istemedim. Doğru zaman değil benim için sanki. Ya da dur doğru zamanı kim bilebilir. Sadece bir his diyelim.

-Girdim hepsiburada.com'a seçtim kitabımı, link attım Erol'a. İşte hediyem bu dedim.Beni kitaptan başka en çok ne mutlu edebilir. Şu aralar elimde Taht oyunları..

-Cumartesi yüzme için Enka'ya gittik. Artık sorumlulukları yavaş yavaş paylaştırıyorum aramız da çünkü çok yoruldum.Yüzme işini sen halledersin demiştim.Her zaman ki repliği ile hallederiz demişti bana. Halletmemiş. Geç kalmışız kış okuluna, Kasıma kadar da yer yok bu arada. Eray'ın spor çantası sırtında, gözyaşları ile beraber çıktık okuldan. Bir de şu replik. Ben sana güveniyorum babacım, sen halledersin babacım...

-Sakinleşince bir alışveriş merkezine girdik. Dustyli çanta ve suluk aldık. Çok sevindi.

-Akşam misafirlerimiz gelmeden önce temizlik yaptık. Bu sefer çayın yanına ikram edilecek her şeyi hazır aldım. Normal de hiçbir şeyi hazır almam ben. Karşımdakini güya önemsediğimi böyle gösteririm, emek veririm. Yanılmışım. Vakit varken tamam da yokken daha önemli şeylerden zaman çalmanın saçma olduğunu anladım. İnsan 35'inden sonra da öğrenebiliyor. Öğrenmenin yaşı yoktur dememişler boşuna

-Pazar günü Eray'ın arkadaşının sünnet düğününden sonra doğruca eve geldik.Babasıyla- tontalak belgesel izledi. Ben de fırsat bu fırsattır diyerek uzun zamandır ilk defa evde o saatte(genelde okumak için bana zaman gece kalır)  kitap okudum. Ahh ne iyi geldi.

- Pazartesi sabahı Dustyli çanta ve suluğunu arkadaşlarına göstermek için sevinçle sınıfa girmiş.

-Salı servise başladık ve dakika bir gol bir sinirlerimi zıplattılar. Göktürk servisine Sanayi ve Şirintepe'de oturan iki öğrenci vermişler. Sarıldım telefona. Uzun zamandır bu kadar sinirlendiğimi hatırlamam. Her sene sizinle mi uğraşacağım dedim adama. Mantıklı bir güzergah olur eyvallah dersin ama ne alaka. Ben çocuğumu yolda bulmadım bu arada gibi öyle laflar ettim ki sorma gitsin. Adam ben yönetime bildireceğim dedi konuşmanın sonunda. İster bildirsin ister bildirmesin sorun çözülmezse alırım çocuğumu servisten NOKTA. Onlar hırpalasın yollarda diye doğurmadım ben çocuğumu sonuçta.

-Salı öğlen okula gittim hem servis konusunda nasıl bir gelişme var öğrenmek hem de şöyle bir durumlara bakmak için. Eray öğle yemeğini yemiş arkadaşlarıyla oynuyor. Ama o da ne. Bileklerine kadar ayakları ıslak. Çağırdım yanıma paçalarından neredeyse su damlıyor. Nöbetçi öğretmen kendi havasında.

Sınıfına çıkarttım üstünü değiştirdim ama ayakkabılar su içinde yedek de yok, almak içinde vaktim de.Kuru çorabın üstüne galoş giydirdim sonra da ayakkabısını giydirdim. Yanımıza gelen resim öğretmeni ne pratik düşündünüz dedi. Küçük bir çocuğunuz varsa pratik olmak zorundasınız dedim. Güldü. Eray'ın öğretmeninin ortalıklarda olmaması canımı sıktı bu arada. Meğerse haber gelmiş öğretmenimiz dedesini kaybetmiş. Öğretmenler odasında ağlıyormuş. İnsanız sonuçta. Nur içinde yatsın her ne kadar tanımasam da..

-Ben de anneyim sonuçta. Ablamı aradım.Öğle tatilim bitti. Eray'a ayakkabı alıp okula gider misin? çalışamam ben dedim. O da boru değil anne yarısı sonuçta. Koştura koştura inmiş almış 31 numara bir ayakkabı, teneffüs saatini beklemiş ve giydirmiş çocuğuma..

-Akşam eve gittiğimde tontalak heyecanlıydı. Annecim biliyor musun ilk defa beni danışmadan çağırdılar dedi. Aynen şöyle demişler: Eray Kalafat, Eray Kalafat danışmaya gelin lütfen:) Teyzesiymiş gelen, ayakkabı getirmiş, yeni bir ayakkabı almış ona... Danışmadan çağrılmak çok hoşuna gitmiş.

-Sabah kötü kalktı. Ayaklarının ıslanmasının yanında çocukların sırtları da çok terliydi. O gün soğuktu da. Bahçedeydiler. Bahanem çok.

-Çarşamba öğle tekrar gittim okula. Bir şeyler beni rahatsız etti itiraf ediyorum. Gittiğimde dünkü karmaşıklıktan eser yoktu.Yardımcı öğretmen bahçede görevini yapıyordu. Bizimkiler oynuyordu. Öğretmenini gördüm tam o sırada. Tekrar başsağlığı diledim. Dün burada biraz yoktum her şey birbirine girmiş deyince aklımdakini bende söyleyiverdim. Dün ki karmaşıklık beni de tedirgin etti o yüzden geldim dedim. Hiç merak etmeyin gözüm hep onların üzerinde dedi.



 - Bu arada gözümde hala minicik olsa da biraz çocuğumu serbest bırakmanın vakti geldi. Zor olacak olsa da artık bazı şeyleri öğrenmeli. Su birikintisine girerse ayaklarının bu kadar çok ıslanacağı ve hastalıklara davetiye çıkaracağı gibi..

-Eray ile birlikte iki üç erkek kızların yanındaydı. Aaaa bak orada takım kurmuşlar futbol oynuyorlar sizde oynasanıza dedim. Hımm onlar erkek kulübü biz kızlar kulübündeyiz bugün dedi.Neden dedim. Çünkü kızlar erkekler gibi saçma sapan oyunlar kurmuyor.Birbirlerine zarar vermiyorlar. Birbirlerini yaralamıyorlar dedi. Sustum.

-Çarşamba akşamı Eray ateşlendi.

-Perşembe okula gidemedi. Öğretmeni aradı, durumunu sordu.

-Akşam eve gidince öğretmenin aradı bugün - e harfine geçmişler biliyor musun dedim. Tühhhhh bee dedi. Üzüldü. E harfini bu kadar çok sevdiğini bilmezdim.

-Bugün okula gitti hayal kura kura. Ateş çıkmadı şükür..

-Hastalandı diye hafta sonu tüm programlarımızı iptal etmiştim neyse panik yok. Ben günleri
doldurmayı da bilirim.

Not: İlklerini yazıyorum ya ben senin tontalağım bunu yazmadan olmaz çünkü senin için önemliydi. 24/09/2014 ilk defa danışmandan çağrıldın.

 

Kütüphane Müdürü


Akşam Kütüphanedeki Aslan kitabıyla uyudu. O kadar çok seviyor ki kitabını her yere yanında götürüyor. Artık olmak istediğinden vazgeçip başka meslek seçti kendine. Kütüphane müdürü olacakmış..

Akşam uyumadan önce kütüphane açmaya karar verdi. Büyük bir evde yaşamamıza gerek yokmuş, daha küçük bir evde yaşayabilirmişiz. Bu nedenle evimizi satıp küçük bir ev alacakmışız kendimize. Artan parayla da kütüphane açacakmış. Hayallerini dinledim ve birlikte uyuya kalmışız.

Sabah hayaline kaldığı yerden devam etti, tabii kucağında kitabıyla birlikte. Hala kütüphane müdürü  kendisi. Düşündü bir süre. Babam da küpitanenin güvenliğinden sorumlu olacak dedi. Evet evet kullandığı cümle tam da böyle..

Babam da küpitanenin güvenliğinden sorumlu olacak
 
Kendisine bir de kelepçe verecekmiş ne olur ne olmaz diye. Ekledi. Olur mu babacığım.
 
Ben de ses yok tabii. Bu hayalde bana düşecek olan görevi bildiğim için sessizce dinliyorum. Annem deeee dedi cümleye heyecan katarak annemmmm deeee temizlikçi olacak dedi. Gızlar temizlikçi olurmuş bu düşünce aklına nereden yerleştiyse..
 
Oğlum senin hayalinde figüran bile olurum ben buna itirazım yok. Ama kızlar temizlikçi olur düşüncene itirazım var. Her işi herkes yapabilir, işin cinsiyeti olmaz dedim özetle.
 
Hayal kurdukça coştu ve coştukça oğlumun kurduğu bir cümle aklıma geldi nedense
 
Kitap okumak hayallerimizi zenginleştirir annecim.  
 
Bu sabah uzun ve sıkıcı yol göz açıp kapanıncaya kadar geçti.
 
 

Cuma, Eylül 19, 2014

Ünlemini gördüm ve artırıyorum benden koca bir soru işareti




Bu sabah Nuran ablaya okulun neden göz ve işitme testi istediğini anladım dedim. Can sıkıntısı eşliğinde hafif bir tebessümle birlikte.

Biliyorum tontalağın sadece biraz zamana ihtiyacı var. Her çocuk aynı değil, olamaz da. Olay şu ki teneffüs saati bittiğinde tontalak sınıfa dönmüyormuş, öğretmeni okulda onu arıyormuş. Neden sınıfa dönmüyorsun diye sorduğumda duymadım ben annecim diyor. Hadi oradan elimde kapı gibi işitme testi var ayrıca kulaklarının da maşallahı var desen ne yazar belli adamın işine gelmiyor duymak.

Dün eve gidince 1.5 saat ödev yaptık. Aslında ödevi çok fazla yoktu lakin ders sırasında yapması gereken fasikülün yarısını yapmayınca öğretmeni yapılmayan yerlere ünlemler koyarak eve göndermiş. Öğretmeni de zora gelmek istemiyor anlaşılan. Öğretmenin ünlemini gördüm ve bende  kocaman bir soru işareti ile karşılık veriyorum.

'Tamam ödevleri, tekrarları bir ailenin sorumluluğu da ders saatinde yapılmayanlar kimin sorumluluğunda'.

Neden dersimizin bu kadar uzun sürdüğünü açıklamaya çalıştım. Derste yapması gerekenleri yapmayınca bunların ödev olarak eve geleceğini bizim oyun, sohbet, tv zamanlarımızdan çalacağını anlattım. Çizgi çalışmasını sevmediğini söyledi. Doğrudur dedim. Benim de işyerinde bazı işleri yapmaktan hoşlanmadığımı lakin yine de yaptığımı söyledim. Çünkü o iş benim sorumluluğum. Sorumluluk öyle bir şeydir ki sadece sevdiğimiz işleri değil, sevmediklerini de yaptırır insana diyerek konuşmaya örneklendirerek son verdim.

Dinledi bana hak verdi. Bir daha yapmayacağını söyledi de söylemesine biliyorum bir süre daha kendi bildiğini okuyacak tontalak efendi. Görüyorum onun biraz daha zamana ihtiyacı var.

Dün ders çalışırken itina ile her türlü zorluk çıkartıldı:

-oğlum balıkları kesik çizgilerden birleştirir sonra da büyük balıkları kırmızıya, küçük balıkları da sarıya boya
-Asla o renklere boyamam
- nedenmiş
-Çünkü o renkler Galatasaray


-Annecim mandalina yemek istiyorum ya da üzüm
-Ödevler bitsin yersin
-Annecim hayatta önemli olan ders yapmak değildir, önemli olan sağlıklı olmaktır. Ben yiyemezsem sağlıklı olamam.

-Annecim birazcık şuraya uzanayım, çok yorgunum
-Eray gel çabuk buraya
-annecim çok kabasın
-sebeplerini açıkladım
-ben de dinlenmeliyim, dinlemezsem yarın okulda gidemem

Bu arada ilk ödevi Matematik idi tontalağın bunu da not edeyim buraya. Konu ise örüntü. Aslında 3-4 yaşından beri yapıyor bunları lakin adının örüntü olduğunu bilmiyordum ne yalan diyeyim.

İlk Ödev: Matematik
Konu :Örüntü


Not: Matematik kitabını açınca bak annecim bunlar öyüntü dedi. Bunlar daha oyun çocuğu ya niye hemen her şeyi yapması beklenir ki.

Perşembe, Eylül 18, 2014

Binbir Surat

Dün tontalağımın fotoğraflarına baktım. Çok eğlendim çok coştum. İçinde bulunurken zamanın ne çabuk geçtiğini anlamıyorsun lakin geri dönüşler yaşadıkça aslında ne çabuk geçtiğini görüyorsun. Gerçekten de ne çabuk geçti. Fotoğraflar bunun en büyük delili..

Fotoğraflara bakarken duygularım canlandı.Eğlence olsun diye fotoğrafları düzenlerken neden Binbir Surat dizisi yapmıyorum ki bunları dedim.Ve karşınızda Binbir surat tontalak efendi.
 
O bir Semazen


 
O bir halk oyunları ustası (Kafkas, zeybek, halay her bir şeyin ustası)
 

 
O bir seramik ustası
 


 
O bir chef
 
 
O iyi bir korsan( iyi kelimesinin altını çizelim çünkü iyi korsanlar da varmış)

 
O Buffalo Tontalak lakaplı bir kovboy

 
O bir dalgıç

 
O toprağı çok seven bir rençber
 
 
 

 
 
O bir Fenerbahçe fanatiği
 
 
O bu toprakların bağrından kopmuş elinde tespihi başında kasketi ile bir Anadolu çocuğu
 
,
 
O bir piyano virtüözü
 
 
O bir kitap kurdu
 
 
O bir sanat eleştirmeni
 
 
O bir boyacı
 

O annesinin minicik ördeği
 
 
 
To be continued

Çarşamba, Eylül 17, 2014

Birlikte nice güzel hayallere

17 Eylül 2005

Tamam itiraf ediyorum unutkanlıklarınla bazen beni deli ediyorsun. Bu cepte.
Tamam itiraf ediyorum rahatlığınla, hallederiz laflarınla bazen beni öfkelendiriyorsun. Bu da cepte.
Tamam itiraf ediyorum bazen kırılacağım şeyler yaptın hatta ağlayacağım. Bu da cepte.
Tamam itiraf ediyorum inatçılığın bazen çok yordu beni. Bu da cepte..
Ve itiraf ediyorum bazen sana aksini düşündürecek gibi davransam da seni hep olduğun gibi sevdim, iyi ki de sevdim. Bak bu da yüreğinde olsun...

Nice güzel senelere...
Nice güzel hayallere..

Seni bilmem ama zaman bana çok çabuk geçti. Dile kolay bugün evliliğimizin dolu dolu 9 yılı bitti. İşimden her memnun olmadığımda 2002 ocak ayında neden o kapıdan girdim ki, geri dönmeliydim dediğim an hemen susuyorum.

O kapıdan girmeliydim ben çünkü o kapı sana açıldı.

Salı, Eylül 16, 2014

Masaj


Dün akşam yol haritamız belli oldu. Geçen seneki gibi yapmaya karar verdik. Pazartesi-cuma okula Ortaköy'den dedesiyle gidip-gelecek tontalak. Salı-Çarşamba-Perşembe ise Göktürk'ten servisle. Bizim için şimdilik en iyi çözüm bu.

Dün öğlen başlayan ve geceye kadar devam bir baş ağrısı ile uğraştım.Hoş hala ara ara devam etmekte.Başım çok ağrıyınca tontalağa bana masaj yapar mısın? dedim. O da tabi yaparım, neden yapmayayım dedi. Gerçekten ya neden yapmasın. Benim ki de laf işte.

Şakaklarımı gösterdim buraya yap tamam mı dedim. Öyle bir bastırdı ki şakaklarıma beynim tepeden fırlayacak, gözlerimde yuvalarından pörtleyecek zannettim.Çığlık attım sonra da birlikte kahkaha attık. Tontalak epeyce güldü bu duruma.

Yumuşak yumuşak masaj yapmayı hemencecik öğrendi.Psikolojik olarak mı bilmem o an iyi geldi. Çocuğun büyümesinin en güzel yanı paylaşımların artması.

Pazartesi, Eylül 15, 2014

İcat peşinde

 
-Bugün masamda duramıyorum. Hatta oda da. Hata ve hatta işyerinin tüm köşelerinde.Evde olsaydım evde, parkta olsaydım parkta, sinemada olsaydım sinemada, kitapçı da olsaydım kitapçı da. Bugün eminim tontalağın okulu dışında her yer dar gelirdi bana.
 
-Şu bir haftayı hayırlısı ile atlatsak. Tontalak da bende bir alışsak.Yok öyle sadece çocuğun alışması. Başlangıçlar çocukları değil bence ilk önce anneleri zorlar. Aklım fikrim çocuğum da.Koridorda çok koşar, terler mi? Merdivenlerden birbirlerini iterler mi? Tuvalete giderken düğmeyi çözebilir mi?

-Servis lafını ağzımıza bile aldırmıyor. Okula gitme sorunu yok bizde. Okula servisle gitme sorunu var. Asla servisle gitmem diyor. Yol uzak.Başka çare yok. Tontalak da ise bahane çok. Servis solucan gibi gidiyormuş he bazen de kaplumbağa gibi gidiyormuş.

-Yorgun başladım bir de haftaya. Dün sabah kalktım akşama kadar iş yaptım. Eray'ın giysi dolabını düzenledim bir ara. Saklanacaklar hurçlara, verilecekler poşete, kalanlar dolaba. Bu kadar beni oyalayacağını tahmin etmezdim. Ama onca saat uğraştığıma değdi. Güzel oldu.

-Babasının az kumaş pantolonu ve gömleği vardı ya artık tontalağın pantolonları da bu yarış da ben de varım dedi. Ütü yine canımı yedi.

-Cumartesi zaten yok doktora git, oradan çık almam gereken sertifika için eğitime git, eğitimden sonra anneden tontalağı al, akşam için arkadaşlara çaya git. Dakika desen boşluk yoktu.

-Eğitime arabayla değil metrobüsle gittiğim için trafiği görünce aklımı sevdim.

-Metrobüste yol uzun yurdum teyzesi soru sordukça sordu. Evli misin? çocuk yaş kaçında? kim bakıyor? nerede oturuyorsun? ne iş yapıyorsun? Sohbetin en ama en sevdiğim kısmı yaşımı söylediğimde 'aaa hiç göstermiyor musun'  kısmı:) Tabi bende oldu hava 1500.

-Cuma akşamı Tontalağın öğretmeni aradı. Çarşamba sabahı annelerle tanışma kahvaltısı varmış, davet ediyor. Nasıl izin alacağım sezonunu açtık. Hiç çalışan annelere göre program yapmıyorlar o kısma bozuluyorum.

-Fotoğraf hafta sonundan tontalakdan ses çıkmıyorsa kesin icat peşindedir. Artık eline ne geçerse. Kutu, düğme, eski anten, küçük çivi, bant, ip.. Uzay mekiği motoru, değişik bir bilgisayar artık aklına ne gelirse yapmaya başlar.


Cuma, Eylül 12, 2014

Ödül şart

Oluyor bazen bana böyle. Yani anlatacak çok şey varken yazmaya başladığım anda aklımdakilerin birden sağa-sola kaçışmaya başlaması durumu. Uğraşmıyorum artık eskisi gibi. Koşmuyorum artık  peşlerinden. Durulduğu zaman alıyorum elime klavyeyi (kalem diyebilmek çok isterdim, eskisi gibi kağıda dökebilmek) artık aklıma ne gelirse.

Bak şimdi aklıma ne geldi.Bir anı. Bugün cuma ya, benim evlatçığım da okula başladı ya, benim evlatçığım da artık forma giyer oldu ya oradan düşüncelerime takıldı.

Benim bir gri eteğim, iki sarı gömleğim bir de lacivert hırkam vardı okula giderken. Bizim zamanımızda nerede görülmüştür formalardan şimdi ki gibi üçer-beşer tane alındığı. Dikkatli giymeyi de malımızın kıymetini de çok iyi bilirdik biz.

Cuma akşamı mutlaka çamaşırlar yıkanırdı ki pazar günü formalar ütüye yetişsin. Nerede şimdi ki kurutucular. Otomatik makineyi bulursan öp de başına çal. Ay ne korkardım o merdaneliden. Annem kolunu kaptıracak diye başında beklediğim çoktur. Ah bir de kadın kolunu merdaneliye kaptırdı haberleri yok muydu? Travma üzerine travma yaşattığı bana doğrudur.

(Burada kocaman bir parantez açalım.Aman zamane anneleri biz böyle büyüdük travma mı yaşadık diyen bir grup var ya. Siz öyle zannedin bal gibi de travma üzerine travma geçiren bir neslin çocuklarıyız biz. Sadece farkındalık düzeyi çok düşük.

Köpeklerden korkardık çünkü hav hav gelirdi
Karanlıktan korkardık çünkü öcü gelirdi
Sosyalleşemeye hiç çalışma çingeneler bizi kaçırırdı.
Fikrini beyan etme sakın çocuklar büyüklerin lafına zinhar giremezdi.
Travmalıydık, özgüven sorunu falan yaşardık ama mutluyduk yani kendi adıma diyeyim ben muyluydum. Çünkü beklentilerimiz de hedeflerimizde çok yükseklerde değildi Ya şimdi...Kapa parantez)

Ne diyorduk cuma çamaşırlar yıkanırdı :)Şimdiki çocuklarla ve şartlarla durum daha farklı. Adam dört gün okula gitti bir yığın çamaşırla eve geldi. Cuma'yı bekleseydik çocuk çıplak kalırdı. Zamane çocukları ve yeni şartlar cuma seremonimizi bile değiştirdi.

Yazıya son verecekken cep telefonuma şimdi mesaj geldi. Öğrenci kimliğini göstererek bilmem ne çekilişine katıl bilmem neyin %25 indirimden yararlan diye. Ne öğrencisi ya, öğrencilik hal mi kaldı, üzerinden kaç yıl geçti diye söylenirken durdum. Bir süre sustum ve birazcık düşündüm. Veeeeee

Aslında ben hala öğrenciyim. Tamam kabul ediyorum biraz sonra yazacağım cümleler kesinlikle çok klişe ama yerine yazacak cümlelerde bulamadım ki.

Aslında hepimizin öğrenimi hala devam etmekte. Sınavlardan geçiyoruz ve bu sınavların bir sınav takvimi yok. Pat diye hayatımıza dokunan bir yerden sınava tabi tutuluyoruz. Sonuçlar bazen yüz güldürüyor bazen gözyaşı döktürüyor bazen de çok ama çok can yakıyor.

Yo yo yooo kopya çekmeyi unut. Hem kimden çekeceksin ki. Öyle birşey ki bu arkadaşının yola devam etmesine sebep olan şey seni yolda bırakabilir. Yolu bırak dipteyim, sondayım, depresyondayım şarkısında sana tempo tutturabilir. Keşke sonuçları baştan bilsek ya da dur ya hiç bilmesek. Bilerek yaşayamam ben hem hiç heyecanlı da olmaz. En iyisi yaşayarak öğrenmek.

Öğrenci olursun da ödev olmaz mı hiç. Öğrenciyi tanımlayan zaten bu iki kelime. Sınavlar ve ödevler. Bazen bu ödevler yoruyor insanı hatta mengeneye sıkışmış gibi hissetmene bile neden  oluyor. Ayla çocuğun okuluna koş, Ayla ütü yap, Ayla erken kalk işe git, Ayla yemek yap, Aylaaaaaaa..

Öğrencilerin motivasyona ihtiyacı var yoksa mazallah devamsızlıktan çakar. Ödüller mesela. Tontalak 'annecim ımmm yemek de çok güzel olmuş' dedi ya pazar günü bundan daha iyi ödül mü olur. Ya da bizim bey yoruldun diye yemeğe çıkardığında. Minik minik sürprizler oyy yemede yanında yat. Yok yok mirim ödül şart. Hem de tüm öğrencilere şart.

Bu okulda çömezliğim geçip kıdemli öğrenci olmaya başladıkça daha çok öğrendim ben. Anlamıyorum dediğim insanları anlamaya, tanıdım dediğim insanları aslında hiç tanımadığımı öğrendim zamanla.Bakış açım değişti hatta bazı olaylara ve durumlara karşı. Çok öğrendikçe çok yalnızlaştım. Neyse ya şimdi bu çok başka.

Derim ki ödül şart. Sınavlarda çok zor. Zaten sorular da genelde insanın en beklemediği yerlerden gelir.

En iyisi ben bu akşam bir makine çamaşır atayım..



Minicik bir elin ve 31 numara ayağın yürekte bıraktığı ağırlık

Fotoğrafta Tontalak 5 aylık ve parnaklarını sayıyor
 
Bugün okul yok. Anneannenin doktor işi var. Mecbur akşamdan Eray'ı babaanneye bıraktık. Gündüz tamam da akşam hiç ayrı kalmak istemiyorum tontalaktan.

Sabah evden çıkarken sağı-solu kırk kere kontrol ettim. Gözüm arkada evden çıktım.Sanki bir şey unutmuşum gibi. Ama ne? Ama ne?

Bir eksiklik hissi. Düşündüm ve buldum. Sabaha yakın 03.30-04.00 gibi hatta kurulu bir saat gibi tontalak ya bağırır anneeee diye ya da yanımıza gelir bananeeee bende sizinle yatacağım diye. Yatar ve uyuruz. Bazen ayağı babasının yüzünde bazen de eli-kolu benim göbişimde.

Bir eksiklik hissi demiştim.Düşündüm ve buldum. Minicik bir elin ve 31 numara bir ayağın hafif ağırlığıydı eksik hissedilen. Yüreğe bıraktığı ağırlık ise ölçülemez, biçilemez, tartılamaz.

Bu arada tontalak hiç sana benzemiyor diyorsunuz ya benzeyen bir fiziksel özelliği var. Bir insan evladının ayakları ve elleri bu kadar mı annesine benzer.

Salı, Eylül 09, 2014

Bizim zamanımız da oryantasyon vardı da biz mi gitmedik



Hala inanamasam da tontalak ilkokula başladı. Bu hafta ana okul ve birinci sınıflar için oryantasyon, veliler için de oryantal dönemi. Oryantal dönemini direkt atlayıp oryantasyona geçeyim bari. Zira keyfimi sabah sabah hiç bozacak değilim. Ama ya dur şunu söyleyeyim bari: Bu ne yaman hırs anne..

Sabah 09.50 gibi okuldaydık. Aslında anneme dedim bir yarım saat geç gidelim nasılsa geç gelirler diye. Ama sonra başkalarının davranışları benim davranışlarımı belirleyemez 10.00 da burada olun dediler madem 10.00 da olalım dedim NOKTA.

Tontalağa da bu düşünceyi prensip haline getirmesini öğütlüyoruz. Annecim banane X böyle yaptı bende yapacağım dediğinde X'in davranışları senin davranışlarını belirlemesin.Kalbine, aklına ve mantığına bir sor bakalım X'in yaptığı doğru mu bir davranıştı diye.


Tabi ki şaşırmadım. Veliler 10.20 oldu hala ortalıkta yok. Eray'ım sinema salonunda beklemektense doğruca okulun kütüphanesine koştu. Kütüphane de çok mutlu. Aynı benim okul yıllarımda olduğum gibi.Lisedeyken Ayla mı yok ortalıkta ilk kütüphaneye bakılırdı. Kütüphaneler her dönem sığınağım olmuştur benim. İnşallah oğluma da dolu dolu nefes aldıran,düşüncelerini toparlamasını sağlayan çok güzel bir sığınak olur.

Biraz daha bekledikten sonra müdür yardımcısına dedim.İşten izin alıp gelenler var başlasak mı acaba. Bir on dakika sonra toplantı başladı. İlk olarak birinci sınıf öğrencileri tanıtıldı :) Adı okunan sahneye çıktı balonunu ve yaka kartını alıp doğruca eğlence alanına koştu. Anneler-babalar da rahat rahat toplantısını yaptı. İşte bilindik şeyler. Bir yıl boyunca şöyle yapacağız, böyle yapacağız diye verilen bir sürü vaatler.



Toplantı çıkışı ben bekleyemedim. Allah bin kere razı olsun ondan annem kaldı. Öğle tatilinde tekrar gidip baktım. Çok eğlenmiş, keyifler yerindeydi. Ah bizim zamanımızda böyle miydi. Koca koca çantalar ilk günden  takılıyordu sırtımıza doğruca sınıfa. Yoktu öyle alıştırmak falan. En fazla ağlayan çocuğun annesi sırada oturtulurdu.

Bu hafta palyaçolar, şişme oyun alanları haftaya da okulun gerçeği 2+2=4 eder. Olsun çocuklar yavaş yavaş ağlamadan, sızlanmadan alışsın.

Eray'ın okul ile ilgili ilk tespiti: Oturacak rahat bir yer yokmuş. Güldüm. Alıştı çocuklar ana okullarında minderlere, rahat ortamlara tüm gün sandalye de oturma fikri galiba korkuttu.

Ooo geç olmuş işe dönmem lazım bugünü çekirdek ailecek yediğimiz bir yemekte yapılan bir sohbetle kapayalım.

Fotoğraf çektirmeyi kendi istediği zaman seven çocuğun zoraki gülümsemesi

-Erol çok pişmanım çok GS ilkokulunun çekilişine katılmadığımıza
-Boş ver bence iyi oldu. Fenerbahçeli bir çocuğun GS okulunda ne işi var
-Hey Allahım ya bunun takımla ne ilgisi var
-Var tabi iyi oldu iyi
-Neresi iyi oldu, orası olsaydı paramız cebimizde kalırdı fena mı olurdu

Sohbet boyunca sessizliğini koruyan tontalak bu cümleden sonra devreye girer.

-Para mutluluk getirmez annecim :)

Bunu diyen çocuk Yerebatan'a gidince bir sürü altın dilememiş miydi?


Not: İlkokula 08/09/2014 tarihinde başladın. Senden çok bende heyecan vardı.

Cuma, Eylül 05, 2014

Bir dilek tut


Bu sene izin olmayınca ne yapayım oğlumla-babasının gezdiklerini yazıyorum bende. Bu da mutlu olmanın başka yollarından biri. Yani sevdiklerinin mutluluğu ile mutlu olmak. Sevdiklerinin güzel vakit geçirmiş, eğlenmiş olması düşüncesi ile avunmak...

Dünkü durak Yerebatan sarnıcı-Topkapı- Ayasofya-Eminönü ayağıydı. Topkapı ve Ayasofya'ya daha önce iki kere gitmişti (hatırlamıyormuş) lakin Yerebatan'a ilk defa gitti çok beğenmiş.

Ben hatırlıyorum da ilk defa lise son sınıfta gitmiştim oraya.Sınava az bir zaman vardı. İnsanlar para atıp dilek diliyorlardı. Öyle şeylere inanmadığım için para atmadım. Ve birden koşa koşa geri dönüp para atıp dileğimi diledim, gruba yetiştim. Öyle bir sınav baskısı vardı ki üzerimde dilek dilemek iyi gelmişti ne yalan söyleyeyim.İnsanlar bazen bazı şeyleri sadece inandığı için değil iyi olmaya ihtiyacı olduğunu için, bir şeye tutunmak için de yapabilirmiş o gün onu öğrendim.

Dileğini söylersen dileğin kabul olmaz gibi bir durum olmayacağına göre bu saatten sonra artık o gün ne dileğimi yazabilirim. Üniversite sınavını kazanıp, iyi bir okul da okumak. Allah'a şükür gönlüme göre oldu. Tontalağa Yerebatan'ı beğendin mi diye sorarken bu düşünceler bağımsız film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti.



Ve kaçınılmaz soruyu sordum.Peki dilek dileyip, para attın mı? Tabi ki para atıp dilek diledim dedi. Sanki oraya gidip para atmak Allah'ın emriymiş gibi:) Ne diledin ki acaba diye sesli düşünürken pat diye söyleyiverdi
 
Bir sürü altınımın olmasını

diledim dedi. Güldük birlikte. Acaba bu çocuk kime çekti ki?



Not: İlk Yerebatan'ı ziyaret 04/09/2014

İkinci Not: Bugün babasının bir süre işi olması sebebiyle işyerinde iki saat yanımdaydı. Resim yaptı, bilgisayar da bir şeyler çizdi, yemek yedik. Öğle tatilinde parkta keşif gezisi yaptık. Sümüklü böcek gördü eline alıp sevmek istedi:) Sümüklü böcek, köpek, kedi, solucan bu liste uzar gider korkmayan çocuk nasıl olur da karıncadan korkar anlamam. Tontalak şimdi babasıyla Uçaklar filmini izlemekte.

Perşembe, Eylül 04, 2014

İnsana bi özgürlük verin ama

Nasıl anlatasam, nerden başlasam mmmmmm
İstanbul İstanbul ,İstanbul İstanbul

Dinginlik, biraz dinginlik
Bütün istediğim buydu
Biraz tatil, biraz uyku
Bütün istediğim buydu
İstanbul İstanbul, İstanbul İstanbul


Gerçekten nerden başlasam. Nasıl toparlasam bu postu. Neyse bir başlayalım da

Pazartesi, Salı sabahı çocuğumu doktora götürmek için iki üç saat izin alamadım. Neymiş efendim tam gün izin almalıymışım,ücretimden kesilsinmiş. Eyvallah dedim. Bir de işin bitince gel diye imada bulundu. Blöfünü gördüm ve artıyorum.

Salı sabahı doktora gittik.Gidiş -dönüş 150 km olan bir yere. Çok trafik vardı çok. Eray'ın okuluna ancak 13.00 gibi gidebildik.Öğretmeni ile tanıştık. Sınıfta toplantıya girdik 45 dakika sürdü anlatacakları ve anlatacaklarımız. Sınıfta bir tuhaf oldum. Evlatçığım büyüdü blog. Bak hemen gözlerimin önünden nasıl bir hayal geçti. Okuma yazma öğrenmiş ben onun minicik dizlerine yatmışım ve bana güzel bir ülkede geçen güzel bir masal okuyor. Ay gözlerim ağırlaştı.

Okula kılık-kıyafet standı kurmuşlar. Ayıp ama gerçekten çok ayıp. Fiyatlar çok pahalıydı. Mecbur alacaksın ya bu durumu kullanıyorlar. İki pantolon aldım yetmez sonra takviye yaparım.

-Toprak rengi kanvas ve lacivert pantolon.
-üstüne beyaz-kırmızı ve lacivert-kırmızı şeklinde iki kısa kollu lacoste,
-iki tane lacivert uzun kollu lacoste,
-bir de eşofman takımı.

Öğretmen bir yedek de burada duracak dedi, gel buradan yak

Boyacı ustası, bu arada en büyük Fenerbahçe

Kıyafet denemek istemedi tontalak.Ne kıyametler kopardı, ne uyuzluklar yaptı. Yeni kıyafet giyme antipatisi hala devam etmekte. Ya anlamıyorum. Anneden babadan inatçılıktı ne bilim yaratıcılıktı gibi şeyler gen yoluyla geçerde annenin yeni kıyafet alma pardon alamama huyu nasıl bir çocuğa geçer. Kimse öğrenilmiş davranış demesin bana. Görmedi ki öğrensin.

Hala kendim için alışverişe çıkamadım,dökülüyorum. Önce psikolojik olarak kendimi hazırlamam lazım. Bir de yanıma arkadaş bulursam ne ala. Erol asla seninle çıkmam, aklına düştü ise bu fikir sil dedi.Annem ise beni hiççç bulaştırma dedi. Koynumda ben yılan beslemişim blog.

Neyse, ne diyordum. Tontalak giymemek için her yol mübah dedi ve elinden geleni ardına koymadı. Acaba öğretmeni ne düşündü. İlk izlenimin izlerini siler benim yavrum, sadece tatlı dili yeter.

Sonra kitapları almaya gittik. Aslında devlet kitapları veriyormuş ama yeterli değilmiş o yüzden de yardımcı kaynak verdiler.Çok merak ediyorum dokuz ay içinde o kaynakları bitirebilecekler mi? Kırtasiyeden arabaya taşıyamadım anlayın yani ne kadar abartılı olduğunu.

Matematik kitabı-1 (Her kitabı elime aldığımda şöyle bir görüntü gelsin oyyy benim oğlumun matematik kitabı da mı varmış, oyyy)
Matematik kitabı-2
Hayat bilgisi-1
Hayat bilgisi-2
Zenginleştirilmiş Eğitim bilmem ne( unuttum)
İngilizce kitapları
Masal kitapları
Bilmem kim ile bilmem ne eğitimi
Bilmem kim ile bilmem ne öğreniyor
Şirin çocuklar

Adam halbuki bir gün paran kesilecek demişti kesinlikle yanlış hesapladı.Salı günü çıkmam maaşımın 3/2 sini hüpletti.
Gökdelenlerde cam silme elamanı

Eve girince tontalak başladı ağlamaya. Çünkü televizyon izlememe cezası vardı o akşam. Aman ne ağladı ne ağladı.

İnsana bi özgürlük verin ama
İnsana bi özgürlük verin ama

diye içli içli ağladı. Ben elimde etiket deliye pösteki saydırır gibi boyaları, kalemleri etiketledim. Sonra annecim insanları ceza vererek ikna edemezsiniz başka yol bulmalısınız dedi dalga geçer gibi.Bulamadım, bulamıyorum blog.

Bende istiyorum konuşarak halledeyim her şeyi. Kriz anında oturalım-konuşalım. Bu dediğim büyüklerle bile bazen mümkün olmuyor iken, 6 yaşındaki bir çocukla nasıl mümkün olacak. İstemesen de için elvermese de bazen başvuruyorsun bu yöntemlere.

Annem o paraları dikkatli taşı, üzerine zimmetli

Çarşamba sabahı Trump Towers'ı babasıyla-tontalak açtı. Saat 09.30 ve doğal olarak almıyorlar içeriye ne yapmışlar arka kapıdan girmişler içeriye. Kidzmondo'nun önüne geldiklerinde babası bana telefon açtı. Anlamıyor oğlun açılmasına çok var diyorum kapının önünde bekliyor dedi. Beklesin dedim. Bırak beklesin.Kime ne zararı var .Rahatsızlık mı veriyor diye sordum yoo dedi. O zaman beklesin bırak o heyecanı yaşasın. Beklediğime değsin desin.

10.00 da bir girdiler akşam 18.00 e kadar. Baba resmen beni an be an bilgilendirdi. Yanlarında olmak çok istesem de çocuğumun çok eğleniyor olması bana yetti.

Akşam çok derin uykuya daldı, ohh ben de bu gece çok güzel uyurum derken ne oldu bil.

Tadilat yapılan yer aktı. Başıma ilk defa böyle bir şey geldi. Hem de iki üç yerden aktı. Usta'nın kulakları bol bol çınladı, çınlatırken de hiç pişman olmadım. Sabaha kadar neredeyse ayaktaydım. Çok yağdı çok. Öylece bırakıp yukarıyı işe geldim.Üzülsen de, tepinsen de nasılsa yaşanılacak her şey yaşanılıyor, o yüzden sakinim. Yani şimdilik.

Hilton Otelinin kat sorumlusu önemli kararlara imza atarken

Bu sabah da Eray'a rapor almak için hastaneye geldik. Öğretmen kulak-göz için rapor istedi. Neymiş efendim bazen problem olabiliyormuş. Bir yaşıma daha girdim.

An itibariyle baba-oğul yine gezmelerde

Not: KidzMondo 03/09/2014

Pazartesi, Eylül 01, 2014

Posuruklu hava eşliğinde bir kutlama


Aile arasında terasta küçük bir kutlama yaptık. Aslında arkadaşlarını çağıracağım büyük bir kutlama yapmaktı niyetim lakin tadilat bizi çok yordu cesaret edemedim. Annem zeytinyağlı yaprak sarması, börek, poğaça yaptı.Ablamın arkadaşı da kısır. Eray'ım çikolatalı pasta sever diye babası da çikolatalı pasta sipariş etmiş ve hiç bakmadan eve getirmiş. Tatataaammm bembeyaz, çikolatalı pasta ile alakasız bir pasta çıktı karşımıza. Eray hiç önemsemedi bu duruma. Üflesin de ne renk olursa olsun. Sadece yiyemedi ona üzüldüm.

Cuma akşamı hazırlanmaya bile vakit bulamadım. Hatta masayı bile doğru dürüst kuramadım. Olsun muhabbet de, ortam da güzeldi. Teras çok esiyordu o akşam hatta üşüdüm. Yine kansız dediler bana. Yok be o anlamda değil, bildiğin hastalık kansızlığı işte.

Teyzoş ve arkadaşı

Herkes pek bir şıkıdım şıkıdım idi. Ben ise kül kedisinden hallice.Fotoğraflara bakıyorum da saçlarımın acilen kesilmeye ihtiyacı var.Önce kendimi hazırlamam lazım Minicik bir saç parçamla bile vedalaşmam neden bu kadar sancılı olur sebebini bilmem.

 
O gün hava çok posurukluydu.Posuruklu; annemin terminolojisinden.Yani hava çok bulutlu demek istiyor. Bu aralar annemin terminolojisi başlığı altında çok fena bir yazı yazasım var lakin kadının karizmasını toplayamam diye her seferinde vazgeçiyorum bu fikirden. Mesela haşıl haşıl ne bilin bakalım. Ahretliğim sen sus bakayım.

babam
 
En sonunda kuzum hot wheels oyuncağına kavuştu o akşam.Ondan mutlusu yoktu. Hep derim bir çocuğu mutlu etmek ne kadar kolay.