Cuma, Mayıs 30, 2014

Unutmak ya da illaki unutmak işte bütün mesele bu

Annemle geçen hafta telefonda konuşuyoruz. Bizim konuşmamız takribi 10 dakika falan sürer. Bir yandan da harıl harıl bir şeyler arıyorum. Annemde fark etmiş olmalı sordu.

-Ne oldu öyle harıl harıl koşturuyorsun, ne arıyorsun?
-Sorma deminden beri cep telefonumu bulamıyorum
-Ayla
-efendim
-Acil senin bir doktora görünmen lazım
-Allah Allah ya ne doktoru, herkesin başına gelebilecek şeyler bunlar
-Ayla
-Hemen eleştirmeye başla bir şey unuttuk ya her şeyi unutacağımı zannet
-Ayla
-İnsanın adı çıkacağına canı çıksın
-Ayla
-Hep böyle yapıyorsun ama
-Ayla
-Ayla, Ayla, Ayla he söyle anne ne diyecen
-Sen ne ile konuşuyorsun

Zınk tabi. Bizim evde sabit, telsiz başka telefon yok ki.


Not: Sabah aslında bu diyalogu yazacaktım. Yazdığım yazıya hiç huyum değil dönüp dönüp baktım. Bu yazıda bir şeyler eksik dedim durdum.Şimdi hatırladım. Ben bu diyalogu yazmak için girmiştim, unutmuşum. Neyse kayıtlara geçsin. Bence bu bile iyi bir şey. Ya hiç hatırlamasaydım:)

Uzak geçmişe fil, yakın geçmişe balık hafızalı olmak


Beni tanımlayan kelime güçlü hafızadır yani idi. Geçmişte bir yerlere not aldığımı bilmem. Lakin uzun zamandır her şeyi ama her şeyi unutuyorum. Bu durum sinirlerimi bozuyor artık. Aslında uzak geçmişle sorunum yok sorunum yakın geçmiş ve gelecek ile.. Kısaca

Uzak geçmişe fil , yakın geçmişe balık hafızalı biri oldum çıktım.

Sürekli not alıyorum.Mesela geçen gün çilek ve kayısıları Eray'ın çantasına koymayı unutma yazılı kağıdı dış kapıya astım. Eray çıkarken babasına sordu burada ne yazıyor ve neden burada asılı diye. Ah bir bilse.

Pazartesi, salı, çarşamba diye saymayı rafa kaldırdım. Unutmayayım diye sene başında beri yarın oyuncak günü, öbür gün sürpriz günü, meyve günü, artık materyal günü, kitap günü. Annem soruyor Ayla yarın Perşembe mi cuma mı günler birbirine girdi.

Anne yarın meyve günü 
 
Geçen gün annemle otururken 'aklıma gelmişken çocuğun çantasına koyayım' diye kalktım mutfağa gittim. Mutfağa vardım yahu niye buraya geldim diye düşündüm, düşündüm, düşündüm. Sudur dedim. Bir bardak suyu Eray'a getirdim. Anne bana su neden veriyorsun dedi. Sen su istemedin mi? dedim. İstemedim ama içeyim dedi içti.
 
Yerime oturdum hahh tamam 'unutmadan çocuğun çantasına koyayım' dedim. Kalktım yatak odasına gittim ayakta durdum. Düşündüm, düşündüm, düşündüm bir iki kıyafet katladım, orayı burayı düzeltim çıktım salona geldim. Oturdum. Annem beni seyrediyor garip bakışlarla sonra dedi ki bir becerip de çocuğun odasından kıyafet getiremedin dedi. Haaa kıyafet ben oraya gidecektim di mi? Çok trajikomik.
 
Geçen hafta annem yoldayken aradı Ayla yoğurt, ekmek alır mısın? dedi. Aldım eve gittim benim eve girişim 19.00. Yemekler yenildi, içildi. Mutfak toplandı vs. Saat 21.00 'e geliyor Erol Eray'a dedi ki oğlum ananın telefonu ne zamandır dütlemiyor (illaki dütler, mail gelir, whatsapptan biri yazar) Evet di mi ne zamandır ses çıkmıyor bir bakayım kendisine dedim. Telefon yok her zaman ki yerinde. Çantaya baktım yok. En son nereye gittim diye düşündüm, düşündüm. Markete.
 
Annem soruyor.Telefonun kılıfında-kabında önemli bir şey var mı? Yani. Yani ne. Yani maaş kartım, Erol'un kredi kartı, akbilim, sağlık kartı, cüzdanımı unutursam evde diye bir köşesine iliştirilmiş para. Bir de sesli dedim ki valla akbilime üzülürüm yeni doldurmuştum. Annem ayağında terlik olsa nokta atışı yapacak gibi baktı. O bakıştan sonra telefonu kaybettim diye hiç ama hiç hayıflanmadım. Annem bu olayı acaba kaç yıl sonra unutur onun hesabındayım
 
Allahtan herzaman gittiğim market idi. Erol numaramı çevirdi. Kız açmış. Abi abla telefonu burada unuttu demiş. Annem konuştu da konuştu. Henüz unutmadı. 'Ayla bunu da cep telefonu gibi bir yerlerde unutup gelme sakın'. Acaba ne zaman unutur.
 
Ayy yazdıkça aklıma bir sürü vukuat geliyor. Hele cumartesi yüzme hocası ile konuşurken öyle bir trak yedim ki onu anlatmam, anlatıp da karizmayı çizdiremem. Hiç unutkanlık huyum değil ama bir gün unutursam diye kısaca not alıyorum. İSİM.
 
Sonra diyorum ki ne olacak benim bu halim.


Perşembe, Mayıs 29, 2014

13:25

 
Havalar çok ısındı. Öğle tatilinde artık yürüyüşe çıkamıyorum. Bende 45 dakika serin bir ağaç gölgesinde kitap okuyorum. Saati de kuruyorum 13.25'e. Yoksa zamanı unutuyorum.
 
Sıcaklardan en çok saçlarım şikayetçi. Nasıl olmasın. Birkaç ay özgürlüğü kısıtlandı.
 

Anne:2- Tontalak :0


Bugün anlatmaya en sondan başlayacağım. Uyku vakti geldi artık küçük bey ben uyumam dedi. Baktım duruma kriz çıkacak gibi. Daha uyku lafı açılır açılmaz tepinmeye başladı ki normal de böyle yapmaz tontalak efendi. Hani bir dönem anne olmak demek tarzında yazılar olurdu herkes bir şeyler karaladı.Her şeyi sondan takip eden ben der ki ;

Anne olmak demek çözüm üretme kabiliyetini geliştirmek demek

-Bananeeeee ben uyumaya gitmeyeceğimmmmmm
-Eray'cım bugün çok yorucu bir gündü, işte çok yoruldum.Bu zamana kadar hep ben seni uyumaya götürdüm, rica etsem bu akşam sen beni uyutamaya götürür müsün? Çok yorgunum.

Sessizlik (Eray durum değerlendirmesi yapıyor böyle durumda sessizlik hayırlara çıkar)

-Tanam annecim dedi ya içimden dedim ki Anne:1 - Tontalak:0

Yatağa yattık annecim ben seni uyutuyorum ya ninni söyleyeyim sana dedi.

Dandini dandini dastana , danalar girmiş bostana, kov danayı, yemesin bostanı :) şeklinde ninniyi söyledikten sonra bir beş dakika sonra sessizlik. Küçük bey uyumuş.

Anne :2 -Tontalak :0. Önümüzdeki maçlara bakacağız artık. Bu akşam için taktik bulmam lazım.

Çocuk sanki ertesi gün bisiklet yarışına katılacakmış gibi Erol her akşam yemeğinden sonra bisiklet kullanmaya götürüyor. Aslında iyi de oluyor Eray eve çok mutlu geliyor. En yakın arkadaşı Erdem'de parkta oluyor ya değmeyin keyfine.

Dün saat 17.00 gibi telefon geldi Eray beyden. Der ki ;
-Annecim dün Erdem'de parktaydık ya
-Eeee
-Ben sordum yarın okul bitince müsait misin?
-Eeeee
-Annecim Erdem müsaitmiş. Sen işten gelince Erdemlere gideriz.
-Eray'cım gidemeyiz (lafımı bitirmeden)
-gideriz annecim Erdem müsaitmiş

Vay anası sayın seyirciler çocuklara bak. Erdem'in annesinin, benim müsait olmamamızın ne önemi var.

Dün Emirgan'a pikniğe gidildi malum yazmıştım. 5-6 yaşlar. Şakayla karışık öğretmene telefonda Allah kolaylık versin bu kadar çocuğa nasıl göz kulak olacaksınız çil yavrusu gibi sağa-sola dağılacaklar dedim .Ayla hanım veliler de gelir diye yapmıştık programı gelmeyecek misiniz dedi? Evet gelmek çok isterdim AMA.

Yok sergi için izin al, toplantı var izin al, parti var izin al.. Babamın işyeri değil ki. Evet babamla aynı kurumda çalışıyorum ama babamın değil. Neyse Allah bin kere razı olsun anneanne ben giderim o kalabalıklarda yalnız koymam torunumu dedi. İyi ki de gitmiş. Ayla o kadar kalabalıktı ki Emirgan görsen pazar yeri.

Eray'ın okul ile ilk pikniği idi ya çok merak ettim neler yaptı diye. Annem der ki arkadaşlarıyla oynamadı o böcek, toprak, çayır çimen peşindeydi. Fotoğraflara girmek istemediğini söyledi. Yaramazlık yapmadı ama ne bilim üzüldüm dedi.

Hırçınlık, yaramazlık ya da ne bilim öyle şeyler yapmamış. Yapmaz da. Lakin annem Eray'ı uyumsuz olarak tanımladı. Futbol oynamak istememiş arkadaşlarıyla, fotoğraflara girmemiş. İstemiyorum demiş kısa ve net. Eskiden bende öyle olduğunu düşünürdüm hatta gittim bir bilene. Sorun yok,Eray ne istediğini bilen bir çocuk, farklı düşünme becerileri olan bir çocuk dediydi.

Bence de sorun yok. Bence sorun bizde.Tüm küçüklüğüm aman ayıp olmasın oynayayım , aman ayıp olmasın söyleyeyim diyerek yapmak istemediğim şeylerle geçti. Birilerini memnun etmek, karşılığında aferin almak doğal olanıydı. Halbuki ne yanlış. Hayır demeyen, diyemeyen, ne istediğini bilmeyen, bilemeyen bir nesil yetiştirdiler. Şükür ki bazı şeyler değişmeye başladı.

Akşam eve gittiğimde Eray'cım piknik nasıldı dedim. Çok güzeldi dedi. Eğlendin mi dedim. Çok eğlendim dedi ya daha ne olsun.

Bu ara tontalak fotoğraf çekmeye pek meraklı. Cep telefonlarımız kendisine yasak olmasına rağmen boşluk bir anı yakalayıp şak şuk fotoğraf çekiyor. Beni çekmiş, fotoğrafı görünce

-Aaaaa Eray ben çok kötü çıkmışım,ben böyle miyim dedim. Hay dilimi eşek arıları sokaydı da demeyeydim.

-Annecim sen birazcık yaşlandın, birazcık kilo aldın ya ondan öyle çıkmıştır.

The person you have called can not be reached at the moment. Please try again later.


Okul ile ilk piknik : 28/05/2014
Yer : Emirgan
Hissiyat: Mutluluk

Not: Evden çıkmadan bisiklet kullanırken fotoğraf çektirmem istersen şimdi çek dedi tontalak bana. Çektirmezmiş çünkü tikkatini dağıtıyormuş. Ben de bir pozcuk çekeyim dedim çıkmadan. Neyse efendim şaşkınlığım geçtikten sonra dedim ki Eray'cım birazcık gülsene. Gülemem annecim bu kıyafetle, bu pozla ciddi durmam lazım dedi. Ciddiyetini seveyim.

Çarşamba, Mayıs 28, 2014

Jonh Steinbeck'in oğluna mektubu

Hatırlıyorum da bizim eve bilgisayar üniversite öğrencilik yıllarımda yani 99 yılında girdi. Nerede altı yaşında bilgisayar sahibi olabilmek.

Ödevlerim olurdu yazılacak. Ne yapardık giderdik kırtasiyelere sayfa başına anlaşırdık yazıcı başına yazdırırdık. Ha puntosuna göre bile değişirdi fiyat. Araştırma için okul çıkışı İstanbul Üniversitesinin kütüphanesine giderdim. Yoktu öyle Google amcaya falan sormak. Düşünüyorum da ne şanslıymışız. Bilgiye bu kadar kolay erişilemediği fakat bu kadar da  kirletilmediği bir dönemde yaşadık biz.

Hiç bilgisayar hayali kurmazken annemler böyle olmaz bilgisayar alalım dediler. Ben olmaz dedim maddi anlamda annemlere ekstra bir yük olmak istemedim. Israr ettiler hatta ben istemediğim için bensiz gitmişler. Hiç unutmam 1950 dolara bilgisayar almışlardı da kızmıştım.

Sonra yalan yok rahatlığına da alıştım. Genelde bilgisayarı bilgi amaçla kullandım. İnanılmaz bir pencere açmıştı bana. O dönemlerde bilgiye çok açtım.

Ne yaptım bir hafta bir yazar-şair belirledim. Oturup hayatını delik deşik ettim. İlginç bulduğum şeyleri defterim vardı benim oraya not ettim. Nerede acaba o defter. Kim bilir. Araştırma yaptığım yazarın-şairin kitaplarını okumaya çalıştım. Her okuduğum cümle, her okuduğum dize sanki vitamin, sanki enerji olarak döndü .Ruhumun beslendiğini hissettim.

Dönem dönem değişti ilgi alanlarım. Mesela hamileyken hayvanlar alemi ilgimi çektiydi. Onu araştırdım.

Arkadaşlara oturmaya gittiğimizde ya da geldiklerinde düşünüyor musun 'erkek penguenler kuluçkaya yatıyormuş o dönemde hiç bir şey yemiyorlarmış ve üç ayda vücut ağırlıklarının üçte birini kaybediyorlarmış ayyyy canım dediğimi'. Yok canım dişiler ne oturacak onlarda yemek bulma derdinde diye savunmaya geçtiğimi. Millet ahhh bu hormonlar diye kahkaha atıyordu halbuki bunun hamilelikle ne ilgilisi var canım tamamen yufka yüreklilikten.

Neyse lafı yine çok uzattım farkındayım. Aklıma geldi de ister uzatır ister kısaltırım, burası benim bloğum değil mi üstadım? Bu lafı hep söylemek istemiştim ya araya sıkıştırayım, içimde kalmasın.

Bir süredir yine yazarları- şairleri araştırıyorum.Hayatlarını okuyorum. Bazen soruyorum bu biyografilere beni çeken ne. Kim bilir.

Nereden geldiyse bugün toprağı bol olsun Steinbeck düştü aklıma:) Onunla ilgili bir şeyler okurken oğluna yazdığı mektup çıktı karşıma. Bu mektupla ne hayaller kurdum bir bilseniz. Eray'ım ile mektuplaşıyoruz. Ya da Eray'ım babasıyla mektuplaşıyor. Ama yok yok yazmayacağım hayalimde kalsın düşüncelerim. Kalbimde büyüteyim umutlarımı. En iyisi ben bir babanın oğluna yazdığı mektubu ekleyeyim.

Sevgili Thom,

Bu sabah mektubunu aldık. Mektubuna kendi bakış açımdan cevap vereceğim, Elaine de kendi bakış açısından.

İlk olarak, eğer âşıksan bu iyi bir şeydir, hatta bir insanın başına gelecek en iyi şeydir. Sakın bunu küçümsemelerine izin verme.

İkincisi, aşkın çok çeşidi vardır. Biri bencil, cimri, açgözlü, egoist ve aşkı kendini beğenmek için kullanır. Bu aşkın, çirkin ve sakat çeşididir. Diğeri, senin içindeki iyi olan her şeyi dışa vurmanı sağlar. İyilik, itibar ve saygı. Sadece toplumsal saygı meselesi değil, bir başkasını eşsiz ve değerli görebilmeni sağlayan o daha yüce saygıyı da.

İlk çeşidi, seni hasta, küçük ve zayıf yapabilir, ikincisi seni güçlendirir, sahip olduğunu bilmediğin cesareti, iyiliği ve bilgeliği ortaya çıkarmanı sağlayabilir.

Bunun gelip geçici bir gençlik aşkı olmadığını söylüyorsun.Eğer bu kadar yoğun duygular hissediyorsan elbette gençlik aşkı değildir.

Fakat benden sana neler hissettiğini söylememi istemiyorsun diye düşünüyorum. Hissettiklerini, sen herkesten daha iyi biliyorsun. Sana bu konuda ne yapman gerektiğiyle ilgili yardımcı olmamı istiyorsun; bunu yapabilirim.

Öncelikle sonuna kadar hissettiklerinin tadını çıkar, müteşekkir ol ve şükran duy.Aşkın amacı
en iyi ve en güzel amaçtır. Ona ulaşmaya çalış.

Eğer birine âşıksan o kişiye açılmakta bir tehlike yoktur; yalnızca bazı insanların çok çekingen olabileceğini unutmamalısın, bazen ilan-ı aşk ederken bu çekingenliği göz önünde bulundurmak gerekir.

Kızlar senin ne hissettiğini bilmek gibi bir özelliğe sahiplerdir ama yine de hissettiklerinizi duymak isterler.

Bazen hislerine bazı sebepler dolayısıyla karşılık alamazsın; ama bu hissettiklerinin değerini ya da güzelliğini azaltmaz.

Son olarak, senin ne hissettiğini biliyorum, çünkü ben de aynı şeyleri hissediyorum; sen de böyle hissettiğin için memnunum.

Susan’la tanışmayı çok isteriz. Bu görüşmenin planlarını Elaine yapacak, çünkü bu onun uzmanlık alanı; çok da memnun olacaktır. O da aşkı biliyor, belki sana benden daha fazla yardımcı bile olabilir.

Ve sakın kaybetmekten korkma. Eğer doğruysa devam edecektir. Acele etme yeter. İyi şeyler asla elden kaçmaz.

Sevgiler,
Baban

Hızlandırılmış Yaşam Kursu

 
Pazartesi çok yorgun başladım haftaya. Öyle yorgundum ki hatta tüm gün masa ile kesiştik, başımı koymamak için zor dayandım. Böyle günlerim çok nadirdir benim. Evet sabah bazen uykusuz olurum lakin birkaç saat içinde o halimden eser kalmaz.
 
Dinlenemiyorum uzun zamandır ama şikayet yok. Bir süre önce dedim kendime hayatımı şikayet ederek geçirmeyeceğim diye. Değiştirebileceğim şeyler için adımlar atacağım, değiştiremeyeceğim şeyleri ise kabulleneceğim hatta sindireceğim. Ara ara patlamalar da olmuyor değil hani. Onlarda olsun, olsun ki içerdeki enerji açığa çıksın. Enerji içeride birikip büyük bir depreme sebep olmasın.
 
Saat 18.00 olduğunda iki akşamdır bu akşam erken yatacağım dedim lakin ne mümkün. Hep ekstra şeyler çıktı. Eray'ın öğretmeni sağolsun yumurta kapıya dayanınca programları söylemeye bayılır. Kaç kere tatlılıkla söyledim halbuki. Biz çalışan insanlarız bazı şeyleri iki üç gün önceden söyleyin please.
 
Şile hayvanat bahçesine gideceklerdi ana sınıfı olarak. Ne yalan diyeyim hiç istemedim. Çocuklara da söylenmiş oğlum sen gitme diyemedim. Eskiden bu kadar değildim. Oğlumun hiçbir canlıyı kafeste, kapatılmış olarak,doğal ortamından uzak, mutsuz bir şekilde görmesini istemiyorum.
 
Allah gönlüme göre verdi uzaklık sebebiyle izin çıkmamış. Program pikniğe dönmüş. Öğretmenimiz geç haber verdi. Anacağıma haber uçurdum bir iki patates at ocağa haşlansın akşama geldiğimde sigara böreği sararım dedim. Bu arada Eray'ım peynirli sigara böreğini sevmiyor. 
 
Yemekler apar topar yenildi. Koşturdum erkek berberine baktım ki pek sıra yok Erol tontalağımı getir de saçlarını kestirelim dedim. Normal de babalar götürür berbere oğlunun saçlarını kestirir lakin bizde bu görev bana aittir. Erol'a bir kere teslim ettim Eray'ı çocuğu resmen yolunmuş kaza çevirmiş, tövbe ettim.
 
Küçük beyin arkadaşı parktaymış biz berberdeyken telefon geldi. Bisiklet sürüyormuş, Eray'ı çağırıyor. Vay anasını sayın seyirciler dedim adamın programı o kadar yoğun ki karı-koca bize sıra gelmiyor. Bu şekilde parka gitmesen iyi olur her yerin kıl- tüy desem de ısrar etti, karışmadım. Allahtan bisiklet arabanın arkasındaydı onlar parka gitti ben de eve yürüdüm.
 
Eve geldim bir bakayım ki anacağım patatesin içini yapmış, ohh bir sarması kaldı dedim. Bu bile benim için mutluluk sebebi. Tam başladık sarmaya demez mi Ayla tadına bir bak hele. Baktım, bakmaz olaydım. Sanırsın ki Urfalı bir aileyiz, basmış acıyı. Halbuki biz acıyı pek sevmeyiz. Tekrar patates haşlandı. O ara otur di mi? Yok oturamam Eray'ın çantasını hazırla, yarın ki giyeceklerini hazırla, yedekleri hazırla. Mutfağı topla. 
 
Börekler sarıldı ay belim demeye kalmadan zil çaldı. Gelen evin küçük beyi. Banyo ettirdim hemen. Banyodan çıkarken kendileri der ki 'annecim banyo etmek çok iyi geldi'.  Babası giyinmesine yardım ederken piknik için alınacaklar vardı marketler kapanmadan doğruca markete.
 
Bazen kendimi nasıl hissediyorum biliyor musunuz? Hızlandırılmış yaşam kursuna katılmış gibi. Ya da dur dokuz günde on iki şehir gezen kültür turları vardır ya hani yorgunluktan, çok şey görmekten insanı aptala çeviren. Aha da burası Sinop kalesi güney burcu, burası da Trabzon Sümela Manastırı sayın misafirler..
 
Yorgunluktan bu hafta masa ile kesişsek de sevgili misafirler galiba seviyorum hızlandırılmış yaşam kursununun bana verdiği hissiyatı.Tersini söylersem bir ara annemin patatesli harç tarifini ağzıma sürebilirsiniz serbest..
 
Ha fotoğraf mı ahretliğim dün işyerimi ziyarete geldi dışarıda bir saat vaktim vardı koştura koştura gezsek de güzel bir öğle tatiliydi.Park da gezindik, fotoğraf çektirdik, paytak'ın evine götürdüm. Tee Amerika'dan gel selfie çektirme valla taşlarlar bizi dedim selfie çektirdik.
 
Fotoğraf ahretliğimin objektifinden, poz ise tontalaktan. Evet yanlış yazmadım. Bön bön makineye bakıp fotoğraf çektirmemi Eray sevmiyor. Çıkkk diyor annecim başını yana eğ, annecim saçını aç şöyle yap, annecim gül birazcık.. Ben de öğrendim tontalaktan bir şeyler.
 
28/05/2014 Okul ile ilk piknik.

Salı, Mayıs 27, 2014

Aynı Seremoni

Fotoğraf Atatürk Arboretumu gezisinden.Çok gülüyorum gördükçe. Eray kalpak takmış gibi, herkes kendi havasında

Ne diyordum tontalak hafiye gibi birkaç saat peşimde dolandı. Neyse ki deprem korkusunu üzerinden attı. Cumartesi nöbetçi olan babası işten dönünce tontalağı ve bisikleti alıp parka gitti.. Ben ne yapayım eve gelecek olan mideleri doyurma derdiyle mutfakta.

Neyse geldiler yemekler yenildi, içildi işte o akşam biraz televizyon karşısında oturabildim.

Pazar sabah yine erken kalk. Eray'a bir iki lokma yedir yollara düş doğruca yüzmeye.Yüzme çıkışı  kahvaltıya anneanneye. Gözüm dönmüş gibi,iki gün iki gece aç kalmış gibi yedim. Sonra fonda pişmanlık şarkısı. Aman ne kafaya takacağım dedim ünlü üstad anneannenim dediği gibi yiyende ölmüş yemeyende.

Yeni nesil ne diyor bilmiyorum benim devrem cereyan der. Annem cereyanda kalmış boynu, sırtı tutulmuş. Ayla ütüleri yapamayacağım babanın üç gömleğini ütüler misin dedi. Prensip gereği gündüz ütü yapmıyorum, pazar akşamı yapıp haftayı öyle bitiriyorum anne der mişim. Şaka tabi anneme hiç öyle der miyim. Annem daha lafını bitirmeden ben ütünün başına gittim üç gömlek değil hemen hemen hepsini yaptım. Saate bir baktım geç kalıyoruz. Yine yollara düşme zamanı.

Ahretliğimin çocukları sünnet olmuştu, sünnet mevlidi vardı. Tontalağa teyzesi sordu. Fulya teyzenin çocuklarını hatırlıyor musun?

Aradan kaç yıl geçmiş nasıl hatırlayayım 

dedi ukala dümbeleği. Kaç yıl geçti peki dedi. 10 yıl geçmiştir diyince gülmekten koptuk 6 yaşında değil mi bu kuzular yahu. Sarıyer'e doğru çıktık yola ama hep aynı senaryo. Adam durup da bir insan evladına yol sormuyor. Navigasyonu varmış ne gerek varmış .İyice yolu karıştırdı. Arayayım diyorum yok, bir insan evladına sorayım diyorum yok.. Neyse ki Fulya beni aradı. Biraz gecikmeli olsa da vardık gideceğimiz yere. Eray Mete ile iyi anlaştı. Zaten hep kendinden büyüklerle iyi anlaşır.

17.00 de oradan çıkınca Erol tabi bir program yapma derdinde.Valla doğruca eve gidiyoruz sakın gezme işi çıkarma evde yapacak çok iş var dememe kalmadan telefon çaldı. Arayan annem arabaları serviste her yeri iyice tutulmuş yakındaysanız Erol beni bir acile götürebilir mi? dedi. Aslında daha Sarıyer'den çıkmamıştık yakındayız anne dedim tekrar Ortaköy'e geçtik.

Ben Eray'la evde kaldım tabi hastaneye götürmek istemedim. Babam, Erol, annem acile gitti. Doktor da benim devremden olmalı demiş ki anneme 'cereyanda kalmışsın sen'. Rahatlatmak için iğne vurmuş bir de ilaç vermiş. Annemi de aldık saat 21.00 da evdeydik.

Öyle yorgun öyle yorgundum ki anlatamam.Ama yine de herzaman ki seremoni ile haftayı bitirmek için ütülerimin başına geçtim.

Not: Bu sabah sohbet esnasında Fulya'nın adı geçmişti. Eray beyin sabah sabah performansı iyidir. Annecim hep Fulya hep Fulya biraz da başka birinde bahsetsen. Kıskanç böcek ne olacak.


Pazartesi, Mayıs 26, 2014

Önünde Durma!


Cuma akşamı gösteri geç bitti. Anneye gel çanta topla, yola çık. Eve gel çanta boşalt, yarın için tekrar hazırla. Aman yarın öğlen televizyoncu gelecek evimi dağınık görmesin diye sağı-solu topla. Oldu mu yatışım gece yarısı.

Cumartesi sabah 07.15 de ayaktaydım.O kadar zor kalktım ki anlatmam. Rot ayarı bozulmuş araba gibi gün boyu yatağa (onlar sağa-sol çeker bana ne ben yatağa) çekildim.Ama ne mümkün yatmak. 08.00 de tontalak ile evden çıkış. 09.30 ders başlasın.

10.30 tontalak dersten çıksın banyosu, hazırlanması derken 11.0 de attık kendimizi dışarıya. Maslak da metroya bindik doğruca Şişli'ye kayınpederimin yanına.Televizyoncu gelecek ya baba işte ben size eşlik ederim dediydi dede.

Şişli'ye tam varmışken Erol telefon açtı. 'Ayla televizyon için gelen adam evin kapısındaymış dedi. Öğlen geliriz ama gelmeden önce sizi arayacağız ne demek yahu. Adam hem 11.30 da gelmiş hem de kapının önünden arıyor.O zaman bekleyecek dedim Erol'a ben 12.00 den önce evde olamayacağımı söylemiştim herkese.

Neyse dedeyle çıktık yola trafik vardı eve varmamız oldu 12.15. Adamlar anten girişimi nedir onunla uğraşıyor ben kendimi koltuğa attım öyle yorgunum ki ayağa kalkamıyorum, oturuyorum. Sonra hafif hafif sallantı başladı. Richter ölçeği gibiyimdir evdeysem eğer en ufak sallantıyı bile anlarım.Sonra gittikçe hızlandı.Gümüşlükteki ve yemek dolabındaki çanak-çömlek birbirine vurmaya başladı. Ahize şiddetli sallandı. Ayağa kalktım tontalak ne oluyor annecim bu ses ne dedi.

Telaşa memuresi olan ben böyle durumlarda nasıl oluyor bilmiyorum galiba ters tepiyor çok sakin oluyorum.Hadi Eray'cım elimi tut dedim. Önemli bir şey yok sadece ufak bir sallantı demeden çaktı köfteyi. Deprem oluyor dedi( geçen hafta deprem tatbikatı yapmışlar) Başladı ağlamaya. Böyle korkacağı,tepki vereceği hiç aklıma gelmezdi.O kadar çok korktu ki yüreğim bir kötü oldu.

99 depreminden çok iyi bildiğim için deprem biter bitmez belki de bitmemiştir bilmiyorum annemi aradım.Anne deprem oldu birazdan telefonlar kitlenir biz iyiyiz ulaşamazsan merak etme dedim. Hay demez olaydım çığlığı bastı.Hemen dışarıya çıkın öyle durumda dedi. Nasıl çıkacağız en üst katta  oturuyoruz asansör kullanamayacağımıza göre çocukla aşağıya inene kadar en iyisi evde güvenli olacağını düşündüğün bir yere sığınmak. Allahtan annem bahçedeymiş duymamış iyi ki duymamış aşırı tepki verirdi kalbi. Depremden inanılmaz korkuyor.

Neyse televizyoncu ve dede gitti.Annemler sürekli bize ulaşmaya çalışmış yok ulaşamayınca da çıldırmış.İyi ki arayıp merak etmeyin biz iyiyiz dedik ya demeseydik. Neyse ki ablamla whatsapptan yazıştık. Beni aramalarını yasaklandım çünkü Eray çok korktu. Bir de telefonda bahsedip korkusunu katmerlemek istemedim.

Haberleri açmadım. Dede alıp sizi Beykoz'a götüreyim yalnız kalmayın demişti istemedim rutini bozmadım.Neyse ki çok sürmedi korkusu yavaş yavaş eskiye döndü sadece birkaç saat peşimi bırakmadı.Aklına o ara ne fikirler geldi

-Annecim deprem sayesinde ben bir şeyi anladım
-Neyi anladın
-Vitrin gibi sabit olmayan eşyaların önünde durmamalıyız
-İyi fikir

İyi fikir mi demiştim Sonrasını nasıl anlatayım. Hafiye gibi peşimde.

Çamaşır atacağım makineye. Annecim deprem sırasında çamaşır makinesi üzerine gelebilir önünde durma..

Ellerimi yıkıyorum annecim bu banyo dolabı gözüme çok sağlam görünmedi önümde durma..

Mutfak tezgahında bir şeyler yapıyorum annecim bu mutfak dolapları deprem sırasında başına düşebilir önünde durma..

En son annecim yemek masasını sabitlesek mi acaba sen ne dersin diyordu. Ah tontalağım ah...

Allah daha büyük depremlerden korusun cemil cümlemizi.Amin


Uzay'da gösteri

Cuma akşamı tontalağımın yıl sonu gösterisi vardı. Oradayken çok heyecanlıydım heyecanlı olmasına da artık eskisi gibi düşünmüyorum. İnsan yaşadıkça öğreniyor. Yıl sonu gösterileri olmasa da olur. Çocuklara eziyetten başka bir şey değil.

Evet Eray'ın okulun tiyatro kulübün de olmasını çok isterim ya da ne bilim üretebileceği, kendini geliştirebileceği, yaratıcılığını kullanabileceği bir kulüpte. Gösteriler bunun tam tersi. Daha çok öğretmenlerin bir yıl boyunca aha da bunu yaptık dedikleri bir platform.

Böyle düşünmem tabi orada mutlu olmama, heyecanlanmama engel olmadı. Eray çok rahattı. Belki de o yüzden çok mutluydum. Üzerinde baskı hissetseydim ya da ne bilim başarısız olacağına dair kaygı hissetseydim üzülürdüm. Ama yok adam sahne adamı. Seviyor orada bulunmayı.

Gösteri güzeldi lakin çok uzun tutulmuştu. Bence o kadarına gerek yoktu. Yoruldu kuzular. Gösteride tema Uzay idi. Çeşit çeşit gezegenler vardı. Her gezegene gittiklerinde bir puzzle aldılar, gösteri sonunda o puzzle birleştirdiler. Sevgi dolu bir dünya için el ele yazıyordu galiba. Buna toplum olarak çok ihtiyacımız var.

İlk olarak Dans Gezegenine gittiler. Kafkasla başladılar. Ben onları o kıyafetle görünce tabii şok oldum. Geveze oğlum hiç bahsetmedi. Artık sürprizin ne olduğunu öğreniyor mu ne?






Sevgi Gezegenine geçerek Semazen oldular. Müzik, atmosfer, çocukların performansı ellerimin titremesine, boğazımın düğümlenmesine yol açtı. Semazen gösterisi bitene kadar titredim. Çok güzeldi. Kızların en sonunda dediği gibi 'ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.
 

 
Hızlı dönmeye başladıklarında salonda bir alkış koptu.
 
 
Spor gezegenine giderek jimnastik gösterine başladılar. İşte o gösteri de tırnak yemeyen ben tırnak yemeğe başlamışım. Önce takla attılar.
 

 Sonra çemberlerden takla atarak geçtiler

 
Sonra birbirilerinin üzerinden takla attılar.
 
 
Sonra tek tek takla atlayıp yere dizildiler. Üç-beş kişinin üzerinden takla atılmaya başlanınca bende tırnak eti falan kalmadı:)
 
Jimnastik bitince astronotlarımız robot dansı yaptı o komikti. Ablam Eray niye öyle garip garip hareketler yapıyor dediğinde çok güldüm. Çakmamış köfteyi akıllım.
 
Müzik gezegenine gitmeden olmaz, oraya da uğrayalım dedik. Evvel zaman içinde kalbur zaman içinde şarkısını fotoğrafta görülen alet neyse hahh işte onunla çaldılar.
 
 
Astronotlarımız kıyafet değiştirmek için sık sık Uzay mekiğine bindi. Uzaya fırlatılma efektleri gerçekten güzel olmuştu. Gezegenler arası geçişler o uzay mekiği sayesinde sırıtmadı, doğal durdu.
 
 
Ve final. Türk astronotlarımız uzayda anlı şanlı Türk bayrağımızı gururla açtı.
 
 
Ana sınıfı yıl sonu gösterisi 23 Mayıs 2014 -19.00
 
Zinhar notsuz olmaz: Yılsonu gösterisi için kıyafet parası şu kadar yazıldığında şaşırmış olmamdan sebep Eray'ın yanında çüş dedim. Eray da hemen zıpladı.
-Annecim öğretmenim bizim fakir olmamızı mı istiyor
-Neden öyle dedin
-Çok para istemiş kıyafet için, o parayı yollama
-Olur mu Eray'cım öyle şey
-Olur annecim olur kıyafeti, gösteriyi öğretmenim istediği için parayı o versin:)
 
Demek ki neymiş tontalağın yanında daha dikkatli olmam lazım.
 
 
 

Cuma, Mayıs 23, 2014

Elektronik alet kardeşliği



Bu aralar elektronik alet kardeşliği kurulmuş bizim evde de haberimiz yokmuş. Neredeyse hepsi birlik olmuş, trip atıyor. Hatta bazısı trip atmayı bıraktı direkt yolda bıraktı. Bu kadar üst üste gelmesine çok kızsam da şükür sağlıklar yerinde.

Önce bulaşık makinesi kayışları sıyırdı(aslında ilk başkası ama o yazının sonunda).Halbuki en memnun olduğum beyaz ev aletiydi. Bulaşık makinesini çalıştırdım bir on beş dakika sonra ışıkları dörtlülerini yakmış araba gibi yanıp yanıp sönmeye, makineden garip garip sesler gelmeye başladı. Makineyi kapadım, tekrar açtım tabi ki olmadı. Bir makine dolusu bulaşığı çıkarıp ellerimle yıkadım. Sonra boş çalıştırdım, çalıştı. He dedim keskin zekamla demek ki çok doldurdum makine de bu yükü taşıyamadı.

Ertesi gün oldu makineyi yine çalıştırdım. Bir 10-15 dakika aynı film tekrar oynadı. Tek farkla bendeki sinir tavan yaptı. O kadar bulaşığı tekrar çıkar, yıka, kurula. Birkaç gün sonra servis geldi anlattım şikayetimi baktılar incelediler beyni bozulmuş beyinsizin. Birkaç günde parça bekle..

Elde bulaşık yıkamamanın dayanılmaz hafifliğini tam yaşayamamışken tontalak git masadaki sodayı laptopa dök. Bilgisayarında harareti olmalı hepsini hüpletti. İlk yardım adına ne biliyorsak yaptık. Kuruttuk, üfledik, şok verdik(çat çat diye kafasına kafasına vurduk) lakin.. Sözü uzatmadan yazacağım bilgisayar ex oldu.Mecbur gıcır gıcır bir bilgisayar aldık.

Ertesi gün tontalak ve babası basketbol oynamaya gitti. Babamız zıplarken cep telefonu cebinden  hoop düş hem de betona. Şangırrrr. Ekran resmen tuz ve buz. Olacağı varmış demek hiç yapmayacağı şeyi yapıp kılıfından çıkarmış o gün. Garanti kapsamında lakin kullanıcı hatasını karşılar mı? Cevap veriyorum asla. Ekranın fiyatını öğrendiğimde az daha küçük dilimi yutuyordum ya.

He bu arada tontalak asla affetmez bu yönüyle kime çekti bilmem (Erol'un lafından yola çıkarsak eğer yani iyiler benden kötüler ondan lafından buluruz kime çektiğini. Ama bir sorun var taşı gediğine oturmanın iyi bir şey mi kötü bir şey mi olduğuna karar veremedim. Hadi kötü diyelim o zaman babaya, hadi iyi diyelim o zaman bana) Kendi bilgisayara soda döktüğünde babasından sıkı bir azar işitmişti ya, babası telefonu düşürünce dedi ki

Babacım bak kazalar oluyormuş demek 
 
Artık bu laf karşısında susuyorum, çünkü hak etti babası. Ekranımızda takıldı, bilgisayar da geldi herkes pek bir mutlu derken mutfaktan bir ses geliyor. Bilin bakalım nereden. Buzdolabı şakıyor hem de ne şakıyor bülbül halt etmiş yanında. Erol fanından geliyordur dedi lakin duymamazlıktan geldim, hala da duymuyorum, yeterrr
 
Geçen hafta perşembe sabahı 06,40 da annem Ayla televizyona bir şey oldu göstermiyor dedi. Evet televizyon açılıyor ama kanal göstermiyor. Yanlış bir düğmeye basmışsındır anne dedim bizde elektronik aletler bozulma istihkakını doldurduğu içinde hiç önemsemedim. Erol baktı anne sorunu bulamadım akşam bakalım dedi. 
 
Akşam oldu yazacakken hatırladım o akşam annemdeydik bakamadık. Ertesi gün akşam oldu Erol kurcaladı ve teşhisi koydu. Ayla Receiver bozulmuş dedi. Efendim bir şey mi dedin dedim. Receiver dedi, bozulmuş. Duymuyorum seni, duymak istemiyorum...
 
Neyse kayınpederim geldi elinde yeni Receiver. Taktı ama bu sefer başka sorun baş gösterdi. Duvarımı deldiler hem de matkapla. Kayınpaderim hanım gözlüğü getirdin mi dedi. İncecik bir kabloyu başka yere bağlayacak ya yakını göremiyor. Ben atladım hemen nasıl yapılacağını söyle ben yaparım dedim. Tontalak resmen önüme durdu.
 
Sakın onu elleme annecim o tehlikeli bir şey, sana bir şey olur.
 
Dedesi annene bir şey olur da bana bir şey olmaz mı? Banane ben bağlamayacağım annen bağlasın dedi. Tontalak olmaz dedi. He annen ölmesin ama ben öleyim yani öyle mi dedi. Çimse( hiç kimse) ölmesin dedi. Dede şakayı fazla uzattı banane ben ölmeyeyim annen ölsün dedi. Tontalağım dedi ki
 
Annem ölmesin, annemin yerine ben ölürüm
 
Herkes sustu, benim boğazım düğümlendi. Tontalağıma sarıldım. Allah korusun, Allah sana uzun ve sağlıklı ömürler versin dedim. Çok kötü oldum hatta şimdi yazarken bile.. 
 
Sonra dediler ki Lnb de bozulmuş. Aaaaa
 
Çamaşır makinesi mi? Altı aydan fazladır var uzaya fırlatılacakmış gibi bir ses çıkarıyor. Anneme göre kazanı düşmüş, ilgilenmiyorum. Bence bu elektronik alet kardeşliğinin başkanı da, çıban başı da o. Ne diyeyim Allah müstahakını versin, fırlamadı gitti...
 
Not: Teyzemiz biraz çatlattır. İnşallah bu yazıyı es geçer umuduyla bu cümleyi kurdum. Eray'la iki gün önce epey bir sohbet etmişler.Konu dönüp dolaşıyor ülkedeki gelir adaletsizliğine geliyor. Eray ne olacak bu memleketin hali çok fakir var diyor. Eray çok kolay teyze diyor. Nasıl yani devlet fakirlere para mı versin. Eray da diyor ki devlet de versin tabi ama zengin fakire verirse o zaman  sorun çözülür. Oy kara kuzum keşke o kadar kolay olabilse..

Perşembe, Mayıs 22, 2014

Kireksiyon



İşyerinde öğlen yemeğinde çıkan kolayı annemlere götürdüm. Ben asitli içeceklerin hiçbirini ağzıma sürmem. Erol tutkundur ya o içer dedim. Kapağı açtı ve neredeyse küçük şişeyi bir dikişte içti. Bende ki surat görülmeye şayan. Ekşimik bir surat, adam sanki zehir içiyormuş gibi bir ifade. Bence gibisi fazla. Resmen zehir içiyor adam.

Kolayı içti kapağı tontalak kaptı. Evladım altın bulmuş gibi sevindi. Annecim bu benim olabilir mi dedi. Olsun tabi dedim. Merak edemeden de duramadım. Ne yapacaksın ki kola kapağını..

Annecim kireksiyon yapacağım
 
dedi. Kireksiyonun ne olduğunu anladım tabi. Ama anlamamış gibi yaptım her zaman ki gibi. Bu blogu takip eden bilir başka türlü anlat oyunumuz vardır bizim. Başka kelimelerle anlat kireksiyonun ne olduğunu.

Kireksiyon biriktirmek demek annecim. Pul biriktirsin, kapak biriktirirsin o biriktirdiklerine de kireksiyon dersin.

dedi. Ha koleksiyon demek istiyorsun sen anladım ben seni. Evet kireksiyon annecim. Bu kelimeyi ilk defa kullanıyorum ya o yüzden söyleyemedim. Kullandıkça öğrenirim.


Çok hoşuma gitti bu diyalog çok. Aklıma geldikçe gülümsetti.Çocukların büyümesinin bence en güzel yanı farkındalıkların artması ve baldan tatlı lafları...


Çarşamba, Mayıs 21, 2014

Üniversite kıyafeti

15/05/2014 fotoğraf çekiminden

Fotoğraf çekiminden haberimiz yoktu. Bir veli tesadüf okula gitmiş ve bahçede çekim yapıldığını görmüş. Anneler arası iletişimimiz süper. Hemen haber verdi bize. Haber verirken de ekledi. Şu an herkes Eray'ın arkadaşına söylediği sözü konuşuyor dedi. Ne mi demiş ;
 
Mustafa hadi üniversite kıyafeti de giydin evlenmene az kaldı. 
 


Tespitim geldi: Eşler bir zaman sonra bazı yönlerden birbirine benzemeye başlıyorlar. Onca yıl birlikte yaşarken birbirlerinden etkilenmemeleri mümkün değil zaten. En azından ben öyle düşünüyorum. Başak olduğumdan mıdır nedir fazla detaycı, düzenli, tertipli, planlı biriyimdir.
 
Erol bazı yönlerden benim tam tersim .O ayrıntıya değil genele bakar, plan yapmayı sevmez vs. Fotoğraf elime geçtiğimde cübbe kırış kırıştı ya normalde gözüme takılması lazımdı. Bizim evde iç çamaşırları dahil her şey ütülenir. Evet dikkatimi çekti ama hiç önemsemedim.
 
Oğlumun enerjisi, duruşu, hayallerim, umutlarım bu ayrıntıyı belki de görmek istemedi evet biraz da Erol'a benzemeye başladım. Yani yavaş yavaş ayrıntılar denizinde boğulmak yerine genel tabloyu görmeyi başarabiliyorum .Zaten son dönemde bu konuda müthiş gelişmeler kaydediyorum.Fotoğrafı Erol'a gönderdiğim de bana gelen cevabı aynen yazıyorum. 'İnsan şu kıyafeti bir ütüler. Allahtan malzeme iyi'. Ha Erol mu galiba o da bana benzemeye başladı...

Salı, Mayıs 20, 2014

Mezuniyet kutlaması ve sır bir fotoğraf karesi

Sen dönersen dünya döner, sen durursan kalbim durur.

Yok aslında çok iyi sır saklayan biriyimdir de konu Eray olunca içimde tutamıyorum.Cuma günü gösterileri var ,onun için provadan bir kare.

Yardımcı öğretmeni sağolsun bugün okula gittiğimde fotoğrafı gösterdi gizli kapaklı.Hemen fotoğrafa el koydum. Kimseye söylemeyin ama sürprizi bozmayalım diye de tembih etti. Hı hı dedim. Çok da kimseye söylemedim aslında.Sadece babası, teyzesi, fulya teyzesi, dedeleri, facebooktan arkadaşlar, instagramdan yoldaşlar he bir de blogdan sırdaşlar.

Öğretmenimiz diğer annelere söylemeyin demeye çalışmıştı bence. O yüzden hiç de kendimi suçlu hissetmiyorum, tamam belki biraz, tamam ya çok suçlu hissediyorum.

Bu öğlen Eray'ın mezuniyet kutlaması vardı. Sınıf annesi sağolsun harıl harıl çalıştı bizde destek olmaya çalıştık. Zeytin yağlı yaprak sarmasını ben aldım. En temiz iş. Biliyorum içecekler en kolay görünse de aslında en zoru. Nasıl mı?

Kimi anneler hazır meyve suyu içirmez çocuklara.Hatta bir anne whatsapptan ay çocuklara meyve suyu mu vereceksiniz diye aşırı tepki verdi. Aslında anlıyorum onu.Ben de vermem evde bulundurmam.Kolanın ya da asitli içeceklerin tadını dahi bilmez (hala da içmez).Ama parti, kutlama gibi şeylerde kısıtlamada getirmem.

Arkadaşa da dedim ara sıra nefsi köreltmek de gerek. O yüzden o gibi ortamlarda meyve suyu içebilir. Eskiden halimi hatırlıyorum da hazır meyve suyu içti diye baygınlık bile geçirebilirdim. Düşün ki ben katı meyve sıkacağı bile kullanmazdım. Cam rende de rendeler bir tülbent yardımı ile suyunu çıkarırdım. Hey gidi Ayla nereden nereye. Ben de öğreniyorum hatta değişiyorum. Çok şükür ki baştan alışkanlıklarını güzel oturttuk şimdi de abartmıyor oğlum.

Bu nedenledir ki sarmayı ben seçtim. Yok onun şekeri bunu tuzu derken ben zamane annelerle uğraşamazdım :)Sarmayı da bulgurla yapamayacağıma göre el yoran ama baş ağrıtmayan bir ikram oldu. Hoş Allah razı olsun annem sardı beni beklememiş bu sefer.

Mezuniyet pastası 20/05/2014 tarihinde kesildi.

Mumlar üflendi, pastalar kesildi, hediyeler verildi. Keyfim hiç yoktu bugün keyfim yerine geldi. Hatta şaşırdım halime. İnsanoğlu işte.Ya acı denen şey hiç hafiflemeseydi, ya hiç unutamasaydık. Neyse..

Keyifli keyifli annelerle sohbet ederken Dila'yı gördüm. Eray Dila'yı çok sever hatta fazlasıyla sever. Dila Eray seni çok seviyor biliyor musun? dedim Evet biliyorum dedi. Nasıl anlaşabiliyor musunuz dedim. Tabi ki dedi. Aramızda kalsın bu soru Eray yaramazlık yapıyor mu dedim? Birazcık dedi. Olsun o kadar dedim. Sonra bana dedi ki neyse görüşürüz Eray'ı bulmam lazım.

Sonra arkadan bir ses duyuldu. Affedersiniz size bir şey söyleyebilir miyim? Aaa Beyza (geçen seneden sınıf arkadaşı bu sene ayrıldılar) sen miydin  tabi canım söyle dedim. Kız yanıma geldi bana şok yaşattı. Kulağıma eğildi Eray aslında bana aşık dedi. Kısa ve net. Dila ile konuşmamı duydu bana ayar verdi :) Vallahi dondum hiçbir şey söyleyemedim.Sizler aşkınıza sahip çıkacak kadar ne zaman büyüdünüz?

Ha birde nerde eski zaman gelinleri öyle...

Mezuniyet kutlaması 20/05/2014

Not: Kep-cübbe ile 15/05/2014 tarihinde fotoğraf çekildi.


İnsanlık nereye gidiyor II

Kötü bir haftaydı herkes için tabii en çok da ocaklarına ateş düşenler için. Tontalak evde olduğu zamanlar pek haberleri açmamaya çalıştık. Haliyle etkileniyor, sürekli soru soruyor. En iyisi hiç açmamak hatta en iyisi kendimizi dışarıya atmak, oyalanmak

Cumartesi sabah 09,30 da Eray'ı yüzmeye götürdük. Ama o da ne İTÜ'nün girişinde inanılmaz bir trafik vardı.Turnike ilerlemiyor, sınav varmış bir on dakika geç kaldık. Yüzmeye tekrar başladığı için tontalak çok mutlu. Bu aralar evden birinin mutlu olması çok güzel.

Yüzme sonrası Erdem'leri ( yüzmeye birlikte gittiği arkadaşı) kahvaltıya çağırdık. Hemen arkadaşla kahvaltıyı hazırladık. Çocuklar kahvaltıdan sonra birlikte çok güzel oynadı, güzel vakit geçirdiler. Ayrılma zamanı gelince tabi bizden kötüsü yoktu. Birbirilerine yine doyamadılar.

Akşama doğru bisikletini alıp babasıyla parka gitti.Neyse ki orda Erdemle karşılaşmış. Birlikte bisiklet sürmüşler, futbol oynamışlar, top sektirmişler.Yorgun argın baba-oğul eve geldi.

Pazar sabah yine yüzme. Ders çıkışı yüzme öğretmeni ile görüştüm. Eray'dan çok memnun. Ayaklarını açık çarpıyor kapalı çarpsaydı bugün bir üst gruba alacaktım ama iki hafta içinde geçer zaten dedi. Hayırlısı dedik.

Bu arada Eray'a duş alırken yardım etmiyorum.Yoksa ıslanıyorum. Alışmalı en azından yüzme sonrası. Sadece karşısına geçip motive ediyorum.Aferin oğluma büyümüş de kendi duş alıyor gibi, ohh şimdi de saçını şampuanla gibi, yüzünü de ovala gibi. Becerebiliyor mu şimdilik hayır. Zamanı gelince onu da öğrenir.

Erdem ve annesiyle çok önceden plan yapmıştık. Babalarda olacaktı lakin Erol'un işi çıkınca anne ve oğulları baş başa kaldık. Yüzme sonrası kahvaltıya gittik nedense pek iştahları yoktu çocukların. Sonra Cafe Nero'ya gidip saat 14.00 deki tiyatroyu bekledik.

Beklerken arkadaşım bana bir şey anlattı. Anlattığı şey ile paranoyaklığıma paranoya kattı.Cumartesi Eray'la babası henüz parka gitmemişken Erdemle annesi parktaymış. Erdem tahterevalli de tek otururken parka bir araba yanaşmış. İki adam. Biri inmiş parkta bir banka oturmuş. Diğeri de inmiş arabanın kenarında beklemiş.

Adamdan rahatsız olan kadınlar tek tek kalkmış. Tek parkta Erdem ve annesi kalmış. Adam kalkmış yerinden Erdem'i tahterevalli de oynatmaya başlamış. Hemen alıp çocuğu sende kaçsaydın dedim. Ayla iki adamın ortasındayım ani hareket edemedim .Bir süre sonra hadi oğlum bak parkta arkadaşın kalmadı diğer çocukların yanına gidelim dedim aldım kucağıma bisikleti şunu bunu almadan kaçtım dedi. İrkildim.

Aslında o anda yapılacak şey polisi arayıp parkta şüpheli davranışlar sergileyen kişiler var diye ihbar etmek. İşte insanın korkudan basireti bağlanıyor. Bence kesinlikle kötü niyetli insanlardı. Durum onu gösteriyor. Artık çocuklarımızı alıp parka da gidemeyeceğiz.Ya da gitsek de hep temkinli olacağız. Kafamızı çevirip başka biriyle sohbet edemeyecek, elimize kitap alamayacağız. Gözleri dört açıp hep çocuğumuzu gözetleyeceğiz. Böyle yaşanır mı? Soruyorum dünya nereye gidiyor. Yok yok insanlık nereye gidiyor. Off içim daraldı konuyu değiştiriyorum.

Aburcuburistan oyunu-18/05/2014 Trump Towers

Saat 14.00 oldu. Tiyatro zamanı. Oyunun adı Aburcuburistan. Verdiği mesaj sağlıklı ve dengeli beslenmenin önemi. Konusu sebze- meyve sevmeyen iki kardeşin (Ayaz ile Alaz) sadece abur cuburların olduğu Aburcuburistan ülkesine yaptığı yolculuğu ve başlarına gelen olayları anlatıyor. Bana göre oyun fena değildi, çocuklar ise bayıldı.Eray çok kahkaha attı yani tam Eray'lık bir oyundu.

Oyun sonrası yemek sonra doğruca eve. Eray hiç itiraz etmeden ödevlerin başına geçti. Sonra patlamış mısır ile sinema keyfi, sonra lego keyfi, sonra, sonra, sonra... Pert oldum.

Pazartesi tatil olduğu için tam kadro evdeydik. Sağolsun Erol bizden önce kalkıp kahvaltı hazırlamış. Tontalak efendi acıdı halime tam tamına 09,00 kalktı. Hiç dinlenmiş hissetmiyordum ya neyse. 

Kahvaltıdan sonra apar topar hazırlandık ortalık kalabalık olmadan alışverişimizi  tamamlayalım dedik.Forum İstanbul'a gittik Eray'a yüzme gözlüğü, bisiklet için kask, mayo vs. ihtiyaçlar alındı. Fiyatları gören Erol off offf dedi durdu.

Yemek yiyip evimize çok sevdiğim(!) ütülerime döndüm. Bu aralar çok huzursuzum.


Oyun :Aburcuburistan 18 Mayıs 2014
Yer :Trump Towers

Not: Bu öğle Eray'ın cuma günü ertelenen mezuniyet, toplu doğum günü adı her neyse onun kutlaması var.
     

Perşembe, Mayıs 15, 2014

Işığım Söndü

IŞIĞIM SÖNDÜ
Karıcığım hoşçakal, ışığım azalıyor,
Yanımda ölü arkadaşlarım.
Artık kömür kokulu ekmekler getiremeyeceğim sanırım.
Buraya kadarmış çocuklarım, hoşçakalın,
Hakkınızı helal edin; anacığım, babacığım.
Işığım azalıyor, hoşçakalın..

Üstüme değil içime çöken ocağın sessizliğinde
Tek tek seslerinizi duyuyorum, yüzlerinizi görüyorum,
Işığım azalıyor, soluğum azalıyor, biliyorum,
Yavaş yavaş dünyanın kara kalbine gömülüyorum.
Işığım söndü, işte gidiyorum..,

Ah, en çok da şimdi, bir bilseniz
Nasıl da bulutları, ağaçları, gökyüzünü özlüyorum.
Işığım söndü.. hoşçakalın, arkadaşlarım çoktan gitti,
Artık ben de gidiyorum...

ŞERİF ENGİNBAY

Onlar ağaçlara, gökyüzüne, dolu dolu nefeslere ,ışığa hasret gitti, çok çok üzgünüm. Bu şiir mahvetti beni.

İptal

Cuma günü ana sınıfı 6-A nın yani Eray'ın sınıfının toplu doğum günü ve mezuniyet kutlaması olacaktı. Oyuncaklar alındı, anneler ikramları paylaştı. Ben zeytinyağlı yaprak sarması yaparım demiştim. Hatta salamura olan yaprak suya bile konulmuştu. Bu akşam saracaktım.

Lakin anneler olarak içimize sinmedi. Soma yangın yeriyken, ocaklara ateş düşmüşken, çocuklar babaları için ağlarken, çocuklarımız pastanın mumlarını söndürürken alkış tutamazdık. İçimize sinmezdi, sinmedi. İleri bir tarih de yapılmak üzere iptal ettik.

Bugün kocaman camları olan, gün gören, güneşin daima içeride olduğu odamda nefes alamıyorum. Onlar yıllarca kara kuyularda nasıl çalışmışlar. Orada sıkışıp kaldıklarında çaresizliklerini düşündükçe aklıma mukayyet olamıyorum.

Not: Tontalağım, oğlum bir gün bu blogu okuyacak kadar büyüdüğünde bil ki 13/05/2014 tarihinde ülkemizde bir katliam yaşandı. Giden umutların, planların, nefeslerin sayısı şimdilik 282. Tabi bu sayıyı çarp dörde, beşe. Çocuk, eş, ana, baba...Sayı maalesef ki artacak. Katliamın adını dün iş kazası koydular biliyor musun? Ha bunlar olağan şeylermiş bir de....


Çarşamba, Mayıs 14, 2014

Madenciler (Kara kuyular derindir)



Kara kuyular derindir
Burada kalır madenciler
Ücreti bir aferindir
Zehir solur madenciler
 
Birde kara yüzleri var
Yaşamdan hayli uzak
Kömür gibi kadere bak
Bilmem n'olur madenciler
 
Grizu gelir uykuda
Nice canlar yuta yuta
Biz Cennet'te o uykuda
Toptan ölür madenciler
 
Dile kolay kuyu gibi
Salınır gezer sağ gibi
Bin senelik maden gibi
Fosil olur madenciler
 
Yeryüzünde sevda güzel
Derinlerden selam eder
Bu dünyadan kömür gider
Duman gelir madenciler
 
Der Mahzuni kuyu dardır
Bize kolay o'na zordur
Bir onurlu teri vardır
Bunu bilir madenciler
 
Aşık Mahzuni Şerif


Mekanınız cennet olur inşallah.

Herşeye kader diyemezsin


 
Kömür üretiminde ilk iki sırada yer alan Çin ve ABD deki ölüm oranları Türkiye'den çok çok düşük. Çin de milyon ton başına düşen ölüm sayısı 1,27 iken aynı oran Türkiye'de 5 katı. Düşündürücü, vicdan sorgulayıcı bir rakam.

Yayınlanan raporlar bunların alt yapı ve teknoloji ile önlenebilir sorunlar olduğuna vurgu yapıyor. O zaman şu sonuca çıkıyoruz. Türkiye'de ki maden ölümleri KADER değil CİNAYET.

Bir süre önce torba yasası meclise verilmişti. Gazeteler de Taşeronlara Müjde! başlıkları atıldı. Sevindim ne yalan diyeyim. Tazminat hakları olacak dedim, yıllık izinler güvenceye altına alınacak dedim.Yani dedim de dedim. Ama şimdi sadece ne diyorum biliyor musunuz?  Ölmesinler yeter..

Bugün çok kötüyüm. Susamıyorum. Susamadığım gibi de çalışamıyorum. Hayatın adil olmadığını hep düşünürdüm de hiç bu kadar adil olmadığını düşünmemiştim.

Not: Madenden çıkarılan işçi çizmelerimi çıkarayım mı? demiş. Dağıttı bu laf beni hem de fena dağıttı.


Salı, Mayıs 13, 2014

Fotoğraf albümleri

25/10/2001- Taksim- Kurs çıkışı
 
Dün hava sıcak ve güneşli bu durum ruhumu da sirayet etti yazmamın peşi sıra günüm kötü gitmeye başladı.Tabi ki sebep dış faktörler.
 
Bazı kişilerin kişiliksizleri, bulundukları yerleri özümseyememeleri, tavan yapan egolar, sınır tanımayan bencillikler hepsi mi üste üste gelir anlamadım gitti.
 
Aslında kendi halimde mutlu bir insanımdır. Bir kitabın satır araları,çocuğumun iki kelimesi, bir lokma lezzet ,hoş sohbet, çiçeklenen ağaç beni coştum yine dalgalanıyorum ben moduna sokabilir. Lakin dış faktörlerle bazen bu ne mümkün. Dün öyle bir gündü namussuz gün geçmedi gitti.
 
Böyle durumlarda bana ne iyi gelir biliyor musun  blog. Gülme sakın ya da dur gül hatta birlikte gülelim. Fotoğraf albümlerine bakmak. Kah gülmek, kah hüzünlenmek kah hayıflanmak. Bir iç çekip hey gidi ne güzel günlerdi demek. 
 
Tabii bunun kendimce bir açıklaması var. Galiba o 'an' dan kendimi olabildiğince soyutlamak istiyorum.
 
Bugün hala keyfim biraz limoni. O yüzden birkaç fotoğrafa baktım. Keşke yanıma albümlerden birini alsaydım dedim. Fotoğraflara bakıp bakıp anlatsaydım.
 
Sene 25/10/2001 deseydim.Taksimde bir arkadaşla kurs çıkışı yemek yiyoruz. İş başvurularım belki olur diye kursa 19.00 da gidiyorum. 22.00 de de çıkıyorum.Hafta içi her akşam İstiklal'de kalabalıklar içinde sırtımda çantam, ellerim cebimde tek başına yürüyorum ve o anlar en huzurlu zamanlar benim için. Sonra cümleyi şöyle bitirseydim. Saçlarımı çok özlüyorum.


Pazartesi, Mayıs 12, 2014

Bu borç ödenir mi?

10/05/2014 tekrar yüzmeye başladı.

Bugünün havadisi tontalak tekrar yüzmeye başladı. Çok sevindi o kadar sevindi ki bize' size olan borcumu nasıl ödeyebilirim' dedi. Bu söz karşısında şaşırdım. Daha çok küçük öğrenecek. Anne-baba hakkının ödenmeyeceğini vakti zamanı gelince o da öğrenecek. Sözler nasılsa etkili olmazdı. Bazı şeyler var ki yaşanarak öğrenilecek.

Cumartesi-pazar yüzme saat 09,30 da. İlk etapta o kadar erken olması konusunda tereddüt ettim. Kahvaltı, hazırlanma ve bir dünya yol nasıl yetişeceğiz dedim. Deneme yanılma yoluyla iki günde düzene oturttuk.

İlk gün erken kalkıp Erol'la kahvaltı hazırladık. Tontalak kalkar kalmaz yiyemeyenlerden. Ben ise  gözümü açar açmaz yiyenlerdenim. Hatta yatakta tek gözüm açık bile yiyebilirim. Çocuğum babasına çekmiş illa bir zaman geçecek. Tabi pek yemedi kahvaltı onun içinde, bizim içinde işkence oldu. Yüzmeye iki arkadaş başladı. 10,30 da ise bitti. Duşlar edildi, hazırlanıldı tekrar çıktık yola.

Arkadaşıma kahvaltıya geçtik.(tontalak düzgün kahvaltı etmemişti) Çocuklar öyle güzel yedi ki maşallah dedim durdum. Su acıktırmış onları. Çocuklar çok güzel oynadı, zaman çok çabuk geçti, döndük kürkçü dükkanına.

Erol sağolsun evi silip süpürmüştü dönünce bende diğer işleri hallettim. Sonra karı-koca çay keyfi.

Pazar bu sefer kahvaltı hazırlamadım. Nasılsa yemeyecek. Bir muz verdim eline çıktık yola. Yüzmede o kadar mutlu ki anlatamam. Yüzme sonrası kahvaltıya babaanneye geçtik. Lakin yolda Eray çok açım çok açım diye canımızı yedi. Eve girer girmez bir masaya oturması var ki aç kurtlar gibi.

Eeee malum anneler günü anneanneyi ziyaret etmeden olmaz. Anneanneye uğradık yemekler yenildi- içildi. Şimdi buraya yazmayacağım hep istediğim bir şey vardı. Onun için ilk adım atıldı. Hayırlısı olur inşallah.

Sonra kendi gerçeğime yani evdeki yığılı ütülerime döndüm.

Allahtan pazartesi sendromu yaşamayanlardanım. Hava bugün açık ve güneşli. Bu durum ruhumu da sirayet etti.

10/05/2014 tekrar yüzmeye başladı.
Cumartesi- Pazar 09.30- İTÜ


Cuma, Mayıs 09, 2014

Tenteye düşen yağmur damlalarının sesi


Bugün hava yağmurlu.Öyle güzel yağıyor ki öğle tatilinde yürüyemedim diye hiç üzülmedim. Bazen durmasını da bilmeli. Kantine gidip bir kahve içtik. Görüntüsü kır kahvesi gibi. Açık alan, çelik tente, masalar ve alabildiğine yeşillik. Tenteye düşen yağmur damlarının tıkır tıkır sesi bugünkü huzurumun sebebi.

Ha onlar mı bugün cep telefonuma takılanlar. İllaki çekeceğim, malzeme ayağıma kadar geldi. Kıyamam çok üşümüşler.

Erken Verilen Hediye


Dün işten çıkıp anneme gidince ne göreyim masanın üstünde bir hediye. Anneler günü için okulda yapmışlar. Başka bir şey istemem bu yeterde artar bana.

Hadi oku ne yazıyor dedi. 'Canım annecim seni bu kadar çok seviyorum yazıyor' dedim. Hayır yanlış okudun 'canım annecim seni bu kadar çoooooooooooooooooook seviyorum yazıyor' dedi. Sarıldık, öpüştük, koklaştık. Çok teşekkür ettim. Önemli değil dedi büyümüş bir edayla.

Babasının eğitimi vardı her zaman ki saatinden geç geleceği için bizi almasını beklemedik çıktık yola. Önce 15 dakika yürüdük otobüs durağına, akbili pek kullanmadığım için boştu onu doldururken çilekli sakız da aldık yanına.

Otobüs boştu Allahtan pek bir sevindim. Eray'ın çantası, kendi çantam, giysi çantası ve Eray ile nasıl dururdum ayakta yoksa. İkimizde birer koltuğa oturduk. Adamın biri oturmadı ayaktaydı ve bir yere tutunmuyordu. Otobüs fren yapınca düşüyordu az daha. Tontalak bu durur mu?

-Abicim şuraya tutunabilirsin
-He öyle mi oraya mı tutunayım (bebekle konuşur gibi)
-Evet tabi belediye orayı tutunmak için yapmış.

Herkes gülüştü bu cevap karşısında. Tontalak camdan dışarıyı seyrederken Akmerkezdeki metro inşaatını gördü ve başka abiye

-abicim buraya ne yapılıyor
-Buraya metro yapılıyor
-He metro demek(kafasını sallıyor) Metronun adı ne peki
-Metronun adı Metro. Metronun hem başka adı mı olurmuş
-Annecim burası neresi
-Akmerkez oğlum
-Abicim Akmerkez-Levent metrosu gibi bir ismi olabilir onu sordum :)

Levent durağında indik. Off bir rüzgar vardı orada hiç sormayın. İçeriye yürüdük, Metrocity  durağındaki metroya binecekken baktım yol bomboş. Ani bir kararla otobüse bindik. Telefona baktım iki cevapsız arama. Erol'un eğitimi bitmiş bana ulaşamayınca merak etmiş. 4.Leventte inip babanın arabasına bindik. Tontalak arabada uyudu , babası eve kucağında taşıdı. Pijamalarını giydirirken hiç uyanmadı.

Gece ben de çok huzursuz uyudum. Öyle kötü bir rüya gördüm ki hiç anlatmayayım. Gece gözlerimi açtım yatakta hiç kımıldayamadım. Gözlerimi kapadım tekrar uyumuşum aynı rüyayı tekrar gördüm. Gözlerimi açtım yatakta doğruldum,bir dua okudum.Yattım tekrar uyumuşum aynı rüyanın devamını gördüm. Öyle ağladım ki rüyamda  uyandığımda yanaklarımı yokladım. Rüya mı gerçek mi anlayamadım.Kalkıp Eray'a baktım (oğlumu gördüm rüyamda) nefesine kulağımı dayadım, bir süre dinledim bir nebze rahatladım. Yerime yatıp yorganı başımı çekip ağladım.

Allah'ım sen bizi evlatlarımızla sınama AMİN.



Perşembe, Mayıs 08, 2014

Paytak


Ahretliğim hani demiştim ya sana benim bir tane daha sığınağım var diye. Heh işte oraya gittim bugün.Yalnız paytak çok dalgındı.Nasıl bir dalgınlıksa seslendim seslendim hiç duymadı.

Reverans

reverans

Dün öğle tatilinde Nuran abla ile her zaman ki gibi parka keşfe çıktık. Hava bulutluydu ve ben bulutlu havaları çok severim. Nuran abla baksana şu kırmızılı ağaç ne güzelmiş dedi. Kesinlikle renkleri çok güzel derken gözüm bir ağaca takıldı.
 
Bir ağaç, kırmızılı ağaca reverans yapmış.
 
Yüzümde tebessümle yoluma devam ettim.
 
 

Kampanya

Bir dönem Eray'ı televizyondan uzak tutacağım diye ant içtim. Aslında çok televizyon izleyen bir çocuk hiçbir zaman olmadı çünkü vakti yoktu. Hafta sonu hep dışarıda , hafta içi  16,30 kadar okulda olduğu için zamanı kalmıyordu. Lakin okul çıkışın da izliyordu. Bu zamanı da ortadan kaldırmaktı niyetim. Sonra bir kampanya başlattım.

Kampanya adı  : Televizyona Hayır
Kampanya Amacı : Çocuğumuzla kaliteli zaman geçirmek
Hedef Kitle : Tontalak
Kampanyada Kullanılacak İletişim Etkinlikleri ve Araçları : Make' N break, Puzzle, Hafıza Kartı, geleneksel oyunlar, duygu oyun parkurum vs.
Kampanyaya destek veren gönüllüler :Teyze, anneanne, babaanne ve dedeler (bizleri saymıyorum zaten bu bizim görevimiz)

Efendim ilk önce Eray'ın en sevdiği oyun olan Hafıza kartı. Şimşek Mcqueen'li 32 çift kart aldım. Eray bu kartlara bayıldı bayıldı. İlk etapta 18 çift ile başladık, tontalak herkesi darmaduman etti. Ne kavgalar çıktı. Özellikle dedesi(babasının babası) sürekli yenildiği için oynamama kararı aldı. Teyze ise hırs yaptı lakin sonuç hep hüsran oldu. Eray'ı hafıza kartında zorlayan tek kişi bendim ayıptır söylemesi. Hatta Erol bile dedi bunlar ana-oğul aşmış.32 çift karta geçtiğimizden beri artık Eray için zorlu bir rakip değilim çünkü o kadar kartı tutamıyorum aklımda Eray ise bu işten pek memnun:)

Teyze ile hafıza kartı oyunu
 
İkinci oyunumuzun adı Make'n Break. Bu oyunu hep annemlerde oynadık Allahtan. Bizde oynasak var ya komşular kapıya dayanmıştı. Genelde dört kişi oynadık şunu söyleyeyim herkes pek bir mızıkçı olmuş.
 
Anneanne ile Make'n Break
Oyun kısaca şöyle; zar atıyorsun zarda hangi sayı yazarsa saati o dakikaya kuruyorsun en fazla 3 dk. var zaten. Sonra oyun kartlarındaki şekillere göre blokları diziyorsun. Oyun kartlarındaki puanları oyun sonunda topluyorsun ve birinci belli oluyor. Bu oyunun en başarısızı benim. Anlamıyorum zar hep 1 gelir mi :)
 
 
Eray'ın en sevmediği şeylerden biridir Puzzle. Mızıldana mızıldana oynar.Ve genellikle puzzle babasıyla yapar.
 
 
Duygu Oyun parkurum. Bunun gibi çok oyun var elimizde. Tebdili mekanda ferahlık vardır diyerek bazen dışarıda oynarız. O da genelde Kahve dünyası olur.
 
 
İpad ile oyunlarda oynarız. Yüklediğimiz oyunlar genelde Eray'a fayda sağlayacağını düşündüğümüz şeyler olur. Matematik kralı gibi, TEB gibi, satranç gibi. He diğer oyunlarda yok mu var elbet ara sıra nefsi körlemek de gerek. Yalnız her oyun yüklendiğinde bir oyun silinir bilgisayardan tontalağın seçimini ona göre yapması gerek. Eray matematik kralına bayılır. Bu program sayesinden basit kesir işlemlerini bile yapıyor.
 
 
Geleneksel oyunlarımızı da oynuyoruz elbet. Artık saklambaçtan böğğğ geldi. İçimden hiç gelmiyor ne yalan diyeyim. Baba-oğul Eray'ın deyimiyle küreş (güreş) yapar. Adil olsun diye Eray babasının ellerini arkadan bağlattırır :)
 
 
Uzun bir dönem bu kampanyayı çok güzel yürüttük. Lakin bu aralar çok boşladık. O yüzden bir silkelenmek gerek. Eray'ın bir dialogu ile bu postu bitirelim
 
- Babacım küreş yapmaya ne dersin?
- Olur yapalım
- Yağlı küreş yapacağız ama
- Sıvı yağ ile cıvık cıvık oluruz
- Biz de tereyağ süreriz o zaman, nüften babacım tereyağlı küreş yapalım...