Cuma, Mart 30, 2012

En Büyük Asker Bizim Berber

Haftasonu Eray’ın Seki(zeki)abisine gidip saçlarını kestirdik.İki senedir Seki abi saçlarını keser ona çok alıştık.Tık diyorum maaile onunla tanışınca inanın rahata erdik.Saç kesimi iki sene önce işkenceden mutluluğa dönüştü.Her güzel hikayenin bir sonu vardır ya hani bu hikayede ki son şu.Seki abi askere gidiyormuş.Ayyy dedim ilk duyduğumda kalbime bıçak saplandı sanki. Neredeyse adamın ellerine yapışacaktım ‘Ne olur bizi bırakma Seki abi,eski krizlere hazır değilim ’.. Yapışmadım tabi vakur duruşumu hiç bozmadım sadece merak ettim gittiğine kendi arkadaşları bu kadar üzülmüş müdür?

Ama ama biz Seki abiyle gerçekten çok mutluyduk. Eray’a Zeki abiye gideceğiz dediğimde tanam annecim derdi.Derdi demesine de eklerdi ‘Kiyaya (İkea) gitcez di mi annecim’...Aaaaa gitmez miyiz hiç Eray’cım.Bu bizim aile arasında yazılı olmayan bir anlaşmadır.Yani

Randevu saatinde Seki abiye gidilir,sorun çıkartmadan saçlar kestirilir.
İki sevgilinin elleri tutulur Bebekte ki gibi olmasa da Forum da üç-beş tur atılır.
İkea’ya girilir yemekler yenilir
Veee İkea dünyasına bodozlama dalınır

Küçük bir çocuk İkea da ne buluyor hiç bilmiyorum ,orayı gerçekten çok seviyor,Saatlerce kalsak içeri de hiç sıkılmıyor.Yemek yeme vakti geldiğinde o kadar heyecanlıydı ki bana’ ben yemek şampiyonu olcam’ diyip o köfteleri tek seferde ağzını atıp yemesi var ki çevrede görenler çocuğun üç gün aç bırakıldığına yemin bile edebilir o derece yani. Aslında maksat çabucak yemek faslını bitirip İkea’ya dalmak.Birkaç ay önce hasta tek lokma yemek yemiyor ne yersin,ne istersen yapayım diye tontalağın çevresinde dört dönerken dedi ki bana Kiya’ya giderse yermiş vayyy uyanık tontalak...

Hastayken zaten tüm isteklerini sıralar tontalak efendi. Geçen gün malum hasta gözleri yarı baygın yarı açık dedi ki

-beni tatile götürün babacım
-Tatil mi dedim şaşkınlıktan.
-Evet annecim
-Tatil de ne yapacaksın ki(sorduğum soruya bak)
-yüzcem

Hastalık demişken dediğini de yaptı minik tavşanım.72 saat sonunda hala ateş düşmeyince tekrar doktora gittik.İçeriye girdiğimiz an anladı doktor minik adam neyin var dedi.Gerçekten minik tavşanım doktora küsmüş.Adam soruyor Eray cevap vermiyor.Şeyy dedim araya girdim Eray beyler size biraz kırgın.Aaa dedi doktor neden?Çünkü siz boğazına çubuk sokmuşsunuz. Hay Allah diyebildi.Tekrar muayene etmesi şart.Normalde doktor ne derse yapar da küsüz ya çok kızgın doktorla aradaki diyalog şu,

-Minik adam ağzını kocaman açar mısın?
-açmıyom (kollarını bağlayıp sırtını dönüyor doktora)
-Minik adam öksürür müsün?
-Öksürmeyom
-Şöyle yapar mısın?
-yapmeyom

Gülmemek için resmen dudaklarımı ısırdım.Neyse yine konuyu dağıttım ne diyordum ben haaa Seki abi gidiyor demiştim.Şimdilik Eray bilmiyor,başka birini gördüğünde ki tepkisini ise tahmin edemiyorum,inşallah yerine gelen kişiyede çabucak alışır.Bir de inşallah Seki abimiz su gibi gidip su gibi gelir

Yazımızı nasıl sonlandırıyoruz efendim ’En büyük asker tabiki bizim berber’

Perşembe, Mart 29, 2012

Açlık Oyunları

Her mıntıka geçmişteki ayaklanmalarına karşı ceza olarak haraç adı verdikleri bir kız bir de erkek çocuğunu Açlık oyunlarına vermek zorunda.13 mıntıkadan biri ayaklanmada yok edilmiş geriye 12 mıntıka kalmış.12 X2=24 tane yaşları 12 ile 18 arası değişen haraçlar arenada her yıl hayatları için mücadele ediyor. Gidecek kişi kura ile belirleniyor.Binlerce kağıt içinden 12 Mıntıka da Prim’in adı kurada çıkıyor. Kitabın baş kahramanı Katniss kardeşinin yerine arenada mücadele etmek için gönüllü oluyor ve işte o an maceraya start deniliyor.

Kazanmak Ün ve talih anlamına gelir.
Kaybetmek kesin Ölüm anlamındadır.
Açlık oyunları Başlasın

Eskiden pek fantastik okumazdım lakin bu aralar polisiye, bilim kurgu,fantastik romanlara sardım.Aslında sebebi çok açık.Zihnimi meşgul etmek.Şu an bulunduğum ortamdan, zamandan,mekandan çıkıp bir süreliğine de olsa başka dünyaların kapılarını aralamak, o hayal dünyasında kaybolmak kendimi galiba çok iyi hissettiriyor.

Kitap konu itibariyle sürükleyici.Mücadele varsa doğal olarak strateji ve taktiklerin olması kaçınılmaz. Taktikler,mış gibi bir aşk hikayesi merak uyandırıcı..Kurgu ise gerçekten güzel.Sadece ilk okumaya başladığım andan itibaren bir his peşimi bırakmadı.Karar veremedim anlatım dilinde miydi sorun.Yooo dili sadeydi bunda bir sorun yok.Çeviriden mi kaynaklı yoksa baş kahramanın gözünden anlatıyorlar ya olaylar sürekli dedim,ettim,yaptım lar mı bozdu akıcılığı...Kitabın sonunda ise içim burkuldu yani Katniss’in son sözleriyle

‘Bu eli bırakmak zorunda kalacağım o anın gelmesinden deli gibi korkuyordum’.

Son dediğime bakmayın aslında diğer olaylar için bir başlangıç...Sonuç olarak ayrıntılara değil genele baktığımda ben kitabı beğendim hatta kitabın ikinci serisi olan Ateşi Yakalamak şu an elimde..

Yazar:Suzanne Collins
Çevirmen:Sevinç Tezcan Yanar
Sayfa:384
Pegasus Yayınları

Not:Şu an Açlık Oyunları vizyonda lakin filme gitmek konusunda kararsızım.Çünkü kitabı okuduğunuzda ister istemez belli bir görüntü oluşuyor insanın kafasında ve film o görüntüyü karşılamayacak,hatta bozacak diye çekinirim:))

Çarşamba, Mart 28, 2012

Tavşan dağa küsmüş dağın haberi yok...

Pazartesi servisten inerken hostes abla anneme ‘Eray çok keyifsiz görünüyor hatta bana hastayım dedi sonra da beni bir güzel fırçaladı’ demiş.Annem nedenini sormuş.İnerken montunun önü açıktı bana döndü iliklemiyorsun sonra hasta oluyom ben demiş.Hostes abla montunu iliklemiş ve inmiş.Hemen gelir gelmez yattı Ayla dedi,ateşi de var.Ateş düşürücü verdi,ateş düşünce biraz yemek yemiş.

Pazartesi gece ateş sürekli çıktı lakin ateş düşürücü verince iniyordu.Erol’a gece babaanne motele mesaj atar mısın(gece gece tel açıp korkutmak istemedik) bu şekilde okula göndermek olmaz ,belki doludur rezervasyon yaptıralım önceden dedim.Eray’ın dinlenmesi lazım sonuçta.Dinlenmek için genelde babaanne moteli tercih ederiz. Annane motel hafta içi çok yoğun çalıştığı için böyle durumlarda biraz dinlensin isteriz.Her iki motel sahibi de temizdir, yemek servisleri iyidir,tontalağımın ilgiye ihtiyacı olduğu o dönemde annesinin yokluğunu hissettirmezler adete canhıraş çalışırlar haaa en güzel yani parasızdır,bir teşekküre tavdırlar.

Neyse sabah ateş düşürücüyü verdim işe geldim

Hastaneyi aradım tabiki randevular dolu,cepten aradım doktorumuzu saolsun hiç geri çevirmez bizi. Randevulu hastalardan sonra sizi alırım 14.00 de hastanede olun dedi.13.00 de çıktım işten taksiye bindim önce babaanne motele gidip Erayımı aldım oğlumu görünce moralim çok bozuldu.Çocuğum sersem gibiydi, gözleri bir tuhaf bakıyordu, kafasını tutamıyordu. Hastaneye girer girmez hemen ateşini ölçtürdüm 39.5 dediler. Hemen ateş düşürücü verdiler, biraz bekledikten sonra bizi aldılar.

Genelde Eray doktorları çok sever kendi derdini kendi anlatır ama çocuğumda tık yok kafasını kaldıramıyor yattığı yerden.Doktor muayene etti şu an ortalıkta iki tane virüs dolanıyor.Birinci Beta ikincisi de bir şey dedi tam hatırlamıyorum.1.5 senedir ilk defa bize tahlil verdi.İşte o an anlamalıydım bir gariplik olduğunu.Bizim doktor çok tahlil vermez, antibiyotik ise çok nadir verir. Boğazından ve burnundan örnek aldılar.

Eray’ın ateşi 38.5 düştü,babaanneye gelip hemen duş aldırdım.Acilen işe dönmem lazımdı lakin Eray anne işe gitme diye yalvardı.Oğlum gitmem lazım dedim ama ağlıyor.İşte işin en zor kısmı buydu. Çocuklarınızı kandırmayın doğru söyleyin öyle evden çıkın diyorlar ya bu açıklama bizim için hikayeden ibaret.Her çocuk farklı sonuçta bazı çocuk ok moruk sen git, ben babaannemle takılırım derken bazıları zinhar bunu kabul etmiyor hele de annesine en çok ihtiyaç duyduğu anda yani sere serpe yatarken.Eray kabul etmeyen tarafta.

Yine de denedim geçen yıllarda dizlerimi kırıp çocuğumla aynı hizaya gelip gözlerin teeee en derinlerine bakıp oğlum işe gitmem, çalışmam, para kazanmam, mama getirmem lazım demiştim. Bana dedi ki ben mama istemiyorum ki.İkna dün yine edemedim. Ben de böyle durumlarda tek bildiğim şeyi yaptım.Yani ilk fırsatta SIVIŞTIM.Taksiye binmeden önce bir beş dakika yürümem lazımdı gerçekten o zamana çok ihtiyacım vardı.

İşyerine geldim ooo saat 16.00 olmuş hemen hastaneye telefon açtım mail adresime sonuçları gönderdiler. Doktorumuza telefon açtım antibiyotik kullanmaya gerek yok dedi.İnfluenza antijeni (B)pozitif çıkmış bu ne diye sorduğumda grip* olduğunu gösteriyor dedi.Sadece ateş düşürücüleri verin birkaç gün daha devam edecek sonra inşallah bir şey kalmayacak dedi. Kayınvalidem aradı 18.30 da ‘Eray’ın ateşi 39.5 düşmüyor’ dedi ve çok telaşlanmış.Hemen çıktık şirketten çayır çayır yanıyor tontalak 40.1 idi eve girdiğimde. Ateş düşürücü düşürmemiş ateşi ya hemen ılık bir banyo yaptırdım. Sadece 39.5 kadar indi ateşi .İlk defa yani 3.5 yıldır ilk defa böyle bir şey geldi başımıza.Ateş düşmüyor.38.5 e razıyım artık ama hiçbir şekilde 39.5 dan aşağıya inmiyor.O ara bacaklarım çok ağrıyor annecim dedi.Ben de hemen ovarım bacaklarını hiç birşey kalmaz demekten başka bir şey diyemedim. Ovdum, ovdum,ovdum ateş sersemletmiş olacak ki bana ‘Ben bebek değilim annecim’ bile demedi.

Aç çok aç dedi kayınvalidem hiçbirşey yemiyor diye de ekledi.Arpa şehriyeli tavuk çorbası vardı yemem asla dedi,böyle durumda zorlamanın bir anlamı yok.Zorlama yok dediysek hain plan yapmayacağız demedim ya..Makarna yer misin dedim?Cılız bir ses tonuyla hı hı dedi. Erişte yapmış babaanne erişteyi yedirmeye başladım.Sonra çaktırmadan arpa şehriyeleri ve tavukları eriştenin üstüne attım bir yandan da vır vır vırrr konuşuyorum Eray’a günümü anlatıyorum maksat hedef şaşırtmak,farkına varana kadar iş işten geçmişti çorbanın sadece suyu kaldı erişte,arpa şehriye,tavuklar hoooppp Eray’ın midesinde.

Birkaç saat daha bekleyip acile gitme kararı aldık Eray ben doktora gitmem dedi ve bizi şaşırttı normalde doktor delisidir uçarak gider.Aaaa neden dedim. Babaannesi Eray doktora küsmüş, konuşmuyormuş dedi.Neden dedim.Doktor çubukları sokarak boğazını acıtmış o da artık doktorla konuşmuyormuş dedi.Ama seni boğazına çubuğu hemşire soktu doktor değil ki dedim maksat doktorları eskisi gibi sevimli göstermek Ha bu arada tüm hemşirelerden de buradan özür diliyorum maalesef bu hikaye de birilerinin kötü polis olması lazım,başka çözümümüm gerçekten yoktu.Peki Eray yutar mı?o kaçın kurası.Doktor demiş o yüzden boğazına çubuk sokulmuş....Yani tavşanım dağa küsmüş dağın haberi yok durumları...

İkna ettik Eray’ı doğruca acile. Ateş 39.5.Acil doktoru ile konuştuk yapılacak bir şey yok İnfluenza Antijeni(b) pozitif çıkmış antibiyotik işe yaramaz bu virüste ateş inatçıdır beklemekten başka çare yok dedi.Hatta bizim kızımıza da oldu ben ve eşim çocuk doktoru olduğumuz halde 40.7 den aşağıya indiremedik ateşi dedi.İsterseniz,evde tedirgin olmak istemiyoruz derseniz alırım sizi bu gece müşahede altında kalın dedi. Erol istemedi kalmasını.Çünkü doktor neredeyse açık açık dedi ‘burada sadece sıvı takviyesi yapacağız başka da bir şey yapmayacağız.Antibiyotik bu virüste işe yaramıyormuş.Virüs enfeksiyonu olduğu için belli bir tedavisi yokmuş.Sadece bekleyecekseniz dedi.Beklemek o kadar zor ki

Eve döndük ateş düşürücüyü yani İbufen ve Calpolü dönüşümlü olarak verdik ilaç saatini 3.5 saat araya kadar indirdik çünkü ateş hep 39.5 ara sıra 40 oluyor.Gece yanında oturdum uyuyamam ki. Zaman geçsin diye kitap okudum.

Başka zaman sabah ne çabuk oluyor derdim ya halbuki gece ne kadar uzunmuş.Ya da şöyle sormam lazım acaba o gece zaman benim için farklı mı işledi. 03,30 da ateşi düştü, düştü derken 37.5 oldu derin bir oh çektim sonra uzandım 06.00 ya kurdum saati ama uyumadım tekrar kalktım yanımda yattığı için tekrar ateşini ölçtüm ateş 36.8...Resmen sevinçten mutluluk dansı yapacaktım geç olduğu için dans etmekten vazgeçip sadece yanına uzandım.06.00 da kalktığımda ateş 37.5 idi yani tekrar çıkmaya başlamış,sabah 07.00 de ise ateş çıkmıştı.Galiba bu birkaç gün çocuğuma zor geçecek.Allah tüm meleklerimizi korusun..

Hastalık belirtileri Eray için
-Yüksek ve inatçı ateş
-Burun akıntısı
-Göz akıntısı ve gözlerde kızarma
-kas ağrıları
-baş ağrısı
-karın ağrısı

Kendime not:27/03/2012 tarihinde grip nedeniyle doktora gittik.

Salı, Mart 27, 2012

Cezalısın!!!

Samsun’a giderken Eray’ın çok eğleneceğinden adım gibi eminimdim,çünkü tontalak kalabalık ortamların adamı.Kendi yaşına yakın çocukların da çok olması sebebiyle daha da emin oldum orayı seveceğinden.Bazı kuzenlerim ile yaş farkı çok azken bazı kuzenlerim ile tam tamına 25- 27 arası yaş farkı var.İki teyzem ve yengem vakit geç olmadan bir tur daha atalım dedikleri için çocuklar neredeyse benim çocuğumla yaşıtlar.

Yol yormuş,dayımın evine ulaşmışız,bavulları odaya yerleştiriyoruz haşmetmeab tontalak efendi iki kolunu yana açarak yengeme demez mi?

Hani benim odam nerede?

Ya tontalağımın o eve geleceğini bile bile çocuğuma kendisine ait bir süit bile hazırlamamışlar.

Bir gün teyzemlerde oturuyoruz çocuk sesinden ne yediğimizi,ne içtiğimizi ne de konuştuğumuzu anlayabiliyoruz.Benim tabii kötü polis olmaya niyetim hiç yok dönüp teyzeme 'Allah aşkına teyze bir şey de' dedim.Teyzem de zaten aynı dertten muzdarip ayağa kalktı iki eline beline koydu ‘çabuk herkes otursun bakayım,ne bu böyle’ diye söylenmeye başladı.Diğer çocuklar hemen bir yere oturdu teyzem sinirlenirse fena olur bunu herkes bilir.Genetik kodlarından mı,mizacından mı,mayasında mı var doğru kelimeyi bilemedim şimdi her türlü baskıya,zorlamaya ve tehdite karşı dik duran bir tontalak var meydan da.Teyzemin ona göre tabii durduk yere bağırmasını sindiremedi.Ona göre çocuk dediğin bağırır,hoplar,zıplar.Teyzemin karşısına geçip sağ elinin işaret parmağı ile kapıyı göstererek dedi ki

-Cezalısın hemen odana git

bir an sessizlik oldu odada herkes çok şaşkın:)Eniştem sessizliği bozan taraf oldu.Sen benim karıma nasıl ceza verirsin bakayım demeye kalmadan tontalak bir hışımla televizyonu kapadı

-Sen de cezalısın sana haber seyretmek yok(Enişte o ara haber seyrediyordu)

dedi.Benim gıgım bile çıkmadı.Hatta resmen sindim.Aylam sever diye her evde zeytinyağlı yaprak sarması yapılmış.Olay anında koca bir tabak sarma dizlerimin üzerinde löp löp löp mideye indiriyordum.Müdahale edersem tahmin ediyorum tontalağın ne yapacağını sarma tabağını çekip der ki

-Cezalısın dolma yemek yok

Bana bu dünyada verilecek en büyük cezalardan biri olacağı için önüme bakıp,sustum.

Not:Küçükken en sevdiğim şeylerden biri annemin dizlerine yatıp sırtımı kaşıması-ovmasıydı.Dün akşam Eray dizlerime yattı televizyon seyrediyordu birden o an geldi aklıma ve Eraya dedim ki ‘Eraycım sırtını kaşımamı ister misin?’Evet diyeceğinden o kadar eminim ki.'Ben bebek değilim' diyerek televizyon seyretmeye devam etti.Vay be bugünleri de mi görecektim dedim yakında bu tontalak arkadaşlarının yanında öptürmez de kendini.Yakında benimle gelmene gerek yok,kendim giderim demeye de mi başlayacak,hatta off varlığım onu utandıracak.Ayy o günler bu kadar yakında mıydı?

Cuma, Mart 23, 2012

Pardon ama herşey sizin istediğiniz gibi olamaz


Samsunda öğlen yemeğimizi yedikten sonra akşam yemeğimizi Ankara da yemek için çıktık yola.Eee gelmişken de ertesi gün bir gün de olsa gezelim dedik ve programımızı yaptık. Program geçen yıllarda ki gibi on numaraydı.Küçükken hep hayalini kurmuştuk tontalak büyüyünce gezmek daha kolay olacaktı yani biz öyle düşünmüştük.Bu hafta anladık ki sebebini daha sonra yazacağım nedenlerden dolayı çok yanılmışız.Gece Allahın emri peygamberin kavli ile Eray’ı anneme itinayla verip Çubuk barajından manzarayı seyretmek için yola koyulduk ama maalesef giriş 21,00 kadarmış giremedik.Çubuk da ayaz da dememe gerek var mı arabayı park edip ilçeyi gezdik.Sabah erkenden kahvaltımızı yapıp yola koyulduk.İlk durak tontalağımın görmesini çok istediğim Anıtkabir idi.Gezmeye başlıyoruzzz....

Aslanlı yol girişinde ki ilk fotoğraf erkekler grubu heykeli,diğeri ise kadınlar grubu heykelleri.Biraz ansiklopodik bilgiye ne dersiniz.'Kadın Heykel Grubu' heykelinin de kadınlar kenarlarda ki ikisi yere kadar uzanan kalın bir çelenk tutmaktadır.Başak demetlerinin meydana getirdiği çelenk Türkiye'nin bereketini temsil etmektedir. Soldaki kadın, ileri uzattığı elindeki kapla Atatürk'e Tanrı'dan rahmet dilemekte, ortadaki kadın eliyle yüzünü kapamış ağlamaktadır. Bu üçlü grup, Türk kadınının Atatürk'ün ölümünün derin acısı içinde bile gururlu, ağır başlı ve azimli oluşunu dile getirmektedir.


Aslanlı yol; 262 metre uzunluğundaki yolun iki yanında oturmuş pozisyonda 24 oğuz boyunu temsil eden 24 tane aslan heykeli bulunmaktadır. Atatürk'ün Türk ve Anadolu tarihine verdiği önem nedeniyle, Anadolu'da uygarlık kuran Hitiler'in sanat üslubu ile yapılan aslan heykelleri kuvvet ve sükûneti temsil etmektedir.


Atatürk'ün tabutunu 19 Kasım 1938 tarihinde Dolmabahçe Sarayı'ndan alarak Sarayburnu'nda donanmaya teslim eden top arabası


İlk fotoğraf Atatürk'ün makam otomobili(1935-1938)Lincoln marka 1934 Model.İkinci fotoğraf ise tören otomobili


İlk fotoğraf Atatürk'ün Özel otomobili(Cadillac,1936)Türkiye iş bankası tarafından armağan edilmiş.1936-1938 yılları arasında kullanılmış.İkinci fotoğraf Atatürk'ün çubuk baraj gölünde kullandığı gezinti teknesi.1937 yılında Haliç tersanesinde yaptırılmış.


Daha sonra Anıtkabir Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesini gezdik. Burada çekim yasak ben bu müzeyi gerçekten çok beğendim.Burada Atatatürk'ün kullandığı eşyalar,kendisine verilen armağanlar ve giysiler teşhir ediliyor.Eray en çok bu bölümü sevdi.Çıkmak istemedi,çıkmak isteyince ortalağı ayağa kaldırdı.Eşyalara tek tek dokunmak istedi:)O kadar çok ağladı ki babasıyla bir tur daha attılar.Biz de dışarıda oturduk eşyalara dokunmasın diye sürekli Eray'ı kucakta taşıyan Erol'un gözlerinde şimşekler çakıyordu çıktığında.Ben de o ara şak şuk fotoğraf çekiyordum son kez bunu gören Erolum dedi ki 'Ohh be hayat Ayla hanıma güzel'....Bu sloganını tüm gün doladı diline.

Saate bir baktık ki yarım gün bitmiş bile.Eray'ı Anıtkabirden çıkarmak kolay olmadı Doğruca Hacı Bayram-ı Veli cami ve Augustus Tapınağına gittik.Zaten yanyanalar.Eray dua okudu,üstüne bir de namaz kıldı:)Burada da çok koşturdu.


Agustus Tapınağının fotoğrafını çekmeyi unutmuşum.Hadi şimdi Ankara kalesine gidiyoruz dedim.Kuzenimin oğlu dedi ki 'pardon ama herşey sizin istediğiniz gibi olamaz o yüzden şimdi Ankara Foruma gideceğiz dedi bana o dakika kal geldi... Tabii bunu duyan tontalak durur mu hayır İkeaya gidiyoz dedi.İkisi arasında az daha kavga çıkıyordu ama program ama program dedim durdum sonra kendime sordum.Ayla hanım bu tatil sadece sizin tatiliniz mi?Tabi ki değil hep demez miydiniz Eray da bir birey ve kendi istekleri-fikirleri var diye.Demek ki büyünce o kadar da kolay değilmiş çünkü artık onunda fikirlerivar:) Ankara kalesi çok yakın görebiliyorum lakin seçim yaptık melül melül  kaleye bakıp doğruca Ankara Foruma doğru yol aldık.Ankara Resim ve heykel müzesini gördükçe ahh ahhh dedim.Yetmedi gün bize ama tekrar gelmek üzere Erol'la anlaşıp oyuncakçılara daldık.


Akşam da yola çıktık ben müziği kapattım anneme de hadi artık sen uyu da ben kitap okuyayım dedim.Erol tepki gösterdi olmaz biz haberleri dinlemek istiyoruz dedi.Lakin kaç saatlik yolda annem sohbet etti,Erol kah müzik dinledi kah haber dinledi eee ya benim isteklerim...Yakın zaman da küçük bir üstad demişti bana onu hatırladım 'pardon ama herşey sizin istediğiniz gibi olamaz'.Minik üstadın bu lafını gerekli şahıslara söyleyip kurgunun içine bodozlama daldım.

Ne diyoruz efendim bir daha ki gezimiz de buluşmak üzere seyir halinde kalın.

Not:Samsun dialoglarını çok sonra...

Perşembe, Mart 22, 2012

Arı Kovanına Çomak Sokan Kız


İkinci serinin sonunda hem de en heyecanlı yerinde elektrik kesilmiş gibi hissetmiştim di mi?Yani öyle yazmıştım. 678 sayfa boyunca Lisbert ve Mikael hiç karşılaşmamıştı. 679.sayfa da yani son sayfada Lisbeht ile Mikail karşılamış sadece ve sadece Lisbeht ‘Kalle Hergele Blomkvist’ demiş ve bitmişti.Gel de şimdi kitabın üçüncü serisini okuma...

Kitap çok heyecanlı yerinde bittiği için heyecanlı başladı.Olaylar birbirine çok iyi bağlandı.Mahkeme bölümü gerçekten güzeldi.Sadece bu kadar ayrıntı,isim gerekli miydi diye düşünmeden edemedim.Özellikle Sapo,Servis,Erika’ya yapılan yeni işyerinde taciz vb konularda.Onca ayrıntıya rağmen hiç sıkılmadım.Ben de bu kitabı okumaya sevk eden önemli şey meraktı.Sonraki sayfalar da neler olacak acabalar....

Ve bitti.Yani bitti ama sanki devam edecek gibi bir his bıraktı.Kitabın yazarı Larsson hayatta değil ve dördüncü kitabın bir yerlerde olduğuna dair söylentiler var.İnşallah bu söylenti doğrudur.Kısaca söylemem gerekirse bu seriyi çok beğendim.Kitap övgülerinde biri yazmıştı oradan biraz alıntı yaparak derim ki eğer okumaya başladıysanız ya da okumaya karar verdiyseniz

‘Kurgunun ölümsüzlüğüne hoş geldiniz’

Yazar:Stieg LARSSON
Çevirmen:Ali Arda
Sayfa:799
Pegasus Yayınları

Not:Aslında Seri kitaplarına ara verip bir tane dünya edebiyatı ve biyografi ile devam edecektim.Ama bir blogdaşım kar suyu kaçırdı kulağıma sıradaki kitap Açlık Oyunları

Kürkçü Dükkanı

Tontalak,babası ve annesinin kuzeninin oğluyla Aslanlı yol da yürürken

Gece 01,00 de evimize giriş yaptık,1900 km yol aldık,bu sabahta kürkçü dükkanına geri döndük.İlk defa tatil programımıza uyamadık huysuz tontalak yüzündenJgörülecek çok yer kaldı.Allah sağlık sıhhat versin inşallah bir daha ki sefere....Şimdi işleri toplama ve çıldırma zamanı,sonra yediğimiz içtiğimiz bizim olur gördüklerimizi anlatırım

Cuma, Mart 16, 2012

11 numara

Fotoğraf 10/07/2009 tarihinde çekildi ve ilkleri içerir.İlk Samsun'a gidişi,gider gitmez kırk yıldır emekliyormuş gibi ilk emekleyişi,bizi şaşkınlığa uğratması....

Pazartesi,salı ve çarşambayı tatil ilan edip bloguma izin verdim.Yani o günler yazı yayınlanmayacak(yani değişebilirde).Blogun yayın yönetmeni, editörü,baş yazarı, redaktörü,fotoğrafçısı yani blogunun her bir şeyi ben ve ailem yola çıkıp Samsun’a anneannemi bırakmaya gidiyoruz.Eeee gitmişken şimdi kalabalık kahvaltı ve akşam sofralarına katılmayalım mı? Erkekleri yatırıp tüm kadınlar bir oda da toplanıp hem anlatıp hem de kikirdeşmeyelim mi?Bir kaç akrabaya uğrayıp kız değişmişsin, kilo almışsın bana denilmesin mi?Valla ayıp olur.Belki dönüşte Ankara’da bir gün bir gece konaklama, Ankara’nın müzelerini altına üstüne getirmece gibi planlar da dahil olabilir bu programa.

Yolların durumundan sebep pek istemesem de yola çıkmayı Eray’ım için de değişiklik olur dedik niyetlendik bakalım.Hadi sağlıcakla kalın....

11 numara

İki akşam önce geç vakitte yola çıkıp eve döndük.Saat ne kadar geç olursa olsun tontalağın arabada uyuyacağını düşünmesek de umut fakirin ekmeği sonuçta ya uyursa diye içten içe kimselere çaktırmadan hayaller kurdum.

Hemen Eray’ı yatağına koyar mis kokulu yanaklarına bir öpücük kondurur sonra duş alır iki koyu kahve ya da dur kahve uykumu kaçırır sahlep de olur sahlep hazırlarım. Erol herzaman ki yerine yani tekli koltuğa çeker, ben de ikili koltuğa ayaklarımı uzatarak kitaplarımızı alır,kapağını açar kurgunun bir köşesine yerleşir,heyecanla izlemeye başlarız dedim.Haa Eristik Diyalektik'i okuyan Erol sayfanın hangi köşesine yerleşir onu bilemem o onun sorunu.

Eve çok az kalmışken Erol’un sesiyle düşlerimden çıktım.
-Aaaaa Eray uyumuş mu?
-Vallahi de uyumuş,biraz önce gözleri açıktı,geç oldu ya Erol demek uyudu,oğlum,yavrımm,sensiz hayallerimde plan yaptığım için şimdi çok pişmanım,yavrımmmm
-Ayla park yeri yok sen kucağına alacaksın,yukarıya çıkaracaksın ben uzağa park edeceğim
-tamam ne yapalım ama dur beresini takayım

Beresine kafasına geçirirken bir bakarım ki gözlerini kırpıştırıyor tontalak

-Eray oğlum sen var ya 10 numara bir oyuncusun
-(gözler kapalı hala)hayır 11 numara annecim

Eeee ne diyelim efendim tontalağın bir dahaki oyunun da buluşmak üzere esen kalın, bizi özleyin anacımmm.

Çarşamba, Mart 14, 2012

Bal

Dün akşam Eray ile birlikte uyku moduna geçerken birden anneciğim dedi.Sonra kocaman ve sesli öperek 'sen balsın bal' dedi.O kadar hoşuma gitti ki epey süre tebessüm ettim.Bir süre sonra sordum.Çünkü Eray’a balım diye hitap etmem bildiğim kadarıyla babaannesi-anneannesi de etmez.Mutlaka biri öyle sevdi diye tahmin ettim

-Eray’cım seni balsın diye kim sevdi
-Ötetmen
-Hımm hangi öğretmenin(kendi öğretmeni olmadığını adım gibi eminim,kadın çok soğuktur)
-Çüçük öğretmen(aslında tahmin ediyorum ama yine de soruyorum)
-küçük öğretmen mi,hatırlayamadım bak şimdi
-Sebel(sibel)ötetmen balsın sen dedi(Eray’ın eski öğretmeni)
-annecim,balım(sarıldı,öptü tekrar)

Ahh daha süt kokusu burnumda olan oğlum büyümüş de annesini balım diye mi severmiş.

Dün akşam Erol’un toplantısı vardı bende o ara işlerimi halledeyim dedim,geçerken Erol beni bulunduğum yerden aldı.Saat 21,00 oldu babaannenin evine çıkmayalım dedik,babaanne Eray’ı kapıya indirdi.Arabaya biner binmez tabiki fırçamızı yedik

-Yerdeydiniz diz
-işteydik oğlum
-ımmm yeden babaannecimin evine çıkıp yimek yemediniz
-işte yemek yedik biz
-hayır işte yemek vermeyolar annecim
-verdiler Eray’cım yemeğimiz yedik
-işte az vereyolar annecim.Yeden babaannecimin evine çıkıp yimek yemediniz:)

Ahhh  52 cm doğan tontalağım ,ilk kucağıma aldığımda acaba zarar verir miyim diye tedirginlikle tuttuğum oğlum,gece kuşum büyümüşte annesine hesap mı sorarmış.

Ev oyuncaklardan darmadağın.Başka oyuncak istiyor benden
-Eray’cım bu oyuncakları toplamadan başka oyuncak sana veremem,önce bunlar toplanacak sonra tahta bloklarını alabilirsin benden
-men toplayamam,sen topla annecim
-nedenmiş
-ben çok yorgunum annecim
-yavaş yavaş,dinlene dinlene topla,hatta sana yardım edebilirim

İç sesi yemedi dedi galiba hemen taktik değişti.Boynunu sanki terlemiş gibi sildi,gözlerini devirdi,başını aşağıya sallandırdı,tekli koltuğa kendini atarak 'sen topla,men hasta oluyom gayiba annecim'.....

Ahhh sanki daha dün gibi 1 numara bebek bezi kullanan oğlum hangi ara büyümüşte annesine Oskarlık oyun sergilemiş.

Zaman ne de çabuk geçiyor gerçekten..

Not1:Eskiden fotoğraf makinesi alır herşeyde fotoğrafını çektirirdi,yukarıda ki fotoğrafı çekeyim dedim bana döndü kızgınlıkla klik istemeyom sakın çekme dedi beni çok şaşırttı.Ahhh daha dün gibi ninniler söyleyerek uyuttuğum oğlum ne zaman büyümüş de kendi fikirlerini söyler olmuş

Not:Artık akşamları eve giderken sorunsuz geçiyor.Erol ingilizce sayılar,renkler,hayvan isimleri bir çok şey bulmuş Eray'ın anlayacağı gibi çoğu da şarkılı.Eray onları tekrar ediyor,zaman yolda çabuk geçiyor:)) İlk birkaç gün Calliou izledi lakin uzun yolu avantaja dönüşterek birşeyler öğrensin diye bu yolu buldu,çok da iyi oldu...

Salı, Mart 13, 2012

Ateşle Oynayan Kız-Millennium 2


Kitabın ikinci serisinde Lisbert ile ilgili birçok şey gün ışığına çıkıyor.Mesela neden resmi makamlara bulaşmadığı,yasalara ve adalete neden güvenmediği,bir sorunla karşılaştığında kişilerin cezalarını neden kendi kestiği gibi.Hatta 12 yaşında başına gelen Büyük Felaket’in ne olduğu da bu seride ortaya çıkıyor. Bunları okudukça yani Lisbert’in davranış probleminin altında yatan gerçekleri öğrendikçe onu daha çok anlamaya çalışıyorsunuz.

İşlenen üç cinayetin kurgusu bu kitapta yine çok güzel,anlatım akıcı.Kitabın sonlarına doğru katil ile Lisbert’in arasında ki bağ ise yaratıcı.Sadece bu seride özellikle kitabın başından ortasına doğru çok fazla ayrıntı vardı bu insanın bazen hikayeden kopmasına sebep olabiliyor.Aslında ilk kitabı okumayanlar için yapılan bir özet gibiydi.Bunun dışında ikinci seri de ilmek kaçmadan örülmüştü,ben yine beğendim.

İlk seride tempo bir an düşmüyordu ta ki sonlarına kadar sonra birden tempo düştü.Aslında ben şöyle hissettim 220 km hız yaparken birden biri frene bastı.Lakin ikinci seride tam tersi oldu.Kitabın sonunda filmin en heyecanlı yerinde elektrik kesilmiş gibi kocaman bir aaaaaa dedim.Ama bu haksızlık:)Gel de şimdi Arı kovanına çomak sokan kızı okuma.....

Yazar :Stieg Larsson
Çevirmen:Ali Arda
Sayfa :679
Pegasus Yayınları

Not:Tamam kabul ediyorum mezar sahnesi çok abartılıydı, o kadarcık da olsun di mi?

Sırada ki kitap Arı Kovanına Çomak Sokan Kız

Pazartesi, Mart 12, 2012

Babamın Vazoları

İnsanlar dedemin İnsanları diye senorya yazıp,film yaparlar bende ancak babamın vazoları diye başlık atıp biriktirdiği vazoları yayınlarım.Ne yapayım dedem yok benim.Tontalağın koleksiyonundan iyidir di mi ama.Çekimi annemin evinde yaptım,annem demişken pazar sabahı kavuştuk ona.Ahhh bu vazolarla ilgili ne çok anılarım var da neyse hafızamda saklı kalsın:)


Aşağıdaki ikili fotoğrafın ilki babamın favorisi.Sebebini bilmiyorum ben kendisini hiç beğenmiyorum. Eray şefkatli elleriyle okşamasın diye yeri bile ayrıdır evde.Hatta bu vazoya gıcık bile sayılabilirim Yangında babamın ilk kurtardığı eşyadır.Bkz: http://hanimignesi.blogspot.com/2011/07/kapy-carpar-giderim.html .Yok canım artık bir vazoyu da kıskanacak değilim


O günü hatırlıyorum,yani ikili fotoğraflardan ilki anneme aldığımız anneler günü hediyemiz.İlk gördüğümde çok beğenmiştim,biraz pahalıydı ve biriktirdiğim paralar yetmiyordu.Babam üstüne kattı anneme hediye etmiştik.Tabii tabağı da vardı ama rahmetli oldu kendisi.Lütfen o konulara hiç girmeyelim.


Ben bu üç vazoyu çok severim




Üçlü fotoğrafın ortada duranı ben doğmadan önce annemlerin evinde ikamet etmeye başladı.Yani gerçekten benim kadar genç.


Ben biliyorum ev işleriyle ilgili sıkıntı yaşamasamda toz almak benim için Çin işkencesi gibi birşeydi. Bunu hep çoçukluk mu gençlik mi bilemedim şimdi yaşadığım sıkıntıya bağlarım.Annem emeğe yaramaya başlayınca elime verdi toz bezi.Ve bu sadece görünen tarafı bir de göremediğiniz taraf var vazo,şekerlik,
duvar tabakları vs hep bana sildirirdi.Deliye posteki saydırır gibi tek tek toz aldığıma mı yanayım,yoksa kırmamak,elimden düşürmemek için gösterdiğim dikkate mi yanayım bilmedim ben şimdi.Nefret ediyorum toz almaktan ...





Bunlar da eğitim zaiyatı.Eray'ım yemek yapıyormuş ,vazolardan yemeğe su dökerken vazolar kırılmışşş. Eray'ım suçsuzmuş.Bence de suçsuz kalitesiz malzemeden yapıyorlar hem herkesin başına gelebilir bunlar. Ayrıca hangi birimiz masum ki.Sen evet evet sen hiç mi tabak kırmadın ya sen hiç mi bardak kırmadın. Neyse geçen gün bir tane daha kırdı ama babamın henüz haberi yok, ne kadar geç öğrenirse o kadar iyi sonuçta


Daha çekilecek çok vazo vardı lakin pazar annem geldiği için vakit bulamadım.Bir daha ki yazımın başlığı şu.Babamın şekerlikleri:)


Not:Fotoğrafları yanyana getiren ahretliğime de selam olsun buradan,çok teşekkür ederim

Cumartesi, Mart 10, 2012

10 Mart

Biraz önce babamı aradım,doğum günün kutlu olsun bilge adamım dedim.Bana bozuk çaldı göremedim telefondan ama eminim kaşlarını da çatmıştır.Bugünü unutun demedim mi ablanla sana dedi:) Ayyy bugün unutulur mu?hem niye unutalım ki dedim.Görmüyor musun kızım yaş geçiyor dedi.İçim burkuldu,sustuk hatta bugünün anlam ve önemini o an unuttuk.Yine de bloguma daha önce de yazdığım gibi yazmak istedim

Bilge adamım, hayata açılan pencerem,yorulduğumda bir nefes almak için oturup sırtımı yasladığım çınarım. Allah seni bizlerin başından eksik etmesin hiç...Allah sağlıkla, mutlulukla,ağız tadıyla sevdiklerinle birlikte uzun ömürler versin sana.

dedikten sonra bir,iki,üç TIP hatta.

Tıp dedikten sonra şimdi de Eray’a bağlanayım.Bugün cumartesi ve çalışıyorum mola verip gülmem lazım.

Tontalak hatır sormayı,yabancı olsa dahi insanlara nünaydın(günaydın)-çamçavlar(iyi akşamlar) demeyi çok sever.Hatta insanların bu tek kelimeyle yüzlerinin güldüğünü keşfetmiş olmalı ki nünaydın der ve yüzlerini seyreder.İki sabah önce karşı daire ile kapıları aynı anda açtık. Çıkan genç adamları tanımıyoruz büyük ihtimal misafir olarak yatıya kalmışlar.Eray onları görür görmez -Nünaydın abiler dedi.Abiler Eray’ı pek kaileye almadı.Eray pes eder mi? Nünaydın abiler dedi ısrarla,abiler de biraz yabaniydi kanımca.Sonra Erol gençlere günaydın dedi, Erol’a hemen karşılık verdiler ama.Neyse tontalak bunu duyunca rahata erdi ya sonunda.

Abiler indi sonra efendim tontalak benimle pazarlığa başladı.Meni başka okula getir annecim dedi.Yani okula gitmek istiyor lakin başka okula gitmek istiyordu.Perşembe sabahı kriz konumuz bu:Meni başka okula getirin annecim.Eray bu konuyu söz düşüneceğiz babanla(seneye bu okula vermeyi düşünmediğimiz için yalan da değil) ama bugün kendi okuluna gitmelisin dedim.Çok kızdı tontalak çokkk.Önce gözlerini kıstı,minicik ellerini yumruk yaptı ve dedi ki

-hıhhh ötetmene nünaydın demeycem işte.
-Benim için mi günaydın diyorsun Eray ,sen bilirsin dedim.

Asansörden inene kadar ötetmene nünaydın demeycem işte dedi durdu.Sonradan çok güldüm,bu tür şeylerin çok önemli olduğunu düşünen tontalağın bizlere verdiği cezaya bak ötetmene nünaydın demiyecekmiş işte.Haaa dediğini de yaptı.Çok sevdiği nöbetçi öğretmen vardı okulda.Öğretmen Eray'ı görür görmez günaydın dedi.Öğretmeni günaydın dediği halde karşılığını bulamayınca çok şaşırdı.Hayırdır Eray bugün neyin var dedi.Eray gözlerini kıstı ve hıhhh tana(sana)nünaydın demeycem işte dedi ve hızlıca sınıfına koştu.Ben de nöbetçi öğretmene durumu anlattım,sonuçta üzülmesin kadın:)

Bu ceza size değil öğretmenim bize.....

Not:Annaanneme küçükken iyi akşamlar dediğimde kovalasın seni tavşanlar der beni gıdıklardı.Şimdi Eray bana çamçavlar annecim dediğinde aynısı ona yapıyorum.Kovalasın seni tavşanlar ve gıdıklıyorum...

Son olarak bugün 10 marttı di mi.Sahi bugünün anlamı ve önemi neydi,ben unuttum.

Cuma, Mart 09, 2012

Dİ Mİ

Akşam baba-oğul sulu boya çalışması yapmak için küçük masanın başındadır.Her zaman ki tontalak sulu boya ile şaheserler(kuzguna yavrusu misali) yaratmaktadır.Evin fedakar ve bir o kadar da çilekeş anası ise bu tabloyu tarifi olmayan bir duyguyla izlemektedir zira bu kadar huşu o eve fazladır. Babası bir ara Eray’ı uyarır,su dolu bardağı oraya koyarsan elin çarpar masaya su dökülür diye ama tontalak efendi herzaman ki gibi kendi burnunun dikine gitmektedir.Ta taa taamm beklenen an elbette ki gelir ve bardak masanın üstüne dökülür,azar işiteceğini anlayan tontalak babasına döner ve der ki

-Ben sana demiştim Dİ Mİ babacım

ama yetmez bozacının şahidi şıracı tezini desteklemek için anacığına döner ve der ki
-ben babacığıma demiştim Dİ Mİ annecim

Evet yaptığı hareketin sorumluluğunu üstlenmemesi açısından 0 PUAN.Lakin bir azardan kurtulmak için bulduğu akılcı çözüm için tam 10 PUAN
&
Pazar kahvaltıdan sonra yerde duran CD yi babası tontalak dan ister-Eraycım yerde ki CD bana getirir misin lütfen

Eray koşa koşa Cd yi alır ve babacığına getirir.Babası CD yi yerine kaldırır,Eray babasını beklemektedir .
Siz de takdir edersiniz ki bu diyalog da çok önemli bir adab-ı muaşeret kuralı ihlal edilmiştir.Ve beklenen an tabiki gelir ve tontalak efendi daha fazla dayanamayarak babasına der ki

-Bir şey değil Dİ Mİ babacım

Karı-koca bir an şaşkınlıktan sonra babası tontalağa teşekkür eder lakin artık iş işten geçmiştir.

Çok önemli bir adab-ı muaşeret kuralını ihlal ettiği için çok üzülerek versem de babaya koca bir 0 PUAN( Not: Erolcum lütfen üzülme bu kırığı düzelteceğine ben eminim,ben sana güveniyorum)
&
Salı akşamı babaannenin evi çok kalabalıktır ve küçük adam çok mutludur.Her zaman kalabalık aile sofralarını çok sevmiştir. Babaannesi başlangıç olarak tontalağın tabağına arpa şehriyeli tavuk çorbası koyar ki bu tontalağın en sevdiği çorbalardan biridir.Çorbasından 2-3 kaşık aldıktan sonra

-Immm(kafasını sallıyor bu arada) babaannecim çorba çok düzel olmuş. Sonra anneciğine döner ve der ki
-Çorba çok düzel olmuş Dİ Mİ annecim

Tek bir cümle ile babaannenin yüzünde güller açmasına vesile olduğu için,emeği takdir etmeyi bildiği için ve tabağına koyulan tüm yemekleri yediği için tontalak efendiye 10 puan,10 puan,10 puan
&
Eray annesinden istememesi gereken bir şey ister anne de tabiki vermez,annesine sinirlenen tontalak der ki (yalnız yüzünü buruşturarak)

-Ten çok mamamaz(yaramaz) bir annesin

Bu cümleden ötürü tontalak efendiye ise kocaman bir 0 puan,Çünkü anneler yaramaz olmaz Dİ Mİ blogdaşlarım

Not:Ekmek fabrikası diye yazmışlardı lakin program değişmiş  bir pastanenin mutfağına gidip pasta yapılmasını izlemişler,süslemesine yardımcı olmuşlar sonra da yaptıkları pastayı okula getirip afiyetle yemişler.Pastane gezisi 08/03/2012 :)

Çarşamba, Mart 07, 2012

Bisiklet

Sene eski jenerasyonun ortaokul yeni jenerasyonun 6,7.ci sınıf dediği yıllar.Çok sevdiğim bir bisikletim vardı benim hemide süspansiyonlu. Yani sene süspansiyonlu bisikletimle mahalledeki kızlara caka sattığım çok eski yıllar.

O yıllar erkeklerin bisikleti vardı ama çevremdeki bir kız dışında bisikleti olan bir kız hatırlamıyorum.Binerdim ona yokuş aşağıya sürerdim ahh ben o bisikletimle ne bahtiyardım. Bir başak olarak çocukluğumda bile çok temkinliydim.Bisikletime biner mahallede tini mini hanım şeklinde çok sakin yol alırdım.Sonra bir gün bir deli kaçtı içime dönüşüm yaşadım hem de bile bile.O dik yokuştan çok hızlı indim galiba elimin birini de bıraktım virajı alamayıp annemin ahretliği olan Gülten hanım teyzenin önce evinin önündeki kaldırıma çarpıp sonra evinin önüne sert bir iniş yaptım.Kalkamadım yerimden iki dizimin hali vah pek bir perişan. Çevreden koşup yardım edip eve getirdiler beni,hemen dizlerime pansuman yaptılar.Di mi hatırladım bak şimdi bizim zamanımızda tentürdiyot diye bir şey vardı.Ahh o benim nasıl korkulu rüyamdı. Annem o halimi görünce çok kızdı bana,anlamadım zaten hiçbir zaman düşmüş canı yanmış çocuğa neden bağırılır ki.... Sadece kızmakla kalacağını düşünmekle ne kadar yanılmışım

Okuldan dönüyorum bir gün bak hala sızısı var dizlerimde..Yokuş aşağıya bisiklet süren bir kız gördüm. Aaaaa erkek Çiğdem değil mi o. Benden 2-3 yaş küçük ama cüssesi var ya beni ikiye katlardı.Hımmm bisiklet almış galiba.Uzaklardan daha yakınlara geldiğimde bir de ne göreyim benim bisikletim değil mi o.Hemen yanıma gidip hesap sordum heyyy benim bisikletimi neden aldın?Artık senin bisikletin değil o annen bana verdi hem de heptenlik.Hiç bir şey diyemedim ki koştum eve bahçedeki çiçekleriyle yavrum, kızım diye konuşan anneme sormadım adeta haykırdım.Erkek Çiğdem benim bisikletimi almış güya sen vermişmişsin, görseniz gözlerim nasıl dolu dolu.. Evet ben verdim dediğinde ağlamaya başladım.Git al geri onu diye ne çok yalvardım. Verdiğim şeyi geri alamam artık o Çiğdem’in dedi.Annem almam dediyse almaz o yaşta bile ben bunu bilirdim.

Çocukken anneme hep kızdım,bana ceza verdiğini düşündüm.İşin garip yanı büyüdüğümde de bu fikrim değişmemişti.Yani ben o gün cezalandırılmıştım.Sonra 2008 ağustos ayında bir melekle tanıştım.Onun ilk kucağıma aldığımda sadece onunla tanışmakla kalmayıp yabancı olan birçok duyguya da nice to meet you hemşerim dedim.İyi geçinmek lazım sonuçta anneliğimle birlikte anladım ki bu duygular da bir ömür boyu benim hep peşimde.Bu duygular öyle bir sorumluluk yüklüyor ki insana her türlü fiziki ve duygusal arbadeden çocuğunu korumak zorunda hissediyorsun yani kanımca.

Sonra annemi anladım ben yooo yaptığı doğru demiyorum sadece annemi anladım.Yavrusunu koruma iç güdüsüyle böyle bir karar almıştı o gün eleştirmiyorum çünkü demek ki o zamanlar başka bir metot da bilmiyordu.Eray 3 yaşına gelene kadar herşey rayındaydı akşamları bizimle gündüzleri güvendiğim ya annanenin ya da babaannenin evinde.Düştüğü zaman kaldırdık, ağladığı zaman hemen yanında bittik.Okul’a başladığında işte her şeyin rengi değişti. Bizden ayrı bilmem kaç saat bir yer de vakit geçirecekti ve inanın bu kararı vermek hiç kolay olmadı.Sonra Eray için en iyisinin bu olduğuna karar verip okula yazdırdık.Tabi ki bu duruma da alıştık.

Okulun ilk günleri Eray’ın çantasında bir kağıt geldi.Pet shop’a bir gezi düzenlenecekmiş izin formu vardı.Elimde kağıt kalakaldım salonda.Erol’a daha çok küçük sahip çıkamazlar di mi,göndermeyelim di mi şeklinde yönlendirici sorular sordum.Erol bence gitmeli bu ona çok iyi gelir,hem alışsın dedi.Peki ben biraz düşüneyim dedim kağıda baktım bir süre.Sonra hani şimşek çakar ya beyninizde öyle bir durum oldu ve ben bir şey hatırladım.Tuğba’nın blogunda Eray daha küçükken bir yazı okumuştum yoo okumadım ki ben adeta yaşadım. Defne’nin okulunda bir gezi düzenlenmiş herkes katılmış bir çocuk dışında.Herkes geziye gidince o çocuk okulda tek başına kalmış.Tuğba onun ifadesini,yalnızlığını,hayal kırıklığını öyle güzel yansıtmıştı ki sonra o an o dakika ben bir karar aldım.

Çocuğumu bir fanusun içinde büyütmeyeceğim

dedim.Çocuğum önce Allah’a sonra öğretmenine emanet deyip kağıdı imzalayıp okula gönderdim.Lay lay lom anlattığıma bakmayın gezi 13,00-15,00 arasında olacaktı.O saatler de var ya bir milyon kelebek yüreğimden havalandı ve iki saat boyunca da kanat çırptı.O saatler nasıl geçti ben bilirim.3 yaşında ki çocuğum ailenin herhangi bir ferdi olmadan geziye katılmıştı.Sonra minik kuşum yuvaya yani anneannenin evine dönünce kelebeklerde yüreğime iniş yaptı. Birçok kez katıldı gezilere bende ki hissiyat şimdilik aynı ama.Yani o saatler yüreğimde milyon tane kelebek havalanıp kanat çırpıyor hem de delice.Biliyorum bunu da alışacağım yani biraz daha büyüyünce:)

Annesi olarak telaşlanıyorum diye koruma iç güdüsüyle bir çocuğu fanusun içine hapsetmek bence çocuğa yapılan en büyük haksızlık.Ha bir de bırakın çocukların dizleri de kanasın.

Not:Yarın tontalak efendi halk ekmek fabrikasını gezecekmiş okulda ki arkadaşlarıyla beraber, bakalım oralar ne kadar temiz.Araştırmacı-gazeteci tontalak efendi inanın bize hemen ispiyonlar:))Bu konu Domatessuyu beni mimlediğinde geldi aklıma, bilse dün nelere gidip geldim ben:)

Salı, Mart 06, 2012

Hayallerinin peşinden giden kız olabilir mesela-Mim yazısı

Bazı insanlar kendine sunulan hayatı yaşıyor hiç sorgulamadan.Sokrates araştırılmayan-sorgulanmayan hayat yaşamaya değmez demiş ya bir keresinde.Eğer ben film yapacak olsaydım adı kesinlikle ‘hayallerin peşinden giden kız’ olurdu.Ha bir de hiç büyümeyen bir kızın hikayesi olurdu.Büyümeyen bir kız peki neden? Hadi derler ya büyüdükçe hayaller küçülür diye.

Karakterimiz kendisine sunulan hayatın ezberini bozan,kırılgan umutları olmayan,rüzgara karşı yol olan, düştüğü gibi kalkmasını da bilen,tüm kapıları zorlayan,pes etmeyen bir tip olurdu gibime geliyor.Ana tema tabiki cesaret.Fonda da İskoç müziğinden(ya da kilt müziği de olabilir)bir kuble olmadı sadece gayda da yeter.

Birşeyleri değiştirmeye gücünüz olsa neyi ya neleri değiştirirdiniz demiş bir de domatessuyu?

2000 senesine hooopsss geri dönerdim,sebebi de öyle işte

Sizi en çok etkileyen sinema sahnesi ve sahneleri?

Aslında çok var bu sahnelerden lakin ilk aklıma gelen içinde bulunduğum ortamdan sebep olmalı Bravehart filminde Mel Gibsonun freedom diye bağırdığı sahne.Bir süre önce öyle değildi artık öyle hafta içi gündüzleri kendimi yarı açık cezaevinde gibi hissetmeye başladım.Bu sahne esaret bittiğinde belki de özgürlük diye fısıldayacağım(kimse kusuruma bakmasın Wallece gibi höyküremem orta yerde) günü hatırlatıyor bana.

Yaşadığın şehir bir günlüğüne yalnızca sana tahsis edilmiş ve senden başka kimse yok.Ne yaparsın?

Galiba doğduğum evin önünde sokağın tam orta yerinde yani Ortaköy’de bağdaş kurup denizi bir süre seyredip,sessizliği dinlemek isterdim.Sonra diz kapaklarımı parçaladığım arnavut kaldırımlı yolda yokuş aşağıya yine bisiklete binmek ama bu sefer Gülten teyzenin evinin önüne uçmadan binebilmeyi çokk dilerdim

Şu an ilgiyle takip ettiğin diziler?

Bu sene hiç yok.Eray doğmadan önce televizyonla özellikle dizilerle alakam yoktu.Eray'ın doğar doğmaz ilk işi beni dizilerle  barıştırması oldu.Malum sabah 07,00 de uyuyan bir çocuk olduğu için yanlızlık çıldırtıyordu beni.Geçene seneye kadar izledim lakin biliyorum son dönemde nankörlük ettim.Hayatımız birçok açıdan  düzene girince ilk iş hayatımda ki dizileri şutlamak oldu:))İtiraf ediyorum pişman değilim yine olsa yine yaparım.

Bende bu mimi cevaplamak isteyen herkese gönderiyorum:))

Pazartesi, Mart 05, 2012

Günün Sözü


Tüm haftasonu kendini temizliğe adamış anne-baba ancak yumurta kapıya dayandığında yani pazar akşamı çocuğunun ödevini yapması konusunda rehberlik eder. Yapmıyom, çalışmıyom, sevmiyom,ders saati diğil uyuncak saati vs gibi replikler atlanarak direkt baba ile oğul arasında geçen diyalog yazılır,önce baba konuşur

-Eray biz ne yapıyoruz
-ders dapıyoruz(yapıyoruz)babacım
-peki Eray biz niçin ders yapıyoruz
-ımm ötetmen(öğretmen)beğensin diye

Siz dersi birşeyler öğrenmek ,vizyon genişletmek ,bakış açısı kazanmak ,başarıya giden yolu desteklemek ya da ne bilim bilgi=güçtür gibi nedenlerle yapıyorsanız ne kadar banel bir davranış.Doğru cevap şu;

Dersin yapılmasının sebebi öğretmene beğendirmek.

Okulun ilk gününden bir kare

Cuma, Mart 02, 2012

Bas bas paraları okula


Geçen hafta aramıştı öğretmeni,haftaya 15 er dakikalar halinde velilerle bireysel toplantı yapacağım size pazartesi 12,30 uygun mu demişti.Erol’a dedim ki bak görürsün parayla ilgili bir mevzu olacak. Gittik kısa bir sunum hazırlamış kendileri.İşte şu zamana kadar şunları yaptık,yıl sonuna kadar şunları yapmayı hedefliyoruz gibi birkaç konuya değindi.Tabii bu sunumu yaparken Eray’ın durumundan da bahsetti. Aklımda kalanlar

Kavramları,şekilleri biliyor
Sayıları tanıyor ve sayıyor
Arkadaşları ile iyi geçiniyor
Yemeğini bazen kendi yemek istemiyor

Bu yıl sonuna kadar 5’e kadar yazmayı öğrenmeyi bitireceğiz şimdi 3 teyiz dedi.Ama Eray yazmıyor diye de ekledi.1’i yazarken gördüm ama 2 yi hiç görmedim diye devam etti.

Eskiden olsa öğretmenin karşısında sağ elimi sağ yanağıma koyar, kaşlarımı çatar,koca kafamı da sağ-sola sekronize bir halde sallar vah vahhh napcaz hocam çocuğum 2’yi yazmıyor diye ağıtlar yakardım. Öğreniyorsun zamanla bazı şeyleri öğreniyorsun.

Aynı yaşta olsa bile her çocuğun farklı gelişim özellikleri olduğunu ya da bu yaşta olsa bile tercih haklarının bulundukları gibi bir dolu şey öğreniyorsun. Kendi yanlışını zamanla görüyorsun.

Öğretmen yazma konusunda sıkıntımız var 2’yi yazmıyor dediğinde güldüm.Yazarken de göremezsiniz dedim. Neden dedi.Çünkü Eray 2’yi maalesef beğenmiyor o daha çok yehi(7) ve kokuz(9) yazmayı seviyor dediğimde kadın tuhaf tuhaf baktı bana.

Zorla mı yahu oğlum 2’yi beğenmiyor işte:)

Şaka bir yana bazen Erol’a soruyorum ya ilkokula geldiğinde banane ben matematiği seviyorum, hayat bilgisi dersini sevmiyorum derse girmeyeceğim derse ne yaparız diye.Gülüşüyoruz vakti geldiğinde nasılsa (inşallah tabi)bolca düşüneceğiz diyip konuyu kapıyoruz.

Efendim nerede kaldık 2’i yazmayı tontalak bey tercih etmiyor dedikten sonra ezberi iyi değilmiş Eray’ın.Bu konuda ben de gözlemlemiştim.Mesela bir şarkı sözünü kısa sürede ezberine alamıyor. Her çocuğun ezberi kuvvetli olacak diye bir kaide yok zaten babasına göre ezbere de gerek yok, önemli olan mantığını kavramasıymış.Tabii bu konu bence tartışılır.Evet ezberi kuvvetli değil ama akşam bana

-Annecim kırt*(kürt) ne demek diye sorabiliyor tontalak.

Sunum bitince bence asıl konuya geldik.Erken kayıt yaparsanız şu kadar indirim olacak denildi ve bir kağıt tutuşturuldu elimize.Eski fiyat ile yeni fiyat arasında %25 fark var yani okula %25 zam gelmiş. Kağıdı görünce gözlerimi kocaman açtım çüş kelimesi dilimin ucuna geldi de Allahtan kendimi kontrol etmesini bilen biriyim o kelimeyi geldiği yere geri yolladım.Erol çok zamlanmış diyebildi sadece.Ben gözlerimi kısıp belli belirsiz sinir bozucu bir gülümseme ekledim yüzüme.Yahu ben %25 zam almadım ki bu da herkesçe biline.

Sonracığıma çocuklar için albüm yapacaklarmış yok be kaset çıkarmıyorlar tabiki hem küçücük çocukların ben çalışmasına karşıyım. Fotoğraf albümü yapacaklarmış fotoğrafçıyla anlaşmışlar, zorunlu değilmişiz ama. O da şu kadar dedi,ohh dedik tabii.Sonra öğretmene teşekkür edip çıktık tabii dilimde bir melodi ile beraber

Bas bas paraları OKULA
Bir daha mı gelicez dünyaya

Hayatını yaşa şükret mevlaya
Hiç götüren var mı öbür dünyaya
Haydi kredi kartlarını kaldır havaya Erol’um

Bas bas paraları OKULA
Bir daha mı gelicez şu ÇARKIFELEK DÜNYAYA

(aaaa oyunbozanlık yapmak yok elleri göremedim)

*Eray legolarla oynuyordu yani biz öyle zannediyorduk babaanne ile akşam sohbet ederken cümle içinde Kürt kelimesi geçti ,Eray’da bunu tabiki hava da yakaladı.

Erayların sınıfına bir kız gelmiş geçen hafta yani Eray öyle dedi bize, adı da Belge su imiş.Oğlum sakın Bengü su olmasın dedim.Hayır annecim belge su dedi.Düşün düşün bulamadım öğretmene sordum yeni biri geldi mi sınıfa diye evet dedi, adı da Bilge su imiş.Sadece bir 'İ' harfinin bana yaptırdığı beyin fırtısına bakkk:)

Fotoğraf  okul başladığı ilk haftadan oğlumda sırtını döndü artık kusuruna bakmayın

Perşembe, Mart 01, 2012

Romantik Hayattan Ormantik Hayata Geçiş

Ayakları yere basan,kendi işimi kendim gören,mızmızlanmayı sevmeyen biri olsam da bazen şımartılmak,çocuk gibi ilgilenilmek ne yalan söyleyeyim hoşuma gidiyor.İki gece önce babaanneden Eray’ı aldık eve gideceğiz Eray babasının kucağında ben onların arkasında tam kapıdan çıkacakken Eray seslendi

-Annecim atkını al atkını
-tamam aldım oğlum(boynuma doladım)
-Annecimmm dışarısı çok gogen(soğuk)atkını ağzına papat(kapat)


Hoşuma gitti böyle ilgilenmesi,ağzım kulaklarıma vardı.Eskiden babası da öyleydi.Evden dışarıya çıkmadan montumun fermuarını bile elleriyle kapatırdı

-dışarısı çok soğuk .....im(noktalı işaretli olan yeri yazmıyorum sonra blog alemimde karizmam çizilmesin)üşütürsün,bereni de tak.....Acayip bir ilgi,alaka gösterirdi.Di diyorum tabii artık eskisi gibi değil. Aşkın ömründen mi?ayakta ki duyguların artık oturduğundan mı?yoksa bunun yerini alan bir tontalak olduğunda mı?son zamanlarda ki harala-gürele yaşam tarzımızdan mı? Hiç bilmiyorum.Sadece bu durumdan rahatsız olmadığım.Herşey yerinde ve zamanında güzel.

Hatırlıyorum bir gün yazı yazmıştım ve o yazıyı yayınlamadan imha etmiştim.Başlık da; Romantik hayattan Ormantik hayata geçiş.Yazarken çok eğlenmiştim.Evliliğin ilk yılları ile sonraki yılları arasındaki farkları içeren bir yazıydı.Ahhh silmeseydim şimdi okurken ne çok eğlenirdim.Neyse yine konuyu dağıttım.Haa Eray....Yine o gece Eray küçük bir tabağa konulmuş kuş üzümü yiyordu.Bensiz boğazından geçmez bilirim.Benim de en sevmediğim şeyler arasındadır kuş üzümü hatta zehir=kuş üzümü......Yanıma geldi uzattı al annecim dedi.Eray’cım şimdi yemekten kalktım çok tokum oğlum desem de ısrar etti.İlla yedirecek boğazımdan mümkün değil geçmez,bilirim

-Annecimmm vuuvuvuuvuuu bak uçak geldi aç ağzını hoppaaaa dedi

tabiki yedim.Bir bilse Eray onun için var ya arsenikten şurup yapar kana kana içerim.

Uzanırken pek görmez oğlum beni, uzandığımda da hemen yanıma gelir
-yeden yattın annecim hasta mı oldun
-evet ,kendimi iyi hissetmiyorum

Tazı gibi koşar hemen babası sorar
-Nereye gidiyorsun Eray
-mutfağa annem hasta olmuş,su getircem:)

Her ne kadar bizi çok düşünse de annane-babaanne söz konusu ise eğer hemen satışa geçer

Yine iki akşam önce Eray’ı almak için babaanneye gittik tabi Eray ben gitmem diye apartmanı inletiyor. Oğlum eve gitmemiz lazım dedim tabii hemen buldu çözümü

-Immmm diz(siz) evinize didin(gidin)annecim,ben babaannecim de kalcam,yarın meni almaya gelin
-Oldu gözlerim doldu,herkes evini yurdunu bilecek Eray’cım, montumuzu giyiyoruz marşa marş evimize:)

Dün sabah 06,30 da diyor ki bana yani okul saatinde

-annecim
-efendim
-ten şimdi işe ditttt
-eeeee ben işe giderken babanla sen ne yapacaksın
-baban meni babaannecime bırakır

Bir de çakal öyle bir işbölümü yapar ki var ya duygu yoğunluğundan gözlerim dolar

Not:Eray sorar Yeden biz okula gidiyoz...Hala düşünüyorum.Offf pazartesi günü olan veli toplantısını hala yazamadım

Bu arada sırtınımı döndüm size,artık kusuruma bakmayın