Çarşamba, Şubat 29, 2012

Adını Gençlik Koydum:)


Evde nakış gibi işledim hesaplarımı ama gel gör ki bizim çarşıya uymadı.Halbuki yaptığım plan çok da mantıklıydı.Tabi bir plan yaparken diğer şahısları, onların haliyet-i ruhiyelerini gibi birçok şeyi de hesaba katmak lazımmış ben bunu bilemedim.Annem gittiğinde Eray en kötü bizim şirkete gelir o önde ben arkada koşturur dediydim.Biz bu okulu da bu sebepten yani bir aksilik olursa işyerine yakın olsun diye seçmemiş miydik?Bizim servis şoförünü aradım pazartesi sabahtan 4.Levent lafını duyar durmaz irkildi resmen(Okul 3.leventte)Aaaa benim rotamın dışında dedi halbuki o kadar kısa bir mesafe geri dönecek ki maalesef kabul etmedi.

Diğer servis şoförü bizim güzergahta ya en kötü onunla konuşur neyse ücreti öderiz dediydik.Aradım sesten belli adam baştan hayır diyecek.Neyse ayrıntılara girmek istemiyorum çok gergin bir konuşmaydı.(Trafik varmış bu tarafta o başka yoldan kaçıyormuş rotası o yol olsa da o yola girmiyormuş abuk sabuk şeyler işte) Aha da yukarıda ki fotoğraftaki gibi adamın etlerini kemiklerden sıyırmak istedim haşa demiyorum yoo yooo affedersiniz ama ben o kadar da sadist değilim-Şimdi reklamlar( yazının devamı için son 39 saniye) o adam sadist birine rastlasaydı o konuşmadan sonra bak neler geliyordu başına en büyük şansı benim gibi bir meleğe rastladı.

Hanımiğnesini tanıyan tanır işler sarpa sararsa en son kullanılmak üzere kuytu köşelerde bir Z planı vardır.Annemin gitme işini belli olunca Erol’a o tarihlerde yıllık iznimizi kullanabiliriz, bunu şimdiden bildir dediydim.Konuşmuş maalesef işler yoğun olduğu için izin alamamış lakin müdürü demiş ki izin veremem ama 15 gün boyunca okuldan almaya git..Yani son durum şu babası her gün 15,45 çıkıp Eray’ı alıyor, babaannesine bırakıyor 16,45 gibi Erol geri dönüyor.Akşam da bu zamanı telafi etmek için biraz geç çıkıyoruz şirketten.Tamam almaya git demişte şimdi de başka yol bulamaz mısınız diye yan çiziyor adam.Az kaldı nasılsa annemin gelmesine diyoruz ve sabrediyoruz:)Hımmm kaç gün daha yatcaz-kalkcaz bak hesaplayamadım şimdi.

Fotoğrafın sırrı şu geçen hafta Eray’ın çantasında bir davetiye geldi.Sınıf arkadaşının İTÜ Bilim Merkezinde cumartesi doğum günü varmış.Biz gidemeyiz diye konuşmuştuk malum ertesi gün gidecek bir yolcumuz vardı.Cuma akşamı Erol kararını değiştirdi Eray için iyi olur bence gidelim dedi.Program çok sıkışacak olsa da tamam dedim.Hediyemizi aldık gittik sınıftan gelen tek arkadaşı Eray imiş.Celine’in annesi bizi görünce çok sevindi.Biz doğum günü sahiplerini(toplantıda bir iki kere gördüm o kadar) tanımasak da öyle ortamlara girmekten çekinmeyiz.O gün orada da dedim tanımıyorsak sonuçta tanışırız yani bu kadar basit.Önceliğimiz Eray ve biliyorum ki o gün arkadaşının yanında olmaktan mutluluk duyacaktı düşündüğümüz gibi oldu mutluluktan çıldırdı.Bize çekmiş tontalak ilk girdiği ortamlarda sorun yaşamıyor hatta öyle bir girişi vardı ki sanki dün de aynı grupla oyunlar oynamış da devam ediyormuş gibi yani eeeee nerede kalmıştık canlar der gibi.

Yalan yok giderken biraz gergindim çünkü Eray da orta karar,eh işte gibi durumlar yoktur.Ya girdiğimiz ortamda bu benim çocuğum mu,bu kadar büyüdü mü yahu,aman Allahım benim çocuğum çok akıllı çokk dedirttir ya da zıvanadan çıkıp öyle şeyler yaşatır ki bize Eray’ı kaptığım gibi Koş Erol koş kelimeleri sadece ağzımdan dökülüverir.

O gün herşey yolundaydı Eray çok mutluydu ,yeni arkadaşlar tanıdı,rehber abileri onları gezdirdi.Ben bol bol sohbet ettim özellikle Kırgızistanlı piyano ve keman öğretmeni ile.Biraz şaşırdım benden daha çok konuşan biriyle sohbet ettim :)Hediyeleşme kısmı geldiğinde Eray Celine’in yanına giderek

-Selinnnn vippprüzzz(sürpriz) içinde bebek var bebek dedi.Herkesi güldürdü.O gün Eray ve bizim için  güzel bir gündü.

Pazar akşamı(çok gelen giden oldu yemek-çay,yemek-çay) artık kollarım,bacaklarım,belim dile geldi hanımmm hanımmm git uzan şu kanepeye çok yorulduk dedi.Ama bir türlü beyin kapamadı kendini.Şunlar da yapılacak bunlarda yapılacak diye komutlar verip durdu, ukala.Sonuç olarak son söz beynin olduğu için bu haftasonu var ya şaftım kaydı.Bu kadar çok yorulduğum da o yorgunlukla kalkamayacağım, işe gidemeyeceğim derim her seferinde.Lakin gece sanki sihirli bir değnek gelip dokunur bana.Sabah da zıpkın gibi fişek gibi kalkarım yataktan sonra anlarım galiba o sihirli değneğin adı GENÇLİK.

Celine'in doğum günü 25/02/2012 İTÜ Bilim Merkezi

Not:Bu hafta dilime birşeyler oldu hep anlatasım var.Daha bahsedeceğim 2-3 konu daha vardı ama yazmaya vakit yok.O zaman ne diyelim efenim devamı Çok sonra...

Salı, Şubat 28, 2012

Koleksiyon

Koleksiyon!!!
Herkesin çocuğu kendine özeldir ya hani işte benim çocuğum da bana özel. 3,5 yaşındaki oğlumun kendine ait, kendi çabalarıyla biriktirdiği herkesten gizlediği bir koleksiyonu olduğunu cumartesi günü tesadüf eseri öğrendim ve çok şaşırdım. Durun şu olayı baştan anlatayım.

Cumartesi günü Eray’ın hiç ama hiç sesi çıkmıyordu.Eğer Eray’ın evde sesi çıkmıyorsa iki ihtimal vardır

A)Eray tehlikeli işler peşindedir
B)Gizli,bizim görmemizi istemediği bir şey yaptığı için koltuğun arkasında saklanıyordur.

Meraklandım, tekli koltuğun arkasına baktım burnunu karıştırıyordu beni görür görmez elini çekti ve dedi ki annecimmmm elimde bir şey yokkkk.Yani bunun Türkçe meali annecim benim elimde senin görmek istemediğin bir şey var.

Neyse yok dedi ya inanmış gibi yaptım.Kalktı yerinden,gizli gizli bir yerlere gidiyor bir yandan da arkasına bakıyor peşinden biri geliyor mu diye.Ben başka şeyle ilgileniyormuşum gibi yaptım sonra izledim çocuğumu çünkü hal ve hareketleri çok garipti.Sonra bir de ne göreyim yemek dolabının arkasında ki duvara tatakları sıralıyor,gözlerime inanamadım.

Eray’a bir şey söylemedim hemen Erol’a gösterdim.Güzel sıralamış di mi dedi.Evet gerçekten çok simetrik, epeydir biriktiriyor olmalı dedim:)Erol Eray’la konuşmak istedi şimdi değil sonra konuşuruz dedim.

Pazar kahvaltımızı ettik hala kahvaltı sofrasındayız Erol’a göz kırptım.Bu göz kırpmanın Türkçe meali birazdan bir oyun sergileyeceğim,bana yardımcı ol demek.Hapşırdım bir mendille burnumu temizledim ve oyunn başladı:)Bunun gibi birkaç oyun sergilendikten sonra bu koleksiyonun kökünü kazırız.

Cumartesi günü duvarı temizledim.Acaba temizlemeseydim mi dedim büyüdüğünü hayal ettim, tatak koleksiyonunu -sonuçta herkesin pul koleksiyonu olacak hali yok- kızlara göstermek istediğinde kızların yüz ifadesini çokkk merak ettim)

Didop!!!!

El yıkamayı,dış fırçalamayı çok seven güççük bey konu sabahın 06,30 da yüz yıkamak olunca acayip bir ayak direr.Babası da yüz yıkamayı alışkanlık kazansın diye çok ısrar eder ve bu nedenledir ki her sabah bir kriz çıkar.

-Eraycım yüzünü yıkaman gerekiyor
-hayır babacım
-ama yüzünde mikroplar var
-hayır menim yüzümde didop(mikrop)yok
-Mikroplar o kadar küçüktür ki biz göremeyiz o yüzünden göremiyorsun,yüzünü yıkamadığın için mikrop var ve şu an yüzünü mikroplar yalıyor:)
-hayır babacım didop yok
-mikrop var
-didop yok

artık tutamadım kaç dakika bu tartışma mikrop var/didop yok şeklinde uzatıp gitti.Sonra sıra babasına geldi bezmiş halde mikrop var dedi ama var kelimesini o kadar kısık sesle söyledi ki Eray sadece mikrop kısmını duydu.Eray bir tuhaflaştı,gözlerini yere dikti, alt dudak üst dudaktan açık ara öne geçti,omuzlar döküldü ve dedi ki

-Men didop değilim,men Eray’ım babacım

Babası şaşırdı ve hemen sarıldı sen tabi ki mikrop değilsin ben sana mikrop demedim ki Eray’cım dedi.Sonra ben sarıldım sen öncelikle Eraysın,oğlumuzsun,canımızsın, yakışıklımızsın.. diye methiyelerin biri gidip diğeri geldi.Eray ikna oldu.Ve böylece bir sabah krizi daha sona erdi.

Ne diyoruz efendim başka krizlerde buluşmak ümidiyle esen kalın ve sinirlerinize çok iyi bakın....

Not:Havaalanında annaneyi uğurlayan Eray beyler siyah renkli insanlar görür ve babasına der ki -Abiler kahverengi olmuş babacım

Pazartesi, Şubat 27, 2012

En sevdiklerim-Mim

Genelde mimleri kafam yerinde alaturka oldum modun da yazdığım için çok eğlenirdim. Bugün ise biraz nasılım demeli bak tarif edemedim şimdi tuhafım.Annem ve annanem dün akşam gitti ağlamayacağım diye kendime söz vermiştim,ağlayıp kimseleri üzmeyecektim ama yapamadım.Geceye kadar ağladım:)Gözlerimi gördüğümde sabah hey maşallah dedim. Kapamak için göz kapaklarımın halini sabahın kör karanlığında makyaj yaptım.Saatler geçtikçe daha iyi hissediyorum.Sonuçta yatcaz-kalkcaz,yatcaz-kalkcaz böyle on dört gün yatcaz-kalkcaz annemler Allah’ın izniyle evimizde yanımızda olacak:) (Annem kalbinden rahatsız ne yapayım kaygılanıyorum)Ahh keşke itiraflarla ilgili bir mim olsaydı bu...Herhalde derdim ki  her ne kadar didişsem de, annemin tabiri ile her zaman burnumun dikine gitsem de ben iflah olmaz bir anne kuzusuyum....

Neyse efendim hypo değer vermiş,düşünmüş bir mim paslamış bize o zaman vira bismillah diyerek başlayalım....

En sevdiğin nelerdir?Nelerden hoşlanırsın?(Buna benzer bir mim daha önce bana geldiği için hoşlandığım şeyler aynı olduğu için oradan biraz alıntı yaptım)

İstanbul’u severim bazen nefes alamadığımda ayaklarım totoma vura vura koşup kaçmak istesem de İstanbul’u pek bir severim. Sahaflar da kitap kokusunu içine çeke çeke dolaşmayı, oradan Eminönü'ne inip yaşıma başıma bakmadan kuşların peşinde koşmayı sonra af dilemek babında onlara yem vermeyi sonra teknelere gidip balık yemek yemeği, Mısır çarşısına girerken duyduğum kahve kokusunu,İstiklal de yalnız kalabalığın içinde pis pis sırıtarak yürümeyi, Dolmabahçe’ye inerek çay içmeyi, Rumeli de sabahçı kahvesin de tost yemeği( daha çok totun büyür senin hanımiğnesi baksana İstanbul bahane aklın sürekli yeme de içme de),Ortaköy de babamla balık tutmayı ya da tutamamayı, ellerimiz boş dönmesin diye tutanlardan satın alıp evdekilere biz tuttuk diye çaka satmayı(artık babam bir usta)

İstanbul’u çok sevsem de onun yeri ayrıdır da yeni yerler görmeyi çok severim. Tarihi- kültürel yerlere gider hikayelerini öğrendikçe hayaller kurarım.Haaa bir de sokak aralarında şıpıdık terliklerimin çıkardığı sese bayılırım

Geceyi severim.Gecenin sessizliğini severim. Gecenin sessizliğinde kitap okumayı severim, Gecenin sessizliğinde kitap okurken koyu bir kahve içmeyi severim.Sonra sabah biraz daha uyuyayım ne kadar vicdansızsınız ,biraz daha uyku demeyi bir borç bilirim

Sevdiklerim ile sohbeti ,anlatmayı da dinlemeyi de çok severim.Özellikle yaşlı insanların anılarını içine çekerim.

Gezmeyi sevsem de evimde vakit geçirmeyi de severim. Sevdiğim insanlara yeni tarifler deneyip karınlarını doyurmayı bayılırım. Son olarak

Küçük aşkımın seni seviyorum annecim demesini tek geçerim.

Bilgisayarda nasıl vakit geçirirsin?

Şimdi bunu E.Ö ve E.S olarak iki bölüme ayırmak lazım.Yani Eray’dan Önce ve Eray’dan Sonra. E.Ö evde bilgisayarı açmaya vakit bulurdum,o zamanlar televizyon benim için bir aksesuardı.Kocaman bir defterim vardı benim onu alırdım bir konu belirlerdim.Mesela bir şairin-yazarın hayatı ve eserleri..İlginç bulduklarımı o deftere not ederdim.Bir ara hayvanlara acayip sarmıştım.Atıyorum penguenlerin yaşam biçimlerini araştırır her cumartesi bir evde toplanma alışkanlığımız vardı bizim not aldıklarımı arkadaşlarımla paylaşırdım.İlk zamanlar tuhaf tuhaf bakmışlardı bana sonradan alıştılar hatta sorular sormaya başladılar,hatta eğlenmeye bile başlamıştık sonra tek tek hepimizin çocukları oldu ve E.S dönemi dediğim yeni bir dönem başladı.

E.S döneminde ise bilgisayarı asla evde açmıyorum malum kısıtlı bir zamanım var çocuğumla geçireceğim o nedenle o vakitten çalmıyorum.İşyerinde sabah gelir gelmez (biraz erken geliyoruz Erol’dan sebep) maillerime bakarım, bloglarda yeni eklenmiş yazıları okurum, haberlere göz atarım ,aklıma bir şey takılmışsa google amcaya bir akıl danışırım...

Şu sıralar almak istediğiniz şeylerin listesini yapanız, bunlar ne olurdu?

Fotoğraf makinesinden başka bir şey de istemem.Aslında yalan söyledim bir şey daha var.İlk görüşte bir aşk bizimkisi.Türkiye’ye gelmeden önce görmüştüm bir yerlerde ve sen neymişsin be abi sözleri ağzımdan dökülüverdi.Bizim buraya geldiğin de ilk gördüğüm de kalbim deli gibi çarptı.Her gördüğümde duygularım tazelenir ve maalesef ki her gün kendisini görüyorum:( Amarok bir kez de blogumdan haykırıyorum.Galiba ben seni unutamayacağım ve seni almak çok istiyorum:)

Şu aralar en çok dinlediğin 3 şarkı?

Erol'un şu adam da ne buluyorsunuz dediği Halil Sezai’in hemen hemen tüm şarkılarını severim.Aslında çok var da beğendiğim şu an aklıma gelmiyor işte.

Bende bu mimi Emine,Bahriye,Abideye ve Seda'ya gönderiyorum tabii ki zorlama yok isterlerse..

Not:Artık bana müsade Eray'ım toplantısına gidip geliyorum.Bakalım neler söyleyecekler neler:)))

Cuma, Şubat 24, 2012

Ejderha Dövmeli Kız-Millennium Serisi 1


Kitabın kapağını kapadığımda ne yani Millennium serisinden sonra yazdığı başka hiçbir kitabı okuyamayacak mıyım dedim. 41 ülkede rekor satış yapan kitaplarının başarısını göremeden genç yaşında vefat etmiş.Üzüldüm.

Ejderha dövmeli kız Millennium Üçlemesi adı verdiği serinin ilk kitabı.Ne yalan söyleyeyim ilk 30-40 sayfa biraz sıkıldım lakin sonraki sayfaları anlatamam ki okumak lazım.Elimden hiç bırakmak istemedim.

Kurguyu resmen ilmek ilmek örmüş bana göre bu kurgu da ilmek hiç kaçmamış.Aha da düğümü çözdüm derken hoopppps başka bir düğüm...Gerçekten çok sürükleyici. Karakterler etkileyici....

Immmm beynimin hücrelerinde güzel bir tat bıraktı:)

Yazar:Stieg Larsson
Çevirmen :Ali Arda
Sayfa sayısı: 646
Pegasus Yayınları

Not:Sadece yayınevi için birşey diyeceğim.Yok bu kadar yazım hatası olamaz,olmamalı

Perşembe, Şubat 23, 2012

Harriet o gün nereye bakıyordu?

Ben kendi kendimi yiyeyim kafamdaki senaryoların akmasına izin vereyim 80 yaşındaki annanem güle oynaya bir genç adamın kolunda kapıdan çıksın.Hey gidi Ayla dedim o an sen kiminle dans ediyorsun Allah aşkına. Kaygılandığın kişi 29 yaşında dul kalmış daha biri 9 aylık kucağında en büyüğü yedi yaşında(annem) dört çocuğu binbir mücadele ile büyütmüş bir kadın.Ah hayatını anlatsam 650 sayfalık bir roman olur.Yok yok ne 650 sayfası be 3 sezon konu sıkıntısı çekmeden bir dizi olur....

Yok olmadı baştan anlatayım.Erol’a erken çıkalım dedim,erkende gitsek oturur kitap okur kahve içeriz dedim.Ayla o saatte yol boş olur dedi mi.Parmağımı kaldırdım cevap veriyorum dedi.Peki yol boş oldu mu.Cevap veriyorum,hayır.Normalde 22,30 da hafta içi köprüde trafik olmaz ama gel gör ki o saatte bizim geçeceğimizi duyan dört araç durun bir kaos yaratalım, hayatları gayet durağan olan şu aileye adrenalinin hasını yaşatalım demiş ve  birbirine girmiş mi?Ama ya tüm soruların cevabını da ben veriyorum ,evet girmiş.Trafik durma noktasına gelip Ayla hanım iki eli ile dizini dövmek koşuluyla oyyy annanemin patik atağı var bizi orada görmeyince paniği atlayacak,annem de direkt üzerime zıplayacak ve artık 1000 mi 2000 cc mi orasını bilemiyorum verdiği sütleri burnumdan fitil fitil getirecek diye ağıtlar yakmış mı? Evelallah.Peki kocasını gerim gerim germiş mi?Ayıp ettiniz şimdi bu fırsat kaçar mı ya.....


Yettim anneannem diye havaalanına daldım,Erol’a sen uçak inmiş mi inmemiş bak ben koşuyorum dedim.Erol geldi demez mi Ayla uçak çoktan inmiş....Vay yine mi kader ama artık yeter diye Sezenime bağlanmadan önce hemen çıkacakları kapıya dikildim insanlar bavullarını alıyor.Bekliyorum,bekliyorum,bekliyorum üzerine 3 uçak daha iniyor bekliyorum. Sonra hükmü verdim : Anneannem kayıp:)İlk defa tek başına geldiği için dedim ki tamam kapıları karıştırdı kadıncağız.Sürekli telefonunu arıyorum kapalı. Söyleniyorum,söyleniyorum, söyleniyorum.Güvenlik bu arada uyarıyor ‘hanım hanım geri dur bu kapıdan geçmek yassaaak.Ama benim anneannem yaşlı ama ama ama ama..Yarım saat geçti kadın ortalık da yok.Neler düşündüm neler pışıkkk yazmam sonra deli derler bana bu acıya var ya dayanamam.Annem arayacak diye ödüm kopuyor.Nasıl derim azcık geç kaldıydık,uçak inmiş ama ama ama anneannem yok diye... Sonra bir anons geçti. Samsun uçağı indi diye. Gözlerimden şimşekler çakmış vaziyette Erol’a baktığımı hatırlıyorum daha da başka bir şey hatırlamıyorum, meğersem uçak inmemiş bile.Neyse rahatlamış halde beklerken bir baktım genç bir adamın kolunda anneannem geliyor.Adam bavulları üst üste koymuş sohbet ede ede geliyorlar.Çok teşekkür ediyorum yardımları için.Teyzecim Samsunda bir sorun olursa beklerim diyor. Oğlum benim de beynimde sorun var(beyin damarlarında daralma) kartını ver gelirim diyor.Kart yanımda yok teyzecim diyor tamam cep telefonunu ver diyor adam Erol’a cep telefonunu veriyor o an var ya o an buharlaşmak istiyorum tabii yüzümdeki şapşal gülümse ile beraber

Meğersem adam beyin cerrahisiymiş annanem ile yan yana gelmiş.Annanem oğlum ben biraz rahatsızım yardımcı olur musun demiş. Adam da teyzecim ben doktorum sen rahat ol dediğinde diyor ki annanem doktor olduğunu duyduğumda bir de beyin doktoru olduğunu duyduğumda var ya Ayla arkama yaslandım çok rahat bir yolculuk geçirdim(patik atak hastası olduğu için ölüm korkusu sarmış dört bir yanını-Allah korusun-) Saolsun eşlik etmiş inerken,bavullarını almış,bize teslim etti anneannemi. Oğlum dedi sarıldı öptü adamı Umre’de senin için de bol bol dua edeceğim dedi.

Evet Umre....Annemle dört ay önce sohbet ederken eğer annemi Umreye götürmeden bir şey olursa kendimi hiç affetmeyeceğim Ayla dedi.Çünkü anneannem kutsal toprakları görmek, orada ibadet etmek çok istiyor. Eee o zaman neden gitmiyorsun dediğimde Eray ne olacak dedi. Hep yaptığı gibi yine bizler için öteliyor hayatı,peki ben buna izin veririr miyim.Cevap hakkımı kullanıyorum.ASLA.Sakın Eray’ı düşünme biz 15 gün idare edemeyecek miyiz, siz organisazyonu yapın ben bulurum birilerini dedim.Yaptılar bu Pazar anneannemle Allah izin verirse gidecekler.
 
Yok bulamadım Eray’a bakacak birini bu konuyu kafaya takmıyorum en kötü ihtimal sigortasını başlatır(sigortasız çalıştırmam ben oğlumu) 16,00 den sonra gelir o önde ben arkada şirkette bolca koşturur,kondisyon tutarız.Zaten bilgisayar başında oturmaktan hamlamışım Eray vesile olur.Benim derdim başka:)ben alışmışım annemi aynı saatte aramaya, kapsama alanımda olmasına off bu 15 gün nasıl geçer ya.Utanmasam 33 yaşımda olduğuma aldırmadan ağlayacağım haa.....

Not:Akşam 01,00 de eve geldik ayy dedim bu saatte uyusam ne olacak uyumasam ne olacak kitabı aldım elime çok heyecanlı yerde kaldıydım bir sürü soru işareti vardı aklımda.O gün Harriet nereye bakıyordu,Mikael ve Salender’ın yolları nasıl kesişecekti..... Hepsi AZ SONRA. Bu arada hangi kitaptan bahsettiğimi anlayan olurda bana ipucu verirse ve heyecanımı kaçırırsa o kişinin ömrünü yerim haaa:) (Ben bu yazıyı bloga koyana kadar katili ve Harriet'in nereye baktığını öğrendim bir kere ıhhh)

Pazartesi, Şubat 20, 2012

Dersimiz kare ama gülen kare

Tavşandan bozma kare gibi oldu biraz:)
Hani tercih hakkı tanısalardı bana

A)Deveye hendek atlatmak mı
B)Eray’a ödev yaptırmak mı

Kesinlikle ama kesinlikle A şıkkı derdim ama kimsenin bana bir şey sorduğu yok.O kadar zor ki Eray beye ödev yaptırmak.Ya dersi biyenmedim annecim der,ya ders saati değil uyuncak saati annecim der ya da ödev yapar ama kendi istediği gibi yapar.

Bu haftaki dersimiz Kare.Kareden gülen yüz yapılıp okula getirilecek.İnternetten arasaydım eminim şahane şeyler bulurduk da vakit yoktu.Aslında ben karenin yüzünü düğmelerden yapacaktım lakin herşey Eray’la birlikte kendiliğinden gelişti.Hayır dedi herzaman ki gibi men gülen yüz değil üzgün yüz yapacağım annecim.... Ama oğlum konu gülen bir kare.Çocuk nuh dedi peygamber demedi bizim faaliyetimize katılmadı önce:)Resim defterini verdim eline o zaman buraya yap dedim.Şaşırttı beni kare çizip üzgün yüz yaptı hiçbir müdahalede bulunmadım. Hatta ayacıkları üşümesin diye kareye ayakkabı bile çizdi ahh yufka yürekli yavrucağım.Kendi gönlü olunca neyse ki kendi ödevi için bize de yardım etti yardımsever oğlum benim.

Bu arada kareye gülmek yakışmamış mı?Üzgün yüz karede de olsa dayanamıyorum, bu aralar psikolojim bu yönde
Üzgün kare

Not:Babasıyla Starbucks keyfi yapmaya gittiler anne cumartesi çalıştığı için Pazar evde kalıp iş yapmak zorundaydı.Babası gitmeden önce sana kahve ısmarlayayım mı dedi.Cocuklar kave içmez babacım diyerek yüzümü güldürdü.Gözü arkada kaldı Erayımın,annesinin evde kalmasından ötürü içi rahat etmedi. Kapı da onları uğurlarken gel öpim seni dedi,sonra sarılayım sana annecim dedi, sarıldı.Seni seviyorum annecim dedi tekrar sarıldık.Babasına döndü anneciğime sende sarıl dedi, babasıyla sarıldık.Çocuk çıkamıyor evden bir türlü gel seni bi daha öpim annecim dedi öptü.Babası askere gitmiyorsun Eray bir kahve içeceğiz geleceğiz dedi sonra Eray bey 'cocuklar kahve içmez babacımmmmmm'....

Haa bu arada ütü yapmak az da olsa iyi geldi.

Cumartesi, Şubat 18, 2012

Durum Analizi

Son durum raporu :Bugün attan inip eşeğe bindim
Duygu: Hissizlik
Alınan Karar:Biraz daha sabır

Son 132 gün

Kendime not: Hanımiğnesi bugünü sakın unutma!!!!

Perşembe, Şubat 16, 2012

Kıssadan Hisse

Eray konuşurken –cım’lı,- cim’li konuşmayı sever.O yüzden genelde bana annecimmm, babasını da babacım der.Dün akşam birden babası Eray’cım artık bana babacım demeni yasaklıyorum artık bana canımmm babacım diyeceksin tamam mı dedi.Hahaayttt yasaklara gelir mi benim oğlum.Herkes den önce bastım butona ohhh cevap hakkımı kullanıyorum. Tabiki hayır.Erol bana canım babacım diyeceksin dedikten sonra çok az düşündü ve dedi ki CİCİM babacim.Erol hayır hayır hayır asla bana cicim deme Eray,bana canımmm babacım diyeceksin anlaştık mı?Eray artık babasına şöyle seslenir:CİCİM BABACIM

Kıssadan Hisse 1:Çocuğa antin kuntin şeyler için yasak koymayacakmışsın,intikamı ağır olabilirmiş

Kıssadan Hisse2: Asla küçük bir çocukla inatlaşmayacaksın arkadaş

Dün akşam arabada tınmır mıngır yol alırken birden gözlüğümü çekti Eray.Kızdım benim gözlüğümü iznim olmadan alamazsın dedim.Tabi bu söylediklerimin hiçbirini dinlemedi, sözlerim vız geldi tırıs gitti.Babasına bak cicim babacimmm Ayla oldum men dedi. Sonra gözlüğü bende birden çekip aldım ve bağırmaya başladı

-Polisss poliss gel buyaya
-polisi niye çağırıyorsun ki gözlük benim gözlüğüm sen benden izinsin aldın
-hıhhh polis gelecek ellerini bağlayacak tanam mı?
-Eray ben suçlu değilim ki ellerimi kelepçelesin,gözlük benim
-Polissss polisss gel buyaya annecimi(soyumuz kraliyet soyu olduğu için en sinirli halimizde bile cim’li konuşmadan taviz vermeyiz)al,babacım
-efendim oğlum
-polisi çağır
-neden polisi çağırıp ne yapacağız
-annecimi alsın,ellerini bağlasın
-aaa olur mu oğlum annen olmazsa sana kim yemek yapar
-men
-annen olmazsa saçlarını okşayarak canım oğlum,güzel oğlum diye seni kim sever
-ten
-olur mu ben seni bir iki gün öyle severim annen gibi olabilir miyim
babasından da hayır gelmeyeceğini anlayınca tekrar başladı bağırmaya
-Polissss polisssss gel buyaya

Kıssan Hisse:Vahhhh benim emeklerim(iki el dizde itinayla dövülür)

Geçen hafta Cuma günü biz çok güldük.İşten dönünce kazağının yakasında bir aferin gördüm ve Eray’a sordum

-Eraycım bunu kim yapıştırdı yakana
-Teacherrrrrrrrrrrrrrrr(ilk defa duyduğumuz için hoşumuza gitti)
-Peki Eray hangi öğretmenin yapıştırdı(İngilize öğretmenimi yoksa sınıf öğretmeni mi anlamaya çalışıyorum)
-ımmmm hillow(yellow) teacherrrrrrrrrrr

Galiba sarışın demek istedi.

Kıssadan Hisse:Sarışın nedir bilmiyorsan sarı da iş görür kasmaya gerek yok

Bu aralar sabahları Eray trafik kazalarına şahit oldu.Çarpışmış arabalar,yoldan çıkmış bir araba...Dün sabah ise arabanın biri bozulmuş adam emniyet şeridin de kaputu açmış,araca bakıyordu.Radarları her daim açık olan küçük bey bunu gördü ve kaza yapmış sandı.Birkaç saniye düşündükten sonra telaşla babasına dedi ki

-Cibbi(kırmızı) de sakın geçme babacimmm tanammmm
-tamam oğlum geçmem

Kıssadan Hisse:Trafik canavarları bunu 3,5 yaşındaki bir çocuk bile anlayabiliyorsa artık sizin hücrelerinizi tartışmaya gerek yok

Akşamları 21,30 da yatakta oluyoruz ki Eray beyler uyusun.İki gece önce çok yalvardı Arabalar’ı seyredelim diye.Hafta içi akşamları çizgi film seyredemez çünkü yatmak bilmez o yüzden açmayız,ancak okuldan döndüğünde annanenin evin de seyredebilir.O akşam o kadar çok yalvardı ki dayanamadım Erol bugün biraz geç yatsın dedim.Eraycım bu akşamlık sadece seyredebilirsin dediğimde sarıldı ve bana dedi ki

-Seni seviyorum annecim.

Herzaman seni sevdim men dediği için bu cümle yapısıyla beni eritti eritti.

Kıssan Hisse:Mutlulukluğu yatta,katta,villa da aramaya gerek yok,mutluluk var ya işte bu sihirli iki kelimede

Kıssadan Hisse2: Yat,kat olacaksa da hani geri çevirecek halimiz yok yani mutluluğu perçinlemenin bence bir sakıncası da yok;)
 

Salı, Şubat 14, 2012

Marilyn Monroe ve Bilinmeyen Hayatı


Belirsizliğe itilmek nasıl bir şeydir bilir misin? demiş bir keresinde.Çocukluğu trajedi ve belirsizlik içinde geçmiş ne acı.Öğlen tatilim benim kitap okuduğum zaman.Bu kitabı okurken yer yer kapadım kitabı küçük odam da bir tur attım,okumayacağım dedim, dayanamadım tekrar elime aldım.Her elime aldığımda özellikle çocukluğunun anlatıldığı zaman ama bu haksızlık dedim.Gerçekten ama bu haksızlık...Bazen birkaç damla gözyaşı döktüm.Daha önce sorsalardı bana bu isim sana ne çağrıştırıyor diye şöhret,güzellik, ihtişam, sansasyon derdim.Şimdi ise trajedi, acı,güvensizlik,çift karakterli bir hayat...

Marilyn Monree yani gerçek adıyla Norma Jean Mortenson hayatının anlatıldığı bir kitap.Annaanne(Della), anne(Gladys),dedenin akıl sağlığı yerinde değil.O yüzden hep korkmuş aklını kaçıracağından.Dünyası karmaşık bir annenin kızı olduğu için ilk zamanlar koruyucu bir aileye verilmiş.İda Bolender... Sevse de evlatlık kızını gerçeklerden kaçılamazdı ya ona göre her anne dediğinde ben senin anne değilim aramızda kan bağı yok diyerek düzeltmiş.Galiba bu sebepten olmalı ait hissedememiş kendini bir yere.Hep vazgeçilmiş bu psikolojiden sebep hep kendini birilerine sevdirmeye çalışmış.O yüzden başkalarına nasıl göründüğü onun hep birinci önceliği olmuş.


İda Norma Jean’e annesinin gelip evine götüreceğini söylediğinde ben zaten evimdeyim dediğinde dayanamadım ağladım bir çocuk için nasıl bir travma bu. Ya da bir anne oğlu öldüğünde kızına yani Norma Jean’e neden sen değil de Jackie öldü diyebilir ya da bu laf dendiğinde kimbilir nasıl bir acı hissetmiştir.Yasal varisi Grace teyzesi(annesinin arkadaşı) onu çok sevip yardımcı olsa da bence herkes kullanmış onu kendi emelleri uğruna hem de herkes (özellikle üçüncü kocası,drama öğretmenleri hatta terapisti bile)Evlendiği adam kabul etmediği için yollamış teyzesi yurda.Oradan oraya sürüklenmiş bir hayat hep aynı cümle ‘gitme vakti geldi Norma Jean’ zaten onun için hep gitme vakti değil miydi.Yurt’a gitmemek için 16 yaşında yapılan bir evlilik...

Şöhret olmak için vazgeçtikleri,daha başarılı olmak için aldığı ilaçlar,yaptığı ikinci ve üçüncü evliliklerinde yaşadığı çöküşler,kafasındaki sesleri bastırmak için eklenen yeni ilaçlar hep bir adım geri atmış onu.Her ne kadar kırılgan gibi görünse de bu yaşadıklarından çelik gibi bir iradesi olduğu anlaşılabiliyor.Daha iyiyi yapmak için kazandığını eğitime harcaması da bu mücadelesine en iyi örnek.Onu tanıyan herkesin hissettiği ortak duygu şu: 'Onu alıp koruma ihtiyacı hissediyorsunuz'.Keşke lafta kalmayıp gerçekten ona birileri kol-kanat gerseydi zamanında.Son dönemlerini öyle acıyla okudum ki..


5 ağustos 1962 de yani Norma Jean 36 yaşında iken yeniden yalnız tek farkla bir daha dönmemek üzere gitme vaktiydi.Zaten onun için hep gitme vakti değil miydi?

Yazar:J.Randy Taraborrelli
Çevirmen:Beril Tüccarbaşıoğlu Uğur
Sayfa sayısı:601

Not:Fulyacım kitap için çok çok teşekkür ederim

Pazartesi, Şubat 13, 2012

Keşanlı Ali Destanı

Yazan : Haldun Taner
Yöneten : Ahmet Mümtaz Taylan
Müzik : Yalçın Tura
Dekor - Kostüm : Barış Dinçel
Koreografi : Cihan Yöntem
Kostüm : Başak Özdoğan
 
Oynayanlar:Yavuz Bingöl,Kerem Alışık,Songül Öden,Mustafa Üstündağ,Tuba Ünsal,Kayhan Yıldızoğlu,Şinasi Yurtsever,Serda Kondeler Aktuna, Teoman Gelmez,Ayhan Anıl,Fuat Onan,Utku Demirkaya,Hüseyin İlker,Nurullah Kalkan,Batuhan Pamukçu,Burcu Görek,Derya Kahraman,Ece Duran, Gizem Ertürk, Nihan Ekitöz,Sinem Erten,Sevda Can,Senay Aksoy,Merve Akdoğan,Selin Altıntaş, Didem Polat,Ahmet Irmak,Emir Ünver,Ömer Yiğitoğlu,Selçuk Yerlikaya,Ünal Hakverdi, Zafer Altun,Pelinsu Polat
 
Oyun Sineklidağ’da geçiyor.Zilha ve Keşanli Ali birbirine aşıktır bir gün Keşanlı Ali Zilha’nın dayısını öldürme iftirası ile hapse atalır.Ali hapishane günlerinde ünlü bir kabadayına dönüşerek Sineklidağ’da halkın gönlünde taht kurar.Halk afla serbest bırakılan Keşanlı Ali’nin kendilerini kurtaracağını umut eder fakat Ali diğerlerini gibi haraç almayı sürdürecektir.Bu arada Zilha ve Keşanlı Ali arasındaki husumet devam eder,Zilha Keşanlı Ali'yi affetmemektedir.

Müzikal’in konusu kısaca böyle.Bu oyuna çok büyük bir beklenti ile gittim kadroyu görünce. Gel gör ki ilk perde de resmen hayal kırıklığına uğradım.Ses düzeninde inanılmaz bir aksaklık vardı sürekli garip garip sesler çıktı mikrofonlardan.

Keşanlı Ali rolünde ki Yavuz Bingöl’ün oyunculuğu o kadar zayıftı ki. Repliklerinde sürekli tekledi, çoğu zaman ne dediğini anlamadım,lafları yuvarladı.Duruşu ,hareketleri, mimikleri bir kabadayıdan çok uzaktı.İzmarit rolündeki Mustafa Üstündağ’ın enerjisi çok yüksekti.Zilha rolündeki Songül Öden ise perfonmansı çok iyiydi, oyunu ile Yavuz Bingöl’ün açıklarını kapadı.Bu oyunda beni en çok şaşırtan Madam Olga rolündeki Tuba Ünsal idi. Harika oynadı.Sarhoş Rasih,manyak Cafer ve profesör rolündeki Kerem Alışık kesinlikle Keşanlı Aliyi o oynamalıydı.Oyun boyunca bunu tekrarladım durdum.

2.perde de ses aksaklıkları giderilmişti daha çok Zilha karakteri oyundaydı 2.perde kısaca süperdi, epey güldüm.Müzikler de eğlendim.Keşanlı Ali'yi başka bir oyuncu oynamalıydı diye düşünsem de böyle bir oyunu izleme fırsatı bulduğum için yine de memnunum. Müzikalden bir kuple:)

Morgol gömlek giyerdi
gümüş köstek takardı
hafif şehla bakardı
yaktı mı kalpten yakardı...
döşte bıçak yarası
yüzde halep çıbanı
kurşun yemiş ayağı
belli belirsiz aksardı

Keşanlı Ali Destanı 15,00 -12/02/2012 Tim Maslak Show Center

Cuma, Şubat 10, 2012

İlk Kartopu:)


Fotoğraf bu sabahtan...Saat 07,40 da okulun önündeydik ve okul kapalıydı.Nöbetçi öğretmen gelmemiş,
08,00 ‘e kadar bekledik arabada. Eray’ın rahatlık konusunda XXL olan öğretmenini aradık.Okullar tatil mi edildi,kimse gelmemiş okula dedim.Hımmm öyle bir bilgi gelmedi bize eğer gelebiliyorsanız geç gelin okula, arkadaş biraz geç gelecek dedi.Sinirlerimi kontrol ettim önce çelik gibi maşallah(kulak itinayla çekilip tahta masaya vurulur) İyi de bu şimdi mi söylenir demedim dedim ya sinirler çelik gibi diye.Sadece iyi de zaten biz kapının önündeyiz yani her zaman ki saatimizde geldiydik...O zaman 15-20 dakika bekleyin gelir arkadaş dedi.

İki ihtimal vardı bizim için.Ya arabada oturup işe geç kaldık diye karı-koca tırnaklarımızı yiyecek ve güne gergin başlayacaktık ya da çekirdek ailecek kendimizi karlara atacaktık.Oyy be zaten çok fazla dert,
tasa,üzüntü var çevremizde ikinci ihtimal daha mantıklı geldi attık kendimizi karlara...

Eray çok sevindi sanki doğduğu günden itibaren kartopu oynuyormuş(halbuki ilk defa oynadı) gibi karları top top yapıp babasına attı

Baba:Eray ne yapıyorsun oğlum
Eray:Kar topu atıyom babacimmmm
Baba:Atma oğlum
Anne:Biz şahsen düşünce gücüyle kartopu oynamayı beceremiyoruz,tabiki atacak babası, Erayyy saldırrrr

Gün güzel başladı.

İlk kartopu oynama:) 10/02/2012
Yer:Okulun bahçesi

Not:Yarım eldiven olduğu için bir süre sonra kar elimi çok acıttı diye ağladı,kara çok kızdı onu anlatmayayım ben şimdi.Nöbetçi öğretmen hala ortalıkta yoktu,Allahtan mutfaktaki görevli geldi açtı okulu,hemen üstünü başını değiştirdim oğlumun:)

Perşembe, Şubat 09, 2012

Öğrenmenin yaşı yok

Okul başladı tabiki sınıfının magazinsel boyutu ağır basan  havadisler bizim evde. Dün akşam işten dönünce hemen
-Annecim Kayra grip olmuş
-çok üzüldüm Eray
-karda çok üşümüş hastalanmış
-okula gelemedi mi
-hı hııı
-doktora gitmiştir Kayra doktor iyileşsin diye şurup vermiştir,kısa zamanda iyileşir merak etme
-( kafasını sallayarak)vermiştir

dedi,konuştuk bitti.Sabah her zaman ki gibi çişim yok gitmem,
onu biyenmedim giymem aç değilim yemem gibi dozu çok yüksek krizler yaşadıktan sonra okulun önüne geldik ben okula gitmem dedi.Tabii böyle bir şeyi kabul etmedik.Hızlı düşündü hem de çok hızlı acınaklı bir ses tonuyla dudaklarını büzerek ,gözlerini devirerek annecim men grip oldum dedi.Papaz bir kere pilav yer oğlum gayet sağlıklı görünüyorsun hadi marş marş dedim suratını sallandırdı. Güya Kayra grip oldu okula gelemedi ya grip oldum diyerek okuldan kaçmayı başaracak velet.

Ha bir kere kaçmayı başardı da ahh ben olaydım kanmazdım ya.24 ocağa geri gidelim. Sömestr tatiliydi fakat Eray’ın okulu dört gün daha geziler olacak olmaması sebebiyle açık kaldı.24 ocak sabahı annanede kalan Eray karnım ağrıyor demeye başlamış ve tabi ki şirkete telefon geldi hemen.Anne inanma numara yapıyordur dedim annem de Ayla pek numaraya benzemiyor sabah ishal gibi kaka yaptı diyince durdum biraz bekleyelim o zaman dedim.Annemin ahretliğin eşi Eray’ın özel şoförlüğünü(servisçiye kızmıştım ya bir ara) yapıyordu biraz bekledikten sonra hep birlikte yola çıktılar.Yol da sürekli ayyy karnım ağrıyor demiş artık nasıl rol kesiyorsa Hüseyin amca sürekli numara değil baksana çocuk kötü görünüyor demiş.. Annem yolda dakika dakika durumu bana bildiriyor.Okula bıraktılar anne 10 dakika arabada bekleyin ne olur ne olmaz dedim.Öğretmeni çıkmış bahçeye karnım ağrıyor çok diyor demiş.Annemde Eray beyi almış gerisin gerisin eve doğru yola çıkmışlar.Eve varmak üzereyken annanecim ben iyileştim,parka gidelim demiş.Hüseyin amcada haaa iyileştiysen o zaman okula gidelim geç kalmış değiliz dedikten hemen sonra Hüseyin amca karnım ağrıyor ben çok hastayım demiş ve Eray’ın çok numaracı bir böcek olduğu anlaşılmış...

Cin olmadan adam çarpan oğula not: Yer mantarım senin gittiğin yollardan biz çoktannn döndük.Hoş biz bu kadar erken başlamamıştık bu olaylara.Lakin zaman öyle bir zaman ki artık sizde çokkkk erken atılıyorsunuz hayata ve doğal olarak erkenden öğreniyorsunuz yolları

Anneye Not:Hey gidi Züleyha Sultan sen bu böceğin kuklası olacak kadın mıydın ya da kukla olacaktın bize niye olmadın.

Cumartesi ahretlikle program yaptık şöyle  bir yerde oturup kahve eşliğinde iki lafın belini kıralım dedik.
Evden apar topar çıktığımız için babaannede yapayım dedim makyajı girdim banyoya alladım pulladım kendimi çıktım ve çıkanca Eray bey dedi ki

-Öffff anne çok tötü kokutmuşsun
-kokutmak mı Eraycım ben tuvalete gitmedim tamam mı sadece makyaj yaptım
-annecim tötü kokutmuşsun(burnunu eliyle tıkıyor bu arada)
-aaaa inanmıyor musun bana ben makyaj yaptım, tuvalete gitmedim
-Öfff annecimmm

dedi ve sonra babaanne ile birlikte kikirdeyince anladım dalga geçtiğini.Yakaladım küçük beyi Eray’cım bunları sen nereden öğreniyorsun Allah aşkına..Okuldannnnnnn dedi uzata uzata.

Dalgacı oğula not: Fatmagül’ün suçunu bilemem oğlum o konu beni aşar lakin şunu biliyorum sen bir meleksin

Teknoloji ile aram hep kötü oldu.O yüzden yeniliklere de pek açık değilim.Evdeki laptop ile yeni yeni barışmışken teknoloji delisi Erol tablet bilgisayar diye bir şey çıkardı.Neyse bir kere bakayım dedim sonra kullanmamak konusunda tövbe ettim,hiç hoşlanmadım.Geçen akşam arabada giderken Eray bilgisayar da resim yapmak için bilgisayarı istedi,Erol araba kullandığı için bana verdi sen aç dedi.Aldım elime evir çevirdim yahu bu nasıl açılıyor dedim baktım baktım bulamadım. Eray’da beni izliyor sonra bir sinirlendi.Anne ver şunu , cancık(yanlış) tuttun.Böyle tut buydan aç tanam mı dedi.Bilgisayarı açtı ve ben tabii çok bozuldum

Çok bilmiş oğula not:Oğlum ben sana bir şey öğretirken böyle mi öğretiyorum.Hem sakın unutma yaş kaç olursa olsun öğrenmenin yaşı yok...

Foto 1 sırrı:Eğer Eray ellerini birleştirip boynunu yana düşürdüyse ve nütfen kelimesini kullandıysa kesinlikle birazdan istenmemesi gereken bir şey isteyecek.

Foto 3 sırrı:Tablet bilgisayar da resim yaparken... Hem biraz daha kurcalasaydım bilirdim ki açmayı....

Çarşamba, Şubat 08, 2012

İlk Göz Muayenesi

babacim gördüm babacim diye sevinirken

Eray ilk göz doktoruna minicikken gitti işte bu yazmadığım zamanlara denk gelir.O yüzden kaç aylıktı hiç hatırlamıyorum.Göz doktoruma gittim muayene oldum sonra Eraydan bahsettim.Sol gözünden gözyaşı geliyor hiçbir sebep yokken dedim.Oturttu kucağıma muayene etti.Önemli bir sorun yok bazen gözyaşı kanalı tıkalı olur sadece gösterdiğim masajı parmağınızla yapın geçer dedi.Yavrum benim nasıl da anlamaya çalışan gözlerle çevreye bakıyordu.Doktorun dediği gibi oldu masajı gösterdiği gibi yaptık o kadar kısa süre de geçti ki şaşırdık.

Ne zamandır aklımdaydı Eray’ı göz doktoruna getirmek.Bir de son zamanlarda sanki sol gözünde kayma var gibi hissettim.Anneme söyledim sende gözlemle diye.Ayla galiba var dedi ablam da annem gibi düşünüyordu.O zaman doktora gitmek şart oldu dedik üstüne Eray hastalandı.

Doktorumuz muayene esnasında annesi Eray’ı hiç göz doktoruna getirdiniz mi demez mi?Ben tabii neden sorduğunu sormadan senaryoyu saniyesinde yazdım,çizdim, bütçe ayırdım,başrol oyuncularına karar verip yönettim.Vizyona sokmadan düşüncelerimi dur bir doktora sorayım dedim ve sordum ‘bir şey mi gördünüz Eray’da..Yok annesi sadece sordum 2,5 yaş civarı çocukların bir göz muayenesine girmesini tavsiye ederim.O yaşlar da çocuklar da göz tembelliği olur eğer Eray gitmediyse bence götürün dedi.

Arkadaşımın çocuklarını götürdüğü doktordan randevu almak için aradım nerdeyse bir ay sonrasına gün verdiler.Göz kayması konusunda uzman olduğu için başka doktora da götürmek istemedim. Bekledim,rahattım sonuçta tedavisi olan bir rahatsızlık dedim.Ve o gün bugündü:)

Çocuğumun zorlukları var evet ama en kolay yanı doktorlarla çok iyi anlaşması.Sabah okula bıraktığında çıtlattım öğlen seni alacağım doktora gideceğiz tamam mı dedim.Tanam annecim dedi. Öğlen almaya gittiğimde

-Eray’cım göz doktoruna gideceğiz doktor senin gözlerine bakacak olur mu?
-Annecim gözüm acımıyor ki
-Göz doktoruna gitmek için gözlerinin illa ki acıması gerekmez Eray'cım sadece doktor bakacak ve kontrol edecek
-tanam annecim


Kapıda ki güvenlik Eray’a soruyor Erayyy nereye..Doktorunun evine gidiyom men dedi. Nedense hastane demez hastaneye.Muayene başladı yanıltmadı beni.Evet doktor gülerek kurtlu musun Eray sen dedi hareketliliğinden ötürü.Ama yalan yok doktor ne dediyse yaptı doktorla iyi anlaştılar.

Babasının kucağına oturttu uzaktaki ekrandan resimler gösterdi her seferinde resimler daha da küçüldü hatta bir ara o kadar küçüldü ki bunu göremez dedim içimden ama bildi.Sadece tek gözünün kapatılmasından hoşlanmadı.Sonra gözlük takıp birşeylere baktılar.Sonuçta muayene güzel geçti.Göz kayması yok dedi.Hatta görüşü çok iyi özellikle üç boyutlu objelere.Gözleri iri ve biraz da çekik o yüzden gözünüzü yanıltıyor olabilir dedi. Sevindik.Kuzen de ve çocuğunda göz kayması olduğu için ne olur ne olmaz diye 6 ay sonrasına tekrar gün verdi.

Şimdi sırada diş doktoru var,dişçiden hoşlanıp hoşlanmayacağından emin değilim ama

İlk kapsamlı göz muayenesi 08/02/2012  (bebekken gittiğini saymıyorum çünkü ben gitmiştim muayeneye gitmişken çocuğa bakayım dedi üstünkörü baktı) 

Not:Doktordan çıkışta tekrar okula bıraktık yol da babacim bugün tatil babacimmm tatil bugün diye bizi ikna etmeye çalışmasını hiç anlatmıyorum.

Salı, Şubat 07, 2012

Elektrikçi Amca

Tatil de babaanne bizim eve geldiği için Eray beyler on gün boyunca annanesini göremedi.Bu durumdan da şikayetçi olmadı çünkü babaannesiyle evde güzel vakit geçirdi.Biz de annane azcık dinlensin diye uğramadık.On gün bizi görmeyen annane akşam mükellef bir sofra hazırlamış.Akşam işten dönünce kapıyı açar açmaz annem Ayla neden torunumu bana getirmediniz dedi bende şaşırdım.Meğersem Eray beyler arkamızdan kuyumuzu kazarmış az daha o mükellef sofradan mahrum kalacaktık.Okuldan döner dönmez annanesine sarılmış ve

-Annanecim teni çok özledim
-Özlediysen oğlum gelseydin ya
-annecim babacim getirmedi meni

ha birde meni sana getirmeyince çok ağladım demiş,sarılmış annanesine.Annannesi yokken nasıl ağladığını da uygulamalı olarak göstermiş ağzım açık kaldı bu oyun karşısında.Nabza göre şerbet vermek böyle bir şey demek.

Malum baba 1,90 anne ise babadan birazcık kısa aslında lafını bile etmeye değmez boy farkı yani 30 cm kadar.Akşam oturuyoruz bana dedi ki

-men babacım gibi büyüyecem ıhhh ten çüçük kalacaksın.

Bir gerçek insanın yüzüne böyle de vurulmaz...

En büyük sorunumuz uyku herzaman ki gibi.Akşam yatmak bilmez sabah da kalmak.22,00 da uyumuş olması lazım ki sabah 06,30 da kalkabilsin.Yok çocuk yatmıyor bizi çok çaresiz bırakıyor.Evdeki ışıkları kapayıp babayla uyku moduna geçiyoruz lakin o kalkıp ışığı yakıp oyuncaklarıyla oynuyor..Eray’ı kandırmak istemesem de bu konuda kandırıyorum maalesef. Mesela bu aralar 21,30 sularında bizi elektrikçi amca arıyor ve diyor ki birazdan elektrikler gidecek. İki elimi birbirine vuruyorum hadi beyler kalkın elektrikçi amca aradı diyorum herkes bunun anlamını biliyor,anında toparlanıyorlar.Koşa koşa tuvalete gidiliyor Eray çişini yapıyor dişlerini fırçalıyor ve pijamalarını giyiyor ve tesadüf bu ya tam o an evde elektrikler gidiyor.Normalde çığlık kıyamet yatağa giden çocuk dudaklarını uzatarak babacimm uykum geldi diyor.Hoş yatakta yarım saat debelense de sonunda uyumuş oluyor.Bu oyunu yakında çakar biliyorum,çakana kadar ne yapalım tadını çıkaralım.Ha birde oynadığım oyunu unutuyorum bazen sabah kalktığımda aaaaa Erol elektrikler gitmişşşş diye şaşırıyorum Erol’un duygu yüklü bakışıyla kendime geliyorum

Cuma, Şubat 03, 2012

Hazirana kadar hayalet olsam....


MySpace-Countdowns

Fikir aklıma düştüğünden beri sadece saatleri sayardım şimdi ise dakikaları.... Ve korkarım ki sıra saniyelere de gelecek

Oraya gitsem yani işgüzarların beni görmek istedikleri yere.Bir süreliğine nasılsa orada kendime bir yaşam kursam.Yemeğim bile odama gelse.Kimseye görünmesem hazirana kadar hayalet olsam....


Çarşamba, Şubat 01, 2012

Otobandan Kar Manzaraları

Fotoğraf bu sabahtan arabanın içinden çektim.Saat 07,00.

Susuyorum

Haftasonumuz full misafir ağırlamakla geçti.İyi ki de geldiler çünkü Eray bey kötü bir alışkanlığından kurtuldu.Hiç bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim. Hoş ben neyi düşünürsem tersi çıkar ya neyse.Efendim nereden alıştı bilmem Eray bey küp şeker görünce yemek için çıldırıyordu.Hani öyle bir evdir ki bizim ev annesi yani bendeniz 15 yaşında bıraktım çay,kahve artık akla ne gelirse içeceklere şeker atmayı.(annem-babamda kullanmaz)Babası da pek kullanmaz.
Yani biz bizeyken şeker ortalıkta bile görünmez.Misafir gelmese bizim eve bilirim şeker de alınmaz.Sorun zaten biz bir yere gidersek ya da birileri bizim eve gelirse yaşanırdı,görmezse aklına bile gelmez.

Geçen gün annem dişini çektirdi.Comadin diye bir ilaç kullanır annem kanı sulandıran.Kalp ameliyatı olduğundan beri her gün o hapı içmek zorunda.Bir diş bile çektiremez kalp doktoruna gitmeden o hap kanı sulandırdığı için kanama durmaz.O yüzden ya ilacı keserler ya da bir iğne vurulur basit bir diş çekme eylemi ancak öyle gerçekleşir.Dişini hiç uyuşturmadan çekmişler çok kanamış.Erolla kendi aramızda konuşmuştuk dişini çektirdi diye ,çok kanamış Erol demiştim Eray duymuştu konu ile çok ilgilenmişti herzaman ki gibi.

-Annanecimin dişine ne olmuş annecim
-dişini çekmişler oğlum
-yeden annecim
-dişi çürümüş doktorda çekmiş dişini

demiştim.Konu kapandı.Erayla bu şeker yemekle ilgili ne konuşmalar yapıldı lakin adam herzaman ki gibi tınlamadı.Misafirlerimizle otururken bu konuda açıldı.Arkadaşımız dedi ki şeker yersen dişlerin çürür biliyor musun?Tabii bende hemen şimşekler çaktı.Bilmem kaç kere dişlerin çürür demiştim lakin durum farklıydı önünde bir örnek vardı.

-İlker biliyor musun geçen gün annemin dişini çektiler
-aaaa neden, ne olmuş(çaktı davayı tabii)
-annem galiba çok şeker yemiş İlker,dişi çürümüş,doktor da dişini çekmiş
-yapma ya şeker yenilince dişlerin çürümesi normal

Eray’ı bir görmeli, sofradan bir şeker almıştı elinde tuttu dakikalarca,çocuk ağzına atamıyor. Aslında onu öyle görünce içim cız etmedi de değil..Evdeki herkes Eray’ı seyrediyor o şekerle bir vedalaşması var.Bingo şekeri yemedi men yemeyecem dedi babasına verdi.Arkadaşlar gelirken yanların da çikolata da getirmişler Eray’a. Ben dedim ki çok çikolata yersen dişlerin çürürJbiraz ye olur mu?Bir kızdı Eray bana bu diş çürütmüyor şeker çürütüyor tamam mı dediJSonra silkelendim zaten şeker gerçeği çocuğuma çok ağır geldi artık çikolota olayı da başka bir oyuna ve susuyorum....

Çok bekledim bu blogu okuyan bilir gerçekten çok bekledim.Oğlumun seni seviyorum annecim demesini çok bekledim.Konuşmaya başladı evet sürekli sevdiğini söyledi lakin seni sevdim annecim şeklindeydi hep. Haftasonu gelen arkadaşının eşinin kucağından nerdeyse hiç inmedi.Kadını öptü,sarıldı,sorular sordu bir dakika rahat bırakmadı.Sonra birden seni seviyorum ablacım dedi.Ayaktaydım ve sırtım dönüktü yüzümü onlara döndüm ağzım tabii açık acaba doğru mu duydum diye sorguluyorum.Ve yine seni seviyorum ablacım dedi.Evet ya doğru duymuştum.Ama ya ben bu cümle yapısını duymak için ne çok beklemiştim. Oyyy adaletin bu mu dünya diyorum daha da bu konuyla ilgili başka bir şey demiyorum ve susuyorum.

 (28/01/2012 tarihinde Eray  ilk defa seni seviyorum dedi hem de annesi olmayan başka bir anneye.)

Televizyonla alakamız neredeyse hiç kalmadı ya haber izliyoruz çok az ya da bazı programlara bakıyoruz göz ucuyla.Bir programda adam mobilya işini anlatıyor ağaçları kesiyorlar onu gösteriyor sonra nasıl yapıldığını anlatacakken Eray birden

-annecim yeden annecim(çok telaşlı)
-ne neden Eraycım anlamadım
-yeden annecim yeden
-Eraycım ne sorduğunu anlamıyorum,önce bir sakinleş,gel kucağıma şimdi sor
-yeden annecim ağaçları kesiyorlar
-şimdi oğlum(saçmalamak için galiba zaman kazanıyorum)aslında ağaçlar kesilmez ama bu kesilen ağaçlar artık çokkkk yaşlı ağaçlar onlarla masa ,sandalye yapacaklar
-hayır annecim yapmasınlar,annecim ağaçları kesmesinler

Sözün bittiği yerde olduğum için susuyorum...

 27/01/2012 tarihinde Eray bana sen çok kötü bir annesin dedi bir de bunu söylerken gözlerini kıstı.Bir an kalakaldım.Peki neden öyle dedi.Elindeki tahta kepçeyle televizyon ekranına vurmasına izin vermediğim için mi?.Televizyonu tamir ediyormuş tontalak bey.Televizyonumuz bozuk değil ki dedim.Ben ustayım dedi dam dam dam vurmaya devam etti.Tahta kepçeyi elinde çekip aldım televizyonu kıracaksın dediğimde sen kötü bir annesin dedi hem de gözlerini kısarak....

Şimdi ben tahta kepçeyi elinden aldım diye mi, yoksa hayal gücüm zayıf diye mi bu lafa maruz kaldım hiç anlamadım o yüzden yine susuyorum....