Çarşamba, Eylül 28, 2011

Karar


En büyük hayallerimden biridir en iyi sohbet arkadaşım olman.

Dertlerimi açabileceğim,kaygılarımı paylaşabileceğim,sevinçlerimde birlikte coşabileceğim aynı düşünmesek bile hatta bazen birbirimizi anlayamasak da fikirlerime saygı duyabileceğin biri ol isterim.İnşallah olacaksın da yani öyle umut ediyorum.Üzüntülü anımda elinle göğsünle vurarak sadece Eya var Eya dediğinde tüm hüznümü bedenimden çekip almıştın ya tek cümlenle bunu başarmıştın ya acaba o an sohbet etsek birlikte neler hissederdim.

Yaşamayan anlamıyor oğlum o yüzden bugün bu satırlar sadece sana.Boşver dediler,herşey olacağına varır dediler, heee taktığın bu muydu deyip hüznümü minicik bıraktılar.Kendimi yalnız hissettim bu günlerde, aslında yalnızlığı bu sebepten kendim seçtim sırt çevirdim her olaya.Hiç bu kadar suskun olmamıştım ben, lal oldu dilim her bir tanıdığa.Sanki tüm dünya karşıydı bana.Yani tüm dünyada ki insanların işi gücü yokmuş gibi kol kola girmiş önümüze kim gelirse gelsin Ayla’ya tekme der gibiydi.Tüm dünya yetmezmiş gibi duvarlarda geldi üzerime üzerime....

Büyüdüğünde hata yapmana izin vereceğim bunu bil.Annanen ve deden de izin vermişti bana.Sabaha kadar bazen konuştular bazı seçimlerimin ileride beni mutsuz edebileceğini dilleri döndüğünce anlattılar ama yine de hep aynı sözle bitirdiler ‘bu hayat senin yine kararı kendin vereceksin'.

Böyle diyeceğim ben de sana hiç anlatmamak olmaz,kendi fikirlerimi söyleyip bu hayat senin diyip kararına saygı göstereceğim .Belki kararlarından sebep canım acıyacak elimden geldiğince belli etmemeye çalışacağım.Bir gün yanıma gelip de haklıymışsın anne dediğinde eee ben sana dememiş miydim de demeyeceğim sadece başını göğsüme yaslayıp saçlarını  okşayıp,hüznünü paylaşacağım. Biliyorum çünkü kelimeler böyle durumlarda kifayetsiz kalıyor yaşayarak öğreniliyor herşey aynı yollardan biz çoktan geçtik

O gün gelene kadar maalesef bazı konularda senin adına karar vermek durumundayız babanla.Bazen tıkanıyorum yalan yok doğru-yanlış konusunda.İnsanın kendi adına karar vermek inan çok kolay ama konu evladın adına karar vermek olunca milyon kere milyon düşünmek zorunda kalıp kayışları sıyırıyorsun haberin ola.

İyiliğin için Allahın izniyle bir konuyu hızlandırma kararı aldık ve ilk adımı attık.İnşallah senin için hayırlı olur.Seni seviyorum ve bu kararla birlikte yakında bu sözleri senden duymayı umut edip sırt çevirdiğim güneşe tekrar yüzümü dönüyorum.

Not:Tontalağım bugün bir testin vardı senin.Gelişim testi ve ilk testin.Alıcı dil,kelime testi,algılama bla bla bla kendi yaşının üstünde perfonsman sergilemişsin aslında etik olarak yaş söylemiyorlarmış da bilirsin anneni bana söylediler 6 yaşa yakın dediler.Tek sorun ifade edici dil yani tontalakca konuşman.İnşallah bunu da en yakın zamanda halledeceğiz, yani babanla öyle umut ediyoruz....

Pazartesi, Eylül 26, 2011

doktor doktor kalksana Tontalağın ışşş'larına baksana

Çok zor bir haftasonuydu bizim için hatta birkaç günümüz daha zor geçecek anlaşılan.Erayımın ateşi düştü şükürler olsun doktora gerek duymadan lakin ağzının 3-4 yerinde aftlar çıktı canını çok ama çok acıtan.Gece uykusu neredeyse hiç yok sürekli ağlıyor anne ışşşşş lar acıyor diyor.Işşşş ‘yara’ demek bebemiz yani babaannemiz küçükken Eray ışşş mı oldu derdi ya bu ışşşşlar bize bebekliğimizden armağan.

Cumartesi gecesi hiç ama hiç uyumadık. Mater’ın abartılı hikayelerini sabaha kadar tekrar tekrar seyrettik.Bu esnada Mater’ın şimşek McQueen den daha karizmatik olduğuna karar verdik yani karar verdim. Hatta bir ara uyku sersemi galiba ben bu Mater’a aşık olacağım bile dedim (bu olaydan Erol’un haberi yok sakın ha)

Ağzını saran aftlardan yemek yiyemiyor kuzum yemeği bırakın sütünü içmek istiyor sütü bile içemiyor hatta canı o kadar çok acıyor ki su bile içmiyor.Pazar sabah erkenden başladı anne meni dodoya(doktor) götür diye.Bilemedik aft için doktora gitmeye gerek var mı dedik. Elimizde bir aft kremi vardı onu sürdük ve her zaman ki gibi bu kremler işe yaramadı.Anne dodoya götür beni dedi. Yine bilemedik aft için doktora gitmeye gerek var mı dedik.Taaa ki midesine eliyle bastırana kadar.

Anne men açım dedi, resmen kuzum haykırdı. Işşşları gösterdi yiyemiyormuş' anne dodoya götür meni açım' dedi. Erolla birbirimize baktık,götürelim mi bile demedik,canımız o lafla bir yandı ki hemen hazırlanmaya başladık.Neler düşündüm neler Somali de aç kalan çocuklar da annesine de öyle demiş miydi. Anne ben açım dediğinde bir çare bulabilmiş miydi. Uzaklara gitmeye gerek yok sokağımızda, semtimizde anne ben açım diyerek uyuyan çocuklar var mıydı?Anneleri bu çaresizliklerine çare olabilmiş miydi.

Arabaya binince rahatladı, doktora küçücük bedeniyle ne umutlar bağladı.Kaydımızı yaptık doktor şikayetiniz nedir dedi haliyle.Biz açız dedik doktor da şaşırdı.Eeee o zaman bir lokantaya gideydiniz ya buraya niye geldiniz Allah için demedi.Sonra açıkladık ateşi,kusması geçti lakin bedenimizde aftlarımız kaldı hastalığımızdan arta kalan.

Doktor ne dediyse harfiyen uyguladı kara kuzum.Birde doktora şikayetini bir anlatması var ki oyyy oyyy dillere destan.Midesine bastırıyor açım diyor, ışşşlar çok acıyormuş,yemek yiyemiyormuş,süt içemiyormuş.Tabii her seferinde doktor bize döndü 'ne dedi' dedi tontalakça konuşuyor ya haklı doktor da anlamıyor haliyle.Ben tercüme ediyorum doktor gülüyor hatta neredeyse kahkaha atacak ama Eraya da saygısızlık etmek istemiyor.Eraycığım ışşşşlar geçecek diyor doktorumuz ama Eray motora bağlamış hiç dinlemiyor o elleri kolları hareket ettire ettire sitemli bir biçimde anlatması bir var ki hiç sormayın.

Doktor rahatlatması için Zinco ve Aerıus(alerjik döküntülerimizde var) yazdı ,calpol de birkaç gün verin ağrısını azaltır dedi .Tam kapıdan çıkacakken ellerini iki yana açtı dodo dodo ışşşlar geçmedi dedi bir görseniz nasılda kızgın. Sen bilmem kaç yıl tıp oku, emek ver bu mesleğe 4 yaşına girmiş bir velet bir gün gelsin mesleğini nasıl yapıyorsun diye sana hesap sorsun.Doktor gülüyor bir yandan da ışşşlar geçecek Eraycım annen sana ilaç verecek geçecek tamam mı diyor da bizim ki hiç dinlemiyor

Dodo dodo ışşşşlar geçmedi dedi ta ki otoparka gidip arabaya binene kadar

Eray kızdı bize ışşşlar geçmedi başka doktora gidelim dedi.Babamız konuşmaya başladı.Oğlum yaralar geçecek ama yemek yemelisin, ilaçlarını içmelisin ki geçsin.

Oğlum dedi ki büyüyünce lafları ile bizlere kök söktürecek oğlum babasına dedi ki, yaramazlık konusunda listeleri zorlayan oğlum babasına dedi ki ,aftları yüzünden yemek yiyemeyip aç gezen bu yüzden süzülen oğlum babasına dedi ki ‘babanın ışşş yok Eyanın va(var).Vücut dili aslında herşeyi açıklıyordu. Başını kızgın kızgın sallıyor sen ne anlarsın baba ,dışarıdan konuşmak kolay senin yaran yok benim var diyordu.Erol dikiz aynasından bana baktı bu lafa verilecek cevap var mı sizce sonuçta ateş düştüğü yeri yakardı.

Ha doktordayken bir şey farkettim,güldüm.Eray dan bahsederken ‘açız’ dedim. Yani asla yapmam dediğimi yaptığımı farkettim..Hani anneler yaparlar ya çişimiz geldi, karnımız açıktı,terledik, uyuduk.Yoo yoo asla kimseyi eleştirmedim,kınamadım sadece ben yapmam bunu diye içimden geçirmiştim. Belki de ne zamandır yapıyorum farkında bile değilim.

Aman ağzımdan ara sıra kaçsa da doğru değil mi sonuçta:)Çocuğum açsa bende açım,çocuğum mutluysa bende mutluyum, çocuğum biraz daha iyise bugün o zaman bende bugün biraz daha beyazım.

Cumartesi, Eylül 24, 2011

Arınmak istiyorum


Sene kendi fikirlerimi anneme söyleyebildiğim yıllar. Hep eleştirdim annemi biraz da kendi hayatını yaşa diye. Hayatın bizlerden ibaret değil bizim hayatımıza göre şekillendirme hayatını siz ne istiyorsunuz değil bugün ben ne istiyorum de mesela.Bugün Ayla pırasa sevmez pişirmeyeyim yerine ıspanak pişireyim deme pırasayı ben seviyorum de kendin için de pişirebilirsin pekala.Bir gün olsun sana sunulan hayatı reddet.O gün sen hayata bir alternatif sun dedim yıllarca.Yapmadı, yapamadı yapamadıkça onu öyle gördükçe üzüldüm .Sonra ben de alıştım hatta daha kötüsü yaptıkları üzerine yapıştı, görev olarak algıladım.Hani işyerinde olur ya birine yardım edersin bir işi yaparsın haaa bundan sonra bu raporu sen yap olur hahhh  tam da o hesap işte

Sene anne olduğum yıllar, tam da annem gibi anne olma yolunda ilerliyorum.Erayım patlıcan sevmez dur başka bir şey pişireyim derken yakaladım kendimi geçen gün, halbuki ben patlıcana bayılırım.Bu meziyet değil ya değişmeye çabalıyorum.Bugün ben ne istiyorum demeye çalışıyorum, kendim için alternatifler sunmak için uğraşıyorum.Yani annemin yapamadığını yapmaya çalışıyorum.Galiba başarılı olamıyorum ya da durun ya ben aslında bunu şu an başarmak istemiyorum.Sahi ya ben başarmak istemiyorum.

Ne yani böyle mutlu olunamaz mı? Ben annemi eleştirirken bir şeyi atlamışım.Ben böyle mutluyum derken annemi dinlememişim. Çünkü saçma gelirdi bana insan çocuklarının hayatını yaşarken nasıl mutlu olabilir ki?Mutlu olabiliyormuş be blog vallaha da yanılmışım.Patlıcanı görünce yüzündeki memnuniyetsizlik yerine ne bilim tavuğu gördüğünde ki ifade mutlu edebiliyormuş bir insanı, kocasıyla başbaşa Ağvaya gitmek yerine okulunun ilk günlerinde çocuğunun yanında olmak mutlu edebiliyormuş bir insanı, çık gez çok yorgunsun sinemaya git denildiğinde onun yerine legolarla ev yapmak da mutlu edebiliyormuş bir insanı....

En yakınımdakiler eleştirmeye başladı beni annene benzemeye başladın farkında mısın diye hem de en yakınımdakiler.Serbest ol, pimpirikli olma,kafaya takma,ince düşünme,abartma,her şey olacağına varır,biraz da kendini düşün bla bla bla. Bakın ben bu konuda anneme benzemeye başladığımı tüm blog aleminde kabul ettim, bu önemli bir itiraftır.Şunu da siz kabul edin ben böyleyim ve bu şekilde mutluyum siz de beni bu şekilde kabul edin olur mu?Kime ne zararım var ki olursa da eğer bir zarar kendime hem bundan kime ne.

Ağlamak istiyorum ama öyle böyle değil höyküre höyküre, dolu dolu. Ağlamak için bile yalnız kalamıyorum,o kadar insan var çevremde.Birine kahkaha atarken kahkaha atma nasıl denilmiyorsa ağlarken ağlama denilmesin istiyorum bana.

Arkadaşım ağladığında sırtını sıvazlarım ben ağla derim ağla ve arın.Bana da öyle denilsin istiyorum akıla ihtiyacım gerçekten yok benim.O durumda zaten kimse kimseyi dinlemez ki evrende kelimeler boş yere heba olmasın. Ağlamak acizlik, çaresizlik değildir benim için. Bir arınma yöntemi. Beynimde rotasız savrulan düşüncelerden, yüreğime saplanan nefes almamı zorlaştıran acıdan arınma yöntemi. Oğlum dün ateşlendi abartıyorsun diyecekler hoplatacaklar sinirimi ya onun için bile ağlayamadım. Ağlayamadığım için doldum yükümü boşaltamadım.

Canım acıyor dün akşamdan beri blog sadece ya sadece ağlamak ve arınmak istiyorum.Keşke yürekteki acıyı giderebilecek bir merhem olsa ,olsa da kimseleri dinlemek zorunda kalmasam


Dün akşam 17,00 de ateşlenmiş ve kusmuş ya annanenin evinde, ortalık batmış annene temizlemiş ortalığı.Hasta yatağında kalkmış annesinin kuzusudur o annanesin sırtını sıvazlamış gılı gılı annane demiş. Gılı gılı teşekkür etmek demek yani evi batırdı ya annanesine temizlediği için teşekkür etmiş. Seni bizlere armağan eden yaradana şükürler olsun bir kez daha.Sebep sadece oğlumun ateşlenmesi değil elbet artık bunu niye açıklama gereği duyuyorsam.

Perşembe, Eylül 22, 2011

Çukurları dolduralım

Herkese ve herşeye cevap vermemeyi  ya da kendimi birilerine anlatmamayı öğrendim ben  O kişiyi arkadaş haneme atmasam da olur .Karşı taraf fütursuzca bir laf ettiğinde fütursuzluğu ile başbaşa bırakırım kendilerini.Tatlı bir tebessümüm vardır benim o tebessümü takınırım, gözlerimi hafiften kısarım yani bilenen tüm yapmacık hareketleri takıp takıştırırım karşımdakini sessizliğimle boğarım.Ben öğretmeni,meleği ,annesi değilim  o kişi için, bu saatten sonra insanlığı öğretmem kimselere.Nasıl da laf çarptım ama diyerek egoyu da tatmin etmeye gerek yok, başka tatmin yolları da bulurum kendim için.Yorgunum kimselerle uğraşamam. Ne yani dünyanın enayisi ben miyim

Sevdiklerim, değer verdiklerim, nefes almamı kolaylaştıranlar,seslerini duymadan duramadıklarım için tabi ki bu durum geçerli değil. Sinirler, kırgınlıklar yatışınca zaman olarak da pek soğutmadan konuşmaktan yanayım.

Hatırlıyorum Erol’a flört dönemimizde bir sorun olduğunda susardı,içine atardı, anlardım ya konuşturmak için canını daha çok yakardım, yeter ki konuşsun ,yeter ki içindekilerini döksün bana.Bilirim kaybetmekten korkardı.Beşiktaş sahilinde  cafede otururken aaaaa bu böyle olmaz Erol bey dedim, bu böyle gitmez. Lütfen çukurları dolduralım. Ne çukuru dedi.Şöyle ki dedim anlatmaya başladım hayat bazen düz, bazen yokuşlu ,bazen asfalt ,bazen çakıllı bazen kimisi için uzun, kimisi için kısa bir yol .Bir sorunla karşılaştığımızda o yola çukur açıyoruz sonuçta. Konuşmak çukurları doldurmak için koca bir adım. Konuşmamak ise gözleri boyayan aldatıcı bir örtü. Karşı tarafı kırmamak, kaybetmemek ,üzmemek için yani her ne nedenle olursa olsun susup yola devam edince çukuru bir örtü ile kapatıyoruz.

Hayat devam ediyor ya yolda da yürümeye devam ediyoruz örtüler hazır her çukurda.Örtüp devam ediyoruz, örtüp devam ediyoruz. Hayat tekerrürden ibaret ya bu herkesçe biline.Geçilen yollardan tekrar geçiyoruz. Unuttuğumuz örtü ile örtülmüş çukurların içine cumburloppp düşüyoruz. Sevgilimiz, dostumuz, canımız ciğerimiz yanımızda boru değil ya birbirimize yardım edip çıkıyoruz o çukurdan yine örtü ile örtüp devam ediyoruz.Demiş miydim hayat devam ediyor diye.Yine yürümeye devam ediyoruz cumburloopppp bu sefer başka bir çukurun içine yanımızda ki boru değil ya birbirimize yine yardım edip çıkıyoruz .Konuşmuyoruz örtülerimizi örtmeye devam ediyoruz. Amanın acayip yoruluyoruz. Yanındakini bırak kendini bile zaman geliyor o çukurdan çıkaramıyorsun yolda yürümek zorlaşıyor,korkular çoğalıyor ,tahammülsüz baş gösteriyor. Sorguluyorsun dostunla,arkadaşınla ilişkini herşey bu kadar zor olmamalı diyorsun eskiden ne kadar çok eğlenirdik herşey ne kadar da kolaydı, peki şimdi niye böyle diyorsun. NEDEN.Kendince sorularına cevaplar buluyorsun ben değiştim, canım ciğerim değişti, beklentilerimiz farklılaştı,zaman yok iş çok oooo dünya kadar sayabilirim.Hepsi koca bir yalan.Ne yani değişim olsa bile, beklentiler farklılaşsa bile,dünya görüşü 180 derece dönse bile o kişiyle o yolda yürüyemez misin?

Ben konuştum genelde çukurları örtmek,hayatı kolaylaştırmak adına. Herşeyde olduğu gibi hiçbirşey tek taraflı olmaz yani hepsi bir yere kadar. O koca çukuru tek başına örtemezsin kendine de çok büyük haksızlık olur bu. Yorulursun ama çok yorulursun..Sen çukurları can hıraş örtmeye çalışırken birileri yola devam edince gerçekten çok yorulursun

Galiba ben çok yorgunum

Çarşamba, Eylül 21, 2011

Paket evde


Bizi içeri alacaklar bu gidişle yeminle.Bazen farkında olmadan annemle öyle telefon görüşmelerimiz oluyor ki telefonlarımız dinlenirse sonumuz Allah korusun Fenerbahçenin sonu gibi yılan hikayesine dönecek diye tırsıyoruz.Zırrr telefon

Anne:Ayla beyazı gördü, beyaz istiyor
Ben:anne sakın verme alışmasın sonra nasıl bıraktırırız
Anne:alışmış zaten alışacağa kadar nerde alıştı bu çocuk beyaza anlamadım
Ben :bilmiyorum, unutturmaya bak

beyaz: küp şeker, görürse bir tane yiyene kadar ister, hatırlatmamak içinde yanında kendisinden beyaz diye bahsederiz

Ayla : Anne paket eve sağ sağlim teslim edilince bir tel aç
Anne: ok
 
20 dakika sonra mesaj gelir anneden paket evde:)

paket evde demek tontalağımı, kuşumu, biricik kuzumu servis annaneye teslim etmiş demek.15,50 başlıyorum huzursuzlanmaya işyerinde  ta ki 16,20 de paket eve ulaşana kadar:) Heyttt dedim geçen akşam annelik denilen his sen nasıl birşeysin

Anaokulunda durumumuz vahim.Yemek konusunda hiç sorun yaşamadığımız çocuğumuz yemek yemiyor, pek sorun etmemeye çalışıyoruz ama sabah 07,30-16,00 arası aç kalması canımı sıkmaya başladı.Öğretmenimiz alışacak şu an yeni dese de ben pek bir umutsuzum.


Sabah kahvaltısı için yarım yedi demişler merak edip sordum yarım yemek ne demek diye bir dilim ekmeğin yarısının üzerine bal sürmüş o kadar.Ben de zannettim ki listede bulunan kahvaltılıkların yarısını yedi.Öğlen zaten inmiyormuş bile yemekhaneye, ikindi kahvaltısını işaretlemeye bile gerek duymamışlar artık.Yani tüm gün çocuk aç.Sabah biraz daha erken kalkıp(06,30 da kalkıyordum 06,10 kalkıyorum şimdi)  kahvaltı hazırlıyoruz Eray'a .Sabahın 07,00 de arabada yediriyorum dediğim gibi yeme konusunda sıkıntı yaşamadığımız için o saate olsa bile eder kahvaltısını.Ama neden okulda yemiyor.

Eray öğretmenini sevmediğini söyledi ben çok şaşırdım.Hemen herkesi sever, sevmemek hatta Erayımın lügatında yok bile derdim şu ana kadar.Sevmemek, hoşlanmamak gibi kelimeleri Erayın yanında pek zikretmedik.Nasılsa vakti gelince bir şekilde öğrenecek.İnsanların mutsuzlukları ile mutlu olanlar, kalplerinde nefret tohumlarını filizlendirip onu her gün sulayanlar,insanı insan yapan özelliklerden mahrum olanlarla nasılsa karşılacak hatta karşılaşmayıp onun canını bile yakacaklar.İnşallah onlarla annesi gibi geç karşılaşır tontalağım.Hiç karşılaşmamak mümkün mü? bence değil. Hayat sadece bizim tercihlerimizden ibaret değil belli noktadan sonra. Okul zamanı hoşlanmadığım insanlar olduğu zaman tavrım netti benim. O insanlarla aramda kalın hiçbir zaman yıkılamayacak duvar örerdim.O yüzden kafa rahattı,pek mutsuz hissetmezdim kendimi. Sonra çalışmaya başlıyorsun, evleniyorsun. İşyerinde nefret tohumlarını kalplerinde filizlendiren insanlarla çalışmak ve her gün yüzlerini görmek zorundasın  ya da eşinin akrabalarından- arkadaşlarından biri ile bazen aynı ortamlara girmek durumundasın.Nasılsa karşılacaktı bu tip kelimelerle de sevgisizliği, hoşgörüsüzlüğü, nefret denilen tüylerimi diken diken eden kelimeleri bizlerden öğrenmesin

Konumuza  dönersek öğretmeninin kötü davrandığı düşünmüyorum iyi birine benziyor, çocuklar için çabalıyor, elinde geldiğince bizleri bilgilendirmeye çalışıyor. Peki neden sevmiyor. Çünkü öğretmeni kurallar koyuyor, bu yasak diyor ,Eray'ı yönlendirmeye çalışıyor.Yaramazlık konusunda TOP5 listelerini zorlayan,kural tanımaz oğlum tabii bunlardan hoşlanmıyor.Çocuk alışmış tabii annanenin-babaannenin düzenine ay pardon düzensizliğine.Düzen denilen kavram bünyeye ters geliyor.Ben biraz aceleciyim galiba ya da beklentilerimi büyük tutuyorum.Öğretmenimiz yavaş yavaş olacak herşey , hatta Eray hergün daha iyiye gidiyor dedi.

Keşke hayat çok kolay olsa, aynı eski gibi

NoT: Canım sıkkın biraz bugün babamızın 11,00 de ucağı var ,Antalya yolcusu.3 gün yanımızda yok.Sabah annanenin evine taşındık yine. Sabah öyle bir çıktık ki evden kimseyle nasılsa karşılaşmayız dedik ya karşılaştık komşu şaşırdı Ayla hanım göç nereye diye soracaktı da geç kalıyorduk telaşımızı gördü vazgeçti bence.Babamız evde olmayınca ben pek bir boynu bükük kalıyorum.İç ses diyor ki 'Ne yapacaksin mirim ekmek davası işte' ben de bununla teselli buluyorum.

Soru: İçeride internet var mı? Ben blog okumadan, yazmadan duramam canım çok sıkılır benim çokkkkk

Salı, Eylül 20, 2011

İstanbul'u hiç 236 metre yükseklikten seyrettiniz mi?


Erol sevdiklerini mutlu etmeyi ve süprizleri sever.Aslında pazar ve pazartesi Ağvada olmamız gerekiyordu malum Eray'ımın okulda tüm gün olarak ilk günü olduğu için rahat edemezdim kendimi biliyorum, ekime ertele dedim saolsun erteledi.Herşeyde bir hayır olduğuna inanırım ben zaten pazar günü de yola çıkamayacakmışız çünkü Erol hastalandı, kalkamadı yataktan tüm gün dinlendi.İçine sinmemiş gezdiremedi ya karısını dur ben bir program daha yapayım demiş benden habersiz. Akşam sana bir süprizim daha var dedi sadece ben kıpır kıpır.

İstanbul'u hiç 236 metre yükseklikten seyrettiniz mi?Ben dün akşam seyrettim hem de hiç uzaklara gitmeden.Sonra bir helikoptere bindirdi beni kemerlerimizi taktık.Pıırıl pırıl görünen boğaz da yol aldık önce deniz de o kadar güzeldi ki. Sonra Kız Kulesinin üstünden geçtik.Ayasofya'ya uğradı ben dışarıdan seyredeceğiz derken içine girdik tekrar o güzellikleri yaşadık, Topkapı da harem bölüme bile girdik.İhtişamlı Sultanahmet Camisine gittik içine girince tüh ya yine artizz gibiyim bir örtü yok yanımda dedim. Yerebatan Sarnıcın da ayaklarımızı ıslattık, ateş dansını seyrettik.Semazenleri seyretmek için yol alırken çığlık çığlığa kaldık yarasalar üzerimize geldi korktum ne yalan diyeyim hemen Erol'un ellerine sarıldım.Taksim'de turladık helikopterle yine herzaman ki gibi çok kalabalıktı.Galata'yı görmeden de geçmedik.10 dakika süren kısa bir yolculuktu sonra helikopter bizi aldığı yere yani Sapphire'nin terasına bıraktı. Tabi bunların hepsini 4D simulasyonu ile yaşadık:)


Kalplerimiz birmiş o gün Erolla.13 Ekim de doğum günü olduğu için ben de süpriz yapmak istemiştim dün bir şirketi aradım helikopter ile(bu sefer sahici)İstanbul'u gezmek için fiyat aldım çüşş demek istemiyorum bu blogda ama yok dayanamayacağım çüşünüz yani o fiyat da neydi öyle.Teşekkür edip kapadım.Akşam da simülasyonla bile olsa helikopterle gezdim ya İstanbul'u Erol'a yine benden önce davrandım dedim.Süpriz bırakmıyor bu adam bana:)


Terasa çıktık hasta olacağımızı bile bile.Çünkü acayip rüzgar yedik,üzerimde sadece ince bir elbise.Aman dedim öyle de öleceğiz böyle de..Anneme sorarsak çocuklu kadın kendine dikkat etmek zorunda, onun rüzgar yemeye bile hakkı yok ya neyse.İstanbul'u epey seyrettik o vaziyette.

Artık gittiğimiz yerlerden dikkat edilecek hususlar diye notlarım vardır benim yine öyle yapayım; Fotoğraf makinesi alıyorsunuz, hırka yok yok hırka yetmez  bir mont alıyorsunuz, saçlarınız uzunsa saçlarınızı topluyorsunuz o rüzgarda yüzünüze çarpıp can yakıyor çünkü,her türlü sorunu terasın kapısının önünde bırakıp o güzelliklerin tadına varıyorsunuz.Unutmadan en sonrada kocanıza teşekkür ediyorsunuz.

Teşekkür ederim aşkım iyi ki varsın.


 Not:) Bana bir süpriz lazım öyle pılı pırtı, takı makı, tek taş ,beş taş değil onlar karı koca olarak bizi mutlu etmez.Bir erkeğe doğum gününde yapılacak bir süpriz:) Yardım lütfen...

Pazartesi, Eylül 19, 2011

Devir Teslim


'Senin görevin 33 ,tabii kabul edersen hanımiğnesine bir yıl boyunca mutlu,huzurlu ve başarılı dolu bir yıl geçirtmek.Eğer başına birşey gelirse ve görevi başaramazsan 32 ve diğer yıllar olarak seni tanımayacağız.'

Bu kayıt beş saniye içinde kendi kendini yok edecektir.

Hanımiğnesi 19 Eylül sabahı tam da bu  sabah saatlerinde doğdu:)

Pazar, Eylül 18, 2011

Birazcık zaman


Ama öğretmenim ben ona ne yaptım konuşmak istiyorum konuşmuyor,soru soruyorum cevap vermiyor ama öğretmenim ben ona ne yaptım demiş ağlayarak Selin.

Öğretmen henüz o sizin anlayacağınız gibi konuşmuyor dememiş annemin gözlerine bakmış ve sonra konuşur neden konuşmasın ama şu an Eray meşgul demiş.

Annem cuma anlattı yüreğim titredi, ağladım. Çocukların iç dünyalarında ne fırtınalar kopuyor.Ah be Selinim senin gibi güzel, akıllı kızla tontalağım neden konuşmasın diyebilmek isterdim.

Sadece konuşabilmek için biraz daha zamanı var.

Cuma, Eylül 16, 2011

AMA

Kadın, Fenerbahçeli,çalışan,anne kimliklerime bir kimlik daha eklendi. Veli kimliği.Eray'ın velisi siz misin diye sorduklarında yüzümden kocaman bir tebessüm oluştu.Evet ya Eray'ın velisi benim. İki gün izinliydim çocuğumun yanında olmak için.İlk gün babasıyla gittik çimdiği yedim durdum birkaç saat. Çünkü hiç baba yok hepsi kadın beni bu kadar kadının içine soktun dedi eve gidene kadar, ay bu erkekler ne kadar konuşabiliyorlar bazen.

İlk gün velilerle tanışma günüydü.İkinci gün çocuklarla ve aileler arasında aktiviteler yapıldı ve Erol tabiki gelmedi. Şimdi çerçeve yapıp aile fotoğrafımızı içine koyacağız dediği zaman öğretmen gerildim. En çok korktuğum şey başıma geldi. El becerim o kadar kötüdür ki.Öğretmen gösterdi nasıl yapılacağını Allahtan çocuklarınızla birlikte yapın dedi de bizim çocuk kendi aleminde. Herkes çocuğuyla oturup şaheserler yaratıyor bizimki yanımıza bile gelmiyor.Çocukların biri hariç hepsi dadı ile büyümüş, sadece bir tanesine annesi bakıyor o annede evden çalışıyor.Çocuklar 4 yaşında değil de çok daha büyükler yani öyle olgunluktalar, biri hariç tontalak bey.Ben çerçeveyi yaparken dışarıya çıkmış(anlık oluyor bunlar) yani arkam dönük görmüyorum sonra bir çığlık koptu,Eray yok sınıfta yerimde öylece kaldım. Sonra bir koştum ki Eray yüzünü tutuyor o kadar çok ağlıyor ki merdivenlerden düşmüş.Ellerini açınca göreceğim manzaradan ürküyorum. Açtı ve sol şakağından başlayıp yanağının olduğu yer kırmızı ve şişmeye başlıyor. İşte o an bayılacağımı hissetim.Müdür sürekli telaş etmeyin diyor da ben kaygılanıyorum bu çocuk ya hep düşerse diye. Buz koyduk, ilaç sürdük neyse şişmedi pek biraz morluk kaldı, her akşam yüzünde gördükçe sinirlerim geriliyor ya neyse Allah büyük kazalardan korusun diyelim.



Hadi şimdi oyun hamuruyla oynuyoruz, şimdi şöyle yapıyoruz şimdi böyle yapıyoruz denildi sürekli yani biz veliler ortalıkta kıvır kıvır kıvırdık, Erol’a dedim ki bu olsa olsa çocuklar için oryantasyon bizler için oryantel dönemi.

Erayın sınıf arkaşı Selin Eraydan elektrik alamamış olacak ki sürekli çeşitli bahanelerle Eray’a vuruyor ,Eray kesinlikle karşılık vermez ancak onun gücü annesine yeter. Çocuk nereye giderse ya dirsek atıyor, ya kafasına vuruyor dikkatli izliyorum çünkü çocuğum vurmaz diyorum da acaba kızı sinirlendirecek bir şey mi yapıyor diye bakıyorum yoooo yapmıyor. Öğretmen ya görmüyor ya da prensip gereği karışmıyor yanyana otururken öğretmenin farketmesini sağladım ne yalan diyeyim. Selin hoşlanmadı Eraydan galiba sürekli vurduğuna göre dedim sadece o kadar:) .Öğretmen fırladı yerinden Selini çağırdı neden vurduğu sordu ‘çünkü öğretmenin Eray çok yaramaz’ dedi .Tebessüm ettim onları izliyorum Aranızda bir sorun olursa lütfen bana gel olur mu, vurma dedi, tamam dedi.Diğer çocuklar öğretmeninin sözünden kesinlikle çıkmıyorlar sadece tontalak başına buyruk. Gel Eray oyun hamuru ile oynayacağız diyor bizimki manne(banane) men parka parka gideceğim diyor. Oy bizim zamanınızda öğretmenin lafının üzerine laf söylenmezdi ya neyse.Öğretmenimiz kesinlikle zorlamıyor yavaş yavaş adapte edeceğiz Eray’ı bu kadar hevesliyken okuldan soğutmamak gerek diyor.


Ben işe başlayınca annanemiz gidiyor Eray’ın yanında .Ben iki gün gittim sadece bir velinin ismini ve evden çalıştığını öğrendim, annem iki gün gitti velilerin bana seceresini çıkarttı, dadıların hayat hikayesini anlattı. Pes diyorum ben anneme ,Eray’ın sosyalliğinin kime çektiği belli oldu.Bu arada oğlum şaşırttı beni çok.Parklarda,arkadaş ortamlarında çocuklarla oynayan oğlum anaokulunda bireysel oynamayı tercih ediyor, gruba katılmıyor.Diğer çocuklar bülbül gibi konuşuyor otur çocuklarla siyaset konuş o derece yani. Bizimkinin kendine ait bir dili var ve kendini ifade edemiyor galiba bu sebepten ötürü bireyselliği seçiyor,sırf bu sebepten dışlanacak diye ödüm kopuyor.

Selin üçüncü gün anneme gelmiş sen Eray’ın nesi oluyorsun demiş annanesi oluyorum Selin Eraya vurma olur mu dediğinde tamam vurdum ama Eray çok bunalttı, çok yaramaz demiş tekrar. Aralarında ki sürtüşme devam ediyor yani Selin’in devam ediyor, Eray karşılık vermiyor bakalım nereye kadar.


Annanemiz üzgün, Ayla diğer çocuklar grup halinde oynarken Eray tek oynuyor ya içim eriyor diyor.Bazen öğretmene çaktırmadan zorluyorum arkadaşlarına katılması için ama kadında nasıl göz varsa hemen gelip yanıma zorlamayalım annanesi diye kibarca uyarıyor .Annem Eray gibi laf dinlemez ama öğretmen söz konusu olunca oturuyormuş aşağıya.Annem asıl olayını bilmiyor, öğretmene ben tembih ettim annanenin karışmasına izin vermeyin kontrol sizde olsun siz nasıl uygun görürseniz öyle olsun :)dedim bu herzaman ki gibi bir sır aman annem duymasın.

Hergün ama hergün şiddetli bir şekilde ağlıyor, susturmak çok güç. Yok okula gitmeyeceğim diye ağlamıyor beni okuldan almayın diye ağlıyor bakalım şimdilik okulunu çok seviyor.Servis pazartesi günü başlayacağı için her öğlen almaya gidiyorum beni görünce git anne diyor okulda ki herkes birbirine bakıyor, diğer çocuklar annesine annemmm diye sarılıp huşu içinde evlerinin yolunu tutuyorlar.Annenin gelmesi demek okuldan ayrılması demek ya benim okula gelmemi istemiyor da eh be oğlum herkesin içinde gettttt deme bari.


Beşinci gün yani bugün yine gittik okula müdür biraz vaktiniz var mı konuşabilir miyiz dedi. Dımtısss dımtısss dımtısssss bence bu konuşma çok eğlenceli (!) olacak dedim Erol’a Müdürümüz Eray çok akıllı, çok öğrenmeye meraklı, çokkk diye sıralıyor da pek dinlemiyorum ben asıl cümlenin sonunda gelecek AMA kelimesini meraklı bekliyorum.Ama söylendiği zaman önündeki tüm cümleler anlamsızlaşır ya bende de öyle oldu. Ama annesi Eray’ın dikkat süresi çok kısa. Konsantre olamıyor uzun süre bir oyuna. Biz deriz ki bir pedagog görsün bla bla bla. Tamam dedik sonuçta en yakında pedagogun yolları taştan şarkısını çığırttıra çığırtıra düşeceğiz yollara.

Bu arada bireysel oynamayı tercih ediyor diyorum da istediği oyunlarda katılıyor .Mesela 3. gün oturarak balon patlamaca oynamışlar Eray iki balon patlatarak birinci olmuş zaten de sınıfta hepi topu iki balon patlatılmış ikisini Eray patlatmış, Eray’ı alkışlamışlar bu başarı için çok mutlu olmuş oğlum çok, evde anlatırken gözleri parlıyordu.

Oynadığı oyuncaklardan nasıl bir karakter olduğunu anlatmaya çalıştılar.Mesela Eray boyunu çok çok aşan(sandalye ile çıkıyor)bloklar kuruyor.Annesinin tersine idealist olduğunu gösterirmiş bu, bir de hayal gücü çok geniş dediler Eray için sınıftaki herkes de bu özellik yok, Eray da çok yoğun iyi bir şey dediler bla bla blaa...keyfim de yazasım da yok şimdi beni boşverin

Not:Yarın evlilik yıldönümümüz pazartesi de doğum günüm, Erol herzaman ki gibi dayanamadı erkenden suprizi söyledi:)Ağvada Pazar- pazartesi ekolojik bir otelde yer ayırmış da benim gibi bir akıllıyı hesaba katmamış.Pazartesi buralarda olmam lazım Eray’ın tam gün olarak ilk günü ve ilk defa servise binecek o yüzden planı Erol’un elinde patlattım. Ekim ayına ertele dedim çünkü önceliğimiz oğlumuzi kutlama keyifler yeter ki yerinde olsun her daim yapılır.

Merak edene: Beşinci günde okula gittiğim de Selin çok ağlıyordu,çünkü yine Eray'ın kafasına vurmuş öğretmen bu yaptığının çok yanlış olduğunu anlatmış uyarı almayı içine sindirememiş:( Biz bu çocukların yıldızlarını nasıl barıştıracağız hiç bilmiyorum.

Bu yazının başlığını dün akşam oryantel dönemi diye koymuştum bugünkü psikolojime AMA daha uygun

Perşembe, Eylül 15, 2011

Geri sayım başladı


Anneme sürekli geri sayım başladı dedim.Bizden kurtulmana son dört gün, son üç gün, son iki gün, son bir gün....Annemde ben sizden rahatsız değilim ki dedi ben geri sayım yaptıkça.Okul günü geldi çattı. Oryantasyon dönemi bana göre sebeplerini daha sonraki posta yazacağım oryantel dönemi 09,30-12,30 arasındaymış. Bize daha önce bilgi verilmediği için Eray'ı kim getirecek ,alacak sorunu baş gösterdi malum okul eve uzak. Annem bende kalın çocuğumla ben ilgilenirim dedi. Topladık pılımı pırtımızı bu hafta annaneye yerleştik şaka gibi ben anneme bizden kurtuluyorsun dedim de kurtalamadığı gibi birde üç kişi evine yerleştik.İnsan rahata çabuk alışıyor.İşten döndüğümüzde yemekler hazır, iş yapma derdi yok ,Eray annanenin evini sevdiği için uyumlu.Ohh be ne güzel bir hayat bu.

Eray akşamları işten dönünce bizi gördükçe geriliyor gelme anne diyor:) Almaya geldiğimizi zannediyor.Yok oğlum annanede kalacağız bu akşam da diyince gel anne gel diyor sonra kucağıma zıplıyor.Annane ile eğleniyorlar sokaklarda geziyorlar hani sürekli bahsettiğim komşularımızın sokağında.


Eskiden şanslıydık biz parkalarda toprak olur küreklerle o topraklarla oynardık.Bakıyorum da çevreme bizim parklarda kesinlikle toprak yok,her yer taş. Eray kum ile oynamak isteyince annane hemen yakında ki inşaattan kum almış .Eray annaneye kuma ağaç dikelim demiş, alışık nasılsa.Ona da bulmuşlar bir çözüm.İncir ağacı galiba şimdi tam da hatırlayamadım onun yaprağını dikmiş kuma:)Ağaç diktikçe bir seviniyor görseniz.

Ben tontalığıma bizim evde mutlu olmasını nasıl öğreteceğim hiç bilmiyorum, çok hırçın kendi evinde.Ya bebesinin(babaannesi) köyünü istiyor ya da annanenin evine gidelim diye ağlıyor.Kara kara düşünüyoruz.Yine geri sayım başladı Eray hoşlanmayacak bu durumdan son iki gün.

İlkini Saymazsak İlk Ayrılık

Köyde ağaç sularken

Günlerden cuma yani 09/09/2011 akşamı ilk defa oğlumla ayrı bir gece geçirdik. Aslında ilk değil doğumunun beşinci gününde yenidoğan sarılığı olduğu için bir gece hastanede kalmıştı. Beş gün kucağımda idi sonra yoktu çok ağlamıştım o gece içime sindirememiştim yokluğunu.Bir insan bir kokuya bu kadar kolay alışılabilir miydi?

Doğumun beşinci gününde karar verdim ben kendi hislerimden ödün vermeyeceğim onun annesi benim dedim o günden sonra da kimseyi dinlemedim ne yalan diyeyim.Hiç de pişman olmadım. Çocuğumda bir tuhaflık vardı sararıyordu sanki kayınvalideme 'galiba sarılık oldu hastaneye gitmemiz lazım' dedim, yok ben bir dünya yenidoğan sarılığı olmuş çocuk gördüm benim torunum sarılık değil dedi.Doğumdan çıkalı beş gün olmuş, duygular karışık ,ev dolu,her kafadan bir ses çıkıyor benden çıkan tek ses 'oğlum galiba sarılık oldu'.Leyla gibi dolanıyorum ortalıkta .Kayınvalidem torunum sarılık değil dedikçe eşim de Ayla çok vesveselisin dedi.O da haklı o iki çocuk yetiştirmiş bir anne ben kimim ki 5 gün olmuş doğum yapalı bir kadın hatta kimine göre o saatler henüz anne bile değilim.O gece bir haykırdım sesimi kimse duymuyor mu çocuğum sararıyor diye hala kayınvalidem çok vesveselisin diyor ekliyor çocuğu doktorlarla büyütmeye alıştırma bu da ne demekse.Götürdük acile kan testi yapıldı evet sarılığı yüksek yarın sabah erkenden gelin kendi doktorunuz baksın dedi bol bol emzir dediler de çocuk gözlerini açamıyor ki nasıl emzireyim.Sabah erkenden gittik yine kan testi yapıldı geceden beri yükselmiş sarılığı annesi bence bugün alalım oğlumuzu hastaneye bir gece küvezde kalsın dedi.Kaldı o gece ben çok ağladım hatta ben ağladım annem ağladı ben ağladım annem ağladı. Nasıl insanları dinledim diye kendimi bitirdim. Üç saatte bir sütümü makine ile çekip hastaneye getirdim, sabaha yakın gelme dedi hemşire annesi azcık sende dinlen,dinlen ki yarın inşallah bol bol vakit geçireceksin oğlunla.O gece işte o gece oğlumla ilgili hislerimden ödün vermemeyi işte o gece öğrendim.Herkes duydu mu bilmem onun annesi benim.

O geceyi saymazsak eğer oğlumla Cuma günü tekrar ayrıldık bu sefer bu ayrılıkta acı yoktu.İş çıkışı kayınvalideme gittik tontalağı almak için.Tontalak men gelmeyeceğim köye gideceğim diye tutturdu.Yarın söz seni köye getireceğiz desek de hayır men gelmem dedi. Kayınvalidem Eray kalsın demez bilir gelinini bırakmam oğlumu. Arabanın yanına gittik kıyamet kopuyor sokakta ben köye gideceğim diye. Belki babası bir on dakika uğraştı bindirmek için ama o kadar da güçlü ki .Tamam ya kalsın o zaman dedim zınk diye kaldım benden bu laf nasıl çıktı diye hemen ağzımı kapadım:)Sözümün geri dönüşü yoktu tontalak duydu ,kayınvalidem duydu zaten kayınvalidem hemen atladı bu teklife tabii tabii kalsın.Hemen yan çizmeye başladım Eray gece bizi arar ama o yüzden erteleyelim bu planı. Yok tontalak duydu durur mu? Erayı bıraktık köşe başına döndük Erol ben çok pişmanım dedim .Hadi çocuğumuzu geri alalım birden çıktı ağzımdan valla lütfen geri dön.Dönmedi tabii çocuk oyuncağı mı bu.

Hep planlar yapmıştım Erayım büyüdüğünde annane-babaannede kalırsa ben neler yaparım diye.Cevabı öğrendim hiçbirşey kös kös oturdum. Saat başı aradım kayınvalidem Aylaaa artık arama bizi Eray çok mutlu dedi. Öyleydi de .

-Oğlum özledin mi anneni
-hı hııı
-Dur hemen almaya geleyim seni
-Ahi (hayır)anne Ahii

Pişman olacağım şeyler yaptım zamanında.Şöyle yapsaydım daha iyi olur dediğim şeyler. Fakat pişmanlıklarım ve keşkelerimle yaşamayı öğrendim ben.Eğer o gün o saat mikrafon uzatsalar hanımiğnesi hayata dair en büyük pişmanlığın ne deseler hiç düşünmez oğlumdan bu gece ayrılmak derdim inanın bana bir dirhem abartı yok. Kötü gece geçirdim sabah dişçiye gittiğim için öğlen köye koşarak gittim. Neler bekliyorum bir bilseniz .Eray anam anam parfüm kokulu anam diye sarılacak,kıymetimi bilecek, bir daha bırakma beni diyecek.Çocuk geldiğimizi gördü suratı düştü gettttt anne dedi sonra babamda gelmesin dedi.Ben köyde kalacağım diye tepiniyor.Tamam oğlum seni almaya gelmedik dedik ikna oldu ancak bahçeye girebildik geldi yanı başımıza bizi öptü sarıldı neler yaptığını anlattı, çok mutluydu.Akşam olunca bizimle geldi çünkü artık hevesini almıştı.

Ben derim ki böyle ayrılıklara çocuğun hazır olması yetmez bence ,annelerin de hazır olması gerekmez mi:)

Not: Görev adamı bir oğlum var benim. Bir iş verildiği zaman öyle bir ciddiyetle yapar ki işini yüzünü gören bu ülkeyi bu çocuk yönetir der.Oğlum gel bahçeyi sula nanam anne, gel oğlum masayı kuralım nanam anne...İşini hakkıyla yapmaya çalışır. Tek istisnası var Eray oyuncaklarını topla denilmeyecek. Onu işten saymaz baba toplasın der.O gün köy de kendine verilen işleri hakkıyla yerine getirdi bir de ne kadar duyarlı olduğunu gösterdi çok şaşırdım hala büyümüş olması fikrine alışamadım.Yan komşu ağaçları buduyor Eray’a göre ağaçları katlediyor. Abi ağacı tıkırt(kesmek)yapma diye o kadar çok bağırdı ki şaşırdım.

Çarşamba, Eylül 14, 2011

Ukde


Biliyor musun benim hiç oyun hamurum olmadı dedi.Parnak boyaları gördü, benim hiç parnak boyalarım da olmadı. Sonra devam etti en kısa zamanda kendime alacağım bunlardan bende oynayacağım.Gözlerim doldu ne yalan söyleyeyim hatta gözlerimden bir iki damla yaş geldi bile diyebilirim. İki elim dizde dövünüp ağıtlar yakacaktım da kahkaha atmaktan karnıma kramplar girdi.Bunu söyleyen yolun yarısına bir kaç ay kalmış ablam.Ana okulunda alınan malzemelere çocukların isimlerini tek tek etiketleyin denilince ablamla oturduk deliye pösteki saydırır gibi malzemeleri etiketledik. Deliye pösteki saydırır gibi dediğime bakmayın ben yaparken çok mutlu oldum,neler düşündüm bir bilseniz.Meğersem ablamın da o dakikalar oyun hamurunun olmaması içine işlermiş

Eh be ablam küçükken bize oyun hamuru mu lazımdı.Çamur yoğururduk aktivite niyetine.

Evet bizim hiç oyun hamurumuz olmadı da biz gerçekten çok şanslıydık çok.Bir düşün sadece nasıl büyüdüğümüzü.


Not: Dün akşam gittim oyun hamuru aldım kendisine,henüz haberi yok süpriz yapıp,birlikte oynacağım.Garibimin içinde ukte kalmasın:)))Erayla ilgili anlatılacak çok şey var çok.Ayrıntılar az sonra,masadaki işler çıldırmış önce onları sakinleştirmem lazım.

Cuma, Eylül 09, 2011

Birinci kaprisler çağı

Ben demiyorum uzmanlar diyor. 3 yaş dönemini böyle tanımlamışlar.Oooo daha dünya kadar ismi var.Özgürlüğe karşı birinci atılım,3 yaş bunalım dönemi,Egosantrik dönem....Anlayın yani ne kadar kafa ağrıtan bir dönem.Mikrofon uzatsalar hadi bea hanımiğnesi sende bir isim yumurtla deseler ,bir anne olarak senin saptamalarının hayranıyız deseler, bilim dünyası senin gözlemlerinle çalkalanıyor hadi bea naz yapma bir isimde sen söyle deseler ımmm herhalde bu dönemi dediğim dedik öttüğüm düdük dönemi olarak adlandırırdım ya neyse zaten bana soranda yok.Hiç alınmıyorum çünkü haklılar daha kendi çocuğuna laf geçiremeyen kadına neden danışsınlar.

Malum altı ayda bir  çocuğum yaş özelliklerini yazıyorum. Yani bu yaşında hangi alışkanlıkları kazanmışsız, hangi alışkanlıklarımızı şutlamışız onları not ediyorum.3 yaşını bitirdiği 29 ağustos günü yazacaktım ama kafayı bir türlü toparlayamadım.Akıl hep başka yerlerde seyir halinde.Tamam dedim bugün tam zamanı. Efendim lafı uzatmadan başlayalım.

Tatatatammmm karşınızda dediğim dedik öttüğüm düdük döneminden kesitler

Hala en sevdiğimiz iki kelime AHİ(hayır) ve MEN.Ailecek bu kelimeleri duymadan işbaşı yapamaz olduk. Herşeyin en güzelini, en iyisini Eray efendi biliyor.Mutlaka yaptığımızın tam tersini yapıyor.Dışarıya mı çıkacağız çıkmam diye ayak diriyor, çıkmam diyen çocuk sonrada eve girmem diye tepiniyor.Ahi anne ahiiiiiiiiiiiiii bak hala kulaklarımda.

Bizim için en önemli gelişme bezden kurtulmasıdır herhalde. Haziran başından beri bezsiz, artık biz işi kıvırdık.Hep çişe kolay alışırda ya kaka olayını nasıl hallederiz diye endişe ettim. Çevremdeki bazı arkadaşlarının çocukları kakasını yapmakta inat edince hatta bazısı korkunca ben de aynı şeyler başıma gelecek diye tırstım.Her çocuk farklıdır tezi burada devreye girdi. Hiç zorluk çıkarmadan önce kakasını yapmayı öğrendi sonra biraz çiş olayında uğraştık evet yerlere yapmadı ama tuttu, biraz zorluktan sonra Allaha şükür o günleri geride bıraktık.

Hala sosyalliğimiz baki.Yeni girdiği ortamlara hemen akar, kimseleri yabancılamaz, hemen arkadaş bulur kaynar.Bazen fazla sosyal oluyor itiraf ediyorum. Parka gittiğimiz zaman bulur abiler ‘abiii bak anne, anne bak abi der elalamin adamları ile beni tanıştırır mecburen kafamla adamı selamlarım, adamı bize davet eder ben tontalağı kaptığım gibi vınnnn diye kaçarım.

Sanatçı kişiliğimiz resim defterlerini aşıyor.Boyalarla resim defterini iki dakika boyuyor ,sonra duvarlar ve halılara geçiliyor.Bilmez misiniz ki yaratıcı ve sanatçı kişilik olmak ayrıcalık ister. Prensip olarak yapma etme demiyoruz yaratıcılığı köreltmemek için hatta bazen salon duvarlarını renklendirirken tontalağa yardım bile ediyoruz demek gerçekten çok isterdim ama kazın ayağı öyle değil gerçekten. Evet prensiplerden sebep izin verdiğimiz koca bir yalan aslısı şu yapmasının önüne geçemiyoruz. Boyaları bir müddet yasaklasak bu sefer anahtar, kaşık,çatal vs ne bulursa duvarlara o şekilde resim yapabilme kapasitesi sahip yaramaz tontalak.O nedenle artık koy verdik gitti. Misafir gelmeden önce elimde bir cif ve bezle silmeye çalışıyorum da hepsini çıkarmam mümkün değil.Gelen  misafire diyorum ki yok önce bacak bacak üstüne atıyorum ellerini birleştiriyorum,dik bir pozisyonda oturup efendim bizim prensiplerimiz var ,çocuğumuzun yaratıcılığını köreltmek istemediğimiz için salon duvarları bu şekilde boyamasına izin veriyoruz, bazı insanlar için yanlış bir metod ama psikolojik gelişimi için biz bu metodu çocuğumuz için uygun görüyoruz. Yoksa ne diyeceğim elaleme biz engel olamıyoruz diye.(yok siz yabancı sayılmazsınız size itiraf edebilirim).

Bu dönemde uyku problemini artık aştık diyebiliriz. Evet hala çok az uyuyor da bu durumu kanıksadık. Önemli olan herhangi bir müdahele de(ayakta sallamak, omuzda uyutmak) bulunmadan yattığı zaman uyuması.Hadi yatıyoruz Eray dediğimizde bir iki itiraz ediyor ama babasıyla yatmaya gidersek mecburen yanımıza gelip yatıyor sonra uyuyor.Uyuduktan sonra yatağına alıyorum.Gece bazen yanımıza geliyor hiç sorun etmiyorum oğluşuma sarılıp yatıyorum. Geçen arkadaş anlatıyor köpeği ortalarında uyuyormuş, onlarsız uyumazmış bla bla blaa... Erayın bazen yanımızda uyuduğu duyunca aaaa evli barklı insanlarınız hiç uygun mu dedi birde kikir kikir güldü. Sonra ekledi ne zaman tamamiyle ayırmayı düşünüyorsunuz.Biliyor musunuz benim de laf sokma kabiliyetim vardır, hatta karşıda ki insanı bön bön bile baktırabilirim ama yapmam. Tarzım, kişiliğim el vermez.İnsanların mutsuzlukları ile mutlu olmam.Ne güzel laf soktum ama diye gerim gerim gerilmem.Cevap çok basitti.Sen köpeğini ne zaman ayırmayı düşünüyorsun der işin içinden çıkardım ama dedim ya yapamam.

Ha uyku demişken yastığı kafasının altına alıp yatmıyor tontalak birkaç aydır yüzünü yastıkla kapatıp öyle uyuyor ve ben durumdan acayip tedirgin oluyorum o dalmadan asla uyamıyorum. Uyudukran sonra alıyorum yastığı yüzünden ondan sonra yatıyorum:(

Herşey bir yana çok duyarlı ve çok hassas, işte çocuğumla ilgili budur beni hayata bağlayan:)İnsanların gözyaşlarına dayanamıyor çok üzülüyor. Geçen gün sebebi çok da önemli değil çok üzgündüm ama çok. O durumda oyuncakları bile anlamsızlaşıyor Eray için. Hadi git duvarları boya desem bile gitmez beni yalnız bırakmaz.Oğlum bana dedi ki, bu dünyada ki tek hazinem dedi ki, tembel üçleri bitirip misafir dörtlerden gün alan oğlum bana dedi ki Eya var, Eya var.Sonra ensemden tuttu beni minicik gögsüne yatırdı bir çocuk gibi saçlarımı okşadı bir ara sırtımı pat patladı(tamam tamam artık geçti der gibi)İşte o an var ya dünyaya ait her şey anlamsızlaştı, hiçbir şey üzülmeye, kafa takmaya gerçekten değmezdi..Çünkü annesinin hayatında Eya vardı. Oğlumdan gerçekten öğreneceğim çok şeyim var benim.Keşke bu düşünce hep aklımın baş köşesine otursa,kurulsa ve hiç kalkmasa da unutmasam.

Duyarlı dedim ya çevreye karşı çay içmeden dönüyoruz otoparka doğru yürüyoruz. Anne miyav miyav diyene kadar kedinin o kadar miyavladığını dikkat etmemişiz biz koca koca danalar.Elimizden tutmuyordu fırladı gitti bir arabanın altına doğru eğildi nasıl bağırıyor anne miyav miyav. Kedicik sıkışmış .İşte gurur denilen hissiyat böyle bir şey.

Kimseye vurmayı da(ailesi hariç), kendini kollamayı bilmiyor.Kendisine vurulduğu zaman hiç karşılık vermez vuran kişinin annesine gider şikayet edip oğluna kızmasını ister,annesi kızarsa oğluna konu kapanır arkadaşıyla kaldığı yerden oynamaya devam eder. Bu konuda kaygılıyım okulda vururlarsa ne yapacak.Evet kesinlikle yanlış yetiştirdim en azından kendisi koruması gerektiğini öğretmeliydim herkes duyarlı olacak diye bir kaide yok. Bir gün arkadaşlar bize geldi iki gün kaldı Eray dan altı ay küçük oğulları var ,Eray’ın omzuna geliyor. Oyuncakları paylaşamadılar yani tüm oyuncakları o çocuk istiyor.Kızdı ve Eray’a elindeki bir oyuncakla vurdu içim eridi. Eray’ın canı acıdı ama karşılık vermedi, biraz ağladı yerinden kalktı dudaklarını büzdü çocuğun annesine gitti oğluna kızmasını gerektiğini söyledi birde gösterdi parmağını  ıııı diye sallayacakmış oğluna.Peki kadın ne dedi. Eraycım prensip olarak iki çocuk kavga edince karışmıyorum eğer bir sorunun varsa kendin halletmelisin dedi biz tabi dumur.Hiç birşey demedim, sürekli çocuğu Eray’a vurdu ben tedirgin oldum çünkü elindeki oyuncaklarla vuruyordu . Yine de bir şey yapamadım çünkü Erol mutfakta bana ayar çekti.Bu çocuk senin yüzünden böyle kesinlikle karışmayacaksın,dövsünler öyle öğrenecek kendisini korumasını dedi ben sindim.Prensip olarak(evet çok kullandım bu kelimeyi biliyorum ama son dönemde uyuz oldum bu kelimeye uyuz) sinmezdim de Erol haklıydı bu sefer koca sözü dinledim.Gecenin sonunda çocuğun canına tak etti, Eray delirdi yine oyuncak kavgasın da çocuğu itti yani dikkat edin vurmadı itti. Kadın yerinden fırladı aaa Eray arkadaşını itemezsin tamam mı, oyuncakları paylaşmalısınız bla blaa blaa bir dünya laf. Ehh be kadın senin  tek taraflı prensibine ne diyeyim.

Bebeliğinde beri kendim yiyeceğim diye çıldıran çocuk bu dönemde değişti. Tamam ya itiraf ediyorum bunda beni koca ağzımın çok büyük katkısı var. Sadece çorbayı büyükler yediriyordu diğer her şeyi kendi yerdi birden dedim ki anne artık çorbayı da  kendi yesin lütfen karışmayın,okula başlarsa zor olur.Bırak döksün saçsın o dakikadan sonra Eray’ın eline ne çatal ne kaşık aldığı görüldü.İnat ediyor kesinlikle kendi yemiyor,bacak bacak üstüne atıp yedirmemizi bekliyor.Yedirmedim bakalım ne yapacak diye ama yemedi saatler geçti yemedi.Buradan çıkan ana fikir ne çocukların yanında  o koca koca ağızlar açılmazmış.

Beslenme alışkanlığımız hala aynı yani annesi gibi otobur bir oğlum var. Sebzelerle aramız iyi, sadece patlıcan yemeklerinden ve balıktan hazetmez onun dışında ben ne yedireceğim diye bunalmam.Babamız etobur ama 7/24 et yesin o da bunalmaz.Konu dışı biliyorum ama yazmazsam çatlarım haftasonu Erayım saçını kestirecektik dün akşam inat etti bu akşam kestirelim diye.Sen kiminle dans ediyorsun Erol efendi maksat belli evdeki akşamdan pişen yeşil mercimeği yememek.Gittik saçlarını kestirdik eee gelmişken yemek yiyelim dedi ya durun ben ayağımı kaldırayım.Sonuçta dün kurtuldun kaçış yok o yeşil mercimek bugün yenilenecek.

Boy ve kilosunu adet olduğu üzere yazacaktım ama maalesef bilmiyorum epeydir gitmedik doktora.İlk fırsatta yazıp ekleyeceğim.

Kısaca biz 3 yaşımızı böyle bitirdik hadi kalın sağlıcakla

NoT: Pazartesi ve Salı yıllık iznimi kullanacağım.Okula ilk başladığında yanında olmak istiyorum.Zaten pazartesi velilerle tanışma toplantısı sonra ki günde ailelerle bir aktivite varmış, bakalım hayırlısı olur inşallah.İyi haftasonları herkese, beni özleyin anacığımmmm:)

Bilim dünyasına katkıda bulunmak istemez misin?Hadi bu döneme sizde bulun bir isim.Yani aslında ikinci isim olarak ben inadım inat diye başlayan bir laf edecektim lakin fazla müstehcen buldum:) yazmadım


Perşembe, Eylül 08, 2011

Önce Okul


Annemden ne kadar çok duyardım bir zamanlar bu kelimeleri Aylam önce okul tamam mı? Her şeyin bir sırası var aklın başka yerlere takılmasın önce kendini kurtarmalısın:)Hahayatttt derdim içimden tabii sanki aşk sıra beklerde, önceden bir haber verip ‘huu huuuu Aylam müsaitsen bir iki ay sonra sana geleceğim de’.

İşyerinde önce randevulu müşterilere öncelik veriyoruz ya, randevusuzlar en sona. Düşünüyorum şimdi aile, okul, kariyer.... sıraya girmiş aşk kafasını çıkarıp randevu almaya çalışıyor.(bak bununla ilgili bir hikaye yazmalıyım)Aylam bana da bir müsait bir zaman ayır olma mı? Öğğğ be ne sıkıcı.Aşk bu ya mekan, zaman, sıra tanımalı mı?

Oy be hanımiğnesi kafa nereye gitti demeyin bana sakın.Telaşım var aaa dostlar hiç sormayın.Peki yahuu çok ısrar ettiniz bak şimdi bir çırpıda anlatıp kötü günümde,iyi günümde yanımda olan blogdaşlarımı hiç kırmayayım.

Akşam her zaman ki saatimizde işten çıkıp gözümüzün nuru, canımızın içi, kalbimizin yegane sahibi, umutlarımız, hayallerimiz yani kısaca geleceğimizi almak için babaannenin evine gittik. Kapı önüne inmişti kollarımı açtım yavrımmm diye tam sarılacakken ‘anne ecenin evi ‘deyiverdi.Çok net dedi ya Ecenin evi mi dedim.Hı hııı Ecenin evi dedi. Hemen gözlerim babaannenin gözleri ile randevusuz bir şekilde buluştu. Ece alt komşunun kızı, bugün tüm gün canımı yedi Eceye gidelim diye.... Neyse dedim olur böyle şeyler tamam itiraf ediyorum konuyu pek bi hafife aldım. Yol boyunca yani neredeyse 20 km boyunca anne Ece anne Ece, anne Ece dedi durdu, kollarımı bağladım, kaşlarımı çattım hiç oralı olmadım.O saat bizim tontalağımla günün nasıldı sorma saatiydi yani ben neler yaptığımı anlatıyordum ,Eray kendi lisanında gününün nasıl geçtiğini anlatıyordu Ece yüzünden o vakit heba oldu gitti.Eve girince yine dedi ama bir süre sonra unuttu.Yatma vakti yine Ece kafamıza vurdu diyecektim ama kalbimize mi vurdu diyelim hiç bilemedim bak şimdi

Uyuduk, güzelleştik kalktık her zaman ki gibi 06,30 hazırdık.Eray’ı uyandırma vakti. Baba Eray’ı uyandırdı, gözünü açarken ilk kelime baba Eceye gidiyoruz.Arabaya binene kadar tekrarladı. Ben babaanneye gidiyoruz oğlum desem de ı ıhhh Ece diye tutturdu. Ben tabi şoktayım daha henüz böyle bir olay yaşamamışız.O şaşkınla Erayın anlamayacağını düşünerek Erol’a ne yani şimdi ilk aşk mı? Eray aşık mı olmuş demez miyim. Tabii ben size şoktayım diye yazdım ya halbuki ben şokta falan değilmişim sadece şokta olduğumu zannediyormuşum Eray' Eya aşık Eya aşık 'diyene kadar şokun hasını yaşadım.

Tam da okullu olmamıza 3 gün kala

Ama oğlum önce okul, her şeyin bir sırası var aklın başka yerlere takılmasın önce kendini kurtarmalısın:)

Not: Eya aşık Eya aşık dediği zaman oğlum sen aşık değilsin aşık olduğun zaman ben söylerim diyecek oldum ama Semra kaynanın repliği çalıp cadılığın dibine vurmayalım

Sabah kayınvalidem Eceleri aramış, bugün müsaitseniz biraz size uğrayacağız diye ama Eceler evde yokmuş,Eray çok üzülmüş .Ece kim miydi 2,5 yaşında kayınvalimin alt komşusu güzel mi güzel hanım bir kızımızmış, kayınvalidem dedi ki çok aklı başında, çok usluymuş.

Çarşamba, Eylül 07, 2011

Hikayeni anlatsam düşüncelerimde gezmeyi bırakır mısın?

Neden aklımdan çıkaramıyorum, neden sürekli anılarımda geziyorsun bilmiyorum.Bizim mahallede onca hikaye varken Şaziye teyze peki neden sen. Film gibi bir hayat yaşadığın için mi, içimi acıtan bir aşk hikayesinden mi, yeminine sıkı sıkı bağlı oluşundan mı ,evladın gibi büyüttüğün ablanın torununa aynı kaderi yaşattığından mı...Bilmiyorum. Bildiğim tek şey sadece bir süredir aklımdan hiç çıkmadığın.Acaba hikayeni yazmam mı gerekiyor,yazarsam aklımdan çıkar mısın?

Şaziye teyze yan komşumuz,İstanbullu bir paşanın kızı, güzel ud çalarmış da ben hiç duymadım. Yokuşun inişi, ekmeğin içini yediği yaşta yani 70 li yaşlarında kapımızı çaldı bizim. Kapı öyle bir ırgalandı ki ürktüm anneme sarıldım. Züleyha dedi anneme o geliyormuş, bir yaprak gibi titriyordu, yüzünün beyazlığından ben korktum. O geliyormuş Züleyha beni duydun mu? Hemen ama hemen bana Gülbahar’ı çağır o geldiğinde kapıda karşılaşın onu, öyle biri yok desin ben dedim ama inanmadı, sensin Şaziye seni tanıdım, sesin hala  kulaklarımda. Bende tanıdım biliyor musun? Züleyha , alo dedi hemen tanıdım sesini sanki hiç değişmemiş.Öyle biri yok dedim ısrarla,şimdi kalkıp geliyorum Şaziye çok pişmanım helaklık ver bana.Yok öyle biri yok dediysem de adresini buldum hemen çıkıp geliyorum dedi,Züleyha koş Gülbahar’ı çağır bana.

Sürekli tekrarlıyordu anneme Züleyha koş Gülbahar’ı çağır bana. O vakitler yani çocukların yanında herşeyin konuşulmadığı çok eski vakitler. Daha fazla bir şey konuşulmadı sadece Şaziye teyzeyi ben o zamana kadar hiç o kadar üzgün görmemiştim ne oldu anne dedim, yok bir şey hem çocuklar büyüklerin içine karışmaz dedi, hep laf dinleyen bir çocuk olduğum için sustum.

Sene aşk acısını anlayacak yaşa geldiğim zamanlar.Annemle otururken birden aklıma geldi.Anne öyle bir olay var mı yoksa hafızam bir oyun mu oynuyor Şaziye teyze gelmişti birinden bahsediyordu.Kimdi o. Hemen hatırladı .Türk kahvesi yaptım ikimize, kahveleri hep ben yapıyordum nasılsa.Annem benim hep en iyi sohbet arkadaşım olmuştur benim bunu hiç size söylemiş miydim?

Şaziye teyze yan komşumuz,İstanbullu bir paşanın  kızı, güzel ud çalarmış da ben hiç duymadım.Bir kaptan sevmiş zamanında. Paşa babası onu hiç bilmediği birine nişanlamış sevdiceği varken.Şaziye teyzem gençliğinin baharında üzüntüden ince hastalığa tutulmuş biliyor musunuz? yataklara düşmüş, iğne ipliğe dönmüş, analığı kendi evladı gibi bakmış o dönemde. İnce hastalığı yenmiş babası da hemen nişanları atmış.

Engeller kalktı ya açılmış babasına bir adam seviyorum demiş, kaptan der dermez babası onay vermemiş. İstemediğin ot dibinde biter hesabı babası sanki kızının kaderini bilirmiş gibi sürekli sakın kaptan sevme dermiş, şaka gibi nasıl bir kader bu.Kızı kaptan sevmiş babası onay vermeyince sevdiceğiyle arkasına bile bakmadan çekip gitmiş. Bir otele yerleşmişler. 3-5 ay öyle yaşamışlar da babası artık kızının hasretine dayanamamış ben seni affettim bir nikah kıyın artık her ikinizde kabulümsünüz demiş. Gel zaman git zaman adam bir türlü nikah kıymamış, paşa babası şüphelenmiş hakkında araştırmalar yaptırmış.Nikahın bir türlü neden kıyılmadığını anlamış kaptan Trabzonda evli ve 3 çocuğu varmış. Şaziye teyze bunu duyunca karnındaki bebeğin haberine bile sevinemeden, kaptana ait radyoyu alıp babasına evine gelmiş. Yalnız gitmeden bir yere uğramış, o kadar öfkeliymiş karnındaki bebeğine kıymış.

Babasından af dilemiş o gün bir de yemin etmiş. Bir daha asla sevmeyeceğine, yanından hiç ayrılmayacağına, evlenmeyeceğine. Sözünde durmuş.Şaziye teyze çok gururlu bir kadındı, duruşunda bile bir mağrurluk vardı o kendine yapılanı hiç hazmedememiş.Anneme her bahsettiğinde biliyor musun Züleyha ben o şerefsizi ailemi arkama alacak kadar çok sevdim dermiş.

Annem anlattığında hatırladım sadece kaptana ait radyoyu alıp çıkmış ya o otelden, çocukları çok severdi yanına gittiğimde hep görürdüm o radyoyu. Radyonun yanında çok ağlardı hatırlıyorum. Annem türk filmlerinde ağlardı ya ben ne bilim şarkıya çok hislendi onun için ağlar zannederdim.Ay ben onun gözyaşlarını gördükçe ne çok üzülürdüm herhalde birde hikayesini bilsem mahvolurdum. Daha fazla dayanamazdım giderdim yanına hemen saklardı gözyaşlarını gel sana ne verelim mutfaktan derdi hüzün bulutlarını dağıtmak için.Sadece o radyonun başında ağlamasa yeterdi bana,ben mutfaktaki azığı neyleyeyim

Hiç evlenmedi, hiç çocuğu olmadı ablasının torununu kendi çocukları gibi baktı.Emeği o kadar çoktu ki üzerlerinde.Küçük torunu aynı mahalleden bir kız sevdi. Şaziye teyzenin ailesi eski İstanbullular, görmüşler geçirmişler torununun sevdiği kızı onaylamadılar. Nasıl yazmalı bilmem ki şimdi kızın ailesi biraz offff nasıl yazmam gerek inan bilemedim şimdi.Hilebaz mı,yalancı mı ne diyeyim siz anlayın işte kendi ailelerine layık görmediler işte.Kız sevdi, erkek sevdi Şaziye teyze asla onay vermem dedi. Erkek dadısını(dadı derlerdi Şaziye teyzeye) ezmedi,kız evlendi erkek bir daha da sevmedi.Torun mecburen dadısının kaderini paylaştı.

Nilüfer abla uzun süre bekledi hakkını yiyemem.Her iş çıkışında yolu uzatır bizim oradan geçer hep o cama bakardı. O zamanlar yani aşk açısını Nilüfer ablanın gözlerinden okuyabildiğim çok eski zamanlar.

Şaziye teyze 100 yaşına yakın bir yaşta 3-4 sene önce önce vefat etti.

Salı, Eylül 06, 2011

Yan gelip yatamadık


Efendim aslında ben bugün 12 dev adamı yazacaktım kalbimin ve midemin o maçları kaldırmadığını ve midemin bu konuda isyan bayraklarını çektiğini dile getirecektim. Saolsun bir blogdaş aslında bana göre alçak köfte yememiş içmemiş sabaha kadar da bekleyememiş 12 dev adamı yazmış. Tamam canım yazmasında herhangi bir sorun yok hiç mi aynı konuları yazmadık ama tam da benim yazmak istediklerim yazmış:) Bir kere totem yapmak benim işim bu konuda rakip tanımam.Litvanya maçında bir kere daha anladım ,bu takım bizim totemlerimizle maç kazanıyor. Birazdan bahsedeceğim büyük ama gerçekten çok büyük temizliğin son safhasında Litvanya maçı oldu o sırada bilmem kaç metrelik salon perdesini hem ütüleyip hem maç seyrettiğim için totem olayına giremedim.Dedim ama Erol’a gayet güzel oynuyorlar 3 periyodun son dakikalarında Litvanya öne geçecek ve bu maçı alacak.Ben bu takımın şifrelerini çözmüşüm tezahürat istemem. Bingoooo 3 periyodun son dakikaları ilk defa Litvanya öne geçti geçiş o geçiş patladı gitti.Polonya’yı yeneceğinden herkes emindi yaşlı felan ya ama şunu hesaba katmadılar biz sürpriz yapmayı da takım olarak turu zora sokmayı severiz güzel bir farkla yenildi gitti. İspanyadan korkuyorlardı ya sonuçta korkulacak takım en nihayetinde son periyotta yeneceğini biliyordum( totemlerimle bir kuble yardım ettim itiraf edeyim)hiç şaşırtmadılar sonuçta her şampiyona da benzer tablolar bunlar.Neler yapmıyorum ki Erol nasıl dönüştüğümü hayretler içinde seyrediyor. Her seferinde ama her seferinde bir yabancıyı seyreder gibi maçı bırakıp karısını seyrediyor.Yok efendim sağ bacağı sol bacağımın üzerine attığımda daha iyi atıyorlar ,yok efendim tekli koltuğun üzerine tünediğimde ise ribaundlar da iyiler, üç göbek attığımda iyi savunma yapıyorlar, saçlar iki yana durmadan bayrak gibi sallandığında  fauıl atışlarında iyiler ooooo daha neler neler.Bir ara köprü kuruyordum totem niyetine ha bu arada söylemiş miydim biz deriz ortaokul şimdikiler der 6. sınıf en iyi köprü kuran kızıydım ben.Beden hocası boyuna çağırıp çağırıp köprü kurdururdu bana.Neyse sonuçta bir üst tura geçti bir sonraki maç Fransa da ben Fransadan korkarım.Başarılar dileyerek diğer konumuza gecelim

Huşu içinde yemek yenilen bir Ramazan akşamında başladı herşey diyecektim ki bu cümle gerçekten olmadı çünkü cümle içinde geçen huşu kelimesi bizim eve özellikle de yemek saatlerinde pek uğramaz .Herşey bir akşam yemeğinde tontalağın buzdolabından aldığı bir yumurtayı mutfak halısının üzerinde nasıl durduğunu merak etmesiyle başladı.Halı ile yumurta buluşmadan önce çekirge gibi atlayıp hayatını kurtarırdım da ben o yumurtanın, aslında bilemedim şimdi halının hayatını mı deseydim lakin sırtım tontalağa dönüktü, gördüğümde artık herşey çok geçti. Sıcak o gün hem de ne sıcak nelerle silmedim en iyisi yıkamak,koku bir türlü geçmedi..Bayramdan sonra tüm halıları gönderecektim yıkamaya zamanlama ise çok kötüydü. Erol tek halıyı gönderme boşver terasta ben yıkarım dedi,yok ya ne uğraşacaksın bulurum firma tek halıyı gönderim dedim.. Yok yok ne olacak hepi topu 4 metrakere bir şey. İyi dedim hayyy demez olaydım. Halıyı öyle bir yıkadı ki resmen canını dişine kattı temizlik konusunda kimseleri beğenmeyen annem damadına methiyeler düzdü.Hep hanımiğnesi mi hain planlar peşinde koşacak annesi de planlarını uygulamaya koydu. Kızını biliyor asla yanaşmaz bu işe, nuh dediyse de peygamber demez, hangi konudan mı bahsediyorum AZ SONRA.

Her işimi kendim yaparım her işimi, bu kendimde değiştiremediğim ,yorucu bazen beni tükettiğini düşündüğüm bir huy.Herkes akıl verir bana bu koşturmaca da alsana yardımcı bir abla.Ama şunu bilmezler öyle bir kökten gelmekteyim ki yardımcı abla temizlesin evi arkasından aa şura olmamış ooo şurası olmamış denir arkasından söylene söylene ev dökülür hee birde aman bu evi bu kadar pis görmesin diye yapılan derlemeceyi söyleyip de kendimi iyice rezil etmeyeyim.Eeee o zaman ne diye alayım tamam kabul ediyorum hastalık bu bunun titizlikle alakası yok kesinlikle yok kabul ediyorum biz maaile huyluyuz. Sadece bir istisnası var halıları asla silmem, kendim yıkamam bir kere bu işe istidadım yok benim.Neyse annem biliyor beni bana uğrayamıyor fısır fısır damadına birşeyler söylüyor.Kulak kabartıyorum oğlum küçücük bir çocuğunuz var sizin hep halı üzerinde oynuyor firmalar iyi yıkamıyor ben derim ki her akşam iki iki birlikte yıkayalım terasta demeye kalmadan olmazzzzz anneee diye bağıran bir tip yani ben. Yine ortalıkta görünmüyor annem fısıltıları takip ediyorum yine damadına oğlum bak geçen sene yıkamışlar köpüklü köpüklü kalıyor halılar sence iyi duruluyorlar mı çocuğun eli ağzında gözünde yazıktır günahtır arkadan bir ses olmazzzz anne.... Yine ortalıkta yok bu sefer Erol’u takip ediyorum nasılsa annem yanındadır diyorum oğlum çocuğumuza yazık olmasın diyordu(Erolu nerden vuracağını iyi biliyor) ben az daha oha diyecektim o lafa tontalak da beni takip etmişti, kötü örnek teşkil etmeyelim.Erol tamam anne ben hallederim demez mi. Ben bas bas bağırıyorum,zıp zıp zıplıyorum asla olmaz ben elimi sürmem ilgilenmem yapılacak bir iş değil o, daha neler nelerrr.

Sonuçta başladı yıkamaya ben yanında duruyorum benim adama da kıyamıyorum yok hayatta fırçalamıyorum su tutuyorum, yumoşluyorum vs vs . Gık desin yahu oyy yoruldum desin (Allahım bu blogu yanında çalışan elemanlar okumuyordur inşallah). I ıhh bir şikayet cümlesi bekliyorum hiç şikayet etmiyor. Dese zaten laf hazır SEN KAŞINDIN. Kulaklıkları çıkardı bir ara ne kadar karımız oldu bu işten demez mi. Üç beş halının karından ne olacak Allah aşkına dedim, öyle deme dedi. Bu halıların parasını koy sonra bu işleri yapmasaydık bir yerlere gider miydik illa ki giderdik 2-3 gün tatil parası koy sonra gel İstanbul da hiç durmazdık 3 gün onun parasını koy çok karımız oldu bu işten bizim çok dedi foşur foşurr halı yıkamaya ve hayal kurmaya devam etti de bizde hain planlar yapan bir değil ki. Yemekte patdadanak demez mi Ayla Halep’e gider miyiz. Bak plan hazır Gaziantep üzerinden arabayla Halep’e.(epey araştırmalar yapılmış anlayacağınız)Şimdi azcık çatışmalar duruldu ,çatışmalar tekrar başlasın kan gövdeyi götürsün(Allah korusun tabi) o ara yola çıkarız diyerek konuyu kapadım(eğer Erolun kafasına bu düşünce düştüyse asla konu kapanmamıştır)Sonra neden bu halıların bu kadar güzel yıkandığını anladım:)

Ben başladım bu sefer mutfak dök ,evde iğneden ipliğe herşeyi yıka,ütüle tam 10 gün boyunca (tamam bayram dolayısıyla 1,5 günü saymayın) sabah 10,00- akşam 23,00 sırtımız yer yüzü görmedi. Fotoğraftaki tontalak gibi yan geldik yattık diye başlık atmak istedim ama olmadı artık başka bayrama.

Evet kabul ediyorum kariyer planlarımı iyi yapamadım. Keşke Basketbol milli takıma bende dahil olaydım ya. Ne bilim ahcı olur ne bilim topları toplayan kişi olur (tamam kabul ediyorum bu aralar aklım basketbolculara mikrofon uzatan kadınlar oluyor ya o işte. Duyoyorum evet hanımiğnesi söz sende lütfen Hidayete sorar mısın ......)  hiç farketmez herhalde şu an ki yaptığım işten daha çok mutlu olurdum.Neyse konuyu trajediye bağlamayalım

Yardım lütfen :Bu arada sabah Tontalak en mutlu olduğu yere köye gitti, telefonda mutluluktan bir annem demesi var içim eridi. Annem köydeyim köyde:))) Neyse akşam babaanemiz bolca fasulye gönderecek bize, buzdolabına kışlık atılmak üzere. Nasıl yapıyorduk unuttum. Domatesle kavuruyorduk da soğan atıyor muyduk yoksa sadece domatesle mi kavuruyorduk  ne olur blog alemi şu olaya da bir el atın valla unuttum:)

Son not:Bugün garip bir haldeyim bir arkadaşla sohbet etmek ister gibi bloga yazasım var öyle felsefe yapmak, derin mevzulara dalmak gibi değil .Fındık içini doldurmayacak,laylaylom şeylerden bahsetmek istiyorum sanki bir arkadaşla geyik muhabetti yapar gibi, suya sabuna dokunmadan yani.

Cuma, Eylül 02, 2011

Pazara gitmek mi?



Bir bayramı da bitirdik yani bizim için bugün bitti, işyerinde nöbetçi olduğumuz için işe geldik.Sabah inanılmaz kötü kalktım çünkü evde büyük temizlik var, iğneden ipliğe herşey yıkanıyor,ütüleniyor.Henüz bitmedi planlarıma göre pazar akşamı bitecek.Bayramın ilk günü ve ikinci günü öğleden sonraya kadar ziyaretlerimizi gerçekleştirdik, gezdik zaten İstanbul da tanıdık pek kimse kalmamış yollar bomboş.Oğlum 12 eylülde anaokula başlayacağı için bu işler bu hafta bitmeliydi sonra alışma sürecinde bol bol tontalak ile ilgilenilecek.

Bayramın birinci günü güzeldi anneme gittik kahvaltıya kadının enerjisine hayranım.Son hafta bizde çocuk baktığı halde arife günü üç tepsi börek,sarma ,sütlaç aklınıza ne gelirse onları yapmış.Bayram günü onları yedik afiyetle.Sonra kayınvalidemlere geçtik köydelermiş hani 2-3 ay önce aldıkları Beykozdaki yazlıklarında. Eray neredeyse her haftasonu gider oraya babasıyla bende evde işlerimi toplarım.Çok seviyor tontalak toprakla uğraşmayı.Oradan eve gelmeyi hiç istemiyor, bayram günü babaannenin diğer evine değil köye gideceğimizi duyunca yolu bitiremedi tontalak heyecandan.3 ay önce ev satın alınırken gördüğümde bu ev adam olmaz demiştim diğer sahipleri hiç uğramamışlar,ilgilenmemişler hele bir bahçe vardı bildiğiniz orman. Ev de sadece bir dört duvar kaldı herşey ama herşey yeniden yapıldı, gerçekten güzel oldu. Bahçeye dikilen mahsüllerin ilk ekildiği günü hatırlıyorum gittiğimde boyumu aşmıştı.Çok gezdim bahçede, fotoğraflarını çektim, Eray zaten toprakla uğraşma, sulama görevleri olduğu için kendi halindeydi. Buyrun birlikte gezelim bahçeyi:)



Efendim salatalıklar ve domateslere bu sene hastalık gelmiş pek fazla salatalık olmamış kayınvalidemin.Zaten salatalıkları kendi annemin bahçesinden aldım bu sene:)) Eray bol bol organik salatalık yedi, marketten pek almadık anlayacağınız,bahçesi olan kapımız bol olunca bir yerden geliyor bize.

Patlıcanlar çok güzeldi


Marul da pek almayız, annem bu sene bol bol kendi bahçesinden getirdi bize, eee kayınvalimde de oluyor artık:)) daha ne isteriz.


Fasulye çok bahçede o kadar çok ki kayınvalidem akrabalara dağıtıyor bolca. Bana da getiriyor, zaten son dönemde pek fasulye almadım.Kayınvalidemden dönünce hemen zeytinyağlı yaptım Eray çok sever, gerçekten tadı çok farklı oluyor.


Biberler, annemde de kayınvalidemin bahçesinde de var.Her ikisi de getirince buzdolabı doldu taştı biberden:)Şükürler olsun.

Bahçede ki halim görülmeye değer.Bayramda alalede birşey giyince kayınvalim kızıyor.Geçen sene Erol ve ben kotla gidince bir güzel fırça çekmişti bize:)Korkudan Erol takım elbise bende şıkıdım şıkıdım bir elbise 12 cm vardır topuklu ayakkabı ile gittim.Bahçeye o elbise ile girdim ayağıma lastik ayakkabı verdi saolsun kayınvalidem birde elimde fotoğraf makinesi çok güldüler o halime. Aaaaa kara lahana da varmış dediğimde daha çok güldüler meğersem kara lahana dediğim şey karnabahar çıkmaz mı? Bakın fotoğrafa haksız mıyım ne kadar çok kara lahanaya benziyor öyle değil mi?


Kırmızı lahanalar

Üst üste geldi farkındayım ama ne yapayım mors olmak mı derdik eskiden tam da hatırlamadım şimdi.Mors olup yoluma devam ederken aaaa yeşil soğan da mı diktin demez miyim.Yeşil soğan da çıkmaz mı sana pırasa.Yakına gidince anlaşılıyor da uzaktan vallaha da yeşil soğana benziyor:))Bakın fotoğrafa bakında siz söyleyin

Maydanozlar dünya kadardı,almayı unutmuşum:(Maydonozları temizleyip doğrayıp buzluğa atıyorum çok pratik oluyor lazım olduğunda neyse gideceğim tekrar bahçeyi kurutacağım:)


Domates fazla yok çünkü çevredeki herkesin salatalığına,domatesine hastalıklar gelmiş ancak kendilerine kadar çıkıyor

Efendim tanıştırayım küçük çiftçi, orada çok mutlu.Oradan ayrılırken ağlamaktan krize giriyor.Her gün ama hergün soruyor anne köye gidecek miyiz diye.Gider gitmez bir salatalık kopardı babaannesi elinde kütür kütür yedi sonra ızgara ,sonra babaanne ağaçtan elma kopardı ekşi asla yemez ama ağaçtan koparılınca tatlı mı oluyor ne onu da yedi.Bahçeden sürekli birşeyler mideye indirdi.


Elma ağacı da var.


Biz karadenizliler töngel deriz.Siz yani Türkiyemin geri kalan 6 bölgesindekiler ne der bilmiyorum ama  biz töngel deriz diğer adı muşmula:)Annem ablama hamileyken töngele aşermiş bunu duyan annanem kargo ile göndermiş.Aslında bu olayın da bir hikayesi var töngel görünce hemen hatırlarım uzun bir süre ağacın altında baktım,dalmışım.Belki bir gün bu anıyı da yazarım belki.


Bahçede en çok olan mahsullerden biri kabak çok çeşidi vardı.Kayınvalimde bu konuda bunalmıyor. Giriyor iki patlıcan bir kabak, fasulye vs toplayıp hemen bir türlü mesela yapıveriyor:)



Şişşttt sessiz olun kabak büyüyecek (daha ne kadar büyüyecekse)sonra biz onu mideye indireceğiz



Eray Pepinoyu çok seviyor diye pepino ağacı mı denir neyse ondan dedeyle birlikte dikildi:)


Eray ağaç dikti, ben malum bahçede gezdim bolca fotoğraf çektim Erol mu ne yaptı her babanın yaptığını karnımızı doyurmak için ızgara başına geçip ızgara yaptı ay pardon hem yaptı hem de yaparken bolca yedi.Kalmayacağından korksam da neyse bize de kaldı



Çaylarda kayınvalidemden:)


Bahçe büyük kara lahana var:)ıspanak yeni ekmişler, brokoli, incir ağacı, erik-dut ağacı ağacı,nane(hepsine ben el koymayı düşünüyorum),asma(dolmalar artık o asmadan sarılacak henüz büyümemişler artık seneye)Yani patates ve soğanda ekselermiş bu sene pek pazara gitmeyi düşünmüyordum:).Balık sezonu da açılınca babam artık boş vaktinde ya Kuruçeşme de ya da Ortaköyde balıkta.Dün çıkmış gelmiş  bize bir kova balıkla:)

Beykoz hem İstanbul dışında gibi, hem İstanbul'un göbeğinde bir yer hem de şaşılacak bir yer.

Not: Anne tontalağa kızar seni gidi bacaksız. Eray annenin bu lafına anlam veremez annesinin burnunun dibine kadar gelir bacağını gösterir anne Eray'ın bacağı var dediği anda tüm stres uçar gider yerini kahkahaha bırakır.Sen çok yaşa oğlum, Allah uzun ömürler versin sana