Perşembe, Haziran 30, 2011

Bir Mim-Bir hikaye-Kırılma noktası ve En sevdiklerim

Bir eylül sabahı titiz bir annenin iki numaralı kızı olarak dünyaya gelir hanımiğnesi. Evet annesi ve annesinin sülalesinde ki tüm kadınlar grup terapisine katılacak kadar titizlik hastasıdır.

‘Merhaba ben hanımiğnesinin annesi evet ben bir temizlik hastasıyım’

‘Merhaba hanımiğnesinin annesi seni seviyoruz’

Neyse konuyu dağıtmayalım hanımiğnesi bebeliğinden beri tertiplidir, düzenlidir, temizdir. Oyuncaklarıyla bile oynarken önce örtü sererdi yere sonra oyuncaklarıyla onun üstünde oynar oyunu bittiğinde de oyuncaklarını sepete koyar örtüyü katlar ve onu da oyuncaklarının üstüne iliştirirdi. Sokakta çamurla oynamayı sevse de asla öyle eve gitmez bir camiye gider  elini ayağını yıkar püripak şeklinde evin yolunu tutardı. Salon her daim tertemiz olur kapısı kapanır sümme haşa ev halkı misafir gelmeden o odaya giremezdi. Divan diye bir kavram vardı o vakitler o divanlar hiç bozulmaz annesinin tabiri ile her yer ‘ova’ gibi dururdu. Telefon ve televizyon üzerinde el emeği göz nuru dantaller vardı, hatta davul fırının bile janjanlı bir giysisi vardı. Çamaşırlar merdaneli ile iki kere yıkanırdı( hala annesi çamaşırı iki kere yıkar)Sokağı temizleyen görevlilere bile dil uzatılırdı öyle mi süpürülür diye hatta beğenmez çalı süpürgesini ellerinden alıp aşağı ki mahalleye kadar süpürmüşlüğü bile vardır annesinin.

Böyle bir ortamda hanımiğnesinin normal davranışlar göstermesini lütfen beklemeyin. Sık sık el yakıma alışkanlığı vardı( tikkat tikkat di’li geçmiş zaman var dı)Anası, atası, gardaşı bile olsa asla ortak bir eşya kullanmazdı. Sabun, havlu, bardak hiçbirşey ama hiçbirşey. O zamanlar sıvı sabunlar icat mı olmamıştı yoksa revaçta mı değildi bilmem toplu yerlerde sabun olduğu için sabunluğu vardı mavi onun içinde çantasında taşırdı sabununu.

Bazen bazı insanların hayatlarında kırılma noktaları olur ya hani hanımiğnesinin hayatında da iki tane kırılma noktası var

-Eşiyle tanışması
-Oğlunu kucağına alması

Daha henüz evlenmemişken hep birlikte yemek yerken sevdiceğizinin bardağından su içtiği gören annesinin ‘aşk böyle bir şey galiba’ diye mırıldandığı duydu ve annesinin durduk yerde neden böyle bir şey dediğine anlam veremedi. Annesi devam etti.’ Kaç yıllık ömründe benim bardağımdan bir kere bile su içmedin dediğinde çaktı köfteyi ve sonra ki zamanlar bazı şeyler çorap söküğü gibi geldi.

( Bu arada bu bir bir mim durun konuyu bağlayacağım bir yerlerde, yani galiba bağlayacağım aman be bağlayamasam da siz kusuruma bakmayın olur mu)

Evlenir, mutlu olur oğlunu kucağına alır en önemli kırılma noktası gerçekleşir. Bir gün çocuğunu muayeneye doktora götürdüğünde hanımiğnesinin annesi kızını doktora şikayet eder, uzunca dinler doktoru ve doktor uzunca bir nasihat verir. Sakın ha çocuğunu bu şekilde koruyamadığın gibi fiziksel ve psikolojik olarak hasta edersin .Doğru ya kendi de böyle yetişmemiş miydi. Mücadeleye başlar uzun sürer mücadelesi galiba başarılı da olmuştur(dün akşam ki hatta bu sabah ki evinin halini çekip delil olarak sizlere gösterecekti ama o kadar da utangaç biridir ki kendileri)

Yani anlayacağınız hem biraz yetişme tarzından hem de kendi karakterinden iş yapmayı sever Orta kavramı henüz kendisi için icat olmadığı için sevmediklerinden de ölesiye nefret eder. Sadece toz almak onun cinlerini tepesine çıkarabilir. Ama ütü yapmak onun için başka bir yerdedir. Aslında bazen düşünür üzgün-kırgın-yılgın-sinirli-aklı karıştığında neden ütüye sarıldığını(bu yazıdan sonra çatlaklığı tescillenecek diye korkuyor ya neyse).Gerçekten seviyor muydu ? yoksa.....

Neyse efendim başka neleri sever bir bakalım

İstanbul’u sever bazen nefes alamadığında ayakları totosuna vura vura koşup kaçmak istese de İstanbulu pek bir sever. Sahaflar da kitap kokusunu içine çeke çeke dolaşmayı, oradan Eminönüne inip yaşına başına bakmadan kuşların peşinde koşmayı sonra af dilemek babında onlara yem vermeyi sonra teknelere gidip balık yemek yemeği, Mısır çarşısına girerken duyduyu kahve kokusunu,İstiklal de yalnız kalabalığın içinde pis pis sırıtarak yürümeyi, Dolmabahçeye inerek çay içmeyi, Rumeli de sabahçı kahvesin de tost yemeği( daha çok totun büyür senin hanımiğnesi baksana İstanbul bahane aklın sürekli yeme de içme de),Ortaköy de babasıyla balık tutmayı ya da tutamamayı, elleri boş dönmesin diye tutanlardan satın alıp evdekilere biz tuttuk diye çaka satmayı( tikkat tikkat babam artık usta bir balıkçıdır bizden satın alıyorlarrrr )

İstanbul’u çok sever onun yeri ayrıdır da yeni yerler görmeyi, gezmeyi de sever .Tarihi- kültürel yerlere gider hikayelerini öğrendikçe hayaller kurar

Geceyi sever.Gecenin sessizliğini sever. Gecenin sessizliğinde kitap okumayı sever, Gecenin sessizliğinde kitap okurken koyu bir kahve içmeyi sever.Sonra sabah kalkamamayı hiç sevmez ama...

Geçmişini, anılarını özellikle de çocukluğunu çok sever.  Fotoğraf albümlerinin yeri bambaşka yerdedir onun için

Sevdikleri ile sohbeti , anlatmayı da dinlemeyi de çok sever.Özellikle yaşlı insanların anılarını içine çeker.

Şans oyunlarını sevmese de hatta oynamasa da bu hafta ki büyük ikramiye bana çıkarsa neler yapardım diye hayallar kurar ve o hayallerini sever

Blogun da yazmayı, mimin sende oyunlarını ,sevdiği blogdaşlarının yazılarını takip etmeyi, yeni bloglar keşfetmeyi sever

Gezmeyi sevsede evinde vakit geçirmeyi de sever. Sevdiği insanlar için yeni tarifler deneyip karınlarını doyurmayı sever .Son olarak

Tontalağını tek geçer.

Nilhan hafta başı mimlemişti beni.Mimin konusu şu yapmayı sevdiğiniz işler. Kusura bakma arkadaşım sıkıştığım an dan ancak çıkabildim kafam yerinde olmayınca yazamadım, geçiştirmek istemedim.Bu arada yorumun da demişsin ya anormallik sende mi bende mi diye. Yazımda da görüldüğü gibi anormallik tamamiyle ben de. Ben de bu mimi kabul ederlerse Aslı'ya, Bahar'a ve Sibel'e gönderiyorum.

Korkardım hamileyken, acaba çocuğumun altını temizlerken iğrenecek miyim, sümüğünden kakasından tiksenecek miyim. Cevap hakkımı kullanıyorum hiç öyle bir şey olmadı hatta sümüğünü dilimle temizleyecek haldeyim şu an da :)( iğrençsin sen hanımiğnesi hem de çok iğrenç)

Abla yazdıklarımı anneme gambazlarsan akıbetin konusunda endişe etmelisin bence ya da mirim okuduğunu düzgün oku. Geçen dün demez mi anneme kızın senin için ömür törpüsü yazmış. Gözleri çok iyi gören ablacım ömür törpüsü diye ben kendime dedim. Neyse uyarmadın ben bilmiyordum deme de sonra

Çarşamba, Haziran 29, 2011

Ben o ana tutuklu kaldım

Keyfim yok

Bazen bir şey oluyor o bir şey beni hoppp geçmişte bir ana fırlatıp atıyor.O an da sıkışıp kalıyorum. Evet o zaman ki gibi kalbime bıçaklar saplanmıyor, beynim uğuldamıyor ama o an ile ilgili hissettiğim şey aynı, milyon yıl geçse de o anı anlatacağım kelimeler aynı

O kişi bana şunu dedi, ben ona çay servisi yaptım

Evet sizin için çok anlamsız, benim için ise canımı acıtan bir cümle

Şirince de inecek var kaptan-3.gün

Efendim bugün adı gibi şirin mi şirin bir yerdeyiz yani Şirince köyündeyiz. Arabadan iner inmez arabayı park ettiğimiz yerde  bir şişe suyu devirdik karı koca , ben çantama attım birkaç tane erol yan ceplerine koydu ne olur ne olmaz diye.(sonra onları bana sattı offf).Yani pek bir tedbirli gördüm kendimizi ya neyse....


Şirince'nin ilk adı Kırkınca ikinci adı ise Çirkince imiş. Bu kadar güzel ve şirin bir köye bu adı yakıştıramayan dönemin valisi köyü ziyareti sırasında Şirinci adını koymuş.Bence de Çirkince adı bu köye hiç yakışmazmış:)


Köy meydanında kurulmuş bir sürü tezgah var.Burada kadınlar el emeği göz nuru dantalleri, örtüleri çorapları, elbiseleri satıyorlar. Hasta oldum hepsine:) Bu arada sayısız şarap evleri de var...





İsa'dan önce 5. yüzyıla kadar uzanan ünlü Ortodoks köyünden, günümüze gelen iki kilisi var burada .Bunlardan biri Aziz John Kilisesi.


Bu arada oraya giderseniz Nar suyu, kara dut suyu içmeyi sakın unutmayın çok şey kaçırmış olursunuz:)


Şirince köyününde epey bir gezdik nerdeyse tavaf ettik:) Şimdiki durağımız Ayusuluk tepesinde olan İsa bey cami.Cami 776-1375 M. yılında Aydınoğulları Beyliğinin Kurucusu Mehmet bey'in oğlu olan İsa bey tarafından yaptırılmış.


1653-1658 yıllarında meydana gelen depremler sonucu minarelerinden biri tamamen, diğeride şerefeye kadar yakılmış sonra 1975 yılında onarılarak ibadete açılmış.Caminin içine şöyle bir baktım namaz kılan insanlar vardı artizzz gibi giyindiğim için saygısızlık etmek istemedim.Eray gezdiğimiz yerler içinde en çok burayı sevdi.Bebekliğinden beri sever camileri. Ayyyy Allahım dedi durdu( cami=Allahım)


İsa bey camisinden sonra Selçuk Kalesi ve St.John Anıtına zıplayalım.Hoş Selçuk kalesinin içine giremedik kapalıymış.Sebebi de Doç.dr bilmem kim içerideymiş ve çalışma yapıyormuş. Görevli kişiye dedim ama alçak köfte beni dinlemedi.Ben Doç dr bilmem kime bu sıcakta kıyamam, bir kahve molası versin bizde bir koşu gezeriz dediysemde hanımefendı artık seneye gelirsiniz dedi.Dışarıdan fotoğrafını çekebildim.Aslında ben bir kahve içine kadar bakardım da işte...Bazı insanlar ne kadar da hain köfte


St.Jean(Aziz Yahya)Kilisesi; Efes'te Artemis tapınağından sonra inşa edilmiş en büyük yapıymış. 1365-1370 yılları arasıda şiddetli depremle yıkılmış.


St. Jean, Meryem Ana ile birlikte MS.37-48 yılları arasında burada yaşayıp öldüğü kabul ediliyor. Çarmıha gerilirken annesi ve Jean yanındaymış. Hz. İsa en sevdiği genç havarisine dönerek' Jean bu artık senin annendir, sonra annesine anne artık jean senin oğlundur demiş.Bu görüşe inananlar Efes'e Meryem Ana ve St.Jean'ın birlikte geldiklerini ileri sürerler


Bir ara Jean sürgüne gönderilmiş sonra yine Efes'e dönmüş burada son yıllarını geçirmiş İncilini ve mektuplarını burada yazmış ve vasiyeti üzerine bu topraklara gömülmüş.Tarihi ve kültürü bu yüzden seviyorum, çoğu insana sıkıcı gelebiliyor ama tarih bilmem kim beyliği şu tarih de kurulmuş şu tarih de yıkılmışdan ibaret değil.

Kiliseden İsa bey caminin görünüşü


Tam da ah keşke fotoğraf çekmenin teknik olarak tabii püf noktalarını bilsem diye içimden geçirdiğim bir anda öyle tutmayın makineyi dedi biri.Bir baktım bir adam yanında eşi ve oğlu var. Ayyy içimi mi okudu dedim ürktüm resmen:)Şöyle yapın böyle yapın diye gösteriyor ben de içimden diyorum ki körün istediği bir göz Allah verdi iki göz.Sonra telefon çaldı arayan Erol hadi turnikelere doğru yürü tontalak huysuzlandı ,aman be dedim bu kadar şans fazla bana.Gitti güzelim ders diye Erol'a hayıflandım durdum.Neyse artık bir daha ki sefere....


3.günde bunları yaptıktan sonra hemen otele koştuk 15,00 gibi orada oluyorduk hemen birşeyler atıştırıp havuz olayı.Erol söylenip durdu her zaman ki gibi günün yarısını dışarıda harcayacaksak neden herşey dahile gittik diye ben her zaman ki gibi kendi havasında...Bizi en çok zorlayan konu pilav ve makarnalar oldu.Evet evet pilav ve makarna.Sürekli içlerinde birşey olduğu için Eray alışık değil.Anneee pilaa diye bağırıyor bak getirdim oğlum sana pilav desem de aaaa anne pila da öğğğğ var demez mi?Öğğğ dediği de kuru üzüm falan filan.Onlar da başka bir hain köfte.İnsan şu pilavı azcık sade yapmaz mı?


İyi ki de çıkmadan atmışım şu çerçeveyi çantama akşamları o kadar işime yaradı ki,ilk günü kesinlikle saymayalım sonrası huzurluydu bizim için.Tüm gün çizgi film seyretmediği için uslu uslu seyretti.Şimdilik benden bu kadar diğer günde görüşmek dileğiyle....

Gerçekten de el elin eşeğini türkü çağırarak ararmış

Salı, Haziran 28, 2011

Efes Antik Kenti-2 gün

Otelde ilk günümüzde herhalde tontalağım yerini yadırgadı ya da yol yordu bilemiyorum tüm gece uyumadı o sebeple de sabah geç kalktı.Hemen kahvaltı eder etmez ilk durağımız olan Efes Antik kenti oldu. Aslında planlanımız öğlen sıcağına kalmamaktı zaten sıcaklık 40 dereceye yakındı birde taş yapıların arasına girince sıcak iyice bunaltmasın istedik ama maalesef 11,00 biraz geçe orada olduk.


Buyrun turnikelerden giriş yapalım. Bu arada eğer oralara gitmek isterseniz bir Müze kartı edinin. Bizim çok işimize yaradı çok avantajlı.İstanbul’da almıştık  20 ytl kişi başı.Enfes Antik Kentinin zaten girişi 20 ytl:)Bir sürü yer gezdik çoğu yerde geçti. Bir yıl geçerli üstelik. He birde Antik kentin girişinde sesli rehberler var onlardan da edinmeyi unutmayın.Bir de birde bolca su alın benim gibi yapmayın:)Erol su alalım yanımıza dedi bende aman zaten kaç dakika gezeceğiz ki yük etmeyelim yanımıza dedim.Adam ısrar etti bende Eray bazen kucak isteyecek onu sen taşıyacaksın bende de çanta var aman ne gerek var dedim ya tam iki saat içeride kaldık .Küçük dilimiz boğazımıza yapıştı, Erol bana kötü kötü baktı bende dinlemeseymişin bakışı atıp gül gibi geçindik.Ama ben ama ben ne bilim o kadar büyükkkk olduğunu.Başlıyorum efendim.....

Mil taşları bugünkü km levhaları gibi antik dönemde şehirler arasındaki uzaklığı gösteren, yollara dikilmiş taşlarmış.Mermerden yapılmış örnekleri az olup, genel olarak yerel taşlar kullanılmış.Roma İmparatorluk döneminde mil taşları üzerinde uzaklığı gösteren yazıların yanında yolu yaptıran ya da bakımı üstlenen imparatorun da ismi yer almaktaymış.


Lahitler; İçine cenazenin konulduğu mermer, taş,pişmiş toprak ve ahşaptan yapılmış dikdirtgen prizma şeklinde normal insan boyunda teknelerdir.


Büyük Tiyatro ;Helenistik Dönemde inşa edilmiş önçül bir yapıya kadar geri gitmektedir.Roma İmparatorluğu döneminde kapsamlı bir yenileme sırasında ilk önce iki kalı sonrada üç katlı bir cepheye kavuşmuştur.Tiyatro gösterilerin yanı sıra toplanlatılara da hizmet etmekteymiş ayrıca Roma İmparatorluğun ilerleyen dönemlerinde gladyatörler arenası olarak kullanıldığı kanıtlanmış. Tiyatro 25,000 kapasiteli....(Tam da burada küçük dil boğaza yapışırr ,Erayın suyu çok fena kesilir)




Celsus Kütüphanesi; benim en beğendiğim yapı, bayıldım:) oturdum raf olan yapıları elledim ,mutlu oldum:).Biraz ansiklopedik bilgi verelim hadi. İ.S 100 ile 110 yılları arasında Gaius İulius Aquila tarafından babası Senetör  Celsus( kısaca celsus yazacağım ismi çok uzun isim mi neydi  Tiberius İulius Celsus Polemaeanus) için yaptırmıştır.Kütüphane esasında ölen kişinin mezar odasının üzerine inşa eilmiş bir heroon(kahramanlık anıtı)olarak anlaşılmalıdır.İ.S270 civarında bir depremle  yıkılmış ve yeniden inşa edilmemiş:(



Hadrianus Tapınağı; Theodosius M.S 391 yılında restore ettikten sonra masum olduğu halde asılan babası onuruna tapınağı halka açmış.


Tamda Hanımiğnesi ve Eray'ın gezindiği caddenin adı Kuretler Caddesi


Eray çemçili(şemsiyeli Japon turistler)abilerin abların peşine gitmek isterken babası tarafından sırtlanırkene:)Çok yoruldu Erol çokkk


Herakles Kapısı


Dini Alay yolu; Her yıl Efes şehri tanrıçası Artemis onuruna Antik Dönem Artemisia ve Ephesia adı verilen şenlikler düzenlenirmiş.Birkaç gün süren şenliklerde spor ve müzik yarışmaları yapılırmış ancak ilgi odağını kurbanlar eşlinde yapılan tören alayı oluşturmaktaymış.


Domitian Tapınağı;Efes'te İmparator adına yapılan ilk tapınak.


Aslında Efes Antik Kentinde bahsedilecek bir sürü yer var; Varius Hamamları,çeşmeler Anıtlar ama ben içinde üç beş yapı seçebildim hepsini eklemem mümkün değil:) Efes Antik Kentinden bu kadar kısaca ben çok beğendim


Koştura koştura otelimize geldik Eray havuzda, denizde fazla vakit geçirsin diye. Çok eğlendi suyu zaten bebekliğinden beri çok sevdi. Bu arada boyuna posuna bakmadan çok taklitçi olduğunu söyledim mi size. Ablaları abileri suya dalınca aynısını yapmaya çalıştı beni çok güldürdü. Sadece bir sorun vardı kendi suya dalınca çıkmayı bilmiyor:))Bi ki çü diye başlıyor saymaya......


Ağzını burnunu güya kapatıyormuş, dalış yapıyormuş. Bu fotoğraf benim favorimmmm


Bugünlük benden bu kadar:) 3. günde buluşmak dileğiyle. Bu arada Eray tatilde herkesi kardeşli görünce babası sordu (aslında yemek istediğin bir şey var mı demek istedi) Bir isteğin var mı oğlum. Vaa baba dedi devam etti büük abi istiyormuş(büyük abi) Babası da ama oğlum sen şansını kaybettin artık olsa olsa senin küçük kardeşin olur dese de tontalak büük abi konusunda diretti baba oğul yine anlaşamadı. Başka bir şey iste oğlum benden dedi ımmm güneşi al dedi. Ama oğlum benim gücüm ona da yetmez dese de al alll diye ısrar etti.Aman be benimde anam babam hiçbirşeyi alamıyor ne kadar becereksiz diye düşünmüş müdür acaba:)


Pazartesi, Haziran 27, 2011

Çocukluk Andı- 1. gün


Çocukluk mesleği üyelerine katıldığım şu anda hayatımı, anne ve babamın hayatını zindan etmek için adayacağımı açıkça bildiriyor ve söz veriyorum.

Gaz ve diş sancıları bahanesiyle aileme uzun bir süre rahat vermeyeceğime, geceleri 3-5 bilemedin 15 kere kaldırarak işe uykusuz göndereceğime, yedikleri her lokmayı çiğnemeden yutturacağıma ,anne ve babamın hiçbir sözünü dinlemeyeceğime, sürekli kafama buyruk davranacağıma, , her konuda kriz çıkaracağıma, sinirlendiğim zaman her şeyi rastgele fırlatacağıma, dileğim şey yapılmadığı zaman sokak ortalarında kendimi yerlere atmak suretiyle ailemi rezil edeceğime, mantıklı hiçbir açıklamayı kabul etmeyeceğime ,eve gelen misafirleri geldiğine pişman edeceğime, yemek konusunda sürekli arıza çıkaracağıma, annemi çaresiz bırakacağıma ve ara sıra saçlarını yolduracağıma, ailemin hayatına kesinlikle saygı duymayacağıma ,baskı altında kalsam bile doğru bildiğim yolda yürümeye devam edeceğime açıkça, özgürce ve namusum üzerine and içerim.

Ben biliyorum doğmadan birkaç dakika önce çocuklar bir köşede bu andı içerek dünyaya geliyorlar. Yoksa farklı ailelerde benzer tabloların yaşanması mümkün değil:)He bu andı içmesine rağmen yerine getirmeyen uslu uslu çocuklar yok mu? Var elbet .Her meslek grubunda çıkar böyle istisnalar.

Haftasonu öyle şeyler yaptı ki bana neyse fazla ayrıntıya girmeyeceğim bu andı yazdım rahatladım zati. Varsa anda eklemek istedikleriniz çekinmeyin buyrun sizde ekleyin birkaç maddecik.

He tatil mi nasıl geçti. Aslında iyiydi. Tontalak ile bu kadarını bile beklemiyorduk çok gezdik ben çok mutlu oldum. Efes kesinlikle doğru bir seçimdi bizim için. Erol’la tatil anlayışımız bir. Biz deniz kenarında bir hafta oturup güneşlenmeyi sevmeyiz, tatil de dere tepe düz gidip yorulmalıyız.Düşündük öyle bir yer olmalı ki hem gezebilmeliyiz hem de öğleden sonra otele gelip tontalak havuza-denize girip oynayabilmeli. Selçuk bunun için biçilmiş kaftandı ve iyi ki de gitmişsiz.

Cumartesi gece çıktık yola, çok rahat bir yolculuk geçirdik hatta fazlasıyla rahattı. Erol bey blogumu okumuş hiçbir hizmet beklemedi benden:) Yalvardım adeta kocacığım kocağım kocağım İzmit’e geldik hala benden bir şey istemedin dedim. Yok istemiyorum dedi. Bak çok güzel dolmalar var .I ıhhhh.. Ayyy poğaçalarda var .I ıhhhh. Ay darılmış galiba:) Neyse benim de canıma minnet bol bol hayal kurup dışarıyı seyrettim. O koca sepette otele girdik mi elimde patladı resmen yaptıklarım. Zırt pırt mola veriyoruz 8 saatlik yol oluyor 10 saatlik diye yazmıştım ya hani dönüş yolunda 400 km hiç mola vermedi mesela. Adam resmen intikam aldı benden, bir ara bağırdım wc gitmem gerek, altıma yapacağım diye ya neyse.

İlk defa feribota(19/06/2011) bindi tontalak bir tek onun fotoğrafını çekemedik.Çünkü makinenin şarjı hiç yoktu :( Çok sevdi çok. Anne memiye(gemi) binelim dedi durdu yol boyu.İzmir de kahvaltı molası verdik. Hiç bilmiyoruz Erol navigasyonu Karşıyakaya ayarladı oraya gittik rastgele bir kafe seçtik .Hisarönü.Oranın çalışanı Erayla o kadar çok ilgilendi ki rahat rahat kahvaltı ettik:)


Erol Urla'yı çok merak ediyordu yolumuza çok ters olmasına rağmen bir Urla'ya gittik gezindik klasiğimiz oldu yani Eray'ın klasiği oldu Urla denizine taş atıp otelimize gittik. Otele girişimiz 15,00 olduğu için programa ertesi gün başlarız dedik havuz-şezlong-kahve üçlüsüne bodoslama daldık:)


Anlatacağım çok şey var.Diğer günler çok gezdik çok. Allah razı olsun babamızdan o taşıdı Eray'ı ,onun için biraz zor oldu:( Efes antik kenti, şirince köyü, müzeler.....Şimdilik giriş olsun bu yazı.Vakit buldukça anlatacağım dağ gibi iş var malesef:)

Ha birde fotoğraf çekmeyi bilmeyi çok istedim bu sene. Hem Trabzon gezisinde hem de Efes de içim eridi resmen.Planlarım arasında kursa gitmek de var ama malesef biraz zamanı var:(

Geçen gün İstatistiklerime bakarken aranan kelimelerde 'oyuncakları fırlatmaması için ne yapmalıyım ' gibi birşeyler yazılmış benim blog çıkmış karşısına.Buradan arama yapan arkadaşa sesleniyorum hiçbişey yapamazsın bacım hiçbirşey yapamazsın. Kelin merhemi olsa önce......haftasonu kafama bir uçak bir, koca kamyon kasası yedim, valla annanesi gibi nokta atışı yapıyor bizim tontalak.

Cumartesi, Haziran 18, 2011

Yolcudur Abbas bağlasan.....

Ütüyü fişten çektim
Camları kapadım
Doğalgazı kapadım
Suyu vanadan kapadım
Mutfak hariç sigortaları indirdim
Bavulları yerleştirdim
Yemek sepetini aldım
hıııı başka
Şimdi kapayı da kitleyeceğim
Hadi ben kaçtım

Saat 23.12 yola çıkıyoruzzzz

Cuma, Haziran 17, 2011

Kısa bir Mola- Tatil

Uzun yola çıkınca bizim erkeklerin boğazına bir haller olur. Yemekten yeni kalkarız arabaya bineriz daha 20-30 km gitmeden hatta İstanbul sınırlarındayken bir ses’ hizmet sıfır’ diye çemkirmeye başlar. Ama daha yeni kalktık yemekten desem de ı ıhh nafile. Bizim küçük adam da babaya çekmiş bu konuda. Aranır çocuk resmen aranır 'anneeeee mama'...

Bir koca sepetle o yüzden yollarda oluruz. Zeytinyağlı yaprak sarması olmadan adımımızı bile atmayız, börek mutlaka olmalı, bir kurabiye çeşidi, eğer anne yani bendeniz yetiştirebildiyse ev yapımı poğaça, termosta sıcak su, çay -kahve ise gırlaaaa. Yola çıkarız başlar benim büyük adam çıkar da şu dolmaları yiyelim demeye. Bir babaya, bir tontalağa ,bir babaya, bir tontalağa ellerimle yediririm onlara. Sonra 'ama servis çok yavaş' der bir ses hani kahvemiz... Tontalak güzel rüyalara dalmıştır. Şöyle karı koca bir kahve içmeye başlarız aynı ses ama kurabiyesiz kahve olmaz ki demeye, ben de başlarım arabayı çek sağaa atacağım kendimi aşağıya........ Haaa yolda mola verip yaptığımız pikniklerin de haddi hesabı yoktur bu arada.Bu sayede 8 saatlik yol olur mu sana 10 saat hadi gel de çıldırma

Hadi dedim dün akşam her zaman ki yaptığım kurabiyelerden farklı bir kurabiye deneyeyim. Ahretliğim tahinli kurabiyesinin tadını bildiğim için iş yerinde onu yapayım diye aklıma koydum. Saat 18,00 oldu Erol’un toplantısı var, benimde alışveriş yapıp eksikleri tamamlamam lazım alışveriş merkezine gitmeye karar veridim  ,yine bu mekanda(işyeri) bulaşalım dedik Erolla saatlerimizi ayarladık, tüm planlarımı yaptıktan sonra işin en kolay kısmına geldi sıra.

Anneme oyun oynamaca...

Anneme telefon açtım,ahh anacağım damadının babalar günü için hediyesi yok, kızının tatile gidecek mor bir elbisesi yok, ahhh en önemlisi anneciğim tontalağımın(vurucu cümle bu) tatil için eksiği çok, ne yapacağım hiçççç bilmiyorum,zaman da yok. Anne konuşmaya başlar eee madem Erol’un toplantısı var sende yakında alışveriş merkezi var ise uğra hallet işlerini ben torunuma biraz daha bakarım. Kızzz anne ne akıllı kadınsın sen inan aklıma gelmedi madem öyle diyorsun gideyim bari çocuğum için kocam için .Sonra demez mi bana ne ile gideceksin. Araba şirkette kalacak, 3 adım ötemde metro var onunla gideceğim trafiğe kalmam hem. Metro mu dedi sustu...Derin bir sessizlik.... Ne oldu anne dedim ne oldu da bu kadar sustun.Telefonu kapadığımda hala söylediklerine inanamadım

Metronun merdivenlerinden inerken dikkat et,düşersin(yeni day day durmaya başladım ben sizin haberiniz yok)
Metro beklerken dikkat et seni iterler, metro üstünde geçer mazallah(hepimizn yaşı 3 ya biz severiz itmeyi çokca)
Metronun ağzında durma, kalabalığa çok girme, alışveriş merkezine girince beni çaldır(10 yıldır çalışır ekmek parası kazanırım annemi aradığımda annem telefonu meşgule düşürür maksat evladına  çok yazmasınnnn)......

En sonunda dayanamadım kafamı masaya gümmmm diye vurdum offf canım acıdı yaaa. İnanamadım 17 yaşımdan beri sırt çantası sırtımda tatillerde o şehir senin bu şehir benim gezen bana mıydı bu laflar. Yaşlanıyor galiba....

Babamıza hediyemizi aldık. Kendime de 2-3 parça tamam tamam (çık hanimiğnesi) 3-4 parça offf tamam tamam(çık çıkkk), 4-5 parçacık birşeyler almış olabilirim her zaman dediğim gibi bunlar ufak ayrıntılar üzerinde bile durmaya değmez geldim şirkete tekrar. Erolla eve girmemiz oldu mu 21,00 .Aklıma girdi ya kurabiye yola çıkarken yapacağım ya deneme yapmadan asla olmaz hemen girdim mutfağa.Eray sağ baldırımda annem ise sol kulağım da o şekilde başladım kurabiye hamuruna...Eray bacağımı bırakmaz annem ise sürekli nerden çıkardın kurabiyeyi git ütülerini yap, git şunu yap diye kulağımı bırakmaz... O hengame de aklım durdu resmen o sinirle hamura un eledikçe elemişim un eledikçe elemiş...Bir gariplik var ev o kadar karışık ki kafayı toplayamadım bir türlüüü açtım ahretliğime telefon

-Fulya bu hamur toplanmıyor, sinirden öleceğim.
-Ne yapıyorsun
-un eliyorum çokca
-un mu inanmıyorum sana bilakis sıvı birşeyler koymalısın toplanmıyorsa

Kafaya birden donkkkkk sesi indi ya.Ama ben ama ben yarın girmedim ki mutfağa. Demek kafa o kadar dumanlanmış bea yaaaa....

Hallettim bir şekilde toplandı hamuru çaya yetiştirdim de ben tabii takdir bekliyorum .Nerdeeeee annem başladı ütü var, şu var bu var demeye.Çayımı içtim başladım iş yapmaya. Mutfağı azcık topluyorum gelip bakıyorum televizyona Fatmagül ağlıyor, ütüye başladım ara sıra giriyorum odaya,Fatmagül ağlıyor öylece kaçırdık mı Sezon Finalini offff ya

Ütüler bitti gece 01,00 de yattım aşağıya.

Aslında ben yazmaya başlarken yarın yola çıkıyoruz tatile gidiyoruz bir hafta yokuz haberiniz olsun diye yazacaktım oysa konu buraya nasıl geldi inanın bende hiç bilmiyorum ,en azından anlattım rahatladım çokca

Not:Bu sefer Efes'e gidiyoruz. Bir plan yapmadık çünkü Eray için hazırlanan bir tatil bu,malum denizi havuzu çok seviyor.Fırsat bulursak bir kaç yer gezeceğiz, önerilere ise açığız:)

İkinci Not: Erol, seni anlamıyorum neden arabayla yolcuğu sevmiyorsun deme bana. İşte hamallık, evde hamallık arabada hamallık. Ben de istiyorum camdan dışarıyı seyretmek, bende istiyorum hayal kurmak,bende istiyorum oh beaa gözüm gönlüm açıldı demekkkkkkk:)

Üçüncü not:Bekarken annem evinin bir eşyasını değiştirmezdi bana. Anne orada güzel olmuyor dediğimde hayır öyle olmaz hem sen kendi evin olunca öyle yaparsın derdi. Mutfağına da sokmazdı, düzeninin bozulmasından hoşlanmazdı. Evlendim eşyam da mutfağım da var bunları veren Rabbime binlerce şükür mutfağa girip birşeyler yapacağım yemek var ne gerek var, kurabiye yapacağım başka işin mi yok senin, hem o vazo orada olur mu, o koltuk da yolu kapamış, oradan çekkk...Eeeee ben ne anladım bu işten.....

Valla son not:Genel müdür yan odaya tanıştı, aramızda minnacık bir duvar var, batsın bu dünya:(

Çarşamba, Haziran 15, 2011

Bilge Adamım

babam

Bir gün evde otururken telefon çaldı arayan babamdı, canı sıkılmış biraz dertleşmek istemiş. Konuştuk uzun bir süre.Bazen hak verdim bazen aynı düşünmediğimiz noktalarda anlamaya çalıştım, üzüldüğü zaman üzüldüm, sinirlendiği zaman ben de hiddetlendim, sesi titrediğinde ise benim yüreğim titredi. Bazen aynı anda sustuk .Çok vaktini aldım saol dinlediğin için dedi.Ne demek babam hep sen mi beni dinleyeceksin, sen hep ara ben hep seni dinlerim elimden hiçbirşey gelmese de....

Erol girdi odaya arayan baban mıydı ne olmuş dedi. Canı sıkılmış, konuşmak dertleşmek istemiş dedim.

Bir süre sustu, öylece daldı çok uzaklara. Keşke dedi yine sustu..Aslında kurmak istediği cümle çok başkaydı biliyorum insanın evladı ile dertleşmesi eminim güzeldir, çok güzeldir diye devam etti.İçim sevdiğim adam için cız etti.Şebeklik yapıp hüzün bulutlarını dağıtmam gerek ya böyle durumlarda gel adamım sen de benimle konuş o zaman dedim aynı olmadığını yüzde bir milyon bile bile....

Bu konuda hep söylerim şanslıydım ben. Canım daraldığı zaman arayacağım ilk telefonlardan biridir babam. Suçlamaz, yargılamaz,her işe karışmaz ama yeri geldiğinde kendince varlığını hissettirir, insan ruhundan anlar, susması gerektiği yeri bilir karşısında ki çocuğu bile olsa.Onunla konuştuğumuz da tüm dertlerim uçup gitmez ama bir rahatlama gelir çokca bana.. Her ne hata yaparsam yapayım yanımda olacak olmasının verdiği güven duygusu mu bu ya da yalnız olmadığımın dayanılmaz gücü mü inanın ben de bilmiyorum.

Her konuşmamızın sonunda hep aynı cümle 'Hayatı çok ciddiye alma, kredini boş yere bitirme, aslolan sensin sakın bunu unutma'

Bilge adamım, hayata açılan pencerem,yorulduğumda bir nefes almak için oturup sırtımı yasladığım çınarım... Allah seni bizlerin başından eksik etmesin hiç...Allah sağlıkla, mutlulukla ,ağız tadıyla sevdiklerinle uzun ömürler versin sana.

Tüm babaların babalar günü şimdiden kutlu olsun.

Not: İlk defa bir yarışmaya katılacağım .Mutlaka duymuşsunuzdur Anne Sözünün Babalar günü yarışması bu. Ben diyeceğim ki;

Keşke babası; oğlu yorulduğunda nefes almak için sırtını yaslayabildiği çınarı olabilse

Evde sinema günleri


Listede oğlumla sinemaya gitmek var, epeydir aklımda. Babası daha erken durmaz diyor, ben ise aklıma koydum bir kere...

Salı, Haziran 14, 2011

Suçlusu Benim


Parkta ki teyzelerden biri dün Eray’a sorar
-Adın ne senin
-Eyaaa

ve sonra ekler
Ganyon papağı Eyaaaa(http://hanimignesi.blogspot.com/2011/04/cezay-yanls-anlarsa.html)

Annane anlar güler de kimsecikler anlamaz. Eeee ne bilsinler çocuğum lakap takmış kendisine.....

Yine Allah eksiklerini tabii ki göstermesin parktaki teyzelerden biri anlayamadığı için kendince serzenişte bulunur.Her lafa maydanoz olabilmek için anlamak lazım ya önce...

Eeee artık büyümüşsün sen ne zaman doğru dürüst konuşacaksın, aaa sen yeni yeni mi bezden ayrılıyorsun, aaa sen çok hareketlisin ama....Utanır tabi oğlum artık her lafı anlıyor ve üzülüyor haliyle.Çocuğumun algılarında bir problem yok sonuçta.Annanenin ve babaannenin onlarda farkı mı var o tipitiplerin karşısında eziliyorlar anlamsızca.

Gel teyzesi anlaşalım seninle illa da birini eleştireceksen, suçlayacaksan beni suçla. Çünkü hiçbir zaman yetenekli annelerden olmayı beceremedim ben.

Her çocuğun konuşma kapasitesinin farklı olduğunu unutalım, hatta aynı ailede yetişen çocukların konuşma sürelerinin bile farklı olduğunu unutalım, genetik belirleyicileri hoppppppp yok sayalım çocuğum senin anlayabileceğin cümleler kuramıyor üzgünüm Sakın çocuğuma dil uzatma. Ben düzgün cümleler kurmayı öğretemedim sonuçta ....Suçlusu benim

Her çocuğun kapasitesi farklı dedik ya yukarı da hazır olmayı beklemek diye bir kavramı hayatımızdan çıkaralım, hazır olmadığı için ileri de olabilecek kötü sonuçları görmezden gelelim evet 2 ay 9 ay 2 hafta 2 günlük çocuğu bezden ayıramayarak ülke ekonomisine derin bir darbe vurduk üzgünüm. Sakın çocuğuma dil uzatma. Ben bezden kesmeyi beceremeredim sonuçta.... Suçlusu benim

İki yaş krizi mi o da ne sonuçta, gavur icadı bunlar diyelim kendisine bir tekme atmak suretiyle görmezden gelelim herşeye itiraz etmiş , parkta oraya buraya koşmuş, biraz da ses çıkararak kafanızı şişirmiş üzgünüm. Sakın çocuğuma dil uzatma. Ben yetiştiremedim sonuçta.... Suçlusu benim

Not: Evi aldığımız müteahhit bence camsız evden çıkmış dedim Erola. Hatta demiş ki müteahhit olursam ahdım olsun ki ilk yaptığım apartmanı camla donatmazsam bana da bilmem kim demesinler diye devam ettim. Her cam silerken aynı cümleleri hemen hemen derim.Duvardan duvara 5 metre ise 4 metresi cam hem de Fransız olanından. Camları bölüştük babalar gibi camlar Erola düştü:)bana da yavru camlar kaldı.Huyumuzdur bazen aklımıza bir şey takılınca eve sararız biz. Perde indiririz, koltuk sileriz dün akşam şansımıza cam çıktı cam. Aslında takıldığımız her ne ise derim ki ohhhh iyi ki de böyle bir huyumuz var kötü de olsa. Sonuçta evimiz şu an bildiğiniz çiçek. Ahh bir de bugün şu yağmur yağmasaydı ya ee ne diyelim o zaman hava durumuna bakmayı akıl edemedim SUÇLUSU BENİM..

Pazartesi, Haziran 13, 2011

Ritüel

Yine bir kabus gördü
Kan ter içinde yataktan kalktı
Çıplak küçük ayaklarıyla koridorda yürüdü
Mutfakta bir bardak su içti
Çünkü ona küçükken öyle öğretilmişti
Korktuğu zaman damağını kaldırıp su içiyordu
Salona her zaman ki koltuğuna gitti
Dizlerini karnına çekerek oturdu
Karanlıktan çok korksa da ışığı yakmazdı
Gözlerini hiç kırpmadan bir noktaya bakardı
Tekrar uykuya dalmak onu ürkütürdü
Saate hiç bakmazdı orada ne kadar oturduğunu bilmezdi
Düşünmezdi,düşünemeyecek kadar yorgun olurdu
Her zaman ki gibi oğlunun sesiyle kendine geldi
Çıplak küçük ayaklarıyla koridorda yürüdü
Can oğlunun yanına kıvrıldı
Böyle geceler de can oğlu
Annesinin ömründen ömür gittiğini hissederdi
Yanağını okşar, başını annesinin göğsüne yaslardı
O şekilde annesinin ömrüne ömür kattığını bilirdi.

27/05/2011

Pazar, Haziran 12, 2011

3>18 den

12 Haziran saat 10.00 :) İlk defa kakasını tuvalete yaptı:)))Büyüdüğün de bunları yazdığına sana inanamıyorum diyecek diye de korkarak yazıyorum ama ne yapayım kızarsa kızsın,nankör evlat işte

Bizim ev 5 dakikadan uzun süre sessiz olamaz o nedenle' Erol sence de ev çok sessiz olmadı mı, şu son üç beş lokma pek rahat geçti boğazımdan,bir anormallik var dedim. Sessiz ise iki ihtimal var.
-Eray tehlikeli işler peşinde
-Eray sote bir yere girmiş kaka yapıyordur.

Kahvaltıdaydık ikimizde yerimizden fırladık çünkü bez yok altında...Odaya girmeye çalıştık babasının yüzüne kapıyı kapamaya çalıştı bir yandan da utandığı için getttttt diye bağırıyor.Babası kucağına kaptığı gibi tuvalete götürdü.Bir yandan da bağırıyor yapmam diye.Lazımlık hiç kullanmadık bir de ileri de lazımlığı bıraktırmak için uğraşmayalım diye çocukların için klozetler var onu koyuyoruz çok da kullanışlı bence.

Oturdu, hadi biz çıkalım Erol yoksa yapmaz dedim çünkü çok utanıyor.Hem kalkmadan oturuyor hem omuz çekiyor hem de yapmam diyerek bize laf yetiştiriyor kereta.Sen bilirsin Eray yapmazsan yapma dedim umarsızca. Kapının dışında bekledim uzun süre heyecanla:)))Sonra bir baktım ki işlem başarıyla tamam.....Bak Eray onun yeri orası bundan sonra hep böyle yapacaksın tamam mı dedim.Hayır yapmam ki dedi .Bizi kızdırmak için herhalde öyle demiştir diye düşündük ya neyse

Evde bir telefon trafiği görmeyin gitsin.Anne herkesi ayağa kaldırdı.Annane, babaanne arandı ayrıntılı bir biçimde bilgi verildi.Herkes güzel tememnilerde bulundu daha daha güzellllllll günlerini:) görürsün inşallah diye dualar edildi.Akşamları ve haftasonları şu aralar çok yoğunum, çünkü yeni mekanımızda(wc)takılıyoruz bolca. Beni arayıp da ulaşamazsanız darılmayın sakın ha.....

Not:Anne ve baba vatandaşlık görevlerini yerine getirmek için oy vermeye gider.Bir sandık ve bir sandığın başında toplanmış bir dolu insan vardır. Sandığın başında bir amca anne ve babaya bir kağıt ile zarf uzatır. Tontalak kendisine verilmediği için içlenir ama sonra düşünür. İnsanlık hali herhalde unutuldu der annesinin kucağındayken kaşla göz arası amcanın omzuna dokunarak ürkek bir ses tonuyla ' amcam mene ver mene(ben) diyerek hatırlatır. Amca yok sana veremem der. Tontalak kendisine kasıtlı olarak verilmediğini anlar, ayrımcılık yapıldığı için kızgındır bu sefer daha da kararlı ses tonuyla amcamm mene ver mene diyerek bağırır. Amca da 18 yaşına geldiğin gün sana vereceğim söz diyerek tontalağı geçiştirmeye çalışır. Tontalak da mennnn üjjjj(parmaklarıyla üç yaparak ve göstererek) yaşındayım şimdi ver diyerek herkesi güldürür..Tontalak herkesin gülmesine anlam veremez sadece herkes ne kadar da bilgisiz diye düşünür. Çünkü 3>18 den.....Bunu bütün çocuklar bilir de bir tek büyükler bilemez...

Perşembe, Haziran 09, 2011

Anne Yüreği

anne yüreği

-Eray saat 23,00 oldu oğlum hadi gel yatalım, sabah kalkamıyorsun sonra
-Nanam(tamam) anne

dedi ve kalktı yerinden annesinin elini tuttu yatak odasına gittiler, yattılar ve uyudular. Normal şartlarda anne cenge hazırlanır gibi hazırlar kendini.Önce itiraz edecekti onu ikna etmeye çalışacaktı,dil dökecekti hiçbir şey işe yaramayınca da kaptığı gibi kucağına odaya getirecekti. Nanam anne lafını duyunca kal geldi annesine, bir an doğru mu duydum diye tereddüt etti.Maşallah iki gecedir böyle gidiyor yatağa.Büyüyor galiba. Kendi lafına da güldü sonradan sanki çocuğu okula gidiyormuş gibi hissetti annesi de sık söylerdi ona ,o da geceleri uyumayı sevmezdi ya.’Hanımiğnem hadi yat sabah kalkamıyorsun sonra’. Eee babaanneye gittikleri haftalar okullu çocuktan farkı mı vardı ki çocuğunun ,06.30 da ayağa dikiliyor sonuçta.Sabah bazen kalkmamak için adete yalvarıyor annesine onu öyle görünce haliyle üzülüyor annesi.Üzülmemek gerek o da biliyor ama üzülüyor eeee ne yapcan anne yüreği işte.

Dün yazması çok ayıp:) dondurma yediler ailecek. Dondurma azcık annenin ağzının kenarına bulaşmış.Bunu gören tontalak fırsatı kaçırmayarak eliyle gösterdi ayyyy anne diye dalga geçip üstüne üstün kahkahalar attı. Sen önce ağzına, burnuna bak şebelek tüm yüzün dondurma olmuş demedi annesi. Kendisiyle dalga geçenle dalga geçmesi gerekti o da biliyordu ama dalga geçemedi eeee ne yapcan anne yüreği işte.

Onun oğlu işini iyi biliyor.Eğer annesinden bir şey isteyecekse ve o bir şey yasaklı bir şeyse önce gelir annesinin elini öper alnına koyar annemmmmmm der yanacıklarından öper.Sonra karın ağrıları başlar.

-Anne
-efendim oğlum
-annemmm
-efendim oğlum
-anneeeeeeee(kendi çocuğunuzun ennn tatlı ses tonunu düşünün)
-hadi söyle oğlum

Tabii söyler, onu alamazsın sende bunu  biliyorsun Eray der. Annesini yanaklarını yalamak suretiyle ikna etmeyi çalışır.İkna edemeyince de sinir sinirli tişörtünün yakasını silkeler annesine bıktım senden der.Annesinin bu lafa kızması gerek o da biliyor ama kızamaz eee napcan anne yüreği işte.

Çarşamba, Haziran 08, 2011

Gözlerimin kıymetini bilemedim

Hayvanlardan çok korkardım özellikle köpeklerden. Korkmam onları sevmediğim anlamına gelmez ki sadece elleyemem.Benimde kendime göre nedenlerim var tabii. Annem küçükken hatırlarım köpek var orada gitme derdi,köpeklerle korkuturdu doğru değildi elbet yaptığı ne yapsın o da öyle görmüştü.. 6 köpek saldırmıştı bana mesela o günü unutamam.Yok yok bir şey olmadı bana şanslıydım. Havlayarak yanıma geldiler,çıldırmış gibiydiler,çevremi sardılar onlarla muhatap olacağıma dedim 15-20 basamak olacak şekilde bir yükseklikten attım kendimi çok şaşırmış olacaklar ki mal mal bana baktılar.Çevredekiler saolsun hızır gibi yetiştiler köpekleri uzaklaştırdılar, bana yardım ettiler.Eve gittiğimde annem kapıyı açtı ne oldu bu halin ne diye çığlık attı tabii üzerim başım perişan o kadar çok ağladı ki benimle... Yazık helak oldu kadın

Uzun bir süre çıkamadım bu olayın etkisinden, köpeklerle karşılaşmayayım diye yolu mu uzatmadım, otobüsten indiğim yerden annem mi almadı, ablamın iş yerine gidip beni arabayla eve mi bırakmadı her yolu denemedim. Hatta yürümece 5-6 dakikalık yolu taksiyle bile gitmişliğim vardır bir dakika da....Elbet bir gün karşılaşacaktım onlarla karşılaştım da ama kesinlikle karşılaştığımda ne yaptığımı anlatmam, anlatıp da karizmamı bozdurmam. Hem nasıl anlatırım ki yokuş aşağıya inerken köpekle karşılaştığımı köpeği görür görmez yokuş yukarı koşmaya başladığımı hiç ama hiç tanımadığım adamın arkasına saklandığımı sonra beni kurtarın diyip ellerine yapıştığımı ve adamı hiç bırakmadığımı... Sonra yüzsüzlükle eve kadar kendimi bıraktırdığımı..... Yok yok ısrar etmeyin anlatmam, anlatıp da karizmamı bozdurmam.Şimdi daha iyiyim alıştım köpeklere hala tedirginlik var halihazırda sadece yanlarına gidip samimiyet kuramam.

Hayatını zindan etmesin diye korkular tontalağımı herhangi bir şey ile korkutmamaya çalışıyorum elimden geldiğince. Köpeklerle karşılaşsam bile yollarda tedirginliğimi belli etmiyorum aaa Eray çok tatlı di mi oğlum diyorum hoş tatlılarda sadece dediğim gibi sevmediğimden değil yakınlık kuramam.Hayvanları sevsin diye elimden geleni de yaparım, doğadaki tüm canlıları sevmesini biz öğretelim de...

Dün çok üzüldüm, çok ağladım o an beni çok üzdü ya bir olay benim için çok anlamlıydı. Bugün oturup düşündüm 3 saat oturup ağlamama, gözlerimden çokca gözyaşlarımı akıtmama değmezdi. Dün gözlerimin kıymetini bilemedim.Hoş bugün bir haber almasam yine çok önemli bir olay olduğunu düşünüp ah vah ederdim ya neyse.

Bir arkadaş var şirkette yeni evlendi. Bir gözü protezdi bir kaza sonucu tamamen kaybetmiş, kader bu ya ikinci gözüne de hastalık vurmuş seneler önce %50 görüyordu ama çok da güzel idare ediyordu. Şirkette çay servisi yapar kendi geçimini sağlar güçlüdür de kendisi. Şu an balayında Allah mutluğunu daim etsin. Öğrendim ki %50 gören tek gözü de 2-3 ay için de sonsuza kadar kapanabilirmiş, hastalık çok ilerlemiş. Tamam yaşlandığında böyle bir sonucu olacaktı o da biliyordu ama bu kadar erken beklemiyordu öyle ya daha benim yaşımda. Ben mi 32 yaşında.Evlendiği adam mı her şekilde kabulümsün demiş,inşallah ruhları bedenlerini terk edinceye kadar hep öyle düşünür.

İnsan kendinden kötü bir olayla karşılaşmayınca yaşadıklarının kıymetini bilmez ya benim de dün yaşadığım öyle birşeydi. Yok yok değmezdi gözyaşlarıma .O haliyeti ruhiye ile eve gittim, benim keyfimi tontalağım bile yerine getiremez dedim ,yani yine büyük konuştum. Eve girdikten 5 dakika sonra babaannesinin evinin duvarında kanatlı bir böcek gördü.

Ayyyy anne biii(böcek) dedi sevinç çığlıkları attı. Sonra böceğe elini uzattı eya(Eray) men eya dedi(tokalaşırken elini sallarsınız ya öyle) sonra bana döndü böcek ile tanışacak mışım ve tanıştığıma memnun oldum diyip bir de mucuk(kendisi bana gösteriyor bu arada nasıl öpeceğimi) yapacak mışım yani böceği öpecek mişim. Ben böcek ile tanışmak istemiyorum dedim hemen bir tutuşta böceği aldı üzerime fırlattı allahtan kanatlı birşeydi uçtu gitti. Tontalağım ayyy anne dedi sitemli bir şekilde böceğin uçup gitmesinin suçlusu beni gördü ,öyle bir baktı ki valla utandım.Böcekle tanışma işini de nereden çıkardı ki....Bugün ben bunları anlatıp kahkahalar atacaktım ,öğlen aldığım haber düşüncelerimi savurdu o kadar savurdu ki hızına yetişemedim, şu an ne yazıyorum ben bile bilemedim

Yok yok gözlerimin ve gözyaşlarımın kıymetini ben dün hiç bilmedim.

Pazartesi, Haziran 06, 2011

Kara kaplı defter

Annemin doğum gününde geldi aklıma işte.Anne sen tam gününde mi yazılmışsın yani gerçekten 1 haziranda mı doğdun dedim. Hani derler ya fındık zamanı, güz zamanı,pirinç tarlaya atıldığı zaman ya da ne bilim çay zamanı doğmuşumda .....Aaaa tabii ki tam zamanında yazıldık benim babam öyle şeylere çok dikkat edermiş, çok titiz adammış.Hata dedenin kara kaplı bir defteri vardı demeye kalmadan benim gözlerim parladı.

Kara kaplı defter mi?

Evet evet kara kaplı bir defteri vardı. Kısa kısa o deftere o gün anlamlı, özel ya da kötü bir şey oldu ise not edermiş. Şu evlendi, şu doğdu, şu öldü ya da kendisini kızdıran bir olay var ise onun üzerine bir iki cümle karalarmış dedi benim gözler daha da bir parladı. Ama anne benim bu zamana kadar bu defterden neden haberim yok diye serzenişte bulunurken hüzünlendi hem de çok. Sahip çıkamadım deftere, halbuki sürekli aklımda. Babama ait anıların olduğu o defterin bende olmasını çok isterdim zaten ben küçüktüm şimdi nerede hiç bilmiyorum dedi.

Beynim sürekli kara kaplı defter, kara kaplı defter diye sayıklayıp durdu. Kimbilir ne anılar, ne sırlar, ne acılar, ne mutluluklar ne umutlar, ne sevinçler barındırıyor bünyesinde.Annanem zilyon tane anısını anlatmıştı neden bu defterden hiç bahsetmemişti? Hemen bilir kişiye yani annaneme telefon açtım. Hadi annanem dökül bakayım kara kaplı defter hakkında ne biliyorsun dedim? Tabii kadının devreleri karıştı ne defteri ,ne kara kaplısı demeye kalmadan annem anlattı dedemin defteriymiş dedim.Haa evet evet yazardı, not ederdi demeye kalmadan annane annem nerede olduğu bilmiyor ama ben o defterin benim olmasını çok istiyorum benim için çok önemli acele etme hem de hiç acele etme hafızanın en ücra köşelerinde bir gezintiye çık bakalım belki hatırlarsın ne olur annanemmmmm.Bir yerlere çıkmaya gerek yok o defterin nerede olduğunu ben biliyorum der demez sevinç çığlıkları attım. Deden öldükten sonra dedenin kardeşi almaya geldi dedi, yoksa verdin mi diye bir höykürdüm yan odadaki müdürüm kesin böğürmemi duymuştur.Evet verdim ısrar etti vermem için zaten başımda çok sıkıntı vardı o aralar verdim dedi ben çok üzüldüm.

Dedemi hiç tanımadım, hatta annem bile doğru dürüst tanımamış babasını, annem 7 yaşında iken ölmüş. Kim ne anlatırsa anlatsın dedem hakkında o defter dedem ile ilgili başka bir pencere açacaktı bana. O defterin cümleleri arasında gezinirken dedemi bir nebze daha tanıma fırsatım olacaktı hem de kendi kelimeleri ile. Olmadı ama aklımda.Samsuna gittiğimde bir hafiye gibi peşine düşeceğim defterin.Çok umudum yok. Dedemin kardeşleri vefat etmiş, belki çocukları saklamıştır diyorum ama umudum da pek yok:(  Neyse duygusallığa daha fazla geçiş yapmadan dedem ile annanem evlenmeden  önce birbirleri ile atışılarmış ondan bir örnek vereyim de keyfim yerine gelsin.

Dedem ile annanem komşu çocuklarıymış. Dedem annaneme bir türkünün sözlerini söylermiş annanem ise haliyet-i ruhiyesine göre mani ile cevap verirmiş.Dedem dermiş ki;

Penceresi cam cama
Selam söyle amcama
Amcam kızını vermezse
Turşu da kursun fincana

Annanem ise karşılık vermekte gecikmezmiş

Fasulye turşusuna
Gecelim karşısına
Adam aşık olur mu
Kapı bir komşusuna

Eğer dedeme o gün kızgın ise:)

Türkülerin en iyisi
Sinoptan gelir bana
Danışalım müftüye
Layık mıyım ben sana

Kız annane layık mıyım ben sana diye diye gittin emi Allah senin iyiliğini versin  diye  gülmüştük bunları anlattığında.Hadi iyi haftalar herkese:)

Cuma, Haziran 03, 2011

Tontalakça

Bırn bırn=Araba
Gogen=Soğuk
Ganyon=Kamyon
Gılı gılı =Teşekkür ederim
Viyaviya=Uçak(birkaç gündür uçak diyor)
Papak =Kapak
Tıkırt =Kırmak
Pom pom=Çarpışmak
.
.

Ayla abla Eray İngizlice mi konuşuyor dedi yedi yaşında ki Şirinim, kuzenim ,tekne kazıntım. Önce ortamda ki herkes kahkaha attı tabii. Yok ablacım Eray henüz İngilizce bilmiyor o tontalakça konuşuyor dedim

Tontalakça?

-Şimdi o herkesin anlayacağı dilden konuşmayı bilmiyor maalesef. Kendini de ifade etmesi gerekiyor o yüzden kendince bir dil geliştirmiş.Bu dili sürekli yanında bulananlar anlayabiliyor.Senin anlamaman çok normal. O yüzden bana sorduklarında tontalakça konuşuyor diyorum.
-Hee ben bazen anlayabiliyorum bazen anlayamıyorum.Anlayamadığım zaman İngilize konuşuyor zannediyordum:)

Düşüncelerini söylemek ile patavatsızlık arasında ince bir ayar var.Maalesef bazı insanlar bu ayarı bilmiyor destursuzca karşı tarafın hassas noktalarına dokunabiliyorlar.Eskiden böyle durumlar da sinirlenirdim.Hadsizliklerine şaşırırdım.Karşı tarafın üzüleceğini bile bile nasıl böyle davranırlar anlayamazdım. Hatta alır o düşünceleri hayatımın merkezine oturtturur, kendimi yer bitirir minnacık bırakırdım.Ama eskiden.....

Kayınvalidem sever toprakla uğraşmayı aynı annem gibi. Beykoz da köy gibi bir yer var ama bildiğiniz köy. Kayınvalidemler orada bahçe içinde bir yazlık aldılar. Hem İstanbul da hem de İstanbul dan çok uzaktaymış gibi bir yer. Cumartesi oraya bakmaya gittik, bir yandan da bahçesi temizleniyor, evde yapılacak tamirat çok, eksikler belirleniyor. Tontalak da kazdı bahçeyi biraz.Sonra komşunun tavukları bizim oraya gelmiş onları görünce çıldırdı tabii çocuğun gerçek tavuk, horoz görmüşlüğümü var. Kayınvalidem de tanımıyor hayırlı olsuna gelmiş 40 yaşlarında bir kadın.Bahçe kapısının önünde konuşuyorlar. Ben hoppp sayalım bir, iki, üç, dört, beş bilemedin altı kocaman adım ötelerindeyim ama çok net duyabiliyorum.Eray konuştukça anlıyor ya kayınvalidem cevap veriyor.Anlamak açısından bizim için sorun yok.Kadın soruyor.

-Kaç yaşında
-3 olacak iki ay sonra
-3 yaşında ve konuşamıyor mu
-Hayır konuşuyor işte
-Hayır ne konuştuğu çoğu zaman anlaşılamıyor, bu yaşta net cümleler kuramıyor mu .Neden?
-Nedeni yok öyle işte.Hem erkek çocuklar geç konuşur (torununu kıyamıyor ya korumaya çalışyor)
-Öyle iştesi mi var.3 yaşında artık erkek çocuğun geç konuşması mı kalmış. Ooooo bizimkiler onun yaşında.....

Bu dialog sürüp gidiyor, kayınvalidem şekilde şekile giriyor. Hanımiğnesi yüzlerini onlara dönüp ağzını açacak oluyor ama iki kişi konuşurken üçüncü kişiye ne düşer onu çok iyi biliyor .Hem de

Öğreniyor.... Her lafı kaileye almamayı
Biliyor...Düşüncelerini karşı tarafı incetmeden söylemenin zeka ve kabiliyet istediğini
Olduğu gibi kabulleniyor.... Bazı insanlar odun gelmiş, odun gidecek başka çare yok

7 yaşında ki bir çocuk ile 40 yaşlarında ki kadının bakış açısında ki farklılığa ortaya koymak için ekledim kuzenimin dialoglarını.Maalesef yaş gitse de kırklara bazı insanların zeka yaşı 7 yaşındaki çocuğun zekasından daha düşük kalabiliyor.Evet belki herkesin anlayacağı gibi teşekkür edemiyor.Ama su istediği zaman bardağı uzattığımda GILI GILI ANNE demesi beni mutluluktan uçurabiliyor.Halbuki ben bugün dedemin kara kaplı defterinden bahdecektim oysa, artık o yazı da başka bir zamana. 

Çarşamba, Haziran 01, 2011

Annem

annem

Kara haziran dediğime bakmayın güzellikler de barındırıyor içinde.

Bugün annemin doğum günü. Sabah her zaman ki saatimde anneme telefon çaktım.Doğum günün kutlu olsun diye en tiz sesimle telefonda çıyak çıyak bağırdım.Sabah sabah kadının daha afyonu patlamamış tabii....Ne, ne doğum günü, aaa dedi unutmuş, güldü.

'Annem, arkadaşım ,dert ortağım, sırdaşım, tontalağımın ikinci annesi, ara sıra beni fırçalayıp hizaya sokanım,huysuzum ama tatlı kadınım,es es subayım,sabah sesini duymadan güne başlayamadığım, soluğunu her an yanımda hissettiğim, türk filmlerinde birlikte oturup ağlaştığım,gücüme güç, umutlarıma umut katanım, ömür boyu çalışsam bile uğruna hakkını asla ödeyemeyecek olanım,anne olunca değerini daha çok anladığım..... Doğum günün kutlu olsun, iyi ki doğdun iyi varsın.Allah seni benim başımdan eksik etmesin'

İmza
Ömür törpün:)

Ha bu arada kendine çok ama çok iyi bak daha tontalağın çocuğuna bakacaksın ona göre:)Ben de emeklilik paramla İskoçyanın dağlarında cirit atacağım haa .