Salı, Mayıs 31, 2011

Kara Haziran

Yıl 2009- Haziran

Tontalak 10 aylık. Gaz sancıları dışında ne burun akıntısı, ne grip, ne ateşlenme ne aksırık tıksırık, ne bir öksürük yani kısaca hastalık namına tık yok.Sadece rutin aylık kontroller için gidiliyor doktora.Doğmuş, büyümüş,10 aylık olmuş ama annesinin en yakın akrabalarını bile görmemiş.Samsun da tontalak ile tanışma toplantısı düzenleniyor. Baba işlerini ayarlayamadığı için toplantıya katılamıyor.Tontalak , anne ,annane Samsun’a giderken baba ‘oğlumuz sana emanet annesi ‘diyor ya bu laf sorumluluğunu iyice ağırlaştırıyor.

Herşey gayet yolunda, tontalak çok mutlu kalabalığı, annesinin küçük kuzenlerini çok seviyor. Herhalde emeklemeden yürüyecek denilen tontalak kuzenlere yetişmek için gaza gelip emeklemeye bile başlıyor.Son iki gecenin sabahında bir bakıyorlar ki tontalağı 2-3 yerden sinek ısırmış, küçükken hangi birimizi ısırmadı ki deniliyor ,önemsenmiyor. Hoş tepelek annenin gördükçe ona bile canı sıkılıyor ama çaktırmıyor.Ertesi gün bir tuhaflık var kabartılar çoğalmış, çocuk huzursuz .Sabah uçağı ile İstanbul’ a geliniyor, tontalak yollarda çok terliyor.Anne sürekli annesine aynı cümleyi tekrarlıyor

Anne bir tuhaflık var bu kabartılar tüm kollarını sardı.
Anne bir tuhaflık var
Anne tuhaflık var
Anne tuhaflık
Anne
Duymuyor musun beni
Ertesi sabah doktorda alıyorlar soluğu.Alerji ile tanışıyorlar.Hem de sivrisinek sokmasına karşı...Anne bu alerjiyi ilk defa duymuş ya çaresiz gözlerle aptal aptal annesine bakıyor. Zaten çaresiz kaldığında hep gözleri annesini arar.Gözleriyle konuşur ya annesiyle......

Krem, damla, şurup verip eve gönderiliyorlar. İlaçları kullanıyorlar kabartılar soluyor hoppp 2-3 sonra tekrar kabartılar çoğalmış, haftada bir doktora gidiyorlar ,ilaçlar bir müddet sonra değiştiriliyor bu sefer olacak diyor doktorları. Ter herşeyi tetikliyor,ter gözenekleri kapıyor iyileşmeyi zorlaştırıyor, tontalak babaya çekmiş çok terliyor.Gıda alerjisi ile birleşmesin diye tavuk, balık, muz vs bir dolu yiyeceğe kısıtlama geliyor.Geceleri Erayın çığlıkları can yakıyor çünkü kaşıntısı çok. Uyuyamıyor,uyuyamadıkça çıldırıyor, çıldırınca çıldırtıyor anne bir çare diye çığlıklar atıyor. Rahatlasın diye verilen Atarax vız gelip tırıs gidiyor.Doktor hep aynı cümleyi kullanıyor

Annesi biraz sabır, terlemesi geçince hemen iyileşecek bak gör

Çocuk doktorundan,cildiyeye bir kaç doktora daha gidiliyor.Tam 3 ay hatta daha fazla tontalak o halde geziyor,huzursuz,uykusuz.....Eylülde artık kabartılardan eser kalmıyor. Eve huzur giriş yapıyor.

Yıl 2010- Haziran

Tontalak 22 aylık.Ufak tefek hastalık dışında tüm kış nerdeyse hastalanmamış.Sadece iki ayda bir rutin kontroller için gidiliyor doktora.Bir gece ateşleniyor tontalak, aile acemi,çünkü pek ateşli hastalık geçirmemişler formaliten fitil, ateş düşürücü var ya onlardan bir tane kullanıyorlar.Duş aldırıyorlar.Ateş düşüyor ama birkaç saat sonra tekrar başlıyor. Ertesi gün doktora gidiyorlar boğaz enfeksiyonu antibiyotik kullanması şart diyor doktorları. Kullanıyorlar ,antibiyotiği bitiyorlar hoopppp 10-15 gün sonra tekrar ateşleniyor.Antibiyotik kullanması şart .Kullanıyorlar hoppp 10-15 gün sonra ateşleniyor. İğne kullanması şart. Kullanıyorlar hopppp 10-15 gün sonra ateş.

Anne artık ben antibiyotik kullandırmam diyor doktoruna. Bir tuhaflıklar var çocuğun 10-15 günde bir ateşlenmesi normal değil diyor. Doktorları ateş yüzünden 3 gün hastaneye alıyor serum tedavisine başlıyorlar. Damar yolu kapanıyor artık,damar açılamıyor 7-8 yerden delmişler tontalağı anne artık dayanamıyor imdadına annesi yetişiyor sen bahçeye çık iyi görünmüyorsun diyor.Anne çocuğunun yanında çok olmak istese de oğlunun çığlıklarından çok yorulmuş ,dayanamıyor.Bahçeye çıkıyor deli gibi koşmaya başlıyor. Koştukça çığlık sesleri azalacak zannediyor ama halbuki hızını arttırtıkça çığlıklar daha da çoğalıyor.En uzak köşeye gittiği halde çığlıkları nasıl duyabilirim diye şaşıyor. O koştukça bahçedeki herkes ona bakıyor. Çok da tınn....

Anne korkuyor da korkmasına hastanede yattı ya bir daha ateşlenmeyecek diyor umutlu. 10-15 gün sonra bir telefon geliyor şirkete. Tontalak ateşlendi. Öyle höykürerek ağlıyor ki annesi sonuçta bir ateş değil onların ki. Sürekli tekrarlayan bir ateş yaşadıkları.Yine annesine diyor

Anne bir tuhaflık var 10-15 günde bir ateşlenmesi normal değil
Anne bir tuhaflık var
Anne tuhaflık var
Anne tuhaflık
Anne
Duymuyor musun beni

Doktor değiştiriyorlar, bir profesöre gidiliyor. Hastalık geçmişlerini dinliyor dinliyor dinliyor sonra bommmmmm bombayı patlatıyor. Annesi PFAPA diye bir hastalık var diyor.  What diyor annesi türkçenin köküne kıran girmişcesine , PFAPA diyor tekrar doktor. Anne şaşkın NAPAPA diyor yine.Başlıyor doktorları anlatmaya.(.(http://hanimignesi.blogspot.com/2010/08/pfapa.html)   Doktor anlattıkça hanımiğnesinin gözleri annesini arıyor.Gözleriyle konuşur ya annesiyle anne ben daha hastalığın ismini bile telaffuz edemedim ki diyor çaresizce.Yine de şükür ediyorlar hallerine.En azından hastalığımız teşhis edildi diyorlar..Zamanla hastalığı kabulleniyorlar, yaşamaya alışıyorlar.İnsanın başına hep bilmemekten gelir ya ara sıra ateşlense de ne yapacaklarını bildikleri için artık eve huzur giriş yapıyor.

Yarın 1 Haziran!

Hanımiğnesinin maksadı evrene negatif sinyaller göndermek değil,
Hele de belaya davetiye çıkarmak hiç değil
Sadece karanlık bir düşünce, zihninde salına salına kol gezmekte....

Pazartesi, Mayıs 30, 2011

babanın da yok


Bir haftadır işten dönünce asansörde ayna karşısında aynı muhabbet

-Ayla ne kadar çok saçım dökülüyor benim

Tabii daha öncede farkındaydı da bir haftadır daha çok kafaya taktı çünkü tontalak televizyonda Keloğlunu izlerken birden anne (Keleoğlanı göstererek) saçı yok dedi. Anne de evet oğlum Keloğlanın saçı yok diye destekledi .Sonra cümleye devam etti  'anne babanında saçı yok' :)))Anne daha ağzını bile açamamışken baba araya girdi.
-Nasıl yok oğlum baksana saçım var benim.
-I ıhhh babanın saçı yokkk.

Baba oğul rahat var -yok şeklinde 2-3 dakika tartıştılar.Baba var dedikçe tontalak babanın saçlarının açık kısımlarını göstererek(ne münasebet ne keli açık kısımlar onlar hem) 'yookk' diye adamın yüzüne vura vura söylemesi var ki ....O günden beri asansörde hep aynı muhabbet

-Ayla ne kadar çok saçım dökülüyor benim

Offf tontalak offf bu yaşta adamı kompleks sahibi yaptın ya, anneni de her gün bu cümleyi duymaya mecbur ettin ya eee ne diyeyim ben sana.

Cuma, Mayıs 27, 2011

'Az uyku, bol seyahat, az itiraz, bol memnuniyet-3.ve 4.gün

ayder2

-dün soğuktu Uzungöl, torunumu asla göndermem yaylalara ben bakarım evde
-yok yok ben götürürüm zaten çok yorgunsun(ahhh şu numaraların da olmasa hanımiğnesi)
-olsun yayla şimdi daha soğuktur,hem yol uzun durmaz yollarda
-ama anne ben sana da kıyamıyorum ki(baş yana düşmüş küçük emrah bakışı)
-tamam siz gidin
-yok alırım ben çocuğumu sonra geç kalınca fırçalıyorsun beni(yeme beni hanımiğnesi)
-tamam fırçalamam
-bak saat başı telefonla taciz etmek de yok, yoksa dönerim yarı yoldan bak(blöfünü yesinler senin hanımiğnesi)
-tamam tamam
-peki madem ısrar ediyorsun annem teşekkür ederim(annenin omuzuna baş sürtünerek kedi gibi sırnaşılır).Neysee öyle de hiç içime sinmedi ama.....(gözlerimi yaşartma be hanımiğnesi)

Hemen mutfağa koşarlar canının içi can yoldaşıyla sandwich hazırlarlar, teyzesi yine bir sürü nevale koyar sepetlerine epey fire vererek üç kişi çıkar yola. Çünkü meşhur ödev hala tam anlamıyla bitmemiştir. Hanım hem gezer, hem akşamları gırgır yapmak ister hem vakti gelince uyumak ister, ödevin kendi kendine yapabilme kabiliyeti de yok cezalı olduğu için çıkamaz yayla yollarına.

Hanımiğnesi pek heyecanlıdır çünkü yedi sene önce gitmiştir sevdiceğiziyle.Sis otel vardı orada konaklamışlardı, o dönemler pek ayakları yere basmazdı.Sezonu açmamışlar pek tenha idi.Yağmur pek dinmedi, bolca yağmur yedi, şemsiyesini ise hiç açmak istemedi. Yine eski heyecanı tavan yaptı,çok mutlu oldu.2004 senesinde fotoğraf çektirdiği yere gitti bir poz çektirdi.Zaman ne çok şey almış benden dedi bir ahhhh çekti olsun be kazandırdıkları da var diyip yoluna devam etti.Bol bol fotoğraf çekti

ayder3

ayder10

ayder1

ayder9

Çok güzel yerlerde kahve, sıcak çikilota molaları verdiler

ayder4

Orada çok mutluydu, çocuğu beklemese hani annesini birkaç gün daha kalabilirdi, geri döndüler.Camdan bağırdı Çamlıhemşin biliyor musun ben sana aşık oldum diye.Orayı çok sevdi.Yağmur nedeniyle fırtına vadisinde mola veremediler öylece bakıp yanından geçtiler

ayder6

ayder7

Rize merkeze doğru huzur içinde yol aldılar. Orada sevdiklerine alışveriş yapıp, yemek molası verdiler.4.gün ise aslında çok yorgundular ama 'Az uyku, bol seyahat, az itiraz, bol memnuniyet sloganı ile yola çıktıkları için programa sadık kaldılarAkçaabata gidip gezdiler, annanesini çay bahçesine götürdüler,bol bol mani söyleyip kahkaha attılar.Çevredekiler çokca baktılar onlar ise hiç tınlamadılar.

2004 Temmuz-Ayder yaylası

ayder yaylası

2011 Mayıs -Ayder yaylası

33
Utan be hanımiğnesi 3 yıl oldu hala veremedin o namussuz kiloları:)

Neyse ünlü düşünür annanemin de dediği gibi

Aman be yiyen de ölmüş yemeyen de:)

Annanem demişken yine ondan bir mani ile kapayalım bu gezi serisini ve ekleyelim bir daha ki gezimize kadar esen kalın

Çay içtim sizde
Çamura uğradım dizde
Ne olur Hanımiğnem
Bu gece de misafir ol bizde

Perşembe, Mayıs 26, 2011

Yoksa sen hiperaktif misin? 2. Gün

uzungöl6

Gece geç yattık malum kuzenkanın ödevi yüzünden, ödev yüzünden epey bir atıştık Erolla:) Düzgün okur musun yazamıyorum diye çemkirdi durdu. Yahu ilk defa duyduğum terimler az daha birbirimize giriyorduk ya neyse gezmişiz tozmuşuz sinirler kıyak ,herkes birbirine inanılmaz toleranslı:)

Sabahın 06,00 sında  ayakta aslında 05,00 kalkmış ama geç yattığımız için kalkamayız diye sağolsun bir saat daha beklemiş beni.06,00 da bir el dürtüyor beni hadi geç kalacağız.Neeee nereye geç kalacağız diyebiliyorum sadece. Saati öğreniyorum beni burada kıtır kıtır kessen de adımımı atmam asla kalkmam diyerek 07,15 kadar yatıyorum, kalkıyorum ki surat bir surat. Programa uyamadık ya bende de öyle bir şirinlik, kedi gibi sırnaşıyorum bizim herife.Apar topar kahvaltı ediyoruz, milleti organize ediyorum, makyaj yapmak isteyene ne makyajı tabiatla bütünleşme gidiyoruz diyerek tez zamanda herkesin hazırlanmasını sağlıyorum heee ben kaçak göçek makyaj yapıyorum milleti öyle çıkartıyorum ama bunlar ufak ayrıntılar:) üzerinde durmaya bile değmez.08,15 de yola koyuluyoruz. Sonra itiraf geliyor ardı ardına bilerek 06,00 da yazdım. Eğer 08,00 de yazsaydım 10,00 çıkardınız aslında tam benim istediğim saatte çıktık demez mi, uyanık ki tam uyanık.

Uzungöle doğru yola çıkıyoruz. Bizim tontalağa arabada kahvaltısını ettiriyoruz çünkü beyefendi geç yattı ya sabah da kalkamadı. Yine arabada çok huysuzluk etti, adam araba koltuğunda bağlanmaya alışkın özgürlük fazla geldi ona.Babasının yanına geçmeye çalışıyor, ayakta durmak istiyor oooooo bir dolu şey yaptı ama çocuk işte anlatmaya değmez:)Yollarda ara sıra durup fotoğraf çekme molaları verdik. For example;

şelale

2



uzungöl1

UZUNGÖL11

Uzungöle varıyoruz, bu sefer gittiğimizde soğuktu, ne çok özlemişim oraları. Sezon henüz tam açılmadığı için tenha idi.Gezdik, dolu dolu nefes aldık, piknik yaptık teyzemin hazırladığı su böreklerini  ve bir dolu nevaleyi mideye indirdik.Uzungölden birkaç fotoğraf buyrun:))

uzungöl4

UZUNGÖL9

uzungöl7

UZUNGÖL8

UZUNGÖL10

Eray daha çok göle taş atmakla ilgilendi, koştu eğlendi. Mola verip bir cafe oturduk içtiğim en rezil kahve idi ya neyse lavaboya gittim ablam hadi kalkalım dedi .Ne olduğunu sordum garson Eray’a dedi ki yoksa sen hiperaktif misin? Eee sen ne dedin .Hiçbirşey. Uzmanlığını soraydın ya garsona, bana  laf yetiştirirsin dedim:)Tamam biraz fazla hareketli kabul ediyorum ama her hareketli çocuğa bu etiketin yapıştırılmasından hiç hoşlanmıyorum.Herkes uzman kesildi koca kafama:)

uzungöl3

uzungöl2

Havamızı aldıktan sonra tekrar Trabzona geçtik,Erayı bıraktık çünkü Sümela Manastıra çıkacaktık.Annem ben bakarım dedi Allah razı olsun ondan:)Buyrun Sümela manastırına giderken birlikte yürüyelim:)

SÜMELA MANASTIRI

SÜMELA MANASTIRI7

SÜMELA MANASTIRI2

SÜMELA MANASTIRI8

Ben ellemeye bile kıyamıyorum, hayvan desem hayvanlara hakaret olacak diye onu da diyemiyorum bu mahluklara ne demeli bilemedim şimdi.Lan madem aşka geliyorsun al eline kağıt kalem şiir yaz, yok illa ismini kazıyacağım diyorsun o zaman orana burana kazıt ne diye tarihi değerlere o çirkin elini uzatırsın.Görünce sinirlendim, mideme ağrılar girdi

SÜMELA MANASTIRI4

SÜMELA MANASTIRI3

SÜMELA MANASTIRI6

SÜMELA MANASTIRI5

Epey bir vakit geçirdik orada, kuzenlerle çok güldük, çok eğlendik.Kalabalık gidince de ayrı bir tadı çıkıyor gezinin.Zaten 18,00 ya geliyordu saat ve sis çöküyordu.Sümela Manastırından inince yine bir cafe molası verdik.Ohhh güzel bir nefes aldık

Eee hanımiğnesi de bir tanecik fotoğrafını yayınlasın di mi?Bu manzarayı epey bir seyrettim:)

SÜMALA MANASTIRI7

Yarın: Ayder Yaylası- Fırtına vadisi

Not: Öncelikle not yazmayınca birşeyler eksik hissediyorum. Eve epey geç gittik çünkü yolumuzun üstü kasabalara uğradık sonrada annemden yedim zılgıtı oturdum aşağıya:)Bu yaşta da hala azar işitiyorum ya herhalde 70 yaşıma da gelsem annem beni hep fırçalayacak.Geceleri Erol odasına çekilince biz Altın Kızlar toplanıp çok eğlendik herhalde gezinin en eğlenceli kısmı oydu. Annanemin manileri, hikayeleri süperdi. İşte biraz ne dedikodusu canım biz ona gözlem diyoruz yeri geliyor analiz diyoruz....Gözlemlerimizi paylaştık, fikir telakkisinde bulunduk. Oyyy oyyy oyyy dinlenmek hakgetire.

Çarşamba, Mayıs 25, 2011

Oh be ne güzel bir hayat bu- 1. gün

Yumurta kapıya dayanınca her işini yapmaya alışkın hanımiğnesi Cuma akşamı işten çıkınca koştura koştura eve gider bir bakar ki 19,30 da evden çıkması gerekirken daha bavul bile yok ortada. Kan ter içinde o odadan bu odaya sek sek sekerek mahmure şeklinde bavulunu toplar. Planlanan saatte evden çıkar çıkmasına da annesiyle ablasını almaya Ortaköye giderse geç kalacaklarını anlar o nedenle Eray babaannede olduğu için babaannenin evinde buluşmaya karar verirler. Bir yandan eşine daha planın başında yan çizdik dur bakalım neler olacak der ve oğlunu alır.

Aslında bu Trabzon gezisine çekirdek ailecek gitmeye karar verirler başlangıçta. Çokkk önceden plan yapılır. Kuzeninin tayini Trabzon'a çıkar,aaaa ben kızımı oralarda bırakamam der teyze 7 yaşındaki kızını yükler omzuna orada ikinci bir ev açarlar kendilerine. Hanımiğnesinin annesi Trabzon'a gideceğini duyunca ne güzel bende gelseydim teyzeni görmüş olurdum der.İçi cız eden damadı aaa anne niye gelmiyorsun birlikte gideriz der bunu duyan hanımiğnesinin ablası bensiz mi gideceksin yani der programa dahil olur. Samsundan bu konuşmaları bir şekilde duyan annane aaa siz ta oralara kadar geleceksiniz de ben oraya gelmem mi der , tüm sülale ya tayinle ya da fısıltı gazetesiyle programa dahil olur yani vay anam vayyyy.

Biraz geçikmeli şekilde uçak kalkar, tontalak hani tabiri caizse analarından emdiğimi sütü burunlarından getirir. Ya öndeki adamın kel kafasına şaklatır ya arkaya dönüp millete sataşır ya da koridora inip dört başı marur şekilde dolanmak için depelenir. Yahu 1 saat 25 dakika bir insana bu kadar mı uzun gelebilir. Neyse uçak inince kiralanan araca binilir, hiç bilinmeyen Trabzona gecenin 02,00’sinde şöyle bir seyre dalınır. Navigasyon kurulur, gitmek istenilen evin kapısının önüne kadar onları götür ve bir kez daha bu zımpırtıyı bulan adama duacı olunur.

Altın kızlar artık aynı evdedir hemen yatmak olmaz ee o nasıl bu nasıl derken gecenin bilmem kaçı olur.Sabah maaile güzel bir kahvaltı yapar. Sonra tontalak kesinlikle hiç yaramazlık yapmayacak, annesini hiçç üzmeyecek diye evrene şahane mesajlar yollanarak yola çıkılır. Efendim ilk durak Atatürk köşküdür.

atatürk köşkü

atatürk köşkü1

Haftasonu olması sebebiyle haliyle çok kalabalıktı, tontalak bey pek köşk ile ilgilenmedi, içeride çekim yasak olduğu için fotoğraflayamadık. Bakın tontalak bey daha çok ne ile ilgilendi:)

eray
Köşkün bahçesine dadandı

eray2
Köşkün balkonunda koşturdu

Köşkün içindekileri gösteremiyoruz madem köşkün manzarasını çekip diğer durağımıza buyrun geçelim:)
eray1

Ayasofya müzesi

ayasofya

ayasofya3

ayasofya4

ayasofya5

Benim evrenle elektriğim tutmuyor ben artık bunu anladım da üstelemiyorum. O kadar iyi niyetlerle çıktık ki yola tontalağın orada yaptıklarını anlatıp da çocukluk gururu ile oynamak istemiyorum. Sadece eve gelip anneme dedim ki şu sahile kendimi atıp deli gibi oradan oraya koşasım var varın gerisini siz düşünün.

karınca
Babasıyla karıncaları sevdiler. Karıncalara cici dedi.O da haklı müze onun neyine çocuğum tabiat ile haşır neşir olmak istedi

ayasofya bahçe
Papatya topladı annesine pek bir mutlu oldu.

Baktık bize nefes aldırmayacak 16,00 gibi annaneye eve bıraktık. Sonra navigasoyonu ayarladık doğru şehir müzesine de Allahım olduğumuz yerde dönüp duruyoruz dönüp duruyoruz.Bu zamana kadar bu zımpırtı hiç yanılmadı devreleri mi karıştı dedik biraz daha döndük durduk meğersem  o sokağa araba ile girilmiyormuş arabayı park ettik müzeye girdik bu sefer burada çekim yapılıyor ama bu seferde biz makineyi evde unutmuşuz:)

şehir müzesi

tabii Erol hemen bir çözüm buldu, video kamera fotoğrafta çekermiş onunla çekti. Ben şehir müzesini çok çok beğendim, en çok da takı takmayı sevmeyen ben küpe, kolye kısmında takıldım kaldım ,bak onları bana verseler valla da takınırım:)

şehir müzesi1

Sonra Trabzon çarşısında turladık,aman çok kalabalık bir çarşı var güzel ama bizim Eminönü gibi aynen:) Zigana cafeye gittik orayı çok beğendim asansörle çıklıyor dağın arasında tüm denizi görebiliyorsun.Bir kahve molası verdik.

Tüm gün Şirin hanım da yani benim küçük kuzenimde bize eşlik etti. Kendisi 7 yaşında abisi gittiğinden 3 yıl sonra annesi 41 yaşında dünyaya getirdi onu. Biraz üstüne düşülerek büyütüldü. Her teneffüs teyzem okula gider ona bakmaya.Asla kınamam ki ben evladımı Allah korusun hiç kaybetmedim. Anlamaya çalışıyorum sadece. Kahve içip huzur içinde manzarayı seyrederken kollarını iki yana açtı

Oh be ne güzel bir hayat bu, bugün Ayla abla ben çok eğlendim, iyi ki gelmişsiniz çok teşekkür ederim dedi bana

Öylece baktım, güldüm. Bir çocuğun gözlerinde ki mutluluğu görmekten başka beni daha çok ne mutlu edebilirdi ki, dolu dolu nefes aldım.

Yarın:) Uzungöl, Sümela Manastırı maceramız:) 

Not:Bizde genetik valla yumurta kapıya gelince her işimizi öyle yaparız. Büyük kuzenim Trabzonu bilmez yeni tayin oldu güya bizi gezdiriyormuş:)bizimle cirit attı tüm gün.Akşam eve gelincede şey benim ödevim var bana yardım edersiniz diye düşündüm de dedi. Kendisi Trabzonda çalışıyor 4 gün, 3 günde 6 saatlik yola gidip yüksek lisansını yapıyor.Sonra başka şehirden pat diye arkadaşı gelmez mi orada kalınca onunla ilgilendi biz Erol'la gece postoperatif ağrı üzerine ödev yaptık:) Tam da uzmanlık konumuz.Gelip gidiyor ayyy ayıp olmuyor di mi. Hıııı şuralarda yazılacak tamam mı:)İnşallah hocası okumaz o ödevi biz yaptık bizzzz yani dinlemek hak getire.

Cuma, Mayıs 20, 2011

Gezi programı

Değerli Katılımcılar,

4 günlük Trabzon seyahatimizin gezi planı aşağıdaki gibidir,

20.05.2011
20:30 – Ortaköy – Sabiha Gökçen Hava Alanına hareket
22:45 – İstanbul – Trabzon uçağı kalkış

21.05.2011
00:45 – Budget’ tan araç kiralanması
02:00 – Yatış
10:00 – 11:00 kahvaltı
13:00 – 16:00 Trabzon Şehir müzesi gezisi
16:30 – 18:30 Atatürk Köşkü ziyareti
19:30 – Serbest zaman :)

22.05.2011
05:00 - 06:00 – Sabah kahvaltısı
06:15 – 09:15 – Trabzon / Uzun göl yolculuğu
09:30 – 16:00 – Serbest zaman
16:15 – 19:15 – Uzun göl / Trabzon yolculuğu
19:15 - ... : ...– serbest zaman (Erol Maçları seyretmek için şehre gidecek. :))

23.05.2011
05:00 – 06:00 – Sabah kahvaltısı
06:15 – 08:45 – Trabzon / Fırtına Vadisi yolculuğu
08:45 – 11:00 – Serbest zaman
11:15 – 12:00 – Fırtına Vadisi / Ayder Yaylası yolculuğu
12:00 – 16:45 – Serbest zaman :)
17:00 – 20:00 – Ayder Yaylası / Trabzon yolculuğu
20:00 – ... : ...– serbest zaman :)

24.05.2011
07:00 – 08:00 – Sabah kahvaltısı
08:15 – 09:15 – Trabzon / Akçaabat yolculuğu
09:30 – 12:00 – Serbest zaman
12:15 – 13:15 – Akçaabat / Trabzon yolculuğu
13:30 – 16:30 – Dönüş Hazırlığı
16:30 – 16:55 – Havaalanına hareket
17:35 – 19:20 – İstanbul / Trabzon yolculuğu

Bu program mail adresime düştü biraz önce. Benim adam yapmış programı:)Tabii eklemeyi unutmuş eğer tontalak bize rahat verirse, tontalağın ters gününde değilsek, tontalağın keyfi yerindeyse, tontalak......Bunları yapmadan geri dönersek ne gülerim ama. Hoş zaten bu yerlerin hepsini 2004  yılında görmüştüm, o kadar güzel yerler ki bir daha görmeden edemedik.Bakalım

Tabi tontalaktan önce başka sorun var, teyzemiz yani ablam. Maili görür görmez Erol'a serbest zaman çok az diye itiraz etmiş, valla işine gelirse diye yazsaydın ya dedim 'Az uyku, bol seyehat, az itiraz, bol memnuniyet' şeklinde yazmış daha kibar biçimde:)Bakalım

Bu hafta başka departmandaki arkadaşın yerine baktığım için  çokkkkkk yoğundum yazı da yazamadım, blogları da elimden geldiğince çok olmasa da takip etmeye çalıştım. Dönünce telafi edeceğim. Bakalım.

Kendinize çok iyi bakın. Programda görüldüğü üzere dört gün yokum.İyi haftasonları.

Pazar, Mayıs 15, 2011

Sus payı bir hayal

Akşam çok öfkelendi hiç düşünmeden bavulunu topladı.Bavulun içine bir şort, iki badi,bir tane şıpıdık terliklerini ,kırmızı bandanasını,fotoğraf makinesini,kitabını,mp3 çalarını ve en son kontes tacını attı.Telefonunu masanın üstüne koydu ve yanına bir not iliştirdi

Nefes almaya gidiyorum, birkaç gün sonra dönerim.

Taksinin yanaştığını gördü evinin yanına, arkasına bile bakmadan taksiye bindi,otogara gidiyoruz dedi. Otobüs yolculuklarını sevmese de akşam karanlığında yapacağı uzun bir yolculuğa ihtiyacı vardı,hissediyordu.Bir süre sonra taksicinin sesi ile irkildi ‘abla geldik inmeyecek misin'Parayı uzattı, üstü kalsın dedi ve yürümeye başladı.

Rotasını ve duraklarını o bile bilmiyordu sadece uzunca bir süre otogarda gezindi ,gözüne kestirdiği yerden cam kenarı lütfen diyerek biletini aldı.Daha mp3 kulağına takamadan yanına ak saçlı tonton bir teyze oturdu.İkisi de birbirini başıyla selamladı tam kulaklıkları kulağına takacakken yaşlı teyze ailenin yanına mı gidiyorsun diye sorarak sohbetin fitilini ateşledi.Yaşlılarla konuşmayı çok sevse de kafası o kadar doluydu ki hayır diyerek kafasını dışarıya doğru çevirdi.Teyzenin kolay pes etmeye niyeti yoktu.Art arda dünya kadar soru sordu sesi de o kadar tatlıydı ki sorulara kayıtsız kalamadı o da başladı sohbet etmeye. Oğlundan,kızlarından,torunlarından, geçmiş anılarından ve eski aşklarından bahsetti. O konuştukça yüzüne daha dikkatli bakıyordu.Kırışıkların arkasında ki güzelliği gördü, kimbilir gençliğinde ne canlar yaktı diye düşündü. Gece boyunca kah neşelendiler, kah hüzünlendiler kah çok uzaklara daldılar.

Dışarıya bir baktılar gün aydınlanıyor zamanın nasıl geçtiğine onlar bile şaştılar. Teyzenin sohbeti ona ilaç gibi gelmişti.Son durakta birbirlerine sarılıp helalleştiler ve yollarına devam ettiler..

Uzunca bir süre gezindikten sonra çok güzel bir pansiyon buldu kendisine.Ağaçların içinde , deniz kenarı ,bahçesinde sardunya kokusu olan sessiz.Bahçeden içeri adım atar atmaz tamam bu dedi. Odasına çıktı camı açtı deniz kokusu ile sardunya kokuları birbirine karıştı derin bir nefes aldı. Pansiyon sahibesi çok güzel bir kahvaltı hazırlamıştı yeni kiracısına.Kahvaltıdan sonra odasına gitti şortunu giydi şıpıdık terliklerini ayağına taktı saçına bandanasını mı? kontes taçını mı takmaya karar veremedi en son kontes taçını takıp dışarıya çıktı.

Mp3 kulağına taktı ara sokaklarda gezindi, fotoğraflar çekti ara sıra kasabalılarla selamlaştı.Sonra çok güzel bir koku geldi burnuna kokuyu takip etti. Koku onu iki katlı bahçeli bir evin önüne getirdi. Birkaç kadın toplanmış şarkılar eşliğinde bahçede gözleme açıyordu.Tanrı misafirini bahçeye davet ettiler pişirdikleri gözlemeden bir tane verdiler kuru kuruya gitmez diyerek hemen bir ayran çırptılar. Bu zamana kadar yediğim en iyi gözleme dedi.Acaba bu gözlemeyi bu kadar güzel yapan kadınların mutlulukları mıydı.Teşekkür etti, izin istedi para uzatacak oldu bu hareketi kadınları üzdü.Ah onlar bir bilseler kendi öyle değildi zamanında artık öyle bir materyalist çevresi vardı ki boşta bulunmuştu. Fotoğraflarını çekti, adreslerini aldı en kısa zamanda yollarım diyerek gönüllerini aldı  ve yoluna devam etti.

Biraz daha gezindikten sonra bir çay bahçesine oturdu, kendine tavşan kanı bir çay söyledi.Kitabını okudu ara sıra mola verip sessizliği dinledi,havayı içine çekti.Çay da o kadar güzeldi ki çaycıya bir çay daha çek usta dedi ve kitabına kaldığı yerden devam etti.Saatin nasıl geçtiğini anlayamamıştı koştura koştura gün batımını seyretmek için yüksekçe bir tepeye çıktı.Her ne kadar gün doğumunu daha çok sevsede….

Yavaş yavaş sokaklar da gezindi,sadece şıpıdık terliklerinin sesi sessziliği bozuyordu ve ponsiyonuna vardı ev sahibesi mükellef bir sofra kurmuştu,şaşırmıştı. Belli gün görmüş bir kadındı.Radyoyu açtı ve yemeğe başladılar. Telli turnam selam götür sevdiğimin diyarına diyordu bir ses. Ah bu türküyü ne çok severdim dedi zamanında , daldı çok uzaklara...

Eftelya ev sahibesinin adı bol köpüklü bir kahve yaptı,verandaya geçtiler.Hava serinlemişti üzerlerine şal aldılar.Kahvenin kokusunu içine çekti mutlu oldu,kahvesini yudumlarken kahve sevmeyen insanlarda varmış diye ağzından çıkıverdi,eftelta ne ddiğini anlamadı öylece baktı ona.Bir süre anılarını paylaştılar onun için çok yorucu bir gün olmuştu izin istedi,odasına gitti hemen uykuya dalmış .Sabaha kadar deliksiz uyumasına kendi bile şaştı.

Kahvaltıdan sonra sahile gitti güneş kumları kızdırmadan şıpıdık terliklerini çıkardı çıplak ayaklarıyla kumsalda yürüyüş yaptı.Sokaklarda yine fotoğraf çekti ,çay bahçelerinde molalar verdi.Akşam çökünce yine sahile gitti dalgaların sesini uzunca bir süre dinledi.Eftelya bu son akşamında yine ona çok güzel bir sofra kurmuştu,birlikte şarkı da söylediler bu sefer.Ayrılık vakti gelmişti.Odasına gidip toplandı açtığı camı son kez deniz kokusunu içine çekerek kapadı.

Yine cam kenarına oturdu bu kez yanı boştu mp3 kulağına taktı zaten otobüs yolculuklarında uyuyamazdı gözlerini kırpmadan evine vardı. Sabah oğlunun odasına girdi uyuyordu .Kendi de birden irkildi ,çevreye baktı siniri yatışmıştı. Son zamanlarda zaten çok suskundu.

Bu hayal de onun sus payı olmuştu.

Cumartesi, Mayıs 14, 2011

Sırça fanus

srıça fanus1

Küçük prens gülünü çok severdi.Sevdiği gülünü soğuktan, rüzgardan ve hayvanlardan korumak için üzerine fanusunu kapatırdı.O ise bu gün büyükçe bir fanus diledi kendisi için.Vücudu her türlü fiziki şarta dayanabilirdi elbet. Bir süre onu insan görünümlü hayvanlardan korusun, ruhunu birazcık dinlendirsin yeter.

Sadece zamanı gelince fanusu açmak için bir çift el gerek.

Şükür

Baba bugün anneye der ki telefonda bir yakışıklı sizi istiyor

-avuuu (alo)
-efendim oğlumm
-ben men geldim men geldim
-annene telefon mı açtın sen
-anne eyaa(eray) geldi eyaa
-evet oğlum duyabiliyorum seni
-viya viya(uçak) anne
-evet oğlum az kaldı uçağa binmemize
-anne, baba, annane viyaviya binecek
-evet hep birlikte gideceğiz
-viyaviya viyaviyaa(telefonda çılgın gibi bağıyor)

Şükürler olsun dedim bugün bir kez daha. Salı akşam eve gittiğimde eve girer girmez yüzümü döktüm yere.Anne eray hastalanacak dedim.İş çıkarma ne hastalanması gayet keyfi yerindeydi, yemeklerini de güzel yedi öyle bir şey yok neden böyle dedin dedi.Gözleri bir tuhaf bakıyor , hastalanacağı zaman hep böyle bakar dedim.Yine annemden yedik zılgıtı oturduk aşağıya.

Huzursuzdum hem de çok. Babasıyla terasta araba yarıştırdılar, hoplayıp zıpladılar, kahkahalar attılar ama birkaç saat sonra sakinleşti yanıma geldi oturdu bir baktım ateşi çıkmış hemen ölçtüm 38,5. Birden mi çıkar bu ateş ben bilemedim ki. Ateş çıktıkça çıkıyor ılık banyo, ateş düşürücü en fazla 38 dereceye kadar indiriyor 2,5 saat sonra ateş tekrarlıyor.Nerdeyse tüm gece ayaktaydım.İlk defa hastalandığında titredi aynı benim yüreğim gibi.

Sabah ise önüme gelene üç tekme modundaydım work must go on dercesine işe geldim. Neyse gece ki gibi ateşi yükselmemişti 38-38,5 civarlarında dolanmış gün boyu, sadece ishal ve birkaç kere kusmayı saymazsak durumu daha iyiydi.

Ne olur ne olmaz diye doktordan ertesi güne randevu aldım, gece ne ile karşılaşacağımızı bilmediğimiz için.Malum tüm hastalıklar anlaşmışcasına gece taaruza geçiyor o yüzden biz önlemimizi alalım dedik ve aldık.Akşam korktuğum gibi olmadı Allah şükür ateşi eve gittiğimde 38 idi. 38 derece Eraya dokunmuyor hoplayıp zıplayabiliyor oyunlar oynadık.İki oyuncak telefon aldık elimize karşılıklı konuştuk. Koca ağızlı anası tamam o zaman ben işe gideyim dedi sonucunu tahmin etmeden. Oğlu telefonu fırlatıp attı annesine sarıldı iş yokk dedi.Gitmemesi içinde annesine dedi ki dışarısı çok soğuk.Annesi işe giderken işe gideceğim sana mama alacağım dediği için sonra da ekledi iş yok mama yok. Mama da istemiyormuş anlayacağınız.

Gece ateşi ilk defa normale indi ve bir daha hiç çıkmadı. Sadece hiçbirşey yemiyor umarım o da birkaç güne kalmaz değişir. Bugün ise iştah dışında ateş iyi durumda telefondaki neşesini duyunca ohhh dedim. Uçağa bineceği için inanılmaz mutlu.Doktor randevumuzu da iptal ettik.Yine çıkacak diye birkaç gün huzursuz olacağım ben biliyorum yine de Allah daha büyük hastalıklar ,dertler vermesin bugünümüze şükürler olsun.

Pazartesi, Mayıs 09, 2011

İlaç gibi kadın

Okulda okuyorum
Dentele dokuyorum
İnanmayın a komşular
Ben yare bakıyorum

Nerden mi çıktı tabiki her zaman ki gibi annanemden. O kadar tatlı sohbeti vardır ki insan gülmekten kendini alamaz. Biraz başım ağrıyordu ,biraz canım daralıyordu sarıldım telefona sesini duyarsam ben biliyorum ki her türlü analjezikten daha iyi gelir bana..Alo dedi zil gibi bir ses ile valla kendi sesimden utandım,topladım kendimi annanem nasılsın dedim.Yukarıdaki maniyi söyleyiverdi . Sonra oya yapıyordum, bu aralar keyfim çok yerinde hani benim anneler günü hediyem dedi:) Biliyorsun nasipse Trabzona geleceğiz sana uğrayacağız ben kendi ellerimle vermek istedim bu yıl o yüzden biraz daha bekle tamam mı dedim.

Anlatacak hep bir hikayesi vardı onun bazen hüzünlendirir ,bazen karnımıza ağrılar girene kadar güldürür, bazen bizlere ah çektirir. Annanemin o kadar zor bir hayatı olmuş ki onun hayatını düşündükçe hayatta takıldığım şeyler gelir aklıma kendimden utanırım.O kadar zorluğa rağmen hayat ile çok barışıktır.

40 günlük iken annesiz kalmış kundağında.Hemen evlenmiş babası üvey annesi bir somun ekmek için ağzına kızgın maşa ile vurmuş sicim gibi kanlar akmış hala dudağında izini taşır. Kocası öldüğünde 29 yaşında biri 9 aylık kucağında en büyüğü 7 yaşında(annem)olmak üzere dört çocuğu ile  kalmış bir başına.Mücadeleden hiç yılmamış ya neyse boş verin  niyetim ajitasyon yapmak hiç değil.

Çok güzel örgü örer, oya yapar zaten onları satarak evini geçindirmiş sıklıkla.Hala keyfi yerinde ise oya yapar işleyen demir pas tutmaz der.Hele de bir yoğurt çorbası yapar ki yok yemede yanında yat. Oyalardan bana da verir dili varmaz söylemeye bak bunları ömür boyu saklayacaksın gelinine vereceksin der.Ben de banane ne vereceğim yağma yok sen vereceksin der bir kavgaya tutuşuruz.

Her yıl bir, bir buçuk aylığına İstanbul’a gelirdi,aslında annem hiç yanından ayırmak istemez ama o illa memleketim de memleketim der anlamak gerek. Her durumda söyleyecek mutlaka bir manisi vardır, hele de ilkokulda ezberlediği bir uzun bir şiir var ki her 23 Nisan, 19 Mayıs da hazır ola geçmiş hep birlikte okuruz. Düşünün bana sorsanız o günlerden bir şiir bende o hafıza nerde derim

Yurdumun bahtı kararmıştı
Halkımın yüzü sararmıştı
Kara bahdı opak etti
Yüzümüzü apak etti
Kalemiyle barış eli
Lozan .... dağ eser:)
O döşedi kolumuzu
O döşedi  yolumuzu
Düşüncesiz yurt ve millet(emin değilim)
Varlığı ile Cumhuriyet
Yükselecek, yücelecek
Her an Türklüğü bilecek

Böyle birşeydi, devamını bilmiyorum hiç sormayın annanem gibi hafıza bende nerde:)

İstanbula geldiği zaman  ışığı söndürürdük ablamla üç kişi bir yatağa sığışmaya çalışırdık sonra hikayeler başlardı.Sesler bak hala kulağımda eeee annane daha sonra ne oldu, çabuk anlat...

Maalesef panik atak hastasıdır, teşhis geçmiş senelerde hemen konulamadı,hatırlıyorum her gece doktora taşındığımızı.Ölümden inanılmaz korkar.Arkadaşını, dostunu ya da herhangi birini kaybettiğinde kendisi için bir müddet kayıp bir dönem başlar, toplum içine çıkamaz mesela kriz dönemlerinde.O dönemde elinin bırakılmasını da hiç istemez.Bir gece başımı yatağın kenarına koyup elini tuttuğumu hatırlıyorum nerdeyse gün aydınlanıyordu.Keşke hep elini tutabilsem

Bana nefes aldıran, kendimi iyi hissettiren insanların başında gelir,sesi beni rahatlatır.Bir gün o sesi duyamayacağım diye inanılmaz korkarım da bunları akıllara getirmemek gerek

 Yine annanemden bir mani ile kapayalım satırlarımızı.

Portakal dilim dilim
Niye darıldın gülüm
Ne dedim de darıldın
Çürüsüm benim dilim

Portakalın oyumu
Nerde gördün boyumu
Alacaksan al beni
Ne soruyon huyumu

Pazar, Mayıs 08, 2011

Arnavut kaldırımlı taş sokaklarda gezindik

arnavut

Cumartesi günü halbuki ne hayallerim vardı dedi hanımiğnesi.Zaten ne zaman plan yapsa bir aksilik peşini bırakmazdı.Uçağı erken saatte olması sebebiyle eşini 05.00 de uğurladı.06.00 da bir kıyamet kopardı tontalak oğlu.Babasını sordu.Baban yok oğlum ama en kısa zamanda gelecek tamam mı dedi annesi.Yok babam gelsin diye sabahın köründe olay çıkardı ama ne olay.Anne ikna edemedi,çok uzun süre ağladı ,bir daha da uyumadı ,apartmanı ayağa kaldırdı ve bu ağlama seansları gece 02.00 ye kadar aralıklı bir şekilde devam etti. Bir insan evladı sabahın köründe başlayıp gecenin bir yarısına kadar ağlar mı diye sordu.

El cevap=Tecrübe ile sabit olmak üzere evet

Tontalağı doğduktan sonra komün hayatını benimsedikleri için uzun zamandan sonra ana-oğul yalnız kalmanın mutluluğunu yaşayacaktı.Sabah kalkacak güzel bir kahvaltı edeceklerdi,sonra parka gidip salıncaklarda sallanacaklar, dönüşte markete uğrayıp evdeki eksikleri alacak, torbaları taşımak için tontalak oğlu güçlü ve bir o kadar da kuvvetli kolları ile annesine yardım edecekti.Evde çizgi film günü düzenleyecekler annenin pepeeyi tanıması için fırsatı olacaktı, sonra çufçufları izleyerek hayal kuracaklardı. Evde yemek olmasına rağmen hiç yapmadıkları şeyi yapacak dışarıdan kendilerine yemek söyleyeceklerdi.Mutfağa geçip kocaman bir kase mısır patlatacak sonra tontalağıyla ayaklarını uzatıp kayu ile çizgi film seanslarına devam edeceklerdi.Tüm kuralları bozup o kadar çok yiyeceklerdi ki ertesi gün pişmanlık yasasından nasıl yararlanırızı  birlikte düşüneceklerdi.Gecenin ilerleyen saatlerinde sek bir süt parlatacaklar ,annesi oğluna bu zamanın gelmiş geçmiş en iyi bestesi olan dedenin bırn bırn ninnisini söyleyecek,birbirlerine sarılacaklar ve o şekilde güzel rüyalara dalacaklardı .Ama ne mümkün.

Tontalak o kadar arıza çıkardı ki o gün annesi 2 yıl 8 ay 1 hafta ve 2 gün oğluyla vakit geçirmesine rağmen bu kadar bunalmamıştı.İlk defa annelikten istifa edip görev tanımının değiştirilmesi için yetkili bir kişiye ulaşmaya çalıştı ama nafile o gün resmi tatildi.Bir de o gün taciz telefonları hiç susmadı.Bir annane, bir babaanne  saatte bir arayarak hiç öylesine aradık, iyi misiniz yalnız yapabiliyor musun diye arayınca akşama doğru anne havlu attı.Tamam tamam gelin bizi alın geleceğiz diye pes etti.Akşam dede de tontalağın durumuna şaştı, geceye kadar huzursuzluğu tavan yaptı anne sıkıntılı bir şekilde yattı.Bir masal da burada bitti demek istemem zaten masalın güzel kısmı da bundan sonra başlıyor o zaman hikayeye devam.

Gece 02.00 de yatmasına karşın tontalak oğlu uykuyu sevmediği için 08.20 de ayaktaydı.Anne dedeyi evde göremedi herhalde sıcak sıcak simit almaya gitti diye içinden geçirdi. Annane her zaman ki gibi mukellef bir kahvaltı ile huzurlarımıza çıktı sonra dede geldi elinde üç tane gül aynı eski günlerde ki gibi. Biri annaneye, biri hanımiğnesi, diğeri de Rusya da fink atan deli fişek teyzeye.Hanımiğnesinin babası hep ince fikirli olmuştu bu konularda yine onu yanıltmamıştı .Sonra tontalağı yanına çağırdı gülü ona verdi kulağını bir şey fısıldadı.Laf kesinlikle dinlemeyen aykırı oğlu laf dinleyip gülü annesine uzattı ve elini öptü sonra yanaklarına kokulu öpücük* kondurdu.Bir gün önceki istifa isteği aklına geldi ve utandıkça utandı.Tontalak verdiği gülü annesinden sonra geri istedi ama bu çok önemsiz bir ayrıntı. Evde ki gitarı eline aldı kendince birşeyler çaldı sözleri tontalakça olduğu için anlamadı ama sesi o kadar tatlıydı ki  annesinin kalbine dokunmuştu o hareketi sözleri anlamanın hem ne önemi vardı.Birlikte dışarıya çıktılar Ortaköy'ün dik yokuşlu ,arnavut kaldırımlı taş sokaklarında uzun bir süre yürüdüler, parka gittiler, bir kaldırama oturdular sonra uzunca denizi seyrettiler, annesi oğluna geleceğe dair hayallerinden bir kuble bahsetti.

Eve dönerken bir telefon çaldı arayan tontalağın babaannesiydi, anne -oğul  akşama yakın ziyaret edecekti ama babaanne daha erken davrandı annanenin evine baskın verdi:) Bir paket vardı ellerinde tontalağına verdi bunu annene vereceksin tamam mı dedi.Tontalakta o gün pek bir laf dinler olmuştu nanamm bebe dedi. Babaannesinin aldığı hediyeyi annesine uzattı  evet o gün çoğu annenin olduğu gibi şımartılma günüydü.İki dakika da hayal kurmayı da ihmal etmedi haaa.Oğlunun kendi çizdiği resmi annesine getireceği günlerde gelecek mi diye sordu, onu buzdolabına asacak daraldığı sıkıldığı zaman o resimler hep gözünün önünde olacak sıkıldığı şey her neyse  aman be diyecek ve gülümseyecekti.Ayyy bir de annane  o gün onlar dışarı da cirit atarken  yaprak dolması yapmamış mı bir de yanında ıspanaklı börek.Çay demleyip tontalağın üç annesi yani babaannesi, annanesi ve annesi oturup güzelce yedi.Evet o gün onun için mutlu bir gündü.Pasta ve mum ikilisi olsa mutlu günlerimizin hiç bitmemesi temennisiyle diyecek mumu üfleyecekti ama o kadarını da düşünememişlerdi ya neyse:)

Bu vesile ile tüm annelerin, anne adaylarının anneler günü kutlu olsun.Allah çocuklarımızla ve annelerimiz ile birlikte nice güzel seneler geçirmeyi nasip eder inşallah.

saat 00.15 ve henüz bu yaşta olmasına rağmen oğlumun  eve gelmesini bekliyorum:)))Şaka bir yana zaten kendisi evde olmadığı için bu yazıyı yazabiliyorum ya.Büyümüş de teyzesini almaya gitmiş havaalanına,hala bekliyorum bakalım

*Kokulu öpücük=Anneyi öptükten sonra ohhhh diyip kokusunu içine çekmek:)

Cuma, Mayıs 06, 2011

Çocuk işte

Bugün karman çorman bir yazı yazasım geldi.Öyle işte.

Anlattım mı size pazartesi babaannemiz oğlun beni sokakta rezil etti rezil dediğini.Paşamın her gün bir vukuatı var hangi birini anlatayım ki ben,bence bende çok haklıyım.Henüz küçük ama öyle şeyler yapıyor ki bir milyon yıl geçse acaba aklıma gelir miydi diyorum. Küçükken bir örtü ile yüzümüzü kapardık Erayyy ceeee yapardık, sahi ya hangi birimiz yapmadık ki.Aman ne gülerdi ne gülerdi tabii artık oğlum büyüdü koca adam oldu biz de bıraktık bu oyunu haliyle. Unuttu dedik her zaman ki yanlışlığımızla.

Babaanne ile torun pazartesi hava almaya dışarıya çıkmışlar, henüz başkalarının hayatlarına saygı duymayı bilmeyen tontalak yolda çarşaflı ve peçeli bir kadın görür.Babaannenin elinde hızlıca kurtulur ve teyzenin yanına gider der ki

-Elleriyle yüzünü kapayıp, açarak abaaa ceeee abaaa ceee der.Sonra yüzündeki peçesini açmasını ister, sinirlenir çünkü oyun ona öyle öğretilmiştir .Abaaa aç aç ceeee, abaaa aç açççç

Allahtan kadın sadece gülmüş.Çocuk işte....

Bu arada pepee diye bir çizgi film varmış , küçük çocuğu olan herkes bilirmiş de bir tek hanımiğnesi bilmezmiş.Eray çok iyi konuşamadığı için bazen derdini anlatmakta güçlük geçiyor.Haftasonları dışarılarda olduğumuz için çizgi film izlemez, akşamları ise fotoğraf çerçevesinden kayusunu izler. Ama bir süredir kayu ile ilgisi yoktu, seyretmek istemiyordu. Bir cumartesi kaldık evde anne pepe aç dedi. Oğlum anlamıyorum seni pepe ne ki dedim. Anne pepe diyor boyuna ben anlamayınca da sinirleniyordu.Sonra hızır gibi annane yetişti yardımımıza ne oluyor burada dedi. Anne pepe aç diyor yine anlatamıyor ne istediğini dedim. Yoo gayet de güzel anlatıyor da sen anlamıyorsun,sen pepeyi bilmiyor musun dedi höğğ diye kaldım orta yerde.

Kime sorarsam aaaa pepeeyi sen bilmiyor musun demezler mi? Hay aksi. Haa birde çufçuflar varmış. Neyse ki geç oldu ama öğrendim.Bu aralar kayuyu boşadık pepeeye nikahlandık anlayacağınız:) Çocuk işte...

Ha bir de dün babaannemiz onu vermiyormuş ,bu yasak diyormuş, o olmaz diyormuş ya tontalakta kazağının yakasını silkelemiş babaannesine offff senden bıktım demiş.Çocuk işte...

Son zamanlarda bir kelime daha eklendi hanemize peki bundan bahsettim mi? Seçim arabaları geçiyor ya bolca müzik çalıyor hani. Eray onlar geçince ayyy anne nay nayyy bırnn bırnn diyor çok seviniyor.Bu kadarcık şey onu mutlu ediyor ya.Çocuk işte.

Bir de babamız yarın üç günlüğüne Özdereye toplantıya gidiyor, biz o yokken evde çok huzursuz oluyoruz söylemiş miydim.Naparsın Hayat işte...

Perşembe, Mayıs 05, 2011

Toplantı Tutanağı

Tarih: 03/05/2011 akşamı
Yer :  Hanımiğnesinin mutfağı
Toplantının İçeriği: Aile toplantısı
Görüşülecek konular: Tontalağın sağlıklı beslenmesi
Katılımcı Listesi : (İsimler alfabetik sırayla sıralanmıştır kimsenin önceliği yoktur )Anne, Annane, Baba ,Bebe(babaanne), tontalak.Dedeler geçerli bir mazeret bildirmiş olup toplantıdan çekildiler.
Toplantı Başkanı: Tabiki anne
Sorumlu Kişi: Tüm sülale
Tutanağı Hazırlayan: Hanımiğnesi
Termin:Kırmızı kar yağdığı zaman

Oturumu açıyorum.

Alınan kararlardan önce lütfen biraz geçmiş zamanlardan bahsetmeme izin verin. Bugün hanımiğnesi çok lafı uzatacak değil,çünkü kafası bir dünya.Tontalağın annesi biraz pimpirikli bir anneydi zamanında. Doktor ve kitaplar ne derse harfiyen yapmaya çalışan tam bir çatlak.Çocuk doğurmadan önce asla bu şekilde çocuk yetiştirmem dediği oldu çokca.

Allahtan hayatlarında iki kafadar varda azcık ayar çektiler ona, zaten çekmeseler ne olacak ki herkes kendi bildiğini okuyordu nasılsa. Hee yapmam dediği şeylerinde hepsini Allaha bin şükür yaptı tek tek.Çocuğu ayağında da salladı, emzik de verdi, oyy oy yanında da yatırdı hala da yatırıyor .Ama Allah için çabuk kapan da bir kadındı çocuk konusunda bir daha asla dememeyi ve kınamamayı da öğrendi tebrik etmek gerek.

 İki kafadara gücünün yetmeyeceğini anlayan anne mücadeleyi bıraktı herşeyi kendi haline bıraktı.O günden beri herkes pek bi huzurlu.Sadece annenin vazgeçmediği bir şey var sağlıklı beslenme.

Tamam mükemmel bir kişilik değil kendisi ama bilir ki sağlıklı bir nesil için sağlıklı bireyler yetişmesinin olmazsa olmazlarındandır.Neyse bu konuya girmeyeceğim. Tontalağın biraz (tamam ya birazdan fazla)kilosu yaşına göre önde ve kesinlikle dikkat edilmesi gerekiyor. Allah şükür herşeyi yiyebiliyor, sonuçta o bir çocuk ve kontrollü bir biçimde abur cubur veriliyor yani en azından anne öyle yapmaya çalışıyor....

Alınan Kararlar:
Tabağın da yemek artsa bile hadi son kaşık bu son kaşık diye çocuk zorla yedirilmeyecek
Çikolata, süt dilimi,kek vs ölçülü biçimde verilecek
Tabaktaki porsiyon miktarlarına dikkat edilecek ölçü tepeleme değil,silme olacak
Ayyy yavrum süzüldü, yüzü kaşık gibi kaldı durrr bir tabak daha koyayım denmeyecek
İştahı yok denilerek abur cubur verilmeyecek nasılsa aç kalınca herşeyi yiyebiliyor

Sonuç:
Sabah anne telefon açar eee nasıl gidiyor der.

-Ya sorma Ayla bu sabah hiç iştahı yok valla kandıra kandıra zorla ettirdim  kahvaltısını.

Anne mi ne yaptı: Napsın sözün bittiği yerde hepele gübele sizlerle konuşuyor işte

Çarşamba, Mayıs 04, 2011

Ne zaman ki

Zamanın benim için de akıp gittiğini

Saçlarımın artık boyaya ihtiyaç duymasından değil
Göz çevremde ki tek tük kırışıklıklardan değil
Merdiven ve yokuş yukarı çıkarken dilimin dışarı da olmasından değil
Annemi daha sık anıyor olmaktan hatta anlamaktan değil
Hafızama bir format atılması gerekliliğinden değil
Annem gibi envai çeşit senaryo kurmaktan ve kendini o senaryoya inandırmaktan değil
Eskiyi daha sık hatırlıyor olmaktan ve hatta özlem duymaktan değil
Sümüklü hallerini hatırladığım çocuğun gün gelip delikanlı olmuş şekilde ablacığım nasılsın demesinden değil
Kaygı,endişe ve yalnız kalma korkusunun kapıma daha sık uğramasından değil
Küçükken sevdiğim ama çok sevdiğim teyzelerimin ,amcalarımın ebedi istirahatlerine yavaş yavaş gittiğini duymaktan değil
Evimde daha sık vakit geçirmek istemekten ve emekliliğimin daha çok aklıma düşmesinden değil
Eskiye nazaran daha az uykuya ihtiyaç duyduğumdan değil
Artık ölümün ara sıra aklıma gelmesinden de değil
.
.
.

Ne zaman ki annanem gibi film izlemeye başladım hahhh tamam işte ben de artık yaşlanıyorum dedim. Gitmem dediğim o köyün yolunda aslında ben çoktan yürümeye başlamışım

Allah senin tependen baksın emi Ali kaptan, mahvettin beni oğlum mete, kızım Aylin değer miydi bea.

Not:İsterseniz listeye sizde birşeyler ekleyebilirsiniz, benim aklıma bu kadar geldi

Salı, Mayıs 03, 2011

fabrika ayarları

Pazartesi günlerim pek aksi gitmez ama dün her işin aksi gittiği bir gündü ve dünün birçok işi bugüne sarktı.Bu sabah kalkar kalmaz o kadar çok kendimi şartlandırdım ki işlerim ters gidecek diye Allahıma binlerce şükür evren mesajımı bu kez doğru anladı ve her işim ters başladı.Çakralarımı fabrika ayarlarına döndürsem günü kurtabilir miyim acaba?

Pazartesi, Mayıs 02, 2011

İşte bu benim hikayem öyle saf öyle temiz:) Mim

Efendim Cüneyt ve Özlem saolsunlar beni mimlemişler. Mimin konusu ise bloga başlama serüveniniz.Bu konu aslında biraz arapsaçı hadi bakalım çık çıkabilirsen içinden.Başladığı işi pek yarım bırakmayı sevmeyen hanımiğnesi blog konusunda tam bir başarısızlık örneği gösterdi zamanında.Daha önceki bir yazım da bahsetmiştim lise yıllarında yazardım,iyi yazıyor sayılmazdım ama yazmayı severdim.Tabii o zamanlar daha tırlak şeyler yazardım ya neyse. Bir gün bir sebepten yazmayı bıraktım, arkamda hiçbir delil bırakmadan hemde.

Bu blogu okuyan bilir bir ahretliğim var benim. Ahretliğim bir gün aşık olur, yuva kurar taaa elin Amerikasına gelin gider, arkadaşını bir başına bırakır buralarda.Sonra kendisi orada yemek tariflerine merak sarar, tarifleri yayınlamak için blog kurar sonra minik kuşları katılır aralarına onlardan havadis verir blogunda ama maşallah herşeye yeten ahretliğin bir elide hanım iğnesinin üzerindedir o sıralar.. Eee arkadaşını yalnız bırakmaktan mütevellit vicdanı da sızlar, başlar sana da blog açalım demeye. Tabii o zamanlar yazmak konusunda cezalı olan hanımiğnesi blog açma işine yanaşmaz ve ahretliğini hep rededer.

Efendim hanımiğnesi yemek yapmayı bilir o zamanlar ama pasta börek yapmayı bilmez hazır almak da hoşuna gitmez ,annesinden de yardım almak istemez ee çaresiz o da başlar pasta börek öğrenmeye. Bunu fırsat bilen ahretlik inceden inceye hain planını uygulamaya koyar. Bak der blog kuralım sana tamam yazma sadece tariflerini yayınla ,hem kıyıda köşede kaybolacağına bir yerde kayıtlı kalsın diyerek yavaş yavaş işlemeye başlar.. Hanımiğnesi ay uğraşamam ben der ama arkadaşı bırakır mı peşini tamam blogunu ben açacağım hazır şekilde sana teslim edeceğim diyerek ikna eder.

Arkadaşı ahretliğini hanımiğnem diye sevdiği için blogunun adı hanımiğnesi ,doğum yılı 2007 olarak blog dünyasına merhaba der.Peki serüven burada bitti mi yok efendim ne münasebet başta da dedim ya bu konuda tam bir başarısızlık örneği gösterdi diye.

Tarifler bulur akşam 22,00 larda pişirir, fotoğraflar çeker tabii kocası da kendisi de fittir o zamanlar. Bu görüntüyü bozmamak için pişirdiğinden bir lokmacık alır ve koca bir aile apartmanında oturduğu için o vakitler herkesin evini 23,00 da çalarak pişirdiklerini dağıtır. Artık apartmandakiler işten eve dönen hanımiğnesini kapılarda karşılar olmuştur.’Yenge bu akşam ne var’ Kocasıyla da gül gibi geçinip giderken kendisine yedirmediği, eve pasta börek bırakmadığı için en manyak kavgalarını ederler de sonra bir şey olur hanımiğnesi tontalağına hamiledir.

Kokulara hassasiyet had sayfada olduğu için yemek blogu rafa kalkar da ahretliği başlar bu sefer hamileleğini yaz sonra bak pişman olursun diye. Evet yazmaz ama pişman olur hem de ne çok. Erayını çok istediği için o dönemler çok mutludur. Keşke o mutluluğu bu blogda yazabilseydi de sonra oğlu beni sevmiyor musun ya da beni istemediniz mi diye garip sorular sorduğunda o satırları ona gösterebilseydim keşke diye içi çok yanar.

Ayy o zamanlar o kadar mutludur ki ‘ben dönyanın en gözel hamilesiyam' şeklinde dört döner etraflarda.Kucağına oğlunu alır evet çok mutludur bir süre sonra sebebi çok da önemli değil hanımiğnesi için kayıp bir dönem başlar(loğusa depresyonuna inanmaz hanımiğnesi) hatta o kadar kayıptır ki hatırlamak istemez.Ahretliği başlar hanımiğnem yaz oğlunu yaz bak pişman olacaksın sonra.Deliliğin ince sınırlarında gezerken sizde takdir edersiniz ki mantıklı düşünemez yine bloguna geri dönemez.

Oğlu annesine tepki verdikçe,gülücükler atmaya başlayınca hanımiğnesi de diplerden yukarıya doğru bir ivme kazanır.. Sonra bloguna merhaba der ama ı ıhhh içine sinmez. Sanki başka okuldan yarı dönemde bu okula transfer olmuş gibi hisseder.Duvara yaslanmış herkesi izler de giremez aralarına. Ahretliğine de yahu ben düzgün cümle kurmayı unutmuşum diye dert yanar , sonra yine buraları terk eder.

Bir gün ani bir karar verir hem ben devrik cümle severim ki der blog dünyasına bu sefer bodoslama dalar. Sonra 1 izleyiciniz var diye gördüğünde panik olur sanki sizi röntgeleyen bir kişi var mı diye algıladı bilmem, hemen ahretliğine sorar. Aaaa hayırlı uğurlu olsun der izleyicinin varoluş sebebini açıklar hanımiğnesi pek bi mutlu olur. O ilk izleyici kim mi?Herkesin yeri ayrı da ilk izleyicisi olması sebebiyle Gülcan yani nohut oda bakla sofa :)

Sonra insanların acılarına dokunmaya, mutlulukları ile coşmaya, farklı bakış acıları kazanmaya, hayalleriyle hayaller kurmaya başladıkça tamam işte burası benim yerim der.

Kısaca benim hikayem ay blog açma serüvenim budur..

Ben de bu mimi blogumu açmama sebep olan ve bir dakika bana blogu devam ettirme konusunda huzur vermeyen ahretliğim Fulya’ya, Gülcan’a, Aylin’e, Nil’e sevgilerimle birlikte gönderiyorum tabii ki kabul ederlerse.