Cuma, Eylül 24, 2010

kısa bir mola

tatil1

Bugün artık son gün , haftasonu yakın arkadaşımın nikahı olduğu için yarından çıkamıyoruz yola, bir hafta sonra görüşürüz. Hoşçakalın

Perşembe, Eylül 23, 2010

paratoner gibiyimdir allahım nazarlardan saklasın

10 dakika önce girdim ofise pazartesi günü tatile çıkacağımız için inşallah bir aksilik olmaz modunda olduğum için hertürlü belayı, aksiliği çekiyorum üstüme. Öğlen tatilinde bize yakın olan bir pazar var hem evdeki eksikleri oradan alırım hemde erayın kremi bitmiş eczaneye uğrarım hemde eşime aldığım gömleği değiştireyim diye çıktım çarşıya. Hoplaya zıplaya yürürken aceleyle ayağım kaydı düştüm yokuş aşağıya. Rahat 2-3 dakika var kalkmadım yerden,kaldırmak isteyene de mani oldum,herkes beni seyretti o süre boyunca.Ben böyle bir acı görmedim. Sağ kolumun üstüne düştüm omzumdan bileğime kadar bir yanma oldu. 15,00 kadar bekledim omzumdaki yanma hafifledi ama dirseğimdeki acı hiç geçmedi. Tatilde başıma iş açar diye atladım taksiye gittim hastaneye. Allaha şükür sadece yumuşak doku zedelenmesiymiş, ağrı kesici bir bandaj(Voltaren Patch) verdi. Bir kutu bulabildim piyasada ilaç yokmuş dediler, işten çıkınca birkaç yere daha bakarım artık bulamazsam ararım doktoru. Bazen eşime hak veriyorum negatif düşüncelerle çağırıyorum belayı.

İşleri toplaması gereken hanımiğnesi kaçar.

Not: Ha bu arada da çok şanslıyımdır, dönüşte genel müdür ile genel müdür yardımcısı ile metroda pişti oldu o da ayrı mesele.

yumurta çıktığı kabuğu beğenmez derler ya hani

şaşkın

Ateşböceğini işten gelip biraz gezdirmek için apar topar evden çıkarken kapıyı hızla o kadar çarptı ki apartman inledi ve bana döndü bağırdı ne olduğunu anlamadığımız için annemle birbirimize bakakaldık .Sonra sessizce kapıyı açtı ayaklarını göstererek ayyak ayyak dedi(ayakkabılarımı giydirin).İşittiğim azarın sebebi kapıyı o değil ben açtığım için idi.

Uzun bir süredir hemen herşeyi kendi yapmak istiyor. kapıyı kendi açacak asansörü kendi çağıracak,düğmesine kendi basacak yolda elini tutmadan kendi yürüyecek yemeğini kendi yiyecek gece gözleri yarı açık yarı kapalı iken bile sütünü kendi içecek bezi alınırken mutlaka elinde bir tane formaliten kolonyalı mendil altını kendi silecek mama sandalyesi değil, büyüklerin oturduğu sandalyelere oturacak Eğer unutup asansörün düğmesine onun yanında bastıysanız vay geldi halinize, kızılca kıyamet kopuyor, uzun süre kendine gelemiyor. Bir gün yemek yerken makarnayı çatala batırıp ateşböceğimin eline verdiğimde çatalı aldı, makarnayı çıkardı tabağa koydu ve aynı markanayı çatala batırdı yedi ve elini leziz olmuş şeklinde sallayarak anne ımmmm dedi.Annanesi de bak sen yumurta çıktığı kabuğu beğenmez ya hani o hesap dedi,herkes güldü Tabi bu durumun yumurta-kabukla hiçbir alakası yok.Erayın 2 yaşındaki gelişiminin doğal bir parçası.(Bağımsızlık evresi)Artık o birey ve annesinden yani ailesinden bağımsız hareket edebilmenin tadını çıkarmak istiyor. Bu yaşa özgü en belirgin özellik bütün ikili ilişkilerde öne çıkan benmerkezci tutummuş.Yani sadece kendileri varmış ve tüm dünya onların dediklerini yapmak zorundaymış gibi tavırları varmış(ki gerçekten öyle) Bu tavırları 3 yaşına kadar çok belirgin olurmuş, zaman içinde giderek azalan bir şekilde yaklaşık okul çağına kadar sürebilirmiş.Yapısı ve doğal gelişimi içerisinde isteklerini ve beklentilerini ertelemeyi bilmeyen çocuklar ailesini bu konuda zorlayabilirmiş(ki bizde bundan dertliyiz beklemeyi asla bilmiyor).

Bu dönemin ne zaman biteceği yada daha sakin bir döneme girileceği de tamamen ailen tutum ve tepkilerine bağlıymış. İşte biz bu noktada tıkanıyoruz ve bu noktada çok kaygılıyım,düşünmeden edemiyorum. Çünkü eray annane, babaanne- anne üçgeni içinde büyüyor.Bu dönemin en önemli özelliği çocuğa karşı tutarlı olmak yani birinin hayır dediğine diğerinin evet dememekmiş..Babaannemiz çok serbest ağlamasın ,üzülmesin ,yormasın diyerek hemen her istediğini eline veriyor(verilmeyecek şeyleri bile), annanemiz ise tam tersi aşırı kuralcı, aşırı disiplinci, arada ben orta dengeyi kurmaya çalışıyorum ama olmuyor ,olamıyor. Dengeyi kurmaya çalışırken birde iki taraf tarafından eleştiriliyorum o da ayrı bir konu.

Geçen akşam Eray kendi çorbasını kendi içmek istedi, pilav makarna gibi katı yiyecekleri rahat yer ama sulu şeyleri doğal olarak döküyor. Annane hemen karşı çıktı hayır heryeri pisletir. Masada örtü var yıkanır, üstü çıkartılır, sandalyeler silinebilir(deri) bence sakıncası yok anne döke döke yesin dediğimde yemek boyunca hem çocuğa baktı hem bana bakarak cık cık cıkladı çok rahatsın ayla hem de çok rahat dedi.Bunun rahatlıkla alakası yok bence yapabileceği şeyleri yapmaya izin vermek gelişimi açısından çok faydalı olacağını düşünüyorum.Zaten Eray hiç beceremeyeceği şeyler konusunda mutlaka yardım ister. Yani evet asansörün düğmesine kendi basmak ister ama düğmeye uzanamadığı için kucağımıza almak için kollarını açar al al der(sonuçta uzanmak için yardım istiyor).Evet kapıyı kendi açıp kendi kapamak ister , dışarıda elini tutmadan yürümek ister ama ayakkabılarını kendi giyemeyeceğini bildiği için ayyak ayyak der. Annem geçen gün kayınvalidenle ortak bir dil geliştiremedik dedi ama her ikisi de kendi yaptığının daha doğru olduğunu düşünüyor.Bu konuda dün akşam eve giderken yolda kaygılarımı eşimle paylaştım(zaten hep paylaşıyorum da)Canım haklısın ama 50 küsur den sonra insanları değiştiremezsin sen ne okursan oku, onlarla ne konuşursan konuş yine kendi bildiklerini yapacak sen de aslında çok iyi biliyorsun bu konuda yapılacak şimdilik bir şey yok dedi(4 yaşında kreşe vermeyi düşünüyoruz) ve konu herzaman ki gibi kapandı

Not: Resimde Eray 2-3 aylık iken, baksanıza Eray ile anlattıklarıma şaştı kaldı.

Çarşamba, Eylül 22, 2010

gözlük sorunsalı-dak dak dak

sahil cami

İlkokul 4. sınıftan beridir gözlük takarım. Gözlüğümü ilk taktığımda ay ne güzel yakışmış demelerini mi bekledim bilmem arkadaşlarıma göstermek için hızla sokağa fırladım. Beni ilk gördüklerinde gülerek dört göz, dört göz diye dalga geçtiler.O günü hiç unutmam ağlayarak eve kaçmıştım ablam da takma taktıkça daha çok üstüne gelirler sende onların bir kusurunu bul sende onlarla dalga geç demişti. Çocukken bile insanların kusurlarıyla dalga geçmeyi beceremedim yada becerekmek istemedim demek daha doğru olur.Zamanla bu duruma alıştım hatta o kadar alıştım ki kendimle dalga geçmeyi bile öğrendim. Dört tane gözümle bile göremedim dedim mesela. Üniversiteyi bitirdiğim yıllardı gözlükten sıkıldım, uzun bir müddet lens kullandım sonra lensten de sıkıldım gözümü çizdirmek istedim ama cesaret edemedim. Tekrar gözlüğe döndüm rahat 3 yıl var lens hiç kullanmadım. Bu aralar gözlükle fena halde başım dertte aslında gözlükle değil bizim evde yaşayan tomurcukla başım fena halde dertte.İlk 11 ay gözlüğümü hiç ellemedi ama 11. aydan sonra ne oldu bilmem ilk fırsatta gözlüğümü almak için benimle mücadele etti. Boşta bulunduğum zamanlar gözlüğümü alırken yüzümü tırmaladı,gözlüğü alırken canımı acıttı...Şu sıralar derdimiz başka,gözlüğü çıkarttığım an dak dakk dakkkk diye peşimde dolanıyor. Şimdi yatıyoruz yatarken gözlük takılmaz diyorum hiçç dinlemiyor dak dak dak diyor bilmem kaç dakikalar boyu. Hatta gece ağladığında yanına gittiğimde bir gözü açık bir gözü kapalı iken bile gözümü göstererek dak dak dak diyor, bende yok artık diyorum.Taktırına kadar hiçç susmuyor, artık gözlük meselesini unutup başka şeye takılmasını bekliyorum:)

Not: Bugün çok heyecanlığım ahretliğim artık kesin dönüş yapıyor, gelmesini sabırsızlıkla bekliyorum.

Salı, Eylül 21, 2010

yok yok şikayet değil sadece dertleşeyim istedim

eray

Yukarıda fotoğrafını gördüğünüz ateşböceği beni dün akşam çok üzdü. Uzun zamandır kendimi hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Ağzında birkaç gündür aft vardı onun da etkisiyle o kadar hırçınlaştı ki dün akşam ne yapacağımı şaşırdım.

Annemde bir gece önceden uykusuz olduğu ve gün boyu huysuz Erayla uğraştığı için o da tüm akşam söylendi durdu. Ağzından yemek yiyemiyor, iki dakika da bir ağzını gösteriyor öpüyorum yanağından sanki geçmiş gibi acısı birkaç dakika duruyor sonra tekrar yanıma gelip anne diyor, herşeye ağlıyor, yetmiyor hırsını alamayıp bana vuruyor(en çok bu duruma üzülüyorum) istediği şeyi versek bile mızmızlandı.

Annem ise ben böyle çocuk görmedim çocuk dediğin oyuncaklarla oynar,çocuk dediğin tv izler ,yok çocuğu yetiştiremediniz, yok şurada yanlış yaptınız diye tüm gece söylendi. Bir yandan Eray, bir yandan annem beni dün akşam çok üzdüler.

Beş dakika mutfağa kaçtım cam açıktı zaten ,çok güzel esiyordu kafamı çıkardım, rüzgar yüzüme vurdukça ben daha çok sıraladım sinemaya-tiyatroya gitmeyi özledim, İstiklalde yürümeyi özledim, arkadaşlarımla sohbet etmeyi özledim, sessizliği özledim ,uyumayı özledim, kesintisiz kitap okumayı özledim, dvd ye film takıp karanlıkta film seyretmeyi özledim, acele etmeden salına salına etrafı seyrede seyrede yürümeyi özledim, soğutmadan çay-kahve içmeyi özledim, lokmalarımı yutmadan önce çiğnemeyi özledim . Aylaaa nerde kaldın diye çağıran bir ses olmasaydı bu liste akşam uzar giderdi ama .... işte ...

Cuma, Eylül 17, 2010

Nice senelere

Yıldönümü

Santraldeki kız telefon açtı Bir paketiniz var alır mısınız dedi Nereden geldiyse aklıma aman ne olur kredi kartı vs gibi birşeyse almam dedim. Yok yok öyle birşey değil dedi, ee nasıl bir şey ki... Çiçek demeye kalmadan ayy inanmıyorum bugün 17 eylül dimi dedim. Önce koşarak çiçeğimi teslim aldım, sonra eşime teşekkür telefonu açtım ,sonra çantamı alıp koşarak şirketten çıktım allahtan öğlen tatiline denk gelmişti hediyemi aldım.
Aslında iki -üç gün önce birşey beğenmiştim internetten sipariş verecektim, akşama doğru veririm demiştim sonra hep uçmuş aklımdan evlilik yıldönümümüz ta ki bugüne kadar.

17 Eylül 2005 5 yıl dolu dolu bitti bugün halbuki dün gibi aklımda herşey. O günden bugüne çok büyük mutluluklar, üzüntüler,sevinçler, umutsuzluklar,kırgınlıklar yaşadık birlikte inşallah sevginin güvenin,sabrın bir ömür boyu bitmemesi dileğiyle nice senelere aşkım

 yıldönümü1