Perşembe, Aralık 30, 2010

Tik tak tik tak aman ha o ses hiç susmasın

Öğlen tatilinde yemeğimi yemişim odama çekilmişim, karnım tok sırtım pek şeklinde internetten haberleri okuyorum. İşte yeni motorlu taşıt vergileri başlığında bir haber.

http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/16647196.asp?gid=373

Tabiki yine zam gelmiş ,sadece çüş ( tüü tüü tüü ne ayıp ne ayıp)diyebildim. Haberi okuduktan sonra yorum yapanlardan birinin yorumuna çok güldüm(sonrada bir şey hatırladım boğazım düğümlendi),şöyle demiş; '

Kalbine pil takılan hastalardan ve motorlu diyaliz makinasına bağlı böbrek hastalarından da ''motorlu insan'' vergisi alın!

Vallahi ne diyelim o duruma geldik güzel tespit.Yorumu okuduktan sonra annem geldi aklıma.Ne alaka diyebilirsiniz o zaman yazıyı okumaya devam...:)

En büyük takıntılarımdan biri saat sesi, ama öyle böyle değil,ciddi bir takıntı:) Evimde bir tane bile saat yoktur. Ne duvar saati, ne masa saati hiçbir saat hem de.Hele de o duvara asılı saat başı çalan saatler var ya onlar benim kabusum.Bekarken annemlerin evinde de tersine her odada ,her yerde saat vardı,annemle bu konu kavga sebebimizdi..Yatarken,uyurken ,televizyon seyrederken,kitap okurken o sesi duyardım ya da bana öyle gelirdi.O sese taktı mı asla başka şeye konsantre olamazdım ya saatleri kullanmadığım bir odaya toplar ya da pillerini alırdım. Annem düzeninin değiştirilmesine kızardı ,bu saatler senin yüzünden bozuluyor diye söylenirdi.(bozardım da)

Tam benim olduğum yaşlarda yani gençliğinin baharında annem kalp ameliyatı oldu. Yemek borusunun altından göbek deliğine kadar kestiler annemi sonra da lazerle kapadılar.Kalp kapakçıklarında sorun vardı birine yama yaptılar birine de kapakçık taktılar.O işte kapak var ya saat gibi çalışır annemin tik tak tik takk hiç susmaz. Hele de yorulduğu,üzüldüğü ,kızdığı,heyecanlandığı zaman sessiz bir ortama ihtiyaç yoktur aynı odanın içinde duyarsınız o sesi tik tak tik takk. Babam işe giderdi annemde hemen kay öteye der yanıma girerdi her sabah, kalbi o kadar çok tik tak tik tak şeklinde atardı ki uyuyamazdım, çünkü o sese takıntılıydım. Anneme de hiçbirşey diyemezdim

çünkü o ses kesilir de duyamam diye korkardım
çünkü o ses annemin yaşam sebebiydi
çünkü o ses benim şükür kaynağımdı
çünkü o ses yuvamızın dişi kuşuydu

Bu aralar alakasız bir haber, bir konu alıp beni geçmişe götürmeye yetiyor.Geçmişe olan özlememim o kadar büyük ki, oralardan şu zamana bazen gelmek istemiyorum.Ben o yıllar gerçekten çok mutluydum, şükürler olsun ki. Ha bu arada eşim son pragrafa takılmış,üzdük galiba:( Şu anımdan ,evliliğimden şikayetçi olduğum için değil geçmişe özlemim sadece o günleri çok özledim. Yoksa Allaha şükür erol bey senden de:) evliliğimden de şikayetim yok MUTLUTUM:)

Salı, Aralık 28, 2010

babaya süpriz

şirket

Anne ile babanın uzunca bir aradan sonra cumartesi nöbetleri ayrı düştü. Doğal olarak cumartesi tontalak ile evdeydik.Uzun bir süredir aklımda olan birşeyi o gün yapmak çok istedim ama yapamadım.Erayı otobüs ve metro ile tanıştırmak:)(nasıl davranacağını,tepkisini merak ediyorum)

Göktürkten Mecidiyeköye otobüs ile gidip 4.leventte ise metro ile geçecektim.Biraz yürüme yolu beni düşündürdü.Eray bazen hatta çoğu zaman yürümekte inat eder,kucak ister. Hem sırt çantası hem de kilosunu yazmayacağım:) tontalak eray kucak isterse yollarda mahvederdi beni.(mont giyince taşıması daha zor )

Aslında yine de yapacaktım ama o gün biraz rahatsız olduğum için annane ve dede de bizdeydi, nasılsa şirketin önünden geçeceğiz babasına öyle süpriz yaparsın (hasta hasta annem rahat batmasın sana dedi)diyerek beni caydırarak bir macera başlamadan bitti. Giyindik,kuşandık babaya süpriz yaptık.Neler yapmadı ki...

Bir kere herkesle çok iyi anlaştı,herkesi yanına çağırıp otu otu dedi, insanları çalıştırmayınca hemen annesi şirketin cafesine kaçırdı,resim çizdi, kendisine verilen ikramları bir güzel yedi.

şirket cafe şirket cafe1

Arabalara cici yaptı,tiguan çok hoşuna gitti:)Şirketteki bir arkadaş Ayla hanım Eray aynı size benziyor baksanıza çok girişken diyerek anneyi güldürdü. Şirketteki her deliğe girdi,işveren edasıyla ortalıkta rahatça dolandı, Erayın samimiyeti karşısında herkes çok şaşırdı. Eray için güzel bir gün idi.

şirket-satış

Bu arada belki merak eden olur:) cumartesi günü erayın abisi televizyonu 'oyaya goy'du.O kadar çok sevindi ki ,mutluluğu görmeye değerdi


  ev-televizyon

Perşembe, Aralık 23, 2010

abisi oyoya goymamış:(

televizyon
Caillou bittikten sonra sürekli televizyonun düğmesiyle oynadığı için bak Eray bu televizyonu da abisilerle göndereceğim bozacaksın çünkü dediğimde anne didi(cici) mucuk mucuk diye sevmesi var ki görülmeye şayan

Dün öğlen telefon çalar, arayan annanemiz
-ayla televizyonu aldılar, evde kıyamet koptu, oğluna bir şey söyle
-Eray -annennnnn(höykürüyor, ağlıyor)
-efendim oğlum, ne oldu,neden ağlıyorsun
-annennnnn (höykürme devam ediyor) abisiii
-evet abisine ne oldu oğlum
-annen abisine oyoya goy demiş abisi de televizyonu oyoya goymamış.
-ama Calliou yu seyredemiyorsun ya ondan aldılar tekrar gelecek tamam mı

-annen abisi oyoya goy
-annen abisi oyoya goy
-annne abisi oyoya goy

-ıhhh çocuk beni dinlemiyor abisine oyoya goy demiş, abiside goymamış orada takılmış kalmış bozuk plak gibi. Malum fotoğraf çerçevesi sizlere ömür olunca Yumurcak tv de Caillou gözetliyoruz. 19,15 sıralarında galiba oynuyor o saatlerde açıyoruz.Bazen dizlerinin üstüne oturuyor bazen de ayakta pür dikkat izliyor ,bitincede aç aç diye kıyameti koparıyor. Babası bitti ama dediği zaman da elinden bir hışım kumandayı alıyor kendisi açmaya çalışıyor, açamayınca benim eteğime yapışıyor anne aç açç diye bana yalvarıyor.

Normalde televizyonun ,hafıza kartımızda (Caillou cd lerini karta yüklemiştik)bulunan şeyleri gösterme özelliği var ama bu bizim televizyonda çalışmayınca babası da servisi çağırdı akşam ki krizlere son vermek için. Servis öğlen gelmiş televizyonu duvardan aldıklarında kıyamet kopmuş.Annem diyor ki adamın paçasına iki eliyle yapıştı abisi oyoya goy(duvarı göstererek) diyerek ağlamış. Abisi de ama sizin televizyon hastalandı, hastaneye götüreceğiz ,iyileştireceğiz iki gün sonra sana getireceğim tamam mı demiş. Eray ı-ııh oyoya goy demiş kapıda adamların önüne durmuş ,adamın paçasından zor aldım Erayı daha bu kadar ağladığını görmedim dedi annem.

Akşam daha ayakkabılarımı bile çıkarmamışken annen abisi aldı, oyoyo goymadı dedi .Aman anlattıkça anlattı ,çocuğum tüm gün ne de çok dolmuş.Hemen babası eski televizyonu indirdi,kurdu babasına babammm diye sarıldı.Allah daha büyük ayrılıklar göstermesin tontalağıma:)

Uyuya(n)ma yan Prens

uyayan prens2

Tontalağımın yatma saati gece 00,00 -01,00 bulur hatta daha geç yattığı olur. Uykuyu hiçbir zaman sevmedi. Hatta bir yaşına kadar doktorun kapısını arşınladık neden bu kadar az uyuyor diye. Hep bir rahatsızlığı olduğunu düşündük.Doktorumuz da her seferinde kontrol etti ve her seferinde bazı bebekler uykuyu sevmez, az uyur telaş edecek bir durum yok dedi. Çevremizde ki insanlarda alıştırmaya bağlı,alıştıramamışsınız diye yorumlarını eksik bırakmadı saolsunlar. Yada ne bilim öğlen çok uyutuyorsunuzdur(çok şey denedik öğlen uykusuna bile bir dönem yatırmadık ki akşam uyku düzene girsin diye) dediler.Şimdi söylenenlere çok da kafa yormuyorum. Alıştıramamışsınız dedikleri zaman' he ya alıştıramadık' diyorum geçiyorum:)

Dün biyopsi sonucumu almak ve doktoruma göstermek için hastanedeydim.İşim 17,15 bitince işe dönmedim 18,00 de evdeydim. Eve girince 5-10 dakika tontalak ile öpüşme,koklaşma,sarılma faslımız olur, onu bitirince hemen işlerimi yaparım ki yatana kadar bol bol zaman geçirelim. Ertesi gün için yemeklerimiz vardı yanına ek olarak fırında karnabahar yaptım, eşim gelene kadar biraz ütü (pazartesi yada çarşamba ütü günüm)yaptım, sonra yemeğe oturduk, tekrar ütüye devam ettim, tontalağa kahvaltıda yesin diye patatesli tart yapıp fırına verdim,çay demlenir o arada.Oturmamız 21,15 bulur çaylar bitince yatana kadar sadece oğluş ile ilgilenilir,oyunlar oynanır, halaylar çekilir:) Çay saatinde Erayımıza sözümüz var.Akşam yemeğini yedikten sonra bir tane kek, gofret tarzı bir yiyecek verilir(gün içinde yedirmiyoruz).Eve gelir gelmez anne kek der. Yemek yedikten sonra bir tane vereceğim tamam mı derim. O da tamam der.Yemekten sonra hemen sorar 'anne kek'.İşlerim az kaldı ,çay da yapıyorum biz çay içerken sende kekini yersin ,birazdan vereceğim tamam mı derim akıllı bıdığıma, oda tamam der anlaşırız .

Dün akşam kekini yerken bizde çay içiyorduk, kafamı bir çevirdim uyumuş(ayda mayısta bir olur böyle uyuması).Normalde erken yatmasını çok isterim uykusunu alması açısından ama dün hiç birlikte vakit geçiremeyince çok üzüldüm, anneme bilseydim işleri sonraya bırakır Erayla ilgilenirdim dedim, oda nereden bileceksin ki herzaman geç yatardı diye içimi rahatlatmaya çalıştı ama canım sıkıldı evi toplayıp erkenden yattım:( Bugün nedense suçluluk duygusu ile kalkıp işe geldim, gün bitmez bugün bana.

 Eray bey zeytin,peynirle kahvaltı etmez efenim, ya patatesli omlet ya krep, ya tost ya tart ya düşler tarlası(tarifi blogumda mevcut) vs gibi şeyler olacak, eğer bunlar varsa gıgını çıkarmadan kahvaltısını eder.Eğer sadece yumurta haşlama,zeytin peynir, pekmez varsa oturmaz kahvaltı etmeye,bir tane yumurtasını yer tepkisi dile getirir ,posta koyar anlayacağınız.Küçükken bende öyleydim ilkokula giderken annem böyle şeyler hazırlamak için 05,30- 06,00 gibi kalkardı.Çok güzel kahvaltı ettirerek okula yollardı. Yapmasa eğer diğer kahvaltılıkları yemeden aç gidermişim okula annem de aç kaldı diye çok üzülürmüş, o yüzden her seferinde mükellef bir kahvaltı hazırlardı Ne diyoruz efenim ak şeker,kara şeker bir damar soya çeker

Salı, Aralık 21, 2010

ak şeker,kara şeker bir damar soya çeker

eray
zaman ne çabuk geçiyor evimize yeni taşındığımız, erayın saçlarının o biçim olduğu yıllar yani sene 2009:)

Küçükken ama gerçekten çok küçükken annemle türk filmi izlerken annem ağlardı bazı sahnelerde.Ben önce kendimi tutmaya çalışırdım bu çabamı hatırlıyorum sonra dayanamaz bende ağlardım.Annem dönerdi bana
-sen niye ağlıyorsun, ne oldu
-sen ağlıyorsun diye ağlıyorum derdim(bu anı hiç unutmam)
aslında dokunsalar ağlayacak bir insan pek olmadım ama bazı şeyler var ki kendimi tutamıyorum annem gibi(soydur çeker).

Dizi, sinema,tiyatro farketmez duygusal sahnelerde ya da bazı kitapların sonunda kendimi tutamaz ağlarım.Hatta üniversiteden yeni mezun olduğum yıllar ,işsizim bol bol kitap okuyorum .O gün elimde Pietra ırmağının kıyısında oturdum ağladım adlı kitap var.Kitabın finalini yaptım hüngür hüngür ağlıyorum ki annem içeri girdi. Ne oldu niye ağlıyorsun dedi, yok birşey anne kitabın sonuna ağladım dedim. İnanmadı o da başladı ağlamaya(hoş hala da öyleyizdir birimizin gözyaşı diğerini tetikler ) hiç kitaba ağlanılır mı doğru söyle neyin var:) Valla billa çektim sonra inandı, deli dedi korkuttun beni.

Şu aralar takip ettiğim iki tane dizi var aslında takip etmeye çalıştığım desem daha doğru olur. (malum hayat filmlerdeki gibi değil işten dönülünce ertesi güne yemek yapılacak, temizlik yapılacak, çocukla ilgilenilecek)Bunlardan biri Öyle bir zaman geçer ki.Bazen acaba gerçekten böyle babalar var mı diye aklıma geliyor, kanımı donduran sahneler oluyor, hele o Osman yok mu içimi acıtıyor.

Ya şimdi ben ne anlatacaktım nerelere geldim ,neler yazdım: Aslında tontalaktan bahsedecektim. Bahsettiğim dizinin fragmanları 2-3 gündür kanalında dönüyor. Carolinenin Alim diye haykırışına karşı tontalak bir ALİMMM diye höykürüyor ki (çık aradan Caroline tontalak höykürecek) )yüreğimizi dağlıyor. Tontalak evde varken artık duygusallığa geçiş yapamıyoruz.En acıklı sahnelerde bile yapıyor yapacağını,bizi kırıyor gülmekten.İyi varsın aşkitom bazen diyorum sen yokken acaba biz neye gülüyorduk böyle.

 Oradan buradan çok dağınık bir yazı oldu farkındayım ama bugün bu yazı da böyle olsun

 Erol beye not:Sen benim blogumu takip etmiyor musun, hiç yorum yapmıyorsun da dediğim zaman Türk dil kurumu gibi imla yanlışlarımı düzelt demek istememiştim.Sabah sabah msn den diyor ki şu yazıda şurada yanlış yazmışsın Çevrik başı değil, Çevrik köprü hem o özel isim büyük harfle başlar bu liste böyle uzayıp gider. Lafımı geri aldım Türk dil kurumunun şahsına münhasır fahri çalışanı bırak yorum yapma yahu.

Pazartesi, Aralık 20, 2010

IQ-Caillou

IQ3

Tontalağımın yaşı gereği belkide çizgi filmlerle pek arası yok.Reklamlara ve ne anlıyorsa artık bazı komedi dizilere ilgisi çok(5 dakika bakar en fazla).Bir gün Yumurcak tv açıkken Caillou başladı, oyun oynamayı bırakarak pür dikkat izledi. Tesadüf diyerek pek üstünde durmadık, ertesi gün yine açtık yine seyretti ,bir süre böyle devam etti.Ne anlıyor bilmiyoruz ama baktık seyrediyor tontalak gibi rahatına düşkün babası da halden anlayarak rahat rahat oğlu izlesin diye cd leri hafıza kartına aktardı ve fotoğraf çerçevesinden seyredebilir hale getirdi. Eray bak Caillou(kayu) yu başladı diyoruz cevap geçikmiyor, I-ıhhh aykü anne diyor.Oğlum IQ(aykü) başka bir anlama geliyor. Bu çocuğun adı Kayuuu diyorum bana sinirleniyor anne ayküüüüü diyor

. IQ1

 Not: Ben yazıyı yazana kadar fotoğraf çerçevesi mefta oldu. Babası ısrarla eline verdi artık koca adam oldu kırmaz benim oğlum diye ısrar etse de haftasına kalmaz canını çıkardı:( Bu arada son azı dişleride çıkmak üzere galiba,10 parmağın 10 da ağzında bu aralar.

Cuma, Aralık 17, 2010

bizde yalan yok Allah için

minyatürk
Eray Miniatürk gezisinde 27/06/2009

dün akşam dede, babaanne, en favori arkadaşı büüyüükk annane, anne, baba ve tabiki tontalak oturmuş dedenin evinde yemek yiyoruz.Eray sessizce (çok nadir sessiz kalır) yemeğini kendi yiyor.Dedenin aklına nereden geldiyse torununa sorar ;
-tosunum büyüyünce bana bakacak mısın?
-ı-ıhhh(başını sağa-sola hayır anlamında sallıyor)
-tosunum büyüyünce bana ekmek verecek misin?
-ı-ıhhhh
-tosunum para kazanmaya başlayınca bana para verecek misin?
-ı-ıhhh
-tosunum ben yaşlanınca beni attalara götürecek misin?
-ı-ıhhh
-herhalde ne söylendiğini anlamıyor otomatiğe bağlanmış gibi kafa sallıyor dedim durumu kurtarmak için:)
-dur anlarız dedi dedesi, tosunum peki ben sana para verecek miyim?
-hıı hıı
-tosunum peki ben sana ekmek verecek miyim?
-hıı hıı
-tosunum peki ben seni attalara götürecek miyim?
- hıı hııı
-tosunum peki ben sana bakacak mıyım?
-hıı hıı
-sen bana bakmayacaksın, sen bana ekmek vermeyeceksin ben sana bakacağım öyle mi? sessizlik eraydan cevap yok, homur homur istifi bozmadan yemeğini yemeğe devam eder
  
müze
Eray PANORAMA 1453 tarih müzesinde.21/06/2009

Not: bari evlatcağızım dedenin evinde dedenin ekmeğini yerken demeseydin:)

Perşembe, Aralık 16, 2010

biz bu günlerde

pek bi tatlı dilliyiz;

PARK
babanın cep telefonunda saklı kalan,babamızın çektiği fotoğraflar

-Babaannemiz torununun saçını okşayarak oğlum diye sarılıp sever.Tontalak karşılık vermeden durur mu ? babaannesine sarılır bir eliyle sırtını sıvazlar 'bebem' der.Babaanne oğlummm ,tontalak ise bebem der durur 5 dakika boyunca. Annede şaşırır doğal olarak evde hiç kullanılmayan bebeğim lafını nereden öğrenmiş diye:)

biz bu günlerde pek bi fırıldağız;

-tontalak dededen yerdeki oyuncağı ister. dede de kendisinin almasını söyler. Tontalak bey ayak bileğini tutarak dede ay ayakkk ayakkk ufff , sonra başını tutarak oyyy oyy der.(ayağı ve başı ağrıyormuş).Dede oyuncağını getirir, tosunum attaya gidelim mi, aaa ama senin ayağın ağrıyordu di mi neyse gitmeyelim der. Tontalak fişek gibi yerden kalkarak dede ayakk elini iki yana sallayarak ııı ııı der.(ağrımıyormuş)

park1

biz bugünler de pek bi taklitçiyiz;

-anne eve gelir, babaanne anneye sorar. Ayla eray omuzlarını yukarıya çekip,dilini dışarıya çıkarıyor, gözlerini de bir garip yapıyor öylece kalıyor.Birşey anlatmaya çalışıyor ama anlamıyorum.Heee o mu der anne o abiye kuzunun kocası burhan kuzu var ya onun taklidini yapıyor ama gerçekten çok da güzel yapıyor .

kastamonu
30/06/2010 Kastamonu da doğduğu ilk gün kendi adına dikilen mandalina, kiraz,armut ağaçlarını ziyaret ederken:)Tontalağın kuyruğuna artık kim basmışsa

 biz bugünler de pek bi ispiyoncuyuz;

-babaannenin evinde mutfaktaki bulaşıkları toplayan anne tezgahın ucundaki salata kasesine eli çarpar ve yere düşürür.Ayy diye çığlık atar, bak erol ben yaptım de (babaannenin gelini döveceğinden ,kızacağında değil ama işte ağızdan laf bir kere öyle çıkar).Babaanne çığlığa koşar aman bende birşey oldu zannettim der baba devreye girer gülerek tamamiyle ben yaptım , benim suçum der kinayeli biçimde.Babaanne durumu çakar tontalağa döner ,oğlum kim döktü salatayı der, tontalak ise hiç ama hiç tereddüt etmeden annennn der. (çocuk yetiştirme konusunda daha yolun başında olan anne bir daha tövbe eder şakacıktan bile olsa böyle birşey yapmayacağına ,zira çocuğu yalana alıştırma konusunda kötü bir örnek olabilir)

kastamonu1

biz bu günlerde pek bi yardımseveriz,

büükk annane wc gideceği zaman yerinden kalkar.Büyük danaların (yani bizler)yardım etmek aklına gelmemişken tosunumuz oyun oynamayı bırakır , büük annanesinin elinden tutar, salonun kapısını açar adım adımm 30 saniyelik yol 5 dakikada alınır, wc kapısına kadar eşlik eder.Anne kendi namına çok utanır ama kuzusunun hassasiyeti karşısında çok duygulanır

çevrik köprü
27/06/2010 Kastamonuya giderken Çevrik köprü yemek yerken ve ördekleri tontalak seyrederken

biz bu günlerde pek bi şenlikliyiz evde;

-yerde oturan büük annane sırtını koltuğa vermiş otururken, tontalak fırlar yerinden koltuğa çıkar ve büük annanenin omuzlarına çıkmaya çalışır, sonrada att attt der(atçılık oynayacakmış büük annanesiyle)işin garip yani büük annane 95 yaşında ve 38 kilo olduğuna bakmadan çocuğa karışmayın alırım omuzlarıma der ya da -Vadafon reklamındaki Şafak sezer gibi kendini yere atarak ayy anne diye bayılmasını ister büük annanesinden. Hatta yardımcı olmak için(tamamıyle iyi niyet var burada:)) büük annanesini iki eliyle iter. Büük annane eraydan da çocuk olduğu için yapmaya çalışır bizler yapmasına mani olduğumuz için bizlere kızar.(tontalak ile sürahi ninenin yaşadıkları ayrı bir yazı konusu aslında)

Kemerburgaz

biz bugünlerde pek bi körler sağırlar birbirlerini ağırlar haldeyiz;

-babaannesi büük annaneye hiç yemek yemiyor diye kızar.anne tüm gün yemek yemedin bir iki lokma ye diye sitem edince tosun işaret parmağını babaannesine sallayarak ıııı diyerek babaannesini uyarır, büük annanesine bu konuda sahip çıkar. Eraya yemek yediren anne son lokmayı da yer misin bak sonra bitti bitti yapacağız der.(kesinlikle zorlamayacaktım sadece soruyorum) Eray yemek istemeyip çığlık atınca büük annane geline çıkışır(yani bana) gelinnnn almıyor çocuğun midesi işte zorlama, bak gelirim yanına. Anlayacağınız aleni bir şekilde ittifak var ortada.

Not:anne artık fotoğraf çekmeyi bıraksın babası cep telefonuyla da gayet kıvırıyor bu işi

Çarşamba, Aralık 15, 2010

hiç de fena değilmiş:)

Ayla diyorum, büyük lokma ye ama büyük söz söyleme diyorum , hadi büyük söz söyledin madem sonrasında da söylediğini yalama diyorum, diline sahip çık diyorum, yapmam-etmemlerin yerine şartlar o zaman neyi gerektirir bilemem de diyorum,1 ay önce birinden bahsedilirken çiğ yumurta içmek zorunda kalmış denildiğinde ıyyy ne olursa olsun asla içmem deme diyorum, sen bunu asla yapmam dediğinde ayına kalmaz başına geliyor diyorum da peki kime diyorum.

Bir kaç haftadır midemdeki bir sorundan sebep doktorlardayım.Dün endeskopi yapıldı, korktuğum gibi birşey olmadı, ben mışıl mışıl uyudum, hiçbirşey anlamadım.Ultrasyon ve endeskopi aynı gün yapılamadığı için sabah yine doktordaydım.Ultrasyon çekildi ve doktor dedi ki tamam şimdi de hastamıza bir çiğ yumurta içirin ondan sonra tekrar çekelim dedi ama ben kendi üstüme hiç alınmadım sanki odada başka biri var gibi. Koridora geçtim orada oturdum asistan elinde plastik bardak ile geldi, buyrun dedi.

- bu ne
-yumurtanız
-yumurta mı ciddi olamazsınız
-yooo gayet ciddiyim
-nasıl yani -çiğ yumurtayı içiyorsunuz 1 saat sonra tekrar ultrasyon çekiyoruz
-höğğğ

diye kalınır hastanenin tam orta yerinde İçtim mi peki, tabiki de içtim söylediğini yalamamak hanımiğnesi kanunlarına ters düşerdi tadı mı nasıldı, valla hiç de fena değildi:)

Cuma, Aralık 10, 2010

Laaa Allaaamm

namaz
şişşttt sessiz olun duayı şaşıracak yoksa:)babaannesinin evinde namaz kılarken

Benim bildiğim küçük çocuklar hareketli pop şarkılarından hoşlanır yada en azından benim çevremdeki çocuklar öyle.Bizim evde durum biraz farklı ,tontalak her akşam ilahi açmamızı istiyor(babaannemiz birkaç kere yanında açmış galiba).

İsteğini de şu kısa cümleyle dile getiriyor

-anne laaaa allammmm aç aççç aççç

(la ilahe illallah demek istiyor bence, çünkü ezan okununca da mutla dua okur, yarım rekatçık namaz kılar,duası bitince elleriyle yüzünü sıvazlar ve laa allammmm der)

başlıyoruz uydudaki tüm kanalları gezmeye, ilahi bulursak bizden mutlusu yok.Çok seviniyor.

Yine kanalların birinde ilahinin yanında semazenlerin gösterisi vardı görünce ayyy anne dedi çok hoşuna gitti.Bir süre bizde semazenlerle birlikte döndük:) Bir hafta önce ilahi bulamayınca kanallarda(internetten açmak da aklımıza gelmemiş demek) çok üzüldü, bizde neşelendirmek için babasıyla halay çektik, hay çekmez olaydık. Şimdi her akşam önce ilahi arıyoruz sonra da uzun bir süre hep birlikte halay çekiyoruz. Önce laaa allaaammm aç diyor ,sonrada anne nayy nayy(halay) aç diyor , akşam boyu canımızı okuyor.

Salı, Aralık 07, 2010

Sevme Sanatı ve Mim

Deli anne kitaplar ilgili bir konuda mimlemiş beni. Mimin konusu kısaca şöyle;kitaplığımızdan gözlerimiz kapalı, rasgele bir kitap seçip 55. sayfadan bir pasaj yazılacak.

Gece geçtim kitaplığın karşısına yok kitap seçemiyorum çünkü kitaplara ulaşamıyorum:) Tontalak bey ulaşıp da şefkatli elleriyle kitapları okşamasın diye kullanmadığımız eski model ayaklı kocaman bir televizyonu koymuştuk kitaplığın önüne.Televizyonu çekmek için eşten yardım alınarak seçilir bir kitap.Oooo sevdiğim kitaplardan biri (hoş ben hepiciğini çok seviyorum kitaplarımın)

Erich Fromm- Sevme Sanatı(The Art Of Loving) 11 baskı

Kitabı elime almamla 2000-2001 senesine gidilir,çünkü o yıllarda okumuştum ben bu kitabı.En mutlu olduğum yıllar. Okuldan yeni mezun olmuşum iş yok güç yok.Televizyon desen hayatımda hiç yok. Akşam herkes yattıktan sonra başlardım okumaya sonra şekersiz koyu bir kahve alırdım geçerdim masaya .Saat 02,00 gibi mutlaka annemin sesi yada çığlığı mı desem bozardı sessizliği 'Ayla hala yatmadın mı bak gör sabahın köründe kaldırmazsam seni ,bana da bilmem ne demesinler'. Hergün başka bir tehditle bozardı gecenin rahatını:) Tehditler vız gelir tırıs giderdi tabii o yıllar .Masadan yatağa geçilir yatma pozisyonu alınırdı sabah 04,00 e kadar ,sonra yavaş yavaş göz kapakları düşmeye başlayınca çekirge gibi zıplayarak kapardım ışığı aceleyle uykum dağılmasın diye.Gece bol keseden tehditvari sözler dağıtan anne kıyamazdı yavrusuna 10,30 kadar beklerdi uyansın da kahvaltı etsinler diye.Huysuz evlat kalkmak istemezdi tabi uykusuzluktan kafa bir dünya.Binbir mücadeleyle uyandırıldıktan sonra yüzü asık otururdu sofraya, kapris yapardı bir süre ama sonra annesiyle kahvaltı etmenin tadını çıkarırdı herşeye rağmen:) Sadece bir değişiklik yaptım bu mim de ;41 sayfada Rumi'nin çok güzel bir şiiri var onu eklemek istedim.

Gerçekte, asla sevgilisince aranmadan ortaya çıkmaz sevgili,
Sevginin yıldırımı düştü mü bir yüreğe ,bil ki sevgi başverir o yürekte.
Yüreğinde büyümeye başladı mı tanrı sevgisi, hiç kuşku yok ki sevmeye başlamıştır tanrı seni.
Öbür el olmadan ses çıkmaz tek elden.
Tanrısal bilgelik kaderdir ve tanrının hükmü birbirimizin sevgilisi kılmıştır bizi.
Alnımıza yazılan yazı uyarınca her parçası evrenin,eşleşiyor diğer parçasıyla.
Akıllara göre gök erkektir, yer kadın:yer besler,büyütür göğün attıklarını.
Yer sıcaklığını yitirince ,gök ısıtır onu,tazeliğini ve nemini yitirince, gök yeniler onu.
Gök karısına yiyecek aramaya çıkan bir koca gibi dolanır durur.
Ve yer ev kadınlığıyla uğraşır:çocuklara göz -kulak olur ve onları beslemeye üstlenir.
Göğe ve yere akıllı varlıklarmış gibi bakın,zira onlar akıllı varlıkların yaptıklarını yapıyorlar Bu iki şey birbirlerinden zevk almıyorlarsa eğer,ne diye sevgililer gibi sarmoş dolaş duruyorlar? Nasıl açar yer olmadan çiçekler, bahar dalları nasıl bezenir? Göğün suyu ısısı ne üretecekti o zaman? Nasıl Tanrı erkeğin ve kadının içine,birlikleriyle dünyayı yok olmaktan koruyacak isteği verdiyse,her varlık parçasına da, diğer parçaya karşı istek aşıladı. Gündüz ve gece düşman görülürler dıştan,oysa aynı amaç için koştururlar. Her biri ortak işlerini tamamlamak için birbirlerini sevmektedirler. Gece olmazsa,insanoğlunun bedeni hiçbir birikim sağlayamaz,gündüz harcayacak hiçbir şeyi olmaz elinde?


Bu mimi bende ahretliğim Fulya'ya,dünya güzeli Ayşe'nin annesi nohut oda bakla sofaya ve yakışıklı kayranın annesi Elife gönderiyorum.

Pazartesi, Aralık 06, 2010

Tarih gibi kadındır sürahi nine

sürahi nine
Eğer tontalak poz vermek isterse aynen yukarıdaki gibi pozlar verir,ama bir şartla kendisinin canı isteyecek:)

Önce sürahi ninemizi tanıtalım kimdir kendileri. Eşimin anneannesi, 95 yaşın üzerinde on tane çocuğu var ama ikisi vefat etmiş.Birkaç sene öncesine kadar kendi yemeğini kendi yapar Kastamonu'nun bir köyünde yaşardı. Artık tek başına idare edemeyince kızlar İstanbul'a getirdi onu.

Topraklarından koparıldı(kızlar gelip yanında yaşasın istiyor) diye herkese, herşeye çok öfkeli, biraz da huysuzdur kendileri o yüzden yıllar önce bu ismi eşim takmış ona.70 üzerinde torunu var, torunlarının torunlarını görmüş ama Erol başka der hep.Erolun kalbinde de sürahi ninesi çok başkadır. Mesleği ise ebeymiş ama düğünlerde yemek de yaparmış(köylerde düğün öncesi -sonrası yemek vermek adettenmiş)Eşi rahatsız olduğu için hem çalışıp hem de çocuklarını büyütmüş.

Modern dünyada bizde öyle değil miyiz biz de çalışıp bizde çocuklarımıza bakıyoruz diyen çıkabilir. Yok kesinlikle öyle değil.Bizlerin çocuklarına ya bakıcı, ya aile büyükleri bakıyor sonrada kreş devreye giriyor. O dönemlerde hem çalışıp hem çocuk bakmak daha bir başka hele de tek başınayken, hele de yokluk varken.

Sadece kendi köyün ebesi değil sürahi nine.Çok uzak köylerinde nerdeyse tek ebesi.Doğum yapacak kadınların sancısı tutunca sürahi nineyi alıp giderlermiş kendi köylerine.Ne kadar kalırdın anneanne diye sorduğumda 'gelin(bana hep gelin der) ya hemen ya da 2-3 güne kalmaz doğum yaparlardı o zamana kadar misafir olurdum evlerinde.Eee iyi kazanır mıydın peki sonuçta neredeyse çevrenin tek ebesiydin(arz-talep ilişki o dönemlerde işler mi bendeki soruya bak) dediğimde eskiden yokluk vardı hem herkes para vermezdi ki .Evlerinde ne varsa artık patates, pirinç, un.. Ama yalan yok en çok paraya sevinirmiş sürahi nine.

Güzel yemek yaparmış hatta ellerinde doğan çocuklar evlenecek yaşa gelip evlendiği gün yemeklerini bile yapmış.

Bir gün doğumda bir aksilik çıkmış geçmiş gün tam hatırlayamıyorum galiba bebek tersmiş, zor bela hastaneye götürmüşler doktor sen mi yaptın ilk müdaheleyi(tam kelime bu değil hatırlamıyorum) demiş.Sen bu işten anlıyorsun hastanenin bir ebeye ihtiyacı var gel hastanemizde çalış hem bak maaşında olur demiş (50-60 sene önce belkide daha fazla).Sürahi nine kabul etmemiş. Aaaa aşkolsun anneanne neden kabul etmedin hem oraya buraya gitmekten iyidir bir maaşın olacaktı , daha rahat edecektin dediğimde gelin cahillik vardı hem o zamanlar oralarda çalışmayı(hastaneden bahsediyoruz bu arada ) iyi saymazlardı. Şimdi çok pişmanım çok demişti bir keresinde.

Düşünebiliyor musunuz? Dünya savaşlarını, Atatürk dönemini,Cumhuriyetimizin kuruluşunu, bir başbakanın asıldığı yılları , darbeleri görmüş .Hem ülke hem de kendi tarihinde ne badireler atlatmış. Sözün özü tarih gibi kadındır sürahi nine

 . sürahi nine1
Tontalak sürahi ninenin yanağını sevmek için sıkarken

Cumartesi nöbetimiz varken babaanne baktı o gün.Eve girer girmez Eray sürahi nineyi görünce çıldırmış çünkü çok seviyor ninesini.Babaanne yalnız bırakamıyor ikisini çünkü Eray seveceğim diye büüüük anneanneye(kendisi öyle sesleniyor)zarar verebiliyor. Hepi topu 38 kilo zaten.

Bazen sürahi nine Eray'ı kıskanıyor o yüzden büüük annane babaannede olduğu zamanlar annem bakıyor Eray'a. Büüük annanennnn diye koşup kadının üstüne bir atlaması var ki mutlaka sırt üstü yere deviriyor, kalkamıyor kadıncağız yerden.O yüzden sürekli gözler ikisinin üzerinde.

Hiç rahat vermiyor ki kadına mesela babaanne Eray'a yemek yedireceği zaman büüük annanesini almadan gitmiyormuş mutfağa, yerden kaldırıp(koltukta hiç oturmaz yerde dizlerinin üstünde oturur hep)elinden tutup adım adım adımm gidiyorlarmış mutfağa:)Tontalağın boğazından büüüük annanensiz birşey geçmiyor anlaşılan.

  sürahi nine2
Büüüük annanen diye bir sarılması var ki içi gidiyor insanın


Çarşamba, Aralık 01, 2010

efendiler götürsün seni

koltuk
Eray 8-9 aylıkken,annanesinin hediye ettiği koltukta otururken

-dedeeeee diye sesleniyor bizimki
-evet oğlum diyor dedesi
-dedeeee
-söyle oğlummm
 -baba efendim demen gerekiyor(ben)
-dedeeee
-ee dinliyorummm
-dedeeee
-hııı
-dedeee
-evettt
-dedeeee

artık dialogu dinleyen babaanne çıldırır ,dedeye bir fırça atar çocuğaaaa efendim deseneeee,bilmiyor musun efendim demezsen derdini anlatmayacağını.Emir büyük yerden geldiği için efendim oğlum dedi.Erayda tontalak dilince birşeyler anlattı. Birine seslendiği zaman (anne-babası, zezesi, dedesi farketmez)karşılığında efendim demezsen konuşmaya başlamıyor,efendim dedirtene kadar diretiyor.

koltuk1

Eray sosyal bir çocuk, her girdiği ortama ışık hızıyla adapte olabiliyor.İlk zamanlar bu durum pek bi hoşumuza gidiyordu ama artık hoşlanmıyorum bu durumdan. Mesela parkta birisi ilgi göstersin(aman ne sevimli çocuk gibi öylesine bir laf etsin)peşini bırakmıyor o kişinin, gidiyor kucağına oturuyor, sohbet etmeye çalışıyor, bizimle eve gelsin diye diretiyor,ağlıyor vs.

Bu durum karşısında hemen herkesin ilk tepkisi 'ayy çocuklar zaten beni çok severler, çocukların bana hemen kanı kaynar gibi laflar işitiriz. Halbuki bilmezler bu durumun bizim tontalağının aşırı insan sevgisinden ileri geldiğini. Eve biri gelmeye görsün bizi konuşturmaz illa kendisi anlatır birşeyler, karşıdaki insanı usandırır.Hele de o kişi bizden gitmeye yeltensin ayağa kaldırır ortalığı çığlıklarıyla .

Bazen ailecek konuşuyoruz neden böyle oluyor diye. Desek ki çocuk insan görmüyor, apartmanda büyüyor, insana hasret desek yok öyle de değil. Çünkü kalabalık bir çevrede bir yılını geçirdi, eee taşındık daha sakin hayatımız ama babaanneye, annaneye gittiği zamanlar misafirler eksik olmaz eee oralarda hareketli, anası-atası da evde canı sıkılmasın diye işten arta kalan zamanda mutlaka çıkarır yeni ortamlara...

 bahçe
annanesinin bahçesindeykene, marullarımız, soğanlarımız, lahanalarımız vs bu bahçenin mahsulleri

Pazartesi apartman toplantısı bizim evdeydi, apartman sorunları ayyuka çıkmış kimsenin umrunda değil, yönetici istifa etmiş, yangından sebep apartmanın boyası çok kötü, bir dolu eksik var.Erol biz organize etmesek bu böyle sürüp gidecek gel bize çağıralım herkesin derdi ne ise eteklerindeki döksün dedim.

Saolsunlar hemen herkes geldi o gün. Erayı kendi odasına çıkardık annanesiyle amann umrunda mı oyuncaklar salonda bir dolu insan varken. Yarım saat çığlık kıyamet kendi odasında tutmuşken(çünkü ben biliyorum başıma geleceği) aman başlarım toplantısına dedim salona geçtiler annanesiyle.Odaya girince herkes ilgilince pek hoşuna gitti, gel diyene gitti, öpelim diye öptürttü , sarıl diyene sarıldı ,bir oda dolusu insanın bir çoğunu ilk gördüğü halde kanka oldu.Sürekli insanlara o gece birşey anlattı, hatta ara ara konuşmaları böldü.

Benden küçüktür herhalde 6 numaralı dairenin sahipleri karı-koca yanyana oturuyorlar.Eray abisi demeye başladı, cevap alamadı, abisi demeyi sürdürdü cevap alamayınca dizine elini koydu adamın, Eray pes eder mi hiç bilmem kaç kere abisi diyor cevap alamıyor. Ortamdan koptum sadece onları izliyorum, geriliyorum Eray'ın durumunu gördükçe. Adam baktı çocuk çok samimi yüz vermeyeyim dedi kanımca.5 dakikanın sonunda dedim ki size sesleniyor galiba size birşey söyleyecek, aaa öyle mi dedi, efendim söyle dedi.

Artık ortak kararlar alınınca herkes teker teker gitmeye başladı,her gidenin arkasından ağladı ama öyle böyle değil kendini yerlere attı. Bir komşu dediki Eray'ın o durumunu görünce aa gel o zaman seni bize götüreyim(nasılsa gelmez diye düşündü eminim) Bizimki ilk defa gördüğü ama gecenin sonunda kanka olduğu abasına açtı kollarını bana öpücük verdi, el salladı gitmeyi bekliyor tabii kadına kalll geldi bu durum karşısında. Kadının kucağından alana kadar yine ağlama krizine girdi. Son iki kişi kaldı nasıl şebeklik yapıyor onlarda bırakıp gidecek diye.

 bahçe

Evet gördüğü çocuklara çabuk ısınır, oyunlara hemen adapte olur, uyum sağlamaya çalışır bu güzel birşey ama yabancılara karşı bu tutumunu nasıl değiştireceğiz , nasıl bir yol izleyeceğiz hiç bilmiyorum valla.

Salı, Kasım 30, 2010

mehter takımı gibi hayat bazen: iki ileri, bir geri

15
Eray 1 yaşında iken,ilk saç kesimi

Bugün kötü bir günümdeyim, kafam bir dünya. Oh alıştı diyoruz bir gün geliyor bir bakıyoruz hoopppp başa dönmüşüz. Bu her başa dönmelerde, krizlerde kendimi acımasızca eleştiriyorum hangisi daha doğru diye.Sonra diyorum ki bu gibi durumlarda galiba doğru ya da yanlış yok insanın kendisini nasıl hissettiği ile yada şartlarla alakalı bir durum var ortada.

Kimi anneler iki aylıkken çocuğunu bakıcıya yada aile büyüklerine bırakıp işe dönebiliyor kimisi ise tek kalemde herşeyi bırakıp çocuğumu kendim büyüteceğim diyor. İşte bu aşamada hisler ve şartlar devreye giriyor.Kimileri şartlar uygun olduğu halde ben çalışan anne olarak çocuğuma daha verimli olurum düşüncesinde,kimisi ise ne kariyeri bu dönemde çocuğun ihtiyacı olan en önemli şey anne diyerek iş hayatına uzun bir müddet ara verebiliyor.

Diyorum ya bu konuda doğru ya da yanlış yok.Ben aslında hislerimden çok eminim ama şartlarım uygun değil.Şahsen kreş yaşına kadar(3-4 yaş)çocuğa annesinin bakmasından yanayım.Eşimle çok düşündük Eray doğunca. Eray bu yaşlarda ev aldık aldık ondan sonra eğitimine yatırım yapmak istememiz nedeniyle çok zora girecekti herşey.

Evet kirada değildik kayınpederimin evinde oturduk(zaten o yüzden para biriktirebildik) 4 yıl ama küçücüktü tontalağımın kendisine ait bir odası olamayacaktı, bundan daha önemli olan o çevrede(benim için aile kadar çevrede çocuğun yetişmesinden önemli bir faktör, o çevrede mutsuz bir anne olarak mutlu bir çocuk yetiştiremezdim.) hiç büyümesini istemiyordum.Karar verdik ortalama 5 yıl sürecek yüklüce bir borca girip evimizi aldık, bir yılı bitti bile.

Bunları şimdi neden mi anlatıyorum,tontalağımın iki gündür işe gittiğimiz için verdiği tepkiler canımı o kadar acıttı ki yazma ihtiyacı hissettim. Bir gün bu yazıları okurken ayrılmanın bizim içinde hiç de kolay olmadığını görsün istedim.

Uzun zamandır (annanenin bizim evde baktığı zamanlar)biz işe giderken uyuduğu için rahattık. Kalktığı zaman tüm odaları dolaşıp anne yok ,mama getirecek deyip huzursuzluk çıkartmıyordu. Dün sabah 06,30 da kalktı biz işe gidemeden ,babasının giyindiğini görünce kendiside hazırlanmaya başladı.Annanesini görünce çıldırdı(annanenin evde olması demek anne-babadan ayrılmak demek), kadının yüzüne kapıyı çarptı, odaya girmesine izin vermedi.

Eğildim gözlerinin içine baktım(tüm çocukları aynı kalıptan çıkmış gibi aynı kefeye koyan uzmanlar var ya hani diyorlar ya hırsız gibi kaçmayın,gözlerinin içine bakıp işe gideceğini söyleyin, anlatın)Ben işe gideceğim, para kazanacağım ,akşam olunca eve geleceğim ,sana mama getireceğim sen annanen ile evde kal tamam mı dedim, ortalığı yıktı ağlamaktan.Uzun bir süre odadan çıkmamıza izin vermedi, anlattıkça anlattım konuştukça konuştum tontalak ise her cümlenin sonunda çığlıkların şiddetini daha da arttırdı.İşe geç kalacağımız için annane zorla diğer odaya geçirdi erayı çığlıklar eşliğinde kapıyı kapayıp asansöre binerken bile sesi geliyordu kulağıma.

Telefonda dedim ki ahretliğime şimdi bu çocuk demez mi arkamdan kadın gözümün içine baka baka gitti diye.

Bu sabah ohh uyuyor dedik, işe geldikten yarım saat sonra telefon çaldı, arayan annemdi. Ayla yeni kalktı çok ağlıyor anne diye telefonu sana veriyorum konuş dedi. 15 dakika tontalağı ikna etmeye çalıştım.Telefonda bir an sessizlik olunca anne anne diye bir seslenmesi var ki,yok oğlum buradayım kapamadım dediğimde rahatladı.İkna edebildim mi hayır tabiki telefonu bile çok zor kapadım, sinirlerim çok bozuldu.

Bu dönemlerde beynime ve kalbime hiç söz geçiremiyorum,tercihimizi sürekli sorguluyorum

Salı, Kasım 23, 2010

Bu balık adamı bir yerden gözüm ısırıyor

ama bir türlü çıkaramadım.Siz tanıyabildiniz mi?

akvaryum42

Dün akşam anne-tontalak-baba yatar yatakta tontalak beyi uyutmak için. Küçük beyin eli kolu rahat durur mu hiç babasına elinin tersi ile vurdu ve kikir kikir güldü, baba da elinin düzü ile karşılık verdi. Tontalağın ağzı açık kaldı çok gücüne gitti,dudak büzdü ve sonra dedi ki

-anneeeee
 -efendim oğlum
-babammmm
-evet ne olmuş babana
-babammmm
dedi babasını gösterdi kendisine tokat atarak ıhh ıhh dedi
-erol neden vurdun çocuğa
-önce o tokat attı ama
-ama oğlum sen neden vurdun babana
-anneeeee babammm yanağını göstererek ıhh ıhhh dedi, yanağını uzattı öptürdü olay kapandı. hangisi daha çocuk acaba:)

Babaannemizin evinde kendi annemin deyimiyle kırıntı (abur cubur yani çikolata, biskuvi vs) çoktur, evde hiç eksik olmaz.Eray allaha şükür hemen hemen her türlü yemeği yer ama babaanneye gittiği hafta yemek düzeni mutlaka bozulur .Bu konuda babaannemizle konuştum ,sebeplerini anlattım vermemeye çalışıyorum dedi, gerisini Allah bilir. Eray cephaneliğin yerini bildiği için zorla mutfağa getirmiş babaannesini, kırıntıların olduğu dolabı göstererek demiş ki

-anne mama
-bak oğlum mama yok(dolabı açmış)
 -anneee mama
-bak ben göremiyorum, mamalar yok orada

hemen tabureyi getirmiş tontalak bey babaannesine tambureyi göstererek çık demiş. Yani, anlayacağınız bizde çözüm çok.

 Annemin baktığı hafta annane telefonda dedi ki

-nedir ayla senin bu oğlundan çektiğim
 -hayırdır anne
-bisikletine beni oturtuyor
-ee sende otur o zaman, oyun istiyor demek
-zar zor sığıyorum gibi ama ben oturduktan sonra bisikletin arkasına yani benim arkama oturmak istiyor, ikimiz sığamayınca ağlıyor kendini yerlere atıyor
-ee anne sende zayıfla o zaman diye kikir kikir gülünür

bayram haftası bolca evde kalınınca anne dedi bisikletini gösterdi otur dedi ,bende laf çok dinlerim oturdum sonra arkama oturmak istedi, ikimiz bir sığamayınca attı kendi yerlerden yerlere:) yani gülme komşuna gelir başına

 Dolap kapaklarını sürekli sert açıp kapayan tontalağa babaanne der ki

-Eray gözlerime bak ,çok kızıyorum yerde oturan babaanneye doğru yaklaşır,eğilir gözlerini kocaman açarak babaannesinin gözlerinin içine bakar anası gibi çok laf dinler benim oğlum

Annanenin evinde camdan dışarı bakarken
-aa eray bak baban arabasını oraya park etmiş
birden kızdı bana ne olduğunu anlamadım kendi göğsüne vura vura bırnn bırnn benim dedi.

daha öncede söylediğim gibi evrendeki herşey ama herşey bizim tontalağın

Arabada seyir halinde iken anne çaaa dedi. Yok oğlum burada çay yok dedim. Parmağı ile bir yere işaret ederek anne çaa dedi.Gösterdiği yere baktığımda kocaman ÇAYKUR yazısı var ama herhangi fotoğraf yok.Herhalde reklamlardan yazıyı ezberlemiş,beni çok şaşırttı çok.

Yine arabada seyir halinde iken mecidiyeköy üstünden geçiriyoruz anne auuu dedi(alo demek,telefon demek)Bu sefer annanemiz yanımızda ,oğlum telefon yok ki dedim yine ne demek istediğini tam dinlemeyerek.Anne dedi bir binaya gösterdi auuu dedi. Binada boydan boya devasa büyüklükte bir reklam asılı.Ne yazıyor bilin. VADAFON :)

Bu arada Vadafon demişken bu aralar erayın favori reklamları arasında öncelikle Turkcell ikinci olarak Vadafon geliyor. Bir gün anne dedi bende efendim demeye kalmadan kendini yere attı. Eş zamanlı televizyona baktığımda hemşire kılığında Şafak sezer anne diyor ve bayılıyor. Meğer reklamı taklit ediyormuş. O reklam çıktığında bizim evde bir gülme krizidir gidiyor, çünkü Şafak Sezerden bile güzel rol kesiyor:)
Çok oyuncudur benim oğlum çok.

bobo

Fotoğraf bu sabahtan.Her zamanki günlerin aksine bugün çok zor ve sinirli kalktı.Çünkü küçük bey gece çok geç yattı, sabahta kalkmak bilmedi. Sabah ne babasına pas verdi ne de annem diyip bana sarıldı.Hemen ayısına sarılıp bobommm dedi.Bobo ismini Eray kendi koydu, nereden duydu bilmiyoruz ama ilk söylediği kelimeler arasında bobo vardı. Bu sabah bobosundan ayrılmak istemediği için babaannesine götürdü.

Pazartesi, Kasım 22, 2010

Turkuazoo

akvaryum1 Bayram bizim için pek güzel geçmedi, tadım tuzum hiç yoktu. Babam rahatsızlandı,ismi lazım değillerin kaprislerini çektim. Şu an Allaha şükür babam ayaklandı bir süre dinlenme şart, hala kontroller devam ediyor, ismi lazım değiller ise galiba benim sınav kapım gittiği yere kadar gidecek (galiba). akvaryum13 Artık bayramın dördüncü günü annem babanızın durumu iyi ,yavrumu gezmeye çıkarın diye bağırınca bizde çıktık akvaryuma gittik, çokkkk kalabalıktı ama biz tadını çıkarmaya baktık zira tontalağım çok eğlendi, bizide peşinde çok yordu. akvaryum17 Bugün bu psikoloji ile yazmamak en iyisi, az laf çok fotoğraf .Aramızda kalsın dev vatozdan çok korktu hemen babaya sarıldı. akvaryum21 akvaryum10 akvaryum19 akvaryum33 Bu güzel gün için anneye teşekkür:) akvaryum31

Perşembe, Kasım 11, 2010

dünyanın sekizinci harikası:)

lego

İş çıkışı alışverişten eve döner dönmez kapıda tontalağım anneeee Allah Allah diye elindeki legoları gösterdi(birde bir dikkatli taşıyor ki görmeyin). Aaaa cami mi yaptın dedim, başını salladı. İlk başta annemin yaptığını sandım öyle değilmiş, sadece önce uzun legoları sonra tek legoları eline vermiş tontalak kafasına göre takılmış dünyanın sekizinci harikası tamamlanınca anne Allah allah (camiye allah allah diyor) diye bağırmış. Bizde alkışlayıp, takdir edince pek bi hoşuna gitti bu durum.

Dünyanın harikaları bu durumda şöyle sıralandı

Keops Piramidi
Babilin Asma Bahçeleri
Zeus Heykeli
Artemis Tapınağı
Rodos Heykeli
İskendiriye Feneri
Halikarnas Mozolesi
Legolardan cami:)

(Yeni harikalar :Petra Antik Kenti,Çin Seddi,Kurtarıcı İsa Heykeli, Machu Picchu Antik Kenti, Chichen Itza Piramidi,Kolezyum, Tac Mahal veee Legolardan cami)

İki gündür başka bir sorunumuz var:)Tontalak elini kapıya sıkıştırmıştı, parmak morarmıştı en sonunda tırnak düştü macera başladı:) İlk düştüğünde tırnağı alıp annanesine dak dak demiş, tüm gün peşinde annaneye rahat vermemiş baktı ki annaneden hayır yok eve biz gelince tırnağını gösterip anne dak diyor kuzum.Galiba tırnak yerine gelene kadar bu mevzu hiç kapanmayacak.

Pazartesi, Kasım 08, 2010

New York'ta beş minare-güzel bir gün

new yorkta bes minare 7

Cumartesi tüm gün çalıştığımız için pazar günü eşim tontalağımıza da değişiklik olur düşüncesiyle İstinye tenis klübünde kahvaltı için rezervasyon yaptırmış.Çok yaramazlık yapacak bizi gittiğimize gideceğimize pişman edecek moduyla evden çıktık ama büyük adamlar gibi uslu uslu kahvaltı etti -ettirdi:)Ara sıra havuzu gördükçe anne bıcı bıcı diye girmek için söylensede genel itibariyle güzel bir kahvaltı idi. Hadi dedi eşim Erayı annene bırakalım oradan da sinemaya gidelim bugün bırak işi gücü diyerek aklımı çeldi.New York'ta beş minera filmine bilet aldık.

 Senaryo:Mahsun Kırmızıgül Yapımcı:Murat Tokat Görüntü Yönetmeni:James Gucciardo Müzik:Mahsun Kırmızıgül, Yıldıray Gürgen, Tevfik Akbaşlı Filmin Websitesi: http://www.newyorktabesminare.com/

Oyuncular new yorkta bes minare 4 

İzlenimlerim: Hikaye gerçekten iyiydi ama senaryo da çok kopukluklar vardı. İslamafobiden başlayıp töre ile sonlanan güzel düşünülen bir hikaye fakat iyi kurgulanamayan bir senaryo vardı ortada. Mesaj verme kaygısı ile dialoglar bazı yerlerde o kadar zorlamaydı ki kelimeler havada uçuşuyordu. Mesela Acar(Mustafa Sandal) ile FBI polisinin İslami terör ile dialogu yada Acar ile hacının karısının Avrupa süreci ile işkencenin kaldırıldığına dair dialoglar. Hele ki Fırat ile(Mahsun Kırmızıgül) dedesinin son sahnelerde bir dialogu var ki bazı seyirciler gülüp bu ne ya bile dedirtecek tarzda bir dilaog idi. Tabiki çok hoş replikler de vardı. Örneklendirmeyeceğim gitmek isteyen için büyü bozulmasın:) Seslendirmelerde Amerikalılar Türkçe konuşuyor ,işte orada herşey karmaşık hale geliyor. Acar ingilizce bilen bir türk polisi FBI ajanları ile doğal olarak ingilizce konuşuyor seslendirme Türkçe olduğu halde Fırat Acara ingilizce bilmediği için dönüp ne diyor diyebiliyor. Bence Amerikalılar ingilizce konuşup alt yazı geçmelilerdi ,böylece yapaylıktan daha uzak hale gelebilirdi. Baştada dediğim gibi mesaj verme kaygısı çok olan bir film. Mesaj almak izleyiciye bırakılmamış, bam bam bam izleyicinin yüzüne vurulmuş.Dinlere karşı saygı,(dinde zorlama olmaması gibi konular) abartıya kaçmadan hoş biçimde işlenmiş. (hacının karısının hristiyan olması, kızının önce kilise sonra imam nikahı ile evlenmesi mesela)

Haluk bilginer ise oyunculuğunu konuşturmuş, perfonmansı çok iyiydi.Mustafa Sandal ne iyi kötü diyebilirim, Ali sürmelinin zikir sahnesi var ki çok etkileyici idi,Mahsun Kırmızıgüle gelirsek bence sadece yönetsin oynamasın. Her ne kadar eşim o adama karşı ön yargımın olduğunu söylese de öyle değil gerçekten. Küçük emrah bakışlarından kurtulamıyor,daha öteye geçemiyor.Engin Altan Düzyatanın oyunculuğunu beğenirim daha çok sahnede göreceğim zannettim fakat yanılmışım:( Aksiyon sahneleri bence güzeldi.Eski türk filmlerindeki aksiyon sahnelerini hatırladıkça artık gelinen noktada Türk sinemasını takdir etmek gerektiğini düşünüyorum. Klasik ama bitmesini gereken bir sonla bitti.Hacı ile annesi( Suna Selen) o kadar iyi oynada ki herzaman ki gibi sulugöz olan ben tutamadım gözyaşlarımı. O kadar kusur kadı kızında da bulunur mantığıyla gidelebilir bir filmdi bence. Kahvaltı onun yanında erayın uslu uslu durması, sinema, ablamın hediyesi en nihayetinde güzel bir gündü vesselam:)

 Not: Filmden bir söz yazmak istedim: Doğduğumuzda ezanımız okunur namazımız kılınmaz, öldüğümüzde ise namazımız kılınır ezanımız okunmaz. Doğdumuzda okunan ezan öldüğümüzde kılınacak namaz içindir işte HAYAT bu kadar kısa (birebir aynısını hatırlamasamda böyle bir şeydi).Gerçekten hayat çok kısa.

Cuma, Kasım 05, 2010

daha neler öğreneceğim bakalım

dün akşam mutfaktaki çöp kovasına çöp atarken tontalağım çığlık attı

-(kendi elini gösterdi) anne çıp öğğ öğğ,

sağ ayağını çöp kovasına basıp açar gibi yapıp bana gösterdi
-anne ayak ayakk

dedi.(hareketi çok komikti) Bende çok ciddi bir şekilde gösterdiğini izledim, sadece haklısın çöp kovasını elimle açmamam lazımdı ,tamam bundan sonra ayağımla basıp açarım diyebildim.

Bir iki dakika öylece kalakaldım meğersem babaannesi çöp kovası ellenmez, çöp atacağın zaman ayağınla kovaya basıp aç ve çöpünü at demiş ve göstermiş.Artık mutfaktaki çöp kovasını oynamak için ellemiyor, yerden küçüçük birşey bulsa bile koşarak mutfağa gidiyor, ayağı ile basıp kovayı açıyor ve çöpünü atıyor.

gelecekmiş demek

eray oyuncak
Fotoğrafta Eray 11 aylık iken

bebe biskuvilerini yemek diye önüne koyacağım günler de gelecekmiş demek
en sevdiği yiyecek olan makarnayı bir lokma bile yemeden yüzük niyetine parmağına takıp oynayacağı zamanda gelecekmiş demek
iştahsızlık sorunu olan ve yemek yemeyen çocukların annelerini çok iyi anlayacağım günlerde gelecekmiş demek
yemek konusunda sorun çıkartmayan çocuğun aslında bir nimet olduğunu anladığım zamanda gelecekmiş demek
yemek yemiyorsa zorlamayın elbet acıkacak diyen uzmanlara PEH diyeceğim günler de gelecekmiş demek.

yemek gördüğü zaman ayyy mama diye koşan çocuk şimdi ise yedirecekler diye köşe bucak kaçıyor.Yüzünde öyle bir iğrenme ifadesi var ki başkasına yemek değil önüne zehir koyduğumuzu bile düşündürtebilir o ifade. bugün aslında kontrolumüz vardı kendi doktorumuzla ama gitmedik. Çünkü dün saat 15,00 gibi babaannemiz aradı ateşi çok kötü, çok yükseldi ne yapacağım dedi, sesi telaşlıydı .Hemen ılık bir banyo yaptır dedim doktoru aradım ,ilaçlar 48 saatten önce işe yaramaz yarın bekliyorum sizi dedi.

Babamın samimi bir arkadaşı var çocuk doktoru onu aradım.Değerleri çok yüksek kızım hemen Cerrahpaşaya götür sakın yarını bekleme lütfen kızım dedi O ara eşim aradı Ayla annemle konuştum ateşi çok yüksekmiş ,phapa teşhisini koyan profesörü ararmısın ona götürelim. Aradım evet değerleri yüksek ama telefonda ne yapmamı istiyorsun ,çocuğu görmem lazım dediği zaman (normal bir üslupla demedi çünkü)zaten sinir tepemdeydi ben size telefonda bir teşhis koyun demedim lafımı bitirmedim çünkü bugün mü yarın mı gelelim diyecektim dememe kalmadan mutlaka şimdi gelin dedi.

Atladım taksiye gittik evet telefonda ters bir adam ama Erayla iletişimi ,muayene biçimi,dinlemesi, cevap vermesi, ilgisi çok iyi rahatlattı beni Muayene etti ,bizi dinledi teşhis %90 phapa atağı dedi. Antibiyotiği kestik, dün gece prednol-l 20 mg vurulduk ,ateş olacak mı beklemedeyiz. Eğer ateş çıkmazsa PHAPA

Kafamız iyice karıştı iki ayrı doktor iki ayrı teşhis biri ısrarla PFAPA değil diyor, diğeri ısrarla bunlar PFAPA atağı diyor

SON ATEŞ 01/11/2010 , Prednol-l 20 mg vurulduk 04/11/2010 saat 20,00

Perşembe, Kasım 04, 2010

CRP ile başımız dert de

sonuç

Küçük adamımın pazartesi öğleden beri ateşi var.Birkaç gün öncesinden huzurluk ve iştahsızlık başlamıştı zaten.Pazartesi öğlen aradı babaannesi ateşi çıktı Erayın dedi. İbufen ve calpol dönüşümlü olarak vermeye başladık.

Kelimelerimizin arasına yeni bir kelime daha eklendi. Çıp(çöp).

-Eray yemek yer misin oğlum,bak ne güzel pişirmiş babaannen
-öğğğğ öğğğ çıpö çıpö at
-Eray bak muz sen çok seversin
-öğğğğ öğğğ çıpö çıpö at

Ne verirsek verelim öğğğğ öğğğ çıpö çıpö at diyor ağzına bir lokma koymuyor. 3-4 günde bir çocuk bu kadar mu süzülür, moralimiz çok bozuk.

Salı günü aferin vermeye başladık (hafif bir soğuk algınlığı ise iyi gelir düşüncesiyle) 8 saat arayla. Gündüz daha iyi ama gece ateşi çok çıkıyordu bizde dün doktorumuza gittik. Öncesinde aradım tüm randevular pazartesi gününe kadar dolu dediler asistanıyla görüştük randevulu hastalar bitince sizi alırız dedi bizde 16,00 gittik hastaneye.

O da ne birde randevusuz hasta sırası var ki oyy ki oyyy. Asistanı 6. sıradasınız dedi ama bu arada Erayın ilaç etkisini kaybedince ateşi tekrar çıkmaya başladı .Ateşini ölçtüler 38,5 .Doktora sorarak ateş düşürücü verdiler . Biz bekliyoruz ama Şükrü bey bize mutlaka kan tahlili verir acaba yaptırsak mı dedim asistanına.Yerinden kalkıp sormaya bile tenezzül etmeden aaa olur mu doktor bey önce görecek dedi. Ama 17,00 çıkacak ve yarın gelmeyecek diyorsunuz sonuçlar yetişmez ki dedim. Dediğim gibi önce doktor bey görecek dedi. Doktor bey ara ara çıkıp müşaade odasına gidiyor 15 dakika gelmiyor doğal olarak sıra hiç ilerlemiyor herkes iyice sabırsızlanıyor. 45 dakika sonra asistanı herkesin içinde dedi ki

-erayı müşaade odasına alalım
-yok biz böyle iyiyiz saolun
-yok yok biz erayı müşaadeye alalım
-hııı aslında gerek yok , neyse gidelim

 meğersem Eray ateşli diye kimseninde tepkisini almamak için acil hastaları tek tek müşaade odasına çekip doktor bey kontrol ediyormuş.Çünkü konferansı var ve 20,00 deki uçağa yetişmek için adam odadan odaya koşup duruyor.Sonra Erayı muayene etti.

-Annesi telaşlanacak birşey yok boğazı hafif kızarık
-ama ateşi hiç düşmüyor
-erayın crp ile geçmişini biliyordunuz keşke bir kan tahlili yaptırsaydınız gelir gelmez
-ama asistanınıza dedim önce doktorumuz görecek dedi
-sonuçta siz biliyorsunuz crp ile geçmişini ve tahlil vereceğimi içeri gelip bana sordursaydınız keşke, neyse sonuçlar çıkınca hemen bana telefon açın bence hiçç antibiyotik kullanmaya bile gerek olmayacak, sonuçlarında da birşey çıkacağını zannetmiyorum
-inşallah öyledir, bence yine crp delirdi ,çünkü ateş ilaç kullanmayınca düşmüyor, hatta kullansak bile az da olsa ateşimiz oluyor.

tahiller yapıldı, o kadar hastayı bırakıp çıkamadığı için tahlillerimiz yetişti, mutlaka antibiyotik kullanmak şart dedi, çünkü crp değerimiz yüksek çıktı, cuma günü sabah erkenden bekliyorum dedi.
alfasid(antibiyotik)
iburamin(ateş düşürü, ağrı kesici)
immuzinc(bağışıklık güçlendirici) verdi

Eray beş günlükken bugüne kadar tüm kontrollerini yaptırdığımız doktorumuz Eray PFAPA değil diyor üstüne basa basa. Ama Memorialdeki prof ise eraya PFAPA teşhisi koydu. Ateşi çıkınca çok düşündük kime gideceğimizi şaşırdık. Eşim ısrarla bence bir kere daha kendi doktorumuza götürelim dedi. Eğer antibiyotiği bitirdikten sonraki bir hafta 10 gün içinde ateşlenirse demek ki PFAPA kesin diyebileceğiz çünkü antibiyotik PFAPA da işe yaramıyor,işe yaramadığı içinde bir süre sonra ateş tekrar yeniliyor.Bakalım cuma gününki tahlillerde ne çıkacak, antibiyotik işe yarayacak mı, kafamız çok karışık, moralimiz ise çok bozuk. Bugünlerimize de şükürler olsun,Allah bugünlerimizi aratmasın.

sonuç1

Çarşamba, Kasım 03, 2010

rüya olmadığına o kadar da emindim ki aslında

deprem72

tontalağım hasta ateş düşürücü verdim, ateşin düşmesini beklerken uyku ile uyanıklık arasında bir yerlerdeydim.Birden gözlerimi açtım ve eşimi kaldırdım erol kalk deprem oldu, dedim.O kadar ağırdır ki uykusu birkaç dakika uyandırmak için uğraştım.
-ne depremi yanılıyorsun ben birşey hissetmedim
-sen top patlasa kulağının dibinde hissetmezsin ki depremi nasıl hissedeceksin, cep telefonundan girer misin internete bakalım merkez üstü neresiymiş, bu arada saat kaç
-04,58,

 internette de birşey yazmıyor sabah oldu koştum açtım televizyonu haberlerde birşey yok, işe gelirken radyoda haberleri dinledim birşey yok. Eşime sürekli gerçek olduğuna yemin bile edebilirim, sallandığımızı hissettim dedim durdum.İşyerine geldim arkadaş dedi ki seni rüyamda gördüm. Bende sallandığımızı hissettim galiba deprem olduğunu gördüm rüyamda halbuki rüya olmadığına o kadar emindim ki, o kadar gerçekte ki...

09,15 saat eşim msn den link göndermiş http://www.ntvmsnbc.com/id/25147516/ biliyordum rüya olmadığını dedim kendi kendime, neyse geçmiş olsun herkese.İnşallah Allahım daha büyük depremlerden korur hepimizi.

Pazartesi, Kasım 01, 2010

alooo dede

Kuaför

Cuma sabahı küçük bir el dürttü beni
 -anne galk, anne galk
-efendimm oğlum
-anne galk ,deden
-sabah sabah ne dedeni, bak bugün evdeyim oğlum gel yatalım
-ıııı (başını sallıyor)
anne deden
-hem dedene nasıl gideceğiz gel yatalım
-bırrrnnn bırrnnn
-ha demek arabayla bak hiç aklıma gelmemişti
-anne dedennnn, bırn bırnnnnn

Her gün sabahın köründe kalkmaya ve yollara düşmeye o kadar alışık ki resmi tatil ve haftasonu dedesine gitmeyeceğimizi anlatana kadar dilimizde tüy bitiyor.Sabahın köründe kaldırılmanın ve tatlı uykusunu bölmemizin acısını tatil günlerinde çok fena bizden çıkartıyor.

kuaför1

Hastalığı sebebiyle saçları üç numara yapılınca çok şekilsiz uzamaya başlamıştı(fotoğrafta görüldüğü gibi)kaç gündür o kadar gözümü tırmalıyordu ki cumartesi günü akşama doğru saç kestirmeye gittik.İlk önce malesef bugünlük bu kadar dedi kuaför Zeki abisi ama sonra dayanamadı aldı bizide. Sırada bir kişi vardı onu beklerken oyuncaklarla oynadı.Hemen hemen oradaki oyuncaklar evde var,çok merak ediyorum evde elini sürmez iken başka yerde bu oyuncaklar nasıl bu kadar kıymetli oluyorlar.

kuaför2

Bir ara orada oynayan çocuklardan biri kendi halinde oynayan Eray'ın yanına gelip dayılandı bizimki bilmez öyle şeyleri derim ama aynı şekilde harekete cevap vererek beni şaşırttı.

kuaför3

İki dakika sonra da kuzu kuzu oynamaya başladılar, Eray oyuncağın nasıl çalıştığını arkadaşa güzel güzel anlattı:)

Not:Pazar günü annesi -babası otomotiv sektöründe olduğu için auto showa gitmesi Eray için kaçınılmazdı. Fakat gece uyumadığı için bangır bangır çalan müzik ortamında 1,5 saat uyuyarak herşeyi kaçırdı(çıkmamıza çok az kala uyandı Allahtan bir kaç bırnn bırnnn gördü

Çarşamba, Ekim 27, 2010

miyavvv

kedi_karikatr

Baba ve anne sohbet ederler
Baba: Cuma günü kediyi(okudunduğu gibi yazıldı)muayene götüreceğim
Anne : Ok
Tontalak: baba miyav baba miyav
Baba : hı! (bir an duraklar) yok oğlum o kedi değil hadi anlat bakalım caddy nin dedesinin arabasının modeli olduğunu:)
............................................................................................................................

Babaanne ve anne derin bir sohbete dalmıştır, tontalak bey annesinin yanında kamyonu ile oynamaktadır ve kamyonun kasası yere düşer.Annesinden yerden almasını ister, anneside kendisinin alabileceğini söyler ama inat eder ve annede der ki
-Eray sen kaç yaşındasın oğlum(kinaye)
-elini 2 yaparak ki(iki) der(pişkinlik)
-he demek ki bende otuzki çabuk in aşağıya

oyuncağını al tıpış tıpış inerek oyuncağını alır. .................................................................................................................................

Babaannesinin yeni bulaşık makinesini getirirler
adam: Abla doğru getirdik dimi, senin makine
babaanne: evet evet
tontalak: başını sallar ıı ıııııı(hayır değil) sonra göğsüne vurarak menim der.

Evdeki ,hatta annane-babaannedeki hatta dünyadaki herşey tontalağındır

Salı, Ekim 26, 2010

2 yaş krizi bahane, çıldırmak şahane

cocuk diskosu1

Dün akşam herzaman ki gibi babaannemizden tontalağımızı aldık, yola çıktık. Eve gelmeye yakın uyudu,pijamalarını giydirirken uyandı .Sonra başladı akşam ki maceramız. Salonda babasıyla oynarken bende ütüleri yaparım diyerek başladım ütüye ama sürekli aşağıdan çığlık sesleri geliyor,apar topar ütüyü bitirip indim aşağıya. Bende oturdum yanına oyun oynamak için ama çok agresif herşeye bir isyan hali vardı. Önce pijamasını ve çoraplarını çıkardı uzun bir müddet giymedi.Pijamasını giydirmek istediğimde kendini yerden yere atarak beni şaşırttı biraz sonra yeniden denedim anne öğğ anne öğğğ diyerek tekrar karşı çıktı. Kendisi huylu bir çocuk olduğu için pijamayı kontrol ettim bir yerinde leke, ıslaklık var mı diye, yok oğlum tertemiz dediysemde giydiremedim. Başka pijamalar getirerek değişik alternatifler sundum sırf inatlaşmamak adına. Yine itiraz etsede en azından diretmeden giydi.

Kendi kemerini getirdi anne dak anne dak diye bana verdi. Kendi beline takmak için uzandığımda ııı dedi beni gösterdi yani kendine tak. Ama bu bana olmaz ki oğlum dedim yok dak dak diye tutturdu.Belime sardım kemeri ama yok ilikleşeyeceksin diye tutturdu olmuyor işte dediğimde kendini yerlere attı, ağladı. Hemen koşup hayvanlarla eşleşme kartonları var onu getirdim dikkatini dağıtayım diye .Ağlamayı kesti bu sefer seçtiği hayvan başka hayvanın yerine oturmuyor diye isyan etti. Bana verdi oraya koy diye ama oğlum bunun yeri burası dediğimde yine kendini yerlerden yerlere atarak beni daha çoşaşırttı.Evet huysuzlukları ,ağlamaları çok oldu ama kendini atmazdı yerlere.

Hadi gel tuvalate gidelim çişin geldi mi dedim, elini hayır anlamına gelerek yok dedi. Peki o zaman bezini değiştirelim baksana çok dolmuş dedim yine yok dedi. Uzun bir süre bezini aldırmadı bezini almak için her yaklaştığımda bana vurdu Sürekli birşeyler istedi, verilecek şeyleri verdim ama bu seferde aldığı şeyleri fırlatmaya, çığlık atmaya başladı, sanki çıldırmış gibiydi.

Eşime hadi arabayla gezelim öyle uyur hem sesi kısalacak belki sakinleşir saat kaç oldu, uyuyamadıkça iyice kötü oluyor dedim.Ağlamaktan çok terlemişti ,üstünü çıkaralım gezmeye gideceğiz dedim tontalağa yine çığlık atmaya, bağırmaya ,vurmaya başladı .Mecburen zorla üstünü çıkardık, üstüme bir hırka alarak gece 12 de pijamalarla attım kendimi sokağa.

Sakinleşmek bir yana arabayla gezmek yeni bir krizin kapısını araladı. Marketleri gördükçe(hepsi kapalı bu arada) mama istedi maksat yemek değil markete girip karıştırmak .Başka şeyle oyalayıp unutturdum bu seferde araba koltuğundan kalkıp babasının yanına yani direksiyon başına geçmek istedi. Kucağıma aldım o kadar zor zaptettim ki hemen eve döndük. Saat yarıma geliyor bu seferde sokak ortasında ağlıyor kıyameti koparıyor eve girmek istemiyor. Eve girince de çığlıklar katlanarak devam etti, süt istedi. Vermek istemedim çünkü arsızlıktan istiyordu , yine pes edip verdim. Sütü içtikten sonra anne dedi eray yatak odasına geçmiştik öğğ öğğ dedi midesi bulanıyordu ,erol çocuğa birşey oluyor dememe kalmadan istifrar etti hemde ne etmek.

Tontalak ile babası geçti salona bende gece 01,00 de başladım yatak odasını temizlemeye. İşim geç bitti, salona girmek istediğimde birde ne göreyim salon kapısı eray yanıma gelmesin diye kilitli. İnşallah erol uyumamıştır dedim zira kendililerin uykusu çok ağır ama nafile çoktan uyumuş ses soluk yok.Önce usul usul çağırmaya sonra kapıyı hafif hafif tıklatmaya, sonra sesimi yükseltmeye en sonda kapıyı yumruklarak açtırmayı başardım.Ama kendisine sorarsanız bir kere kapıyı tıklatmışım o da hemencecik duyup açmış.Neyse gece huzursuzluk yapmadan uyudu Allah şükür.

cocuk diskosu

Sabah babaanneye gitmek için çok zor uyandı, keyfi yerindeydi, sanki dün akşam için özür diler gibi yola çıkmadan annen dedi sarıldı öptü.Normalde babasının kucağında aşağıya iner bende çantaları alır kapıyı kitler peşlerinden giderim. Babası hadi eray gel kucağıma çıkıyoruz dedi ama babasının kucağına gitmek istemedi.Hadi gel oğlum geç kalacağız ama diyor ıı dedi beni gösterdi annen dedi( annemle gideceğim diyor) Tamam inat etme çantaları sen al ben alırım kucağıma dedim, hem annen diyor hemde sarılıp öpüyor beni ,dün geceki ruh halimden eser bırakmadı o tatlı diliyle. Neden mi eray babasıyla inmedi aşağıya, çünkü eray bana vururken dün akşam babasıda eraya karşı çok sesini yükseltti o da babasına gönül koydu.